bildirgec.org

gorcun

11 yıl önce üye olmuş, 181 yazı yazmış. 33 yorum yazmış.

Türk sinemasındaki unutulmayan kötü adamlar

gorcun | 13 March 2010 10:44

Türk sineması ve seyircisi genelde iyi karakterleri sever, ödüllendirir. Göreceli olarak tartışmaya açık bu ‘iyi’ karakterler genelde düzgün görünümlü, duyarlı, güçlü, çevresine saygılı ama gerektiğinde herkesten kötü olabilen, tabiri caizse hayranlık uyandıran ideal tiplerdir. En son Oscar ödüllerinde de gördüğümüz üzere akademi başta olmak kaydıyla bir çok sinemasever yabancı kötü karakterlere de büyük hayranlık besliyor. Hatta (olması gerektiği gibi) onları ödüllendiriyor. Bu sayede Amerikan sinemasındaki etkileyici kötü karakterlerin popüler kültüre yansımasının yanı sıra çoğu kişi onları kendilerine idol belirliyor. Ama bu yazıda kötülüğüyle ün salmış Türk karakterleri ve özdeşleşmiş isimleri incelemek istediğimden başka bir yazıda değinmek üzere Amerikan sinemasından uzaklaşmak ve ülkemizde çoğu, idol olmaktan nasibini alamamış hatta zamanında başarılı oyunculuklarından dolayı hor görülmüş isimleri sinepil’de anmak niyetindeyim. Türk sinemasında etkili rollerden, figüranlara kadar yüzlerce filmde oynamış bir çok kötü adam bulunduğundan hepsini bir yazıda ayrı ayrı incelemek mümkün değil ama en çok bilinenlerden arka planda kalanlara kadar bir çok ismi anmaya çalışacağım.

Erol Taş
Erol Taş

1- Erol Taş: 1928 yılında doğmuştur. Türk sinemasında kötü adam denilince adeta sözlük anlamında kullanılan bir isim olan oyuncu tesadüfen bir kavga sayesinde başladığı oyunculuk kariyeri boyuncu iyi ve kötü bir çok karakteri başarıyla canlandırmasına rağmen ‘kötü adam’ olarak ün salmıştır. Bu duruma iri yapısının yanı sıra sert yüz hatları ve bakışları da neden olmuştur kuşkusuz. Oyunculuk yeteneği fiziksel avantajlarının ötesine geçerek onu gerçek kötü adam sanılma sanrısını yaratmış dönem dönem seyirciden ciddi tepkiler de görmüştür. Ancak zamanla değeri anlaşılmış olumsuz tepkiler olumlu eleştirilere dönüşmüş. Kariyeri boyunca aldığı bir çok ödül ve önemli filmlerini buradan görebilirsiniz.

İspanyol korku şaheseri [Rec] serisi üzerine

gorcun | 01 March 2010 18:19

[Rec]
[Rec]

Yazı özellikle ikinci filmle ilgili ayrınıtılı bilgi ve fotoğraflar içerir. İzlemeyenlerin dikkatine.

İspanyol korku filmi ”[Rec]” , 2007 yılında çeşitli festivallerde gösterildikten sonra, Kasım ayında İspanya’da genel gösterime girdi. Kısa süre içerisinde ünü tüm dünyaya yayılan film, Amerika’da sinemalarda gösterime girmemesine rağmen DVD olarak satışa sunuldu. Ardından Amerikan yeniden çekimi ”Quarantine” (Karantina) için yapım hakları satın alındı. Aynı hızla filme çekilen ”Quarantine”, ”[Rec]”in hikayesinden, çekimlerine kadar birebir kopyası olmasına rağmen ününün dünyaya yayılması açısından başarılı oldu. Muhtemelen yapımcılarına ve orijinal filmin yapımcılarına kazandırdığı paralar dışında başka da bir başarısından söz edilemez. Ülkemize filmin gelmesi de bu sayede oldu ve ”[Rec]: Ölüm Çığlığı” adıyla vizyona girdi. İlk filmin konusu için şuraya bakabilirsiniz. Filmde, sıradan insanların yaşadığı sıradan bir apartmanda hızla yayılan tehlikeli bir virüsün kontrol altına alınması için bina karantinaya alınıyordu. Hikaye, sakinlerinin yanı sıra, yerel bir televizyon kanalının çalışanları, itfaiyeciler ve polislerin de içinde bulunduğu mekanın içindeki korku dolu anları anlatıyordu. Çok sıradan ve basit görünen hikaye, filmin tek bir kameradan (handy-cam) sahte-belgesel havasında çekilen görüntüleriyle korku sinemasında şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş gerçekçi bir virüs salgını hikayesi sunuyordu.

