bildirgec.org

gorcun

11 yıl önce üye olmuş, 181 yazı yazmış. 33 yorum yazmış.

The Bannen Way (Daima Suçlu) (2010)

gorcun | 18 August 2010 18:52

The Bannen Way
The Bannen Way

“The Bannen Way” (Daima Suçlu) 2010 tarihli taptaze bir suç-aksiyon ve komedi filmi. Filmin yönetmeni de ilk uzun metrajlı filmini çekmiş olan genç bir isim: Jesse Warren. Aynı zamanda senaryoyu yazan, prodüktörlüğünü yapan hatta filmde küçük bir rol oynayan yönetmen, filmine her açıdan el atmış.

Hikayesi ise şu şekilde ilerliyor: Ana kahramanımız Neal Bannen usta bir hırsız, iflah olmaz bir çapkın ve karizmatik bir suçludur. Aynı zamanda babası bir polis şefi, amcası ise bir çetenin acımasız lideridir. Bu karmaşık aile yapısı Bannen’i bir yandan suç dünyasına iterken bir yandan da suçlulara karşı bir hayat şansı da vermektedir. Bannen’in ise karşı koyamadığı tek şey kadınlardır. Neyse ki kadınlar da ona karşı ilgisiz değildirler.

Nuit et brouillard (Gece ve Sis) (1955)

gorcun | 29 July 2010 17:11

Nuit et brouillard, 1955 yılında çekilmiş 30 dakikalık kısa belgesel filminin orijinal adı. Türkçe’de Gece ve Sis anlamına gelmektedir. Filme adını veren bu kelimeler de Almanların II. Dünya Savaşında direnişçilere karşı uyguladıkları operasyonın adından geliyor. “Nacht und Nebel” adını verdikleri operasyonda gece yarısı evlerinden alınan Nazi karşıtları sorgulanmak üzere toplama kamplarına gönderiliyorlardı. Daha sonra bu kavram Nazilerin toplu yok etme planlarının bir simgesine dönüştü.

“Nuit et brouillard”, Fransız yönetmen Alain Resnais tarafından yönetilmiş çarpıcı ve şok edici görüntülerle dolu II. Dünya Savaşında gerçekleştirilen soykırımın adeta canlı bir kanıtı. Toplama kamplarından kurtulmuş olan yazar Jean Cayrol ve besteci Hanns Eisler’in de yapım ekibinde bulunması belgeseli daha da etkili kılan unsurlar arasında. Belgeselde renkli çekilmiş Auschwitz ve Majdanek’te bulunan toplama kamplarındaki görüntülerin yanı sıra arşivden alınmış siyah-beyaz video ve fotoğraflarda mevcut.

Küçük bütçelerden büyük stüdyolara: Peter Jackson

gorcun | 04 May 2010 10:04

Peter Jackson, günümüzün en saygın ve önemli yönetmenlerinden biri olan ve yeni projeleri merakla beklenen Yeni Zelandalı sanatçı 1961 yılında Ekim ayının 31’inde ailesinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi.

Peter Jackson
Peter Jackson

İngiltere’den göç eden ailesi küçük kasabada kurdukları hayatlarını mütevazi yaşamlarıyla sürdürüyorlardı. Çocuk Jackson ise dönemin şartlarıyla birlikte büyürken televizyon ve görsel kültürle ilk etkileşimlerini Monty Python’un şovlarıyla yaşıyordu. Özellikle ”Monty Python’s Flying Circus” adlı şovdaki aşırı kanlı sahneler Jackson’un ilk filmlerindeki etkileşimlerinin en açık örneklerinden biri olacaktı. Tabii yönetmenin 80’lerin klasik filmlerinden etkilenmesinde de türün önemli örnekleri olarak anılmayı hakeden ”Re-animator”, ”Evil Dead” gibi filmler bulunuyor. Ailesinin bu ilgisine kayıtsız kalmamasıyla Jackson daha çocuk yaşta kamerayla buluştu ve kendi çekimlerini yapma imkanına sahip oldu. Daha o zamandan kendine has özel efekt ve çekim denemeleriyle tarzını oluşturmaya başladı. 15 yaşındayken arkadaş çevresiyle ”The Valley” adlı kısa filmi çekti. 20’li yaşlarına geldiğinde artık Jackson kendi senaryolarını yazan ve sinema filmini çekme niyeti daha ciddi olan biri haline gelmişti. Nitekim bir gün işten eve dönerken mağazada 16mm’lik bir kamera gördüğünde onu almaya karar verdi. Ailesinin de desteğiyle kamerayı alan Jackson, kendi imkanlarıyla aldığı makaralarla ilk çekimlerini yapmaya başladı. İlk zamanlar makaraları boşa harcamamak için yaptığı çekimler 4 yıllık bir süreç sonunda ilk uzun metrajlı olan ”Bad Taste” filmi haline gelecekti. Nihayetinde Jackson’un kendi tarzını yaratması ve ilk filmini çekme macerası zorlu bir sürecin olumlu bir yansıması olarak görülecekti. Zira, ”Bad Taste” Cannes Film Festivali’nde gösterime girip, uluslararası alanda seyirciyle buluştuktan sonra Jackson’un adı Yeni Zelanda sınırlarını aşmaya başlayacaktı. Daha sonradan kült olarak anılmaya başlanacak filmin konusu ve yapım aşamaları için şuraya bakabilirsiniz.

Şeytan Üçgeni: ”Triangle” (2009)

gorcun | 03 May 2010 15:42

Son yıllarda orijinal gerilim filmleri izlemek neredeyse meşakkatli bir iş. Hele ki yeniden çekimlerin (remake) ve kitap, çizgi-roman uyarlamalarının film piyasasında azımsanamayacak derecede yer kapladığı bir ortamda orijinal senaryoları ve kaliteli filmleri izlemek gerçekten her geçen gün daha da zorlaşıyor. Yine de günümüzde kendine has başarılı yapımlar izlemek hala mümkün. 2009 tarihli İngiliz-Avustralya ortak yapımı ”Triangle” filmi de sözünü ettiğim örneklerden biri. ”Severance” ve ”Creep” gibi aynı türdeki filmleriyle tanınmış olan Christopher Smith’in yönetmenliğini yaptığı filmin başlıca rollerinde Melissa George, Liam Hemsworth, Rachael Carpani, Joshua McIvor, Jack Taylor, Henry Nixon, Michael Dorman gibi çoğu tanınmamış isimler bulunuyor.

Otistik bir oğlu olan ve yalnız başına güçlü bir anne imajı çizen Jess’in arkadaşlarıyla birlikte bir yelkenliyle açılmalarıyla başlayan hikaye, kısa süre sonra açıklanması zor olayların içinde bulunmalarıyla garip bir yöne sapıyor. Okyanusun ortasında kötü hava şartlarının etkisi altında kalan yelkenlinin karşısına çıkan bir gemi Jess ve arkadaşlarına kurtuluş umudu olarak görünüyor. Ancak kısa süre sonra umut yerini korkuya bırakıyor. Son derece bakımlı ve yeni görünen büyük gemide kimselerin olmaması zorlu durumlarını daha da çaresiz kılıyor. Gemiyi gezmeye başlayan grup olan biteni anlamlandırmaya çalışırken Jess, gemiye girdikten sonra orada daha önce bulunduğunu hissetmeye başlıyor.

Bir cadılar bayramı gecesi: ”Trick ‘r Treat” (2008)

gorcun | 03 May 2010 12:23

Trick r Treat
Trick r Treat

”Trick ‘r Treat”, 2007 yılında çekilip tamamlanmış ve bir yıl sonra gösterime girmiş bir gerilim filmi. Adını, her yıl 31 Ekim’de Hristiyanlıkta kutlanılan Kelt kökenli Halloween (Cadılar Bayramı) geleneğinden alıyor. Aynı adla çekilen 1986 tarihli bir film de var ama bahsedeceğim 2008 tarihli yapım, yapım yılı itibariyle de ilgiyi hakeden bir film olarak göze çarpıyor. Filmin yönetmeni Michael Dougherty daha önce ”Superman Dönüyor”, ”X Men 2” gibi filmlerin yazarlığını yapmış çok da etkili bir sinema geçmişi olmayan biri. Ancak yapımcı olarak adı geçen isim olan Bryan Singer (”Olağan Şüpheliler”, ”X Men”…) filmin etiketlerini biraz daha etkili kılıyor. Yönetmenin kısa filmi ”Season’s Greetings” üzerine uyarlanmış olan ”Trick ‘r Treat” bir gecede gerçekleşen 4 ayrı olay ve buluştukları ortak noktayı anlatıyor.

Trick r Treat
Trick r Treat

Film, kısa ve şok bir sahneyle açılıyor. Tanıma imkanı bulamadığımız bir çiftten, kadının katledilmesiyle başlıyor. Kasabanın saygın isimlerinden okul müdürü Mr. Wilkins’in bilinmeyen karanlık yüzünü görmemizle ilerleyen hikaye, 5 gencin yıllar önce gerçekleşmiş olan bir kazanın olduğu mekana yaptıkları ziyaretle devam ediyor. 8 zihinsel engelli öğrencinin göstermelik bir kazayla kasten öldürüldüğüne dair korkunç efsanenin gerçekleştiği yerde 5 arkadaşı ürkütücü bir gerçek bekliyor.

Cehenneme bir adım daha: ”The Descent: Part 2”

gorcun | 01 April 2010 09:46

The Descent: Part 2
The Descent: Part 2

İlk film ve İkinci film

2005 yılında çekilen İngiliz gerilim filmi ”The Descent”in (Cehenneme Bir Adım) gösterdiği başarıyla ikincisinin çekileceği biliniyordu. Nitekim öyle de oldu ve film 2009 yılında korku severlerin beğenisine sunuldu. İlk filmin senaryo yazarı ve yönetmeni olan Neil Marshall’ın adı bu sefer sadece yardımcı yapımcı olarak geçiyor. Yeni filmin yönetmeni ise aynı zamanda ilk yönetmenlik deneyimi olan Jon Harris.Senaryo yazarları da James Watkins, J. Blakeson ve James McCarthy olmuş. İlk filmi kısaca hatırlatmak gerekirse; 6 maceracı kadının bir mağaraya keşif amacıyla girmeleriyle başlayan filmde, kadınların mağarada mahsur kalmalarıyla başlayan gerilimli dakikalar ardından mağarada yaşayarak evrilmiş garip yaratıkların (crawlers) ortaya çıkmasıyla zirveye ulaşıyordu. İkinci filme, ekipten Sarah’ın mağaradan kanlar içinde kurtulduğunu öğrenerek başlıyoruz. Hastaneye kaldırılan kadın, travma etkisinde hiçbir şey hatırlamadığından olanlarla ilgili bilgi veremiyor.

The Descent: Part 2
The Descent: Part 2

Bu olayın 2 gün sonrasında arama kurtarma ekibi, Sarah’ı da yanlarına alarak diğer kadınları kurtarma amacıyla mağaraya iniş yapıyorlar. Bu sırada biz de ekiptekileri tanımaya başlıyoruz. Mağaraya girişten sonra etrafı gezmeye başlayan ekip, çok geçmeden bir kadının iç organları çıkarılmış cesedine rastlıyorlar. Mağarada ilerledikçe Sarah, orada olanları hatırlıyor ve bir hışımla ekiptekilere saldırarak mağaranın derinlerine kaçıyor. O andan itibaren ekip dağılmaya ve mağarada yaşananların sırları da ortaya çıkmaya başlıyor. Filmin oyuncu kadrosu Shauna Macdonald, Natalie Mendoza, Michael J. Reynolds, Jessika Williams, Douglas Hodge, Joshua Dallas, Anna Skellern, Gavan O’Herlihy ve Doug Ballard gibi çoğu tanınmamış isimlerden oluşuyor.

Yeşilçamın yıldızlarını biraraya getiren filmler

gorcun | 30 March 2010 09:55

Mavi Boncuk
Mavi Boncuk

Türk sinemasının altın çağı geçmişte kaldı. Özellikle 60’larla yükselen ve 70’lerde zirveye ulaşan böyle bir dönem bir daha yaşanır mı bilinmez ya da yaşanırsa geçmiş dönemdeki kadar samimi olur mu? Öyle ya, o dönemde çekilen yüzlerce hatta binlerce filmin teknik, kurgu, senaryo, oyunculuk gibi sinemasal özelliklerinin yanı sıra en önemli unsurlarından biri de izleyeni ilk bakışta içine çeken ve bir daha asla bırakmayan sıcaklığı ve samimi duruşlarıdır. Özellikle günümüzdeki film ve dizilere genel olarak baktığımızda asla yakalanamayan bu samimiyet, o dönemdeki filmlerin hala neden defalarca izlendiğini gösterir niteliktedir. İşte bu, okullarda okuyarak öğrenilemeyecek, teknolojiyle yansıtılamayacak insani duyguların en önemli sebebi de oyunculardır. Dönemin özel etkisinin bir nedeni de kuşkusuz işini severek ve ciddiyetle yapan birbirinden değerli oyunculardır. Yazıda bahsedeceğim bir çoğu tiyatro geçmişli oyuncular herkesin tanıdığı isimler olmakla beraber, kariyerlerinin başındaki filmlerle sinemada eşi benzeri bulunmayan bir uyum yakalamış ve daha sonra her biri kendi yolunda da ayrı ayrı ilerlemiş ustalar. Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Tarık Akan, Metin Akpınar ve Zeki Alasya gibi bugün baktığımızda her biri ayrı değerli olan isimlerin birlikte oynadığı filmlerden bahsetmek istiyorum. Ertem Eğilmez’in biraraya getirdiği ekibin ilk birlikte göründükleri film ”Tatlı Dillim” (1972), ardından gelen ”Yalancı Yarim” (1973), ”Oh Olsun” (1973), ağır dramatik yapısıyla farkı bir yerde duran ”Canım Kardeşim” (1973), birlikteliklerinin zirveye çıktığı ”Köyden İndim Şehire” (1974), ”Salak Milyoner” (1974) ve nihayetinde sona eren ”Mavi Boncuk” (1974) filmleridir.

Coenler’in kara film şaheseri: ”Fargo”

gorcun | 25 March 2010 13:46

Fargo
Fargo

Amerikan sinemasının kendine has stillerini yaratmış olan yönetmen kardeşleri Coenler (Joel ve Ethan) 1996yılında gerçek hayattan esintiler taşıyan bir cinayet hikayesini sinemaya uyarladılar. Filmin başında yapılan ”Gerçek bir hikayedir” uyarısı daha sonra Coenler tarafından aslında gerçek bir hikayenin kurgusu olarak değiştirildi. ”Fargo” adını koyduklarını film, küçük bir kasabadaki sıradan insanların içinde bulundukları çaresiz durumlarda gittikçe dibe batmalarını gösterişsiz ama etkileyici bir şekilde anlatıyordu.

Steve Buscemi - Peter Stormare
Steve Buscemi – Peter Stormare

Uçuk fantezilerin çizeri, deneysel bir kısa film ve ülkemizde uygulanabilirliği

gorcun | 14 March 2010 14:09

Artık, eksik
Artık, eksik

”Artık, eksik”, çizer Kenan Yarar’ın çizdiği ”Soğuktu ve Acımadı” adlı kısa çizgi romanından sinema yazarı Serdar Kökçeoğlu’nun 2001 yılında kısa filme çektiği hikayenin ismi. Kenan Yarar, Zeplin ve Dıgıl dergilerinde çalıştıktan sonra Hıbır, HBR Maymun, L-Manyak, Lombak ve Penguen dergilerinde çizimlerine devam etti. Halen haftalık olarak çıkan Penguen’de çizmekte. Çizer, özellikle yarattığı arıza genç kız karakteri ”Hilal” ve ”Psikoz” gibi birbirinden acayip hikayelerin olduğu çizimleriyle dikkat çekiyor. Şahsi fikrime göre de derginin en özel çizerlerinden biri. Kendine özgü çizimleri, sıradışı hikayeleri ve yarattığı karanlık atmosferlerle çizdiği kısa hikayeler oldukça etkileyici. Ayrıca çizimlerindeki özel karelerin yanı sıra çok kısıtlı alanda yarattığı hikayeler de yaratıcılığın sınırlarını zorluyor. [Bir röportaj] Ülkemizde işinde başarılı ama yıldızı parlamamış insanlara yapılan bir yakıştırma da çizere tam uyuyor. Muhtemelen, Amerika’da aynı işi yapsaydı çoktan çizgi roman uyarlamalarını sinemada görürdük!