bildirgec.org

hayalicindegecti

11 yıl önce üye olmuş, 47 yazı yazmış. 304 yorum yazmış.

HANIMELİ APARTMANI

hayalicindegecti | 13 October 2008 10:41

Eskiden, çok eskiden hani, bizim çocukluk yıllarımızın sonbaharları nasıldı?
Havaların soğumaya yüz tuttuğu günlerde bir kamyon ya da hatta bir at arabası dayanırdı küçük apartmanın önündeki dar sokağa. Kamyon damperini kaldırır, ya da at arabasından kürekle sokağa indiriliverirdi kömür. Gelen kok kömürü ise büyük olasılıkla, evin beyinin nüfus kağıdının arka sayfasındaki “1 tonluk alım izni”kullanılmış olurdu. Devlet memurlarına böyle bir hak tanınmıştı çünkü.
Hanımeli Apartmanının kapıcısı İsmail Efendi ile kömürün geldiği 5 nolu dairede oturan Servet Bey, ellerinde birer kürek, sokağı kazıyarak kömürü en fazla bir saatte el arabasına yükleyip, arka bahçedeki kömürlüğe çekiverirlerdi. Asfalta sürtünüp duran küreklerin çıkardığı ses, sonbahar sokaklarının en akılda kalan efekti değil miydi?

Bir de, okul çıkışı çantalarını bir kenara fırlatıp sokakta yakantop oynayan çocukların neşeli çığlıkları…
Evin hanımı hala güneşli ama epeyce serinlemiş öğleden sonralarda, iki oda bir salonlu evin mutfağında ne yapardı peki?
Günlerden Pazartesi ise, akşamüstü gittiği Sıhhiye Pazarından eve çoktan dönmüş olurdu eli kolu filelerle dolu…Gazeteden yapılmış kese kağıtlarını bir bir boşaltır, sebzeyi meyvayı dolaplara yerleştirirdi.
Küçük, loş mutfağın ucuz kurşuni renkli mermer tezgahında, koyu yeşil, körpe salatalıkları iğneyle sık sık delerek, cam kavanozlara basardı. Salatalıkların aralarına ayıklanmış keskin kokulu sarmısak dişleri ile kereviz saplarını da yerleştirir, en son bolca tuz ve biraz da sirke eklediği suyu boca ederdi kavanoza… Özenle dizilmiş bu malzemenin en üstüne bir kaç üzüm tanesi konulup, kapağı sıkıca kapatılır ve balkonun bir köşesine kaldırılırdı kavanoz.

KADIN ALDATIRSA!

hayalicindegecti | 08 October 2008 13:13

Nedir bu aldatma aldatılma kakafonisi?
İnsan yaşamında prova var mı?
İnsan yaşamı cetvele, denkleme, teoriye geliyor mu?
Eeeee, o zaman ne yapacağız? El yordamıyla yaşayıp, başkalarının el yordamıyla yaşayıp koyduğu kurallara mı tabi olacağız? Ve bunun adına yaşamak diyeceğiz öyle mi? Ve kimse size kalbinin derinlerinde yatan gerçeği söylemeyecek…
Komik bunlar komik…
Bakın size bir aldatma hikayesi anlatayım…
Güzel bir çift, ikisi de ellili yaşlarda…Eğitim, entellektüel düzey ikisinde de zirvede…Yapılan işler, kazanımlar da öyle…Hele yuvayı taçlandıran iki çocuk…Anlayacağınız çiftimiz tam deyimiyle bir ‘dream couple‘.
Peki sonra ne mi oluyor?

Söyle, beni aldattın mı?
Söyle, beni aldattın mı?

MASUMİYET MÜZESİNDE AŞK

hayalicindegecti | 07 October 2008 14:24

Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi’ni yayınlamadan önce başarılı bir tanıtım taktiği uyguladı, güncel basına (ve nedense magazin sayfalarına bile!) verdiği çok sayıda söyleşi ile kitabını okuyucuya fena halde merak ettirdi.
Merak edilmez mi?
Aşk…
Yaşayan herkes için, aslında (beş duyusuyla tam anlamıyla yaşayan herkes) demek daha doğru olur, aşk bir varoluş sebebi (raison d’être) öyle değil mi?
Hele Orhan Pamuk eğer ‘aşkın anlamı tam olarak nedir? Kitabımda buna yanıt aradım’ demeye getirdiyse (*) herkesin kitapçılara koşup raflara dizi dizi sıralanmış olan kitaptan birer tane edinmesi gerekmez miydi sizce de? Hele benim gibiler, bir tane ile de kalmadılar, geçmiş olsun ziyaretlerinden, Büyükada buluşmalarına, ev hayırlamalarına, bayram beraberliklerine kadar pek çok vesileyle de arkadaşlarına kitabı ya götürdüler ya edindirdiler.

Kitap, aşkı yaşamış olanlar için, ya da aşkı yaşamakta olanlar için aslında tam bir ‘sağlama” niteliğindeydi bence, çünkü hüzünün, ya da daha doğru deyimiyle, kısacık mutlulukların peşinde çekilen eziyetin bir başka anlatımıydı. Hani, ‘insan insanın zehirini alır” derler ya…Bu kitap bir anlamda pek çok aşık için böyle bir işlevi de üstlenebilir diye düşünmek mümkün.
Ama kitap üzerinde hala kafama takılan pek çok soru var.
Örneğin, bakirelik kavramı gerçekten o yıllarda hele Istanbul’da sosyal yaşama bu kadar damga vurmuş muydu? Ben buna pek inanamadım doğrusu. Orhan Pamuk‘un çok sevdiği ve hepsi de çoktaaaan olmüş yazarların (**) romanlarında anlatılan aşklar çok mu istisnai durumları içeriyordu yani? (Bir örnek, Metres-Hüseyin Rahmi Gürpınar )
Ayrıca Orhan Pamuk aşkı ve erotizmi anlattığını söyleşilerinde sıkca ifade etmiş ya…Bence kitapta erotizm ne yazık ki yok…Tamam, eziyetli bir aşk var, duygular var, hayaller var, eziyet var ama erotizm bence yok…Bazıları belki pornografiye düşmenin bir yazar için bıçak sırtında olmakla eşdeğer olduğunu düşünüyordur ama bence çağımızda aşkı erotizmden uzak saymak mümkün değil ve çok sevdiğim yazarlar olan Orhan Pamuk ve Selim İleri erotizmi kitaplarında ne yazık ki hiç veremiyorlar.
Daldan dala atlayacağım belki ama, bu kitabın 592 sayfa olması gerekiyor muydu? İyi bir editör elinde acaba kitap yarı yarıya eksilmez miydi? Ha, editör demişken kitabın giriş paragrafının ikinci cümlesi acaba Türkçe bakımından tam doğru muydu? “Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi?” (Masumiyet Müzesi, Sayfa 11)