[Rec]
[Rec] 2

Kült korku serisi: ”The Evil Dead”

gorcun | 01 March 2010 11:37


The Evil Dead

”The Evil Dead”, Türkçe adıyla ”Şeytanın Ölüsü” 1981 yılında Sam Raimi tarafından filme çekildi. Raimi’nin yakın arkadaşı Bruce Campbell’ın başrolünde oynadığı film, korku sinemasında kendisine unutulmayacak bir yer edinmekle kalmayacak ondan sonra gelecek bir çok yönetmeni hem üretim hem fikirsel anlamda etkileyecek bir yapı oluşturacaktı. Aynı zamanda yarattığı etki filmin devamının çekilmesiyle seriye dönüşmesini de sağlayacaktı. Ama önce korku sinemasının yapı taşlarından biri olan ”The Evil Dead” serisinin oluşumuna bakmamız yerinde olur. 20’li yaşlarında olan Raimi’nin çektiği filmin hikayesinin temeli ”Necronomicon” adlı bir kurmaca bir efsanaye dayanıyor. Amerikan korku edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Howard Phillips Lovecraft’ın yarattığı kurmaca kitap Necronomicon’un (Ölüler Kitabı) bulunmasıyla ortaya çıkan kötü ruhların yarattığı dehşeti anlatan hikaye, türün yeni oluşmaya başlayan klişelerini kullanarak bir kaç sıradan gencin ormanlık, ıssız bir kulübe evinde yaşadığı korku dolu gecenin yanı sıra çekim teknikleri ve aşırı kanlı sahneleriyle de unutulmayacak bir filme dönüşüyordu. Filmin konusunu kısaca hatırlatmak gerekirse, beş genç arkadaş (Ashley, Cheryl, Scott, Linda ve Shelly) haftasonunu geçirmek için ormandaki bir kulübeye gelirler. Çok geçmeden evde daha önceden bırakılmış bir ses kaydına ve Ölüler Kitabına (Necronomicon) ulaşırlar. Profesörün bıraktığı ses kaydını çalıştırdıklarında, bölgedeki ölüleri uyandırdıklarının farkında olmayan gençler, kısa süre sonra bilinmeyen güçlerin etkisi altına girecek ve teker teker kötü ruhların esiri olacaklardır. Bir kişi hariç…

Yeni bir seri mi doğuyor?: ”The Collector” (Koleksiyoncu)

gorcun | 26 February 2010 17:00

”The Collector” (Koleksiyoncu), Amerika’da 2009 yazında gösterime girmiş bir gerilim filmi. Yönetmeni daha önce Feast (Kanlı Şölen) ve Saw (Testere) gibi serilerin yazarlığını yapmış olan Marcus Dunstan. Geniş oyuncu kadrosunda ise Madeline Zima, Andrea Roth, Daniella Alonso, Robert Wisdom, Josh Stewart, Michael Reilly Burke, Juan Fernández, Haley Pullos ve Karley Scott Collins gibi isimler yer alıyor. Büyük ve gösterişli bir evde gece vakti yaşanan ürkütücü bir olayla açılış yapan film, daha sonra aynı ev içerisinde farklı bir hikayeye geçiyor. Evin sahipleri Michael, karısı Victoria, lise çağındaki kızları Jill ve küçük kızları Hannah refah içinde yaşayan, klasik varlıklı bir Amerikan ailesi olarak resmediliyor.

Muhteşem üçlüden bir komplo hikayesi: ”The Score”

gorcun | 23 February 2010 11:54

The Score
The Score

2001 yılında gösterime giren ”The Score” (Komplo) daha çok komedi ağırlıklı filmler çekmiş olan Frank Oz’un yönettiği suç ve macera türünde bir film. Senaryosu Daniel E. Taylor ve Kario Salem’in hikayesinden uyarlanan filmin kuşkusuz en ilgi çekici yönü ise Hollywood’un üç ayrı kuşaktan başarılı oyuncularını içinde barındıran kadrosu. Marlon Brando, Robert De Niro, Edward Norton gibi yıldızların yanı sıra Angela Bassett, Gary Farmer ve Jamie Harrold gibi isimler de kadroda bulunuyor. Hikayenin ana kahramanı Nick Wells (Robert De Niro), yasalara uygun bir hayat süren bir Caz kulübü işletmecisi görünümünün yanı sıra aynı zamanda profesyonel bir hırsızdır. Artık, aşık olduğu sevgilisiyle evlenip risksiz bir hayat kurmak isteyen Wells, yasadışı ortağı Max’in (Marlon Brando) getirdiği bir teklifle son bir iş yapmak için yeniden hırsızlıktaki dehasını canlandıracaktır.

Fritt Vilt 1 – 2 (Şeytanın Oteli serisi)

gorcun | 21 February 2010 15:05

Fritt Vilt
Fritt Vilt

”Fritt Vilt” (Şeytanın Oteli), slasher türünün Norveç’ten gelen son dönemdeki en etkili örneklerinden biri. 2006 yılında Roar Uthaug tarafından çekilen film, Norveçli görece tanınmamış genç oyuncu kadrosunu içinde barındırıyor. Ingrid Bolsø Berdal, Rolf Kristian Larsen, Tomas Alf Larsen, Endre Martin Midtstigen, Viktoria Winge gibi isimlerin olduğu ekipte kuşkusuz en dikkat çekici isim ise beyaz teni, mavi gözleri ve uzun boyuyla tam bir İskandinav güzeli olan Ingrid Bolso Berdal. Filmdeki performansıyla Norveç Film Ödüllerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmış olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim.

Eleştirel tadıyla ”Neşeli Hayat” yorumu

gorcun | 19 February 2010 16:36

Neşeli Hayat
Neşeli Hayat

2009’da çekilmeye başlanan yeni Yılmaz Erdoğan projesi 27 Kasım’da seyirciyle buluştu. ”Neşeli Hayat”, Erdoğan’ın başrolünde ve odak noktasında olduğu, çevresi birbirinden başarılı eski ve yeni BKM oyuncularıyla çevrili dram soslu bir komedi filmi. ‘Müslüman mahallesinde bir noel baba’, ‘küçük adamın büyük hikayesi’ gibi cümlelerle tanımlanan film, bana göre vaad ettiği ölçüde tatmin edici bir hikaye sunuyor. En önemli yönü ise tek karakter odaklı olması ve bu karaktere başarıyla hayat verilmesi. Dolayısıyla filmin incelemesini bu karakter üzerinden yapmak mümkün. Filmin kahramanı Rıza, büyük şehirde küçük hayalleriyle mütevazi bir hayat yaşayan sıradan bir insan. Karısı ve evlerine zorunlu yerleşen kayınbiraderiyle birlikte yaşıyor. Mahalle sakinleriyle de ‘saadet zinciri’ gibi bir talihsizlikten dolayı arası kötü olan Rıza, günlük 40 TL’ye Noel Baba kılığında bir alışveriş merkezinde çalışıyor. Daha önce terlik kostümüyle stadyumlarda çalışan kahramanımız, aslında kendi deyimiyle bu ‘kepaze’ işten utanç duyuyor.

Peter Jackson’ın damak tadı: ”Bad Taste”

gorcun | 19 February 2010 09:36

Bad Taste
Bad Taste

Peter Jackson’un yönettiği ilk uzun metrajlı filmi ”Bad Taste” (Kabak Tadı) 1987 yılında çekilmiş bir B-film. Yeni Zelandalı yönetmenin çektiği filmin konusu ilginç ve komik ama yapım aşamasındaki hikayeler filmden daha komik. Günümüzde kült filmler arasında görülen bu filmin neden ‘kült’ olduğunu anlamak için film kadar yapım aşamasındaki olaylara da bakmamız yararlı olur. Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Derek ve en az kendisi kadar budala arkadaşları küçük bir kasabada kaybolan insanları araştırma işine girişiyorlar. Yeni Zelanda Ulusal Hava ve Uzay Savunma Birliği adına çalışan kahramanlarımız kısa süre sonra çevrede insan formunda dolaşan uzaylılar olduğunu farkediyorlar. Uzaylılarla mücadeleye girişen ekip, saklandıkları bölgeyi bulduktan sonra bu koca kafalı yaratıkların nihai amacını öğreniyorlar. Yeni bir tat olarak gördükleri insan etini kurdukları ‘Fast-food zincirlerinin’ ana besini olarak kullanmak. Derek ve arkadaşları bu sorunu çözmek ve kasabayı uzaylılardan temizlemek için silahlanıp harekete geçiyorlar.

Çizgi romandan sinemaya bir Türk kahramanı: ”Tarkan”

gorcun | 17 February 2010 14:36

”Tarkan”, Sezgin Burak’ın yarattığı çizgi roman kahramanı olarak 1966 yılında ilk defa ortaya çıktı. Çizerin İtalya’da yaptığı araştırmalar sonucunda Hun Türklerinin bir kahramanı olarak yarattığı bu karakter 1967 yılında Hürriyet Gazetesinde günlük olarak yayınlanmaya başladı. İlk hikayesi ”Mars’ın Kılıcı” olan serinin toplamda 15 ayrı adlı macerası bulunuyor. Bunlardan 5’i sinemaya uyarlanmış. Çizeri Tarkan isminin nereden geldiğini ise şu cümlelerle açıklıyor: “Tarkan, Türk gücünü ve kudretini yansıtan bir kelimedir. Bu kelimeyi Türk kanı taşıyan kahraman manasında yarattım. Kahramanlık ve mertlik ifade eder.” İlk uyarlanan film 1969 yılında Tunç Başaran tarafından çekilen ”Mars’ın Kılıcı” olmuş. Aslında aynı yıl ”Bozkırlar Şahini Tark-Han” adıyla bir Tarkan filmi çekilmiş. Ama bu film eser sahibi Sezgin Burak’tan habersiz çekilmiş ve filmden hak iddia etmemesi için kahramanın ismi Tarkhan olarak değiştirilmiş. Tarkan asıl popülerliğini Kartal Tibet’in canlandırdığı karakterle kazanmış ve bundan sonra ”Tarkan: Gümüş Eğer” (1970), ”Tarkan: Viking Kanı” (1971), ”Tarkan: Altın Madalyon” (1972) ve ”Tarkan: Güçlü Kahraman” (1973) filmleriyle Türk Sinemasında unutulmayacak bir seri yaratılmıştır. Aynı zamanda ilk filmin başarısından sonra aynı yıl taklitleri de çekilmiştir. (”Tarkan Camoka’ya Karşı”, ”Tarkan Canavarlı Kule”). Kartal Tibet’in daha önce Suat Yalaz’ın yarattığı ”Karaoğlan” filmlerinde yine bir kahramanı canlandırdığını göz önüne aldığımızda Kartal Tibet’in neden etkili olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Ancak yine de filmlerdeki Tarkan karakteri çizgi romandakine göre çok daha cılız ve heybetsiz bir görünüm sergiler.

Jet Rejisör Çetin İnanç

gorcun | 16 February 2010 12:49

Çetin İnanç
Çetin İnanç

Bu yazıda Sinepil’i biraz geçmişe götürmek ve Türk sinemasının içinde kendine eşi benzeri olmayan bir yer edinmiş olan bir sinemacıyla tanıştırmak istiyorum. Bu sinemacının 140’a yakın sinema filmi çektiği biliniyor. Aslında defalarca gösterilen filmlerini televizyonda izlemiş olma ihtimaliniz çok yüksek. Ama izlediğiniz filmi kendisinin çekmiş olduğunu bilmeniz için ya yönetmenin sıkı takipçisi olan ya da günümüzde örneklerini sık göremeyeceğimiz tür filmlerine (fantastik, bilimkurgu, western, aksiyon, erotik…) özel ilgisi olan bir izleyici olmanız gerekiyor. Bir çok karşılaştırma ve yakıştırmaya maruz kalan, ”Dünyanın en kötü yönetmeni Ed Wood”un Türkiye şubesi olarak dahi anılan buna rağmen çektiği filmler dünya çapında izlenen, hayatı ciddiye almayan ve en az filmleri kadar ilgi çekici röportajları da bulunan bir sinemacı, bir idol, mütevazi ve kendini bilen insan Çetin İnanç. Hakkında çok şey yazılan, çok şey söylenen bu yönetmeni internetten en iyi tanıyacağınız yer şüphesiz kendilerini İnanç’ın çektiği filmlere, materyallerine ve filmlerinde kullandığı yabancı kaynaklı sahne ve müzikleri çözmeye adamış olan Çiko (Çetin İnanç Koleksiyoncuları) topluluğu. Ve aynı zamanda bu grubun kurmuş olduğu bir blog. Bunun yanı sıra Pınar Öğünç’ün yönetmenle yapmış olduğu röportajın yer aldığı kitap ”Jet Rejisör: Çetin İnanç” sinemacının kendi ağzından sinema işlerini anlatıyor.