bildirgec.org

ikonoklast-hafif

11 yıl önce üye olmuş, 6 yazı yazmış. 4 yorum yazmış.

Vandalizme Karşı Önlemler

ikonoklast-hafif | 26 December 2005 18:59

Milletimizin sokaklara dikilmiş heykellere yönelik vandallıkları dikkatimi çekiyor. Dikkat çekmeyecek gibi de değil. Örneğin, Ankara’da Yüksel Caddesinde bulunan bir takım heykellere oralara takılan bilumum lümpen taifesi yapmadığını bırakmamıştır. Caddenin ortalık yerinde dikilip geleni geçeni seyreden meçhul memur heykelinin önce burnu, sonra bacakları kırılmıştı, en son da kökünden sökülüp götürüldü. Kenardaki bankta oturan meçhul çiçekçi heykeli, elindeki çiçek buketini çok geçmeden kaybetti. Caddenin Atatürk Bulvarı çıkışındaki meçhul boyacının da sandığını yürütüler. Biz bunlara san’ati nasıl sevdireceğiz? Sevdiremeyeceğiz. O zaman bari kırıp dökmelerine engel olalım. Benim bu konuda bazı projelerim var: Tek yol, bu tür umuma açık yerlere konan heykelleri iletken bir malzemeyle kaplayıp, hafiften, hani şöyle çarpacak ama öldürmeyecek kadar, elektrik cereyanı vermektir. Kırmak, dökmek maksadıyla heykele el süren barbarlar cereyana çarpılınca neye uğradığını şaşırmalıdır. Bununla da yetinilmemeli, heykelin içine, heykele el sürüldüğünde harekete geçen bir sesli bir mekanizma yerleştirilmelidir. Bu mekanizmaya konacak ses kayıtları örneğin, cereyana çarpılıp ne oluyoruz diye afallayan vandala yönelik olarak, “Ne oldu? Gücüne mi gitti?”, “Geri bas yakarım!” veya, “El hareketi yapma lan!” şeklinde anlayacağı dilde cümleler olabilir (Bunlar bu dilden anlar). Bu durumda heykeli kırmaya gelmiş barbar kişi, “Bismilayiraamaaniraym! -Cahil olduğu için besmeleyi düzgün söyleyemeyecektir- Heykel dile geldi!” diyerek daha da feleğini şaşıracak, ya can havliyle kaçacak ya da belki imana gelecektir: “Yarabbi san’at nelere kadirmiş, ben bu güne kadar hep sanat eserlerini kırdım döktüm, ama şimdi anlıyorum kıymetini diyecektir.
Bu procemi en kısa zamanda belediyeyle görüşeceğim. Hem onlar heykelleri onarma masrafından kurtulacak, hem de nadide san’at eserlerimiz artık hoyratlıktan korunacaktır.

itty bitty buddha

ikonoklast-hafif | 25 March 2004 22:53

uzakdoğunun mistisizmine/felsefesine ya da ne olduğu batılılarca anlaşılamayan şeylerine duyulan ilgi üzerine, tüccarlar cep buddha’sı yapmış. hemmen alalım. ommmmm!

çeviri kokuyor

ikonoklast-hafif | 19 February 2004 17:04

felix guattari’nin “üç ekoloji” adlı makalesinin ingilizce çevirisini bulamayınca mecburen türkçe çevirisini aldım. mecburen diyorum, evet, türk çevirmenleri yüzünden anadilimde kitap okuma hakkımdan mahrum kalıyorum. ali akay isimli zat-ı muhteremin çevirisi var elimde. (hil yayın, 1990) ya da çeviremeyişi diyelim. amcam fransızca biliyor mu emin değilim ama türkçe bilmediğinden eminim. guattari gibi kendine özgü kavramları olan bir yazarı, felsefi kavramlar sözlüğü oturmamış bir dile çevirmek zor, ama, imkansız değil. türkçe özürlü kişiler, hemen türkçe’nin yetersizliği mazeretine sarılırlar. guattari’nin ingilizceye çevrilmiş başka makaleleri var elimde, ali akay’ın türkçesinden daha anlaşılır olduğu kesin. söz konusu “türkçe” çeviride “flağrasyon” gibi (hem de yumuşak g ile) masmedya, “totalizan kısırlık” gibi akla hayale gelmeyecek ölçüde abuk sabuk kelimeler ve tamlamalar, köksap (rhizome karşılığıymış – botanikteki karşılığı bu olabilir ama guattari botanikçi değil.), tezgensel (katalitik demekmiş), erkekyandaşlığı (machismo mu, ataerkillik mi hangisinin karşılığı olduğu meçhul), yersizyurtsuzlaşma gibi sözde öztürkçeleştirmeler… bu “öztürkçecilik” de bir başka kanayan yaramızdır. dil bir insan topluluğunun iletişim aracıdır, her aklına esenin masa başında uyduracağı bir sesler dizisi değil. yersizyurtsuzlaşma kelimesini ele alalım: “deterritorialization” karşılığıymış- saçma, bir bölge veya ülkeye ait olmaktan çıkmak, basitçe yaygınlaşmak demek dururken, kel alaka bir anlam çağrıştıran (zorunlu göç gibi) bir kelime uydurmak niye? (gerçi guattari de bu kelimeyi çok seviyor ve türlü çeşitli anlamda kullanıyor. o da ayrı bir gıcıklıktır.) ey türkçe bilmeyen tüm çeviremeyenler, yersizyurtsuz kalın inşaallah! ey kendim, madem iyi kötü bir dil biliyorsun bir daha çeviri kitap alma inşallah.

çeviri kokuyor

ikonoklast-hafif | 16 February 2004 16:12

felix guattari’nin “üç ekoloji” adlı makalesinin ingilizce çevirisini bulamayınca mecburen türkçe çevirisini aldım. mecburen diyorum, evet, türk çevirmenleri yüzünden anadilimde kitap okuma hakkımdan mahrum kalıyorum. ali akay isimli zat-ı muhteremin çevirisi var elimde. (hil yayın, 1990) ya da çeviremeyişi diyelim. amcam fransızca biliyor mu emin değilim ama türkçe bilmediğinden eminim. guattari gibi kendine özgü kavramları olan bir yazarı, felsefi kavramlar sözlüğü oturmamış bir dile çevirmek zor, ama, imkansız değil. türkçe özürlü kişiler, hemen türkçe’nin yetersizliği mazeretine sarılırlar. guattari’nin ingilizceye çevrilmiş başka makaleleri var elimde, ali akay’ın türkçesinden daha anlaşılır olduğu kesin. söz konusu “türkçe” çeviride “flağrasyon” gibi (hem de yumuşak g ile) masmedya, “totalizan kısırlık” gibi akla hayale gelmeyecek ölçüde abuk sabuk kelimeler ve tamlamalar, köksap (rhizome karşılığıymış – botanikteki karşılığı bu olabilir ama guattari botanikçi değil.), tezgensel (katalitik demekmiş), erkekyandaşlığı (machismo mu, ataerkillik mi hangisinin karşılığı olduğu meçhul), yersizyurtsuzlaşma gibi sözde öztürkçeleştirmeler… bu “öztürkçecilik” de bir başka kanayan yaramızdır. dil bir insan topluluğunun iletişim aracıdır, her aklına esenin masa başında uyduracağı bir sesler dizisi değil. yersizyurtsuzlaşma kelimesini ele alalım: “deterritorialization” karşılığıymış- saçma, bir bölge veya ülkeye ait olmaktan çıkmak, basitçe yaygınlaşmak demek dururken, kel alaka bir anlam çağrıştıran (zorunlu göç gibi) bir kelime uydurmak niye? ey ali akay şahsında türkçe bilmeyen tüm çeviremeyenler, yersizyurtsuz kalın inşaallah!

pop psikoloji patladı

ikonoklast-hafif | 11 February 2004 22:44

pop psikoloji patladı 11.02.2004
son zamanlarda popüler psikoloji (popsikoloji) alanında, “kendi kendine yardım” adı verilen yayınlara ilgide bir artış var. yine aynı cinsten, nlp(neuro linguistik programlama), eft (emotional freedom techniques – duygusal özgürleştirme teknikleri) gibi zırıltılarla ortaya çıkan pek çok şirket bu işten iyi para kazanıyorlar ve bu yüzden mantar gibi her yerde bitmekteler. örneğin bir şirket, her biri 60-90 dk süren, ortalama 2-3 seansta sizi programlıyor ve seans başına 95.000.000 TL + KDV alıyormuş. her sene, muhtelif güzide üniversitelerimizin ilgili bölümlerinden, memlekete on sene yetecek miktarda piyasaya sürülen “psikolog” kardeşlerimiz. ne duruyorsunuz, işte size bir iş imkanı. hadi bakalım.
şimdi efendim, örneğin bir nlp’yi ele alacak olursak, her şeyden önce isminde meymenet yok. şöyle ki: insan zihnini programlamaktan sözediyor. insan bir makina mıdır ki programlansın? modernist düşünce tarzı descartes’ten bu yana insanın vücudunu bir makina olarak gördü. ama hiç değilse “ruhumuza” ve zihnimize biraz ayrıcalık tanınmıştı. (bkz ghost in the machine) şimdi ise amerikalı mühendislik manyağı şarlatanlar, insan zihnini mekanik bir şey gibi programlamaya kalkıyor. (bu insana dair her şeyi ya bir mühendislik ya da bir işletmecilik konusu olarak ele alma densizliği çok vahim ve ayrı bir yazının konusu) bu programlamayı da insanın kendi kendini “gaza getirmesi” yoluyla yapıyorlar. “isteyin yapabilirsiniz, yeter ki başarılı olacağınıza kendinizi inandırın” şeklinde özetlenebilecek bu gazlama teknikleri sayesinde bir şey kazandığını zannedenler olabilir ama daha çok kazananlar bu herzeleri pazarlayıp satan uyanıklar oluyor.