bildirgec.org

infuscoare

11 yıl önce üye olmuş, 86 yazı yazmış. 139 yorum yazmış.

Donnie Darko

infuscoare | 01 November 2003 10:23

. Bir-th

Yirmi yıl öncesinin çocukları, hayal güçlerini daha fazla kullanmak zorundalardı belki. Belki dünyayı TV ve bilgisayar monütöründen değil de, kendi tecrübe ve gözlemleriyle anlamaya çalışmak için daha fazla zamanları vardı. Ya da belki sadece daha aptaldılar. Süslü hikayelere kolayca inanırlardı.
Bütün çocuklar doğum günlerini sever. Fakat yirmi yıl önce, doğum günlerinden nefret eden çocuklara rastlamak daha kolaydı. Pek tabii onlar, ilk doğum günlerinde yalnız kalanlar, her bir diğerinde yeniden ve yeniden ilkokula başlayan çocuklardı. Onlar, karınlarında kelebekler, kızgın öğretmenlerinin kendilerine ders vermesini bekler…
Ben onlardan birini tanırdım. Hep kızgındı, biraz da ürkütücü. Çocukluğundaki güneşin, tıpkı bütün diğer bebekler gibi annesinin kanıyla boyalı, kırmızı ışıklar çıkararak gölün içinden doğuşunu anlatırdı. Gölün ışıldayarak akşam olmasını bekleyişini ve geceleri sevgili güneşini yine koynunda saklayışını. Bir de, geceleri gölün dibinde uyuyan güneşi aradığını. “Akşam olacak bir gün” derdi…
Bir de fotoğraf albümü vardı. “Annemle birlikte çekilmiş fotoğraflarımız var daha çok içinde” demişti. İçinde olan şey ise sadece, yerlerinden oyulmuş ve başka bir fotoğraftaki annenin yanına yapıştırılmış çocuklardı.
Öldü sonra. Ya da akşam oldu sonunda, uykuya daldı o da. Unutuldu tabii. Neden kızgın olduğunu hiç kimse merak etmedi, her şey ortada değil miydi zaten… Ben yine de merak ederdim, çünkü en çok bana kızardı.

Buffet Froid

infuscoare | 06 October 2003 08:36

İnsanlar için, çoğu kavram pek ucuz. Kullanım sıklığına bağlı olarak, yalama ve aşınmış olmanın da etkisiyle, bunların en ucuzlarından biri; “övgü” hadisesi -ki buna bütün cüretimle; sevgi, saygı, sadakat, ilgi, şefkat, aşk?, hoşgörü ve daha başka kutsal olarak nitelenen hangi hissiyat varsa dahil etmek istiyorum- bir diğeri, yine aynı rahatlıkla sarfedilen ve ilkine olan zıtlığıyla dikkat çekici; “suçlama ya da günah keçisi bulma” hadisesi ve buna bağlı gelişen “projeksiyon” sendromu. Yine biribirlerine değersiz övgüler yağdırıp, karşılığında pek değersiz övgüler satın almak, bu esnada da, kalın derileri altındaki ödlek ruhlarının cılız seslerini bastırmak, insanlar için memnuniyet verici bir davranış biçimidir, sağliklıdır, olması gerekendir ve çomak sokmaya gelmez. Aksi takdirde, “zıtların birliği” müessesesinin tüm ihtişamıyla sizi sonsuza dek büyülemesine hazırlıklı olacaksınız demektir.

İlahi Isabel

infuscoare | 18 September 2003 23:04

dıııt… -Efendiim ? -Ananeeee, naberrr 🙂 -Ayyy vıdı vıdı vıdı 🙂 -Ben de, ben de, vıdı vıdı vıdı…

vıdı da vıdı…

-Çocuum her gün sütünü içiyosun di mi ? -Eheh evet evet. -Ne yiyosun ne içiyosun, kilo aldın mı, ne zaman geliyosun evladım, öldürceksin sen beni ? -Ne biçim konuşuyosun anane yaa, bıdı bıdı… -Havalar nasıl cocuum, sogudu mu ? -Eh işte… Hortum gelıyo anane yaa… (Kasırga bee, hortum nerden çıktı. Hem iyi halt ettin ne gerek vardı söylemeye, tüh) -… Gelsin evladım, ne var bunda ? Hep siz gidiyodunuz, gelcek tabii o da, çok ayıp. -:S… anane hortum kim ki ? -Güzel evladım, sen çocukken de böyleydin, insan sevmezdin, küçük görme kimseyi çocuum… -?? -Hem madem sevmiyosun sen neden gidiyosun, sen de gitme ? -Ha… Sen… Bahsi geçti yani bu hortumun ??? Nasıl yaa hö ??? -A aa hani birkaç ay evvel aradığımda yoktun, sonra konuşunca filancayla hortumdaydık demedin mi… Daha önce de bahsi geçmişti, kahve yapmıştı heralde çocuk sana. -Kahve… hortum ?? -Alo ? -ehehehöhühüeh horton’s… Tim Horton’s… Gelsin di mi, gelsin tabii ekiki 🙂 -E dilim o kadar dönüyo benim, gülmek için uğraştırıyosun beni di mi, eşşek kafalı ! -Kızma ananecim, kafam karıştı, bi de çok tatlı söylüyosun duymak istedim, 🙂 -Karışır tabi kafan, vitaminlerini almıyosun, sigara içiyosun, vıdı vıdı vıdı… -:S

In Space No One Can Hear You Scream

infuscoare | 10 September 2003 22:31

Coming Soon : ALIEN, Director’s Cut Edition departmanından…

Bir kadın, kalabalığın arasından sıyrılarak söz alır ve yönetmene sorar : – “Yaratıklarla başa çıkarak hayatta kalmayı başaran bir kadın kahramanınız var. Nostromo’daki (uzay gemisi) bilgisayarın adı “Anne “. Alien’i çekerken kafanızda ne vardı ; feminizm ?” Ridley Scott, soruyu lüzumsuz bulduğunu saklamaz bir ifadeyle gülümseyerek başını öne eğer, kafasını kaldırarak cevap verir : – “Şeyy, aslında benim kafamdaki tek şey; akışının tahmini zor, şaşırtıcı bir fim yapmak ve sizi korkudan altınıza ettirmekti…” Bu maksatla olsa gerek ki, o zamanlar hiçbiri henüz doğru düzgün tanınmamış oyunculardan oluşan Alien`in oyuncu kadrosu, bu tür filmlerin başından itibaren izleyenlerin beynini yoğurmaya başlayan, filmin sonunda kimlerin hayatta kalacağı bilmecesini zorlaştırmak üzere oluşturulmuş gibidir. Bunun yanında, ilk filmin izleyenler için şaşırtıcı sürprizlerle dolu olduğu da muhakkak. Ancak ben, ilk olarak ne zaman izlediğimi bile hatırlayamadığım için, özellikle bir sahnede -ki o sahne; mürettebatın kakara-kikiri yaparak akşam yemeği yerken, yeni iyileşmiş ve normale dönmüş eleman Parker’in ansızın fenalaşıp, akabinde göğüs kafesinin patlaması suretiyle dışarı çıkan ceninimsi şeyin, şok olmuş mürettabata tek tek göz gezdirdiği sahnedir- hiç bir zaman tam olarak “neye uğrayamadığımı şaşıramamaktan” hayıflanır, yönetmenin tabiriyle, ilk defa izlerken bağırsakları zorlanmış kişilere özenir dururum.

Forest Dumb

infuscoare | 03 September 2003 09:25

Bir Eşeğin Hatıraları departmanından…

Bir hatırlamadıklarım var, bir de hatırlamak istemediklerim. Hatırlamadıklarıma inanmıyorum zaten, millet ağız birliği yapıp, komplo kurmaya çalışıyor bana. Her doğum günü bir yaş daha büyüdüğüm demek oluyorken, böyle bir gün olan geçen pazar günü düşündüm, ne kadar büyümüşüm, neler değişmiş acaba; büyükbabamın arkadaşlarıma stand-up konseptiyle anlattığı, hatırlamadığım ya da hatırlamak istemediğim anılarımdaki bende. E sonuç bence biraz acıklı oldu, pek de bir şey değişmemişmiş, bakınız şöyle…

White Rabbit

infuscoare | 08 August 2003 09:07

Ask Alis Departmanından…

Beyaz tavşanı kovaladıysan, bir deliğe düşeceğini tahmin etmeliydin. Orada odundan vezirler kafa tutarlar sana ve aynı malzemeden şahlar; nasıl da kibirlidir onların arkasındaki zavallı krallıklarında. Piyonlar durmaksızın yanlış karede durduğunu tekrarlayacak, ne işin olduğunu soracaklardır orada. Ve sen tabii ki, tütün getirdiğin yalanını söyleceksin bir tırtıla nargilesi için, sıkıca kapalı avucunu işaret ederek. Yalnız acele etmeli, Alis Kupa Kraliçesiyle kriket oynamaya başlamadan gül bahçesine yetişmelisin, çünkü ikimiz de biliyoruz, avucundaki hapları eline annen vermedi, büyümek ya da küçülmek de istemezsin değil mi ?