bildirgec.org

futur

11 yıl önce üye olmuş, 33 yazı yazmış. 110 yorum yazmış.

işşkence

futur | 06 October 2003 03:01

ege üniversitesi sosyal psikoloji bilim dalında bir araştırma yürütüyoruz. araştırmanın konusu, Türkiyede kötü muamele ve işkence, sizin fikirlerinizi almak istiyorum. araştırmayı izmir barosu talep etti ve finanse ediyor. ankette bulunan iki soruya yönelik yanıtlarınızı almak istiyorum. Burası bunun yeri değil biliyorum, (hem de çok iyi 🙂 ) sorular: 1::İşkence nedir? (sözlüğe bakmak yok ama) 2::işkence ile kötü muamele arasında ne fark vardır?

teşekkürler

parmağımdaki kan

futur | 11 September 2003 02:58

Bu gün benden sonraki dünyaya bıracağım, bir kutunun derin sıkıtılı buhranlarıyla boğuşuyorum. Bu kutuyu yapma fikrinin nereden geldiğini bir türlü bilemesemde, onu bir denizin en derin yerine gömmek için içimde hissetiğim derin arzu inanılmaz bir düzeye ulaştı, inanılmaz. Bu kutu ben olacağım, en derinde ve çok zor bir olasılıkla ulaşılabilir olacak. kutu bir hard diskin kutusundan tarafımca hazırlandı, silikon ve naylon ile dayanıklılaştırıldı, içine koyabileceğim notun içeriğini ve neler
koyabileceğimi dahi hayal ettim. İçine koyacağım bir elektronik cihaz, tornadan geçirdiğim bir ağaç ve bir damla kan. Kan parmağımda, tornadan geçirilecek parça bir ağaçta ve elektronik cihaz kolleksiyonumdan bir saat olacak. bunları yerleştireceğim ve egenin derin bir yerine bırakacağım. Bunu bırakmak kısmı heyecan verici geliyor. fakat ona bir daha ulaşamayacak olmam, onu benim dışımdaki bir şeye teslim etmek, ve ben tam anlamıyla doğaya dahil olduktan sonra dahi onun orada olacak olması beni delirtebilecek kadar çok etkiliyor. Gelecekte birilerinin onu bulma ihtimali her ne kadar güç olsa da, kutumun o derinlikte, benim parçalarımla tamamen ıssız bir yalnızlıkta olması, beni ölünceye kadar etkileyecek gibi bir fikre kapılıyorum. Onu tekrar isteyeceğimden, tekrar benimle olmasını arzulayacağımdan korkuyorum. Ona ulaşamayacağım kaybolacak, onu kaybedeceğim, BİLEREK ve İSTEYEREK, nedir bu sorumluluk duygusu bu yitme korkusu. Kıskanıyorum zaten, benden sonra varolacak tüm varlıklarımı. Bunları yok etme imkanım var, ama
yok edemeyeceğim, bir varım olmasın istiyorum. Belki de olmasını istiyorum, olmasına aşık olmak istiyorum.

varolmanın dayanılmaz hafifliği

futur | 08 July 2003 00:08

varolmak ile ilgili sandımdı başta. beni baştan çıkarttı. gecenin bir vakti bira aldırttı bana bakkaldan. film güzel ama bana verdikleri ve benden aldıkları için güzel. herşey oldukça basit geliyor şimdi. sakin ve yolunda, yalnız değilim. her şey gerçekten başedilebilir. Özledim doğum anımı, sonra ilk öpüşmemi.

pamuk ipliği gibi için için yanıyorum. ama barutlu değilim ya da patlatmayacağım boyumdan büyük bir bombayı.

Pervaneler dönecek rüzgarla. Hep adımı fısıldayacaklar. Çünkü onların hepsi BENİM.

bir serçe kadar hafif, bir albatros kadar çabasız uçuyorum; fikirler hummasında.

p4

futur | 15 May 2003 21:05

bilgisayarım gitmişti yeni geldi.şımardım biraz p4 falan yaptık, gforce 512 rem falan yeni kullandım da internette. ne biliyim yazdım işte

kabartma tozu

futur | 25 April 2003 01:36

eksiklik duygusu, yoksunluk inanmaktan korkmak inanmak zorunda olmak kirlenmeden kalabilmek.

nasıl yabancılaşabildim pencereden baktım korkumu yalnız hissettim sabahın ilk ışığında.

anı hissedebilirmiyim kimsesizce, ya da her kimle? hissedebilirmiyim? kendi dokunuşlarımı.

karışmak bir kek hamuru gibi, bir maya olup hamuru adam etmek, şişirmek dünyayı olmadığı kadