bildirgec.org

il mare

11 yıl önce üye olmuş, 104 yazı yazmış. 990 yorum yazmış.

YARIN GİTTİM AMA DÜN GELECEĞİM…

il mare | 16 January 2010 11:53

İnsanlar da arabalar gibidir,hızları arttıkça kontrolleri azalır.

Ne doğru yazmışım zamanında,minik bir kağıda…

Ve bunun farkındalığını yaşayabildiğim her yerde kendimi huzurlu hissettiğim de bir başka doğru…Bir önceki yazımı tekrarlıyormuşum gibi olmasın ama bir tiyatro sahnesi mesela.Ya da canlı bir sahne olması da gerekmez illa, kelimelerin tane tane çıktığı tüm yapay ortamlara da eyvallah…

Şunu demek istiyorum ki;

Tüm dialoglar,tüm kavgalar düzenli olsa keşke,birbirine karışıp da anlaşılamayan sözler yerine.Hayatta sarfettiğimiz tüm spontan sözler birer replik olsa,önceden sanki ezberlenmiş.Nasıl da daha kolay ve temiz olurdu herşey… Sesler düzenli olarak yükselip alçalsa,tonlamalar hep yerinde olsa…Mimiklerimiz hep kararlı ve asil,jestler ise hep yumuşak olsa…Hasar vermeyecek cinsten birinin burnuna,patlatsak da yüzünün tam ortasına…

Sokrates’in Son Gecesi ve ötesi…

il mare | 07 January 2010 10:57

-Ne kadar aptalsın ki bir kitap bile yazmadın düşüncelerini belgelemek için;şu baldıran zehrini içip öldükten sonra sen,yokolacaksın”

-Ben kitap yazmadığım için aptal değilim;çünkü kitaplar yakılabilir.Ama beni dinleyen insanların tümünü yakamazsınız.Beni dinleyen insanlar,ben öldükten sonra benim düşüncelerimi taşıyacak ve benim söylediklerimi yorumlayacaklardır.Ve ben onların ekledikleri yorumlarla sonsuza dek yaşayacağım.Beni öldürerek ölümsüzleştirmek istiyorsunuz!!!

Zehri içirmek için üçüncü horozun ötmesini bekleyen gardiyanın karşıt bir görüşü üzerine devam eder Sokrates:

ÖLÜMÜN DOĞUM SANCISI VE DOĞMAMIŞ ÇAKIL TAŞLARI

il mare | 04 January 2010 12:00

Telaşlı bir geçmişi anımsamanın giderek sakinleştirdiği bir şimdinin kıyısından,hatırlıyorum.
Düşünmeye çalışırken hatırlıyor buldum gene kendimi, düşündüklerim hatırladıklarımdan ibaret adeta…

Ses tonumu hatırladım ve sana anlattıklarımı.Saçmalamalarımı sonra,saçmalamalarını…Gülüyordum o zaman ya hani sana da çaktırmadan,görmüyordun sen,şimdi de aynını yapıyorum.Gülüyorum ama daha çok şeye,en çok kendime..Ses tonuma,yüz ifademe,ufak bir kareye nasıl sığdırmayı becerdiğimi şimdi bir türlü anlayamadığım,istesem de artık yapamadığım o şapşal ifadeye fazlasıyla gülüyorum.Yanındaykenki eskime,çizgilerime gülüyor, ardından biraz ağlıyorum.Yaşsız ve içten,eğri biraz,kambur…Bir soru işareti gibi aynı.. Sonramı ve sonranı bir soru işaretine benzetiyorum;kibirli ve kendinden emin bir başa oturtuyor bütün lahzalarımızı ve saymaya başlıyorum geride kalan soruları…Eğri sorular ve nizamlı..

TEFERRUATIN ERİNCİ

il mare | 28 December 2009 12:38

“Boşuna azap çekmeyin BİR derman için” diyor Yusuf Atılgan Aylak Adam’da.. Sonra,adamın sorduğu bir soruya olan kadının cevabının düşünmeden söylenen bir “seni seviyorum” oluşundan ötürü de duraksıyor bir an ve aynı kelimelerin,cümlelerin her insanda farklı bir değere sahip olduğuna,hal böyle olunca da sarfedilen sözler aynı olsa dahi mütemadiyen farklı dillerin konuşulduğuna değiniyor.
Bir insanın yaptığı minik bir hareketin,ama istemli ama değil,nasıl da hayatında büyük izler bırakabilecek bir etkiye sahip olabileceğini söylüyor.Bir kadının ayakkabısının topuğuna yönelişinin bile…
Penceresinden düzenli olarak gözlediği dilencinin sigarasını,’para vermezler’ kaygısıyla yoldan geçenlerden gizli şekilde içtiğini farkedip,ertesi gün dilenciden doğal bir şekilde sigara isteyerek,ona etrafta kendisinden başka delililer olduğu izlenimi vermek istiyor,bir dilencinin dilenirken gayet sigara içebileceğini,dilenciyi şaşırtmaktan aldığı haz ile kanıtlamak istiyor.Ona birşey öğrettiğini düşünüyor,seviniyor.
Yatağa yattığından itibaren,o gün kaleminin çiziktirdiği bir cümle üstüne saatlerce düşünmenin kaç olası rüyanın üstüne yatabileceğinden bahsediyor.Bir süre yazmak istemiyor,biraz uyuyabilmek için.

Ve niceleri…
Bayılıyorum dışarıdan en manasız görülen insan davranışlarının büyük sonuçlara bağlanmasına;çünkü can-ı gönülden inanıyorum kocamanlıklar ardındaki azınlıklara…
Bayılıyorum insanı küçülterek,parçalara ayırarak aydınlatılan o uzun ruh-i tünelin sonuna varma çabalarına,birşeyleri anlamaya çalışmalara,sonunda anlamalara ve aktarmalara..
O kadar basit değilken hiçbirşey,söylenenlerden ve hatta düşünülenlerden bağımsızken neredeyse herşey,bayılıyorum insana dair birşeylere ulaşmak için sözlerin gözardı edilerek bir topuğa yöneliş hareketinin önemsenmesine,bir göz seyrelmesinin derin bir ruhla ilişiklendirilmesine,yemek yenilen bir lokantadan çıktıktan sonra ödenen hesap üzerinde değil de garsonun sarfettiği son sözün tonu üzerinde düşünülmesine,birine bakarken,birine birşey söylerken akıldan geçen fazlaca alakasız milyonlarca izlenimin ve aslında bazı yerlerde ve zamanlarda hep aynı olan o esrarengiz izlenimlerin kimse tarafından dile gelmemiş olmasının ardından pat pat dökülmelerine,her sıradışı,artistik lafın ardındaki esas gerçekliğin,samimiyetin gösterilmesine ve her klişe söz öbeğinin ezber ve alışkanlığı beslediğinin işaretine…

PİRİNÇ TANESİ GİBİYİM

il mare | 19 December 2009 13:27

rengini hissedebiliyor musun sen??Ben,evet:))
rengini hissedebiliyor musun sen??Ben,evet:))

Yazmak istediğim yazının türünü seçeyim: Blog,mim… Hımm… Nasıl isimler onlar öylee…Blog….Ben blog yazacağım,ne yazdın bugün?Blog… Ne log?? Bı,bı..Bı-logg…

Neyse,sıyırmış bir moddan döküyorum kendimi derli toplu cümleciklere..(En çok da bundan seviyorum cümlecikleri,ruhun salı pazarından beter,hisler yayılmadan bir tek noktada üst üste,gel gör ki anlatmaya çalışıyorsun yazıyorsun,bitiyor,şöyle bir karşıdan geçip bakıyorsun ki elin belinde, vayy beee!! Ne kadar da düzgün herşey,nizamlı..İçimin bu mu olmalı şimdi dışarıya yansısı?? Sevmiyorum ruhumun şekil almış halini,şekilsellikle birleşimini,ama yok ki çareee)
Ki yazmak için de sıyırmış olmak lazım sanki biraz,gördüğünü duyduğunu sıyırmak,deşmek,enini alıp konuna bırakmak,ücra köşeleri tırmalamak,herkes konuşurken susmak,bilginlikler arasında bön kalmak,saptallıklara beyninle meydan okumak…
Beyin… Ne de zor şey o öylee…

A’NIN KARESİ

il mare | 25 November 2009 15:41

iç iç,fondip..
iç iç,fondip..

Dün çok fena düştüm…Havada savrularak,bilinçsiz bir rövaşata eşliğinde..Evde..

Epey olmuştu ben biryerlerden düşmeyeli,düşündüm şimdi hatırlayamadım..Bu araya giren zamandan mıdır bilmem,en fazla bir saniyede gerçeklemiş olan o savrulma anına baya bir odaklandım,yaşadım,uçtum,resmen uçtuğumu hissettim.Uçarken de anladım ki ben daha önce hiç böyle havada savrularak düşmemişim… En fazla bir saniyede gerçekleşen bu savruluşta odaklandığım tek şey,yerle temasımın getireceği acı ya da olayın sonuçları değil de o an iki ayağımın birden yerden kesilmesinin anlamsız bir şekilde verdiği zevkti…Minik bir andan ibaret olan bu hissiyatın akabinde yerle temasım gerçekleşir gerçekleşmez savurduğum bir küfür,bu durumdan aslında hoşnut olmadığımı kendime gösterdiğinden,mazoşist damgasından kurtardı beni ama ben hala ayaklarımın aynı anda havada olduklarını gözlerimle görmekten aldığım hazzı yaşıyor gibiyim…Hep seviyeli düşüşlerim olmuş benim,şöyle adamakıllı savrula savrula sermemişim kendimi öyle,düşerken bile hep baskı hep baskı…Düşerken de özgür olmalı insan…Korkmamalı,kaymış bi kere ayağın,salisenin biri, kaçışın yok düşeceksin artık,toparlamaya çalışma kendini,çırpınma hiç,yıkıldı bi kere fizik kuraları,altüst oldu tüm denge diye fısıldarken kulağına,elimi şuraya koysam kafamı kurtarırım,kafamı koysam elimi tarzındaki hesaplar için, herşey için geç artık iştee… Sal kendini,kendini izle…

RE…

il mare | 19 November 2009 09:27

Kendime yabancılaştığım yetmiyormuş gibi,her gün muntazaman yabancı kelimelerle vurguluyorum halimi..Vurguladığım her kelime henüz sahip ve ait olmadığım ama bir yerlerden aşina olduğum kelimeleri teker teker eksiltiyor,ben de eksiliyorum.Harflerinin, adını oluşturma ihtimalleri olmayışlarından ötürü yabancı bir dile yönelişim,senin olmadığın biryerlerde kendimi buldurtacak diye umarken,ağır geliyor uzun zaman sabit kalmışlıkların göçü.Tanıdığım ve adını yazmak için yarışan telaşlı ve henüz büyümemiş harflerin karşı diyara geçerkenki kanat çırpışlarının rüzgarı,zaten yerini bulamamış,adi melodilerde asılı kalmış adımı alııp götürüyor…Ardında tozlu bir tabaka bırakacak kadar kirli ve kendini kanatlara teslim etmeye dünden razıca hafif ve zayıf ve…
Siliniyorum işte gitgide…
Neden?
Sen yazılıyorsun diye…

13.01.2007

GÖZE GELL…

il mare | 14 November 2009 13:02

Her akşam,yatmadan önce,düzenli olarak gözlerimi çıkarır,içi su dolu bir kaba koyarım.Gözyaşına karşı kazandıkları bağışıklık da bundan gelir,bilirim…

Ayrıntıcı,hassas ve titiz bir kişi olmadığımdan dolayı,bunu her akşam yapmak başlarda fena halde eziyet oldu,kabul.Hele ki en çok unutkan mizacım çektirdi…

Şöyle ki; gözlerimi yuvalarından çıkarmadan hemen önce,onlarla tamamen işimin bitmesi gerekiyor.Onlara muhtaç olacağım hiçbir eyleme izin yok,tekrar tak çıkarlarla onları yıpratmaya hele,hiç izin yok…Yuvaları aşınıyor öyle olunca,renkleri de soluyor…Fakat ben,yapmam gereken her işimi,artık yapacak hiçbir işim kalmadığına emin olduktan sonra hatırladığımdan,malesef çok çekmiştir gözlerim…

Çiller’den pkk ya nihai darbe

il mare | 13 November 2009 13:27

Melodi…

Büyük süreçten küçük bir kesit;

1986 da küçük eylemler ve yer altı…
1986 ve 1987 de yaptıkları değişikliklerle güçlendi pkk.
Ekim 1986 sonunda terör örgütü,3. Kongresini yaptı.Önemli kararlar aldı.Kırsal alanda dağ örgütlerinin yetmediğini gördüler.Lojistik destek ve şehir birimlerinin,milislerin önemini anladılar.Uzun süreli çalışmaya başladılar.1986 kışı boyunca vergi toplamak, asker toplamak ve şehir birimlerini oluşturmak için planlama yaptılar.1987 nin mayıs haziran aylarında Mardin taraflarında Peçenek ve Pınarcık katliamlarıyla Siirt’te Eruh’un Milan,Uludere’nin Işıkveren köyü katliamlarını yaptılar.Silahlı propagandaydı bu.Halka korku salıp, ‘devletin değil,bizim yanımıza gelin’ mesajını vermek istediler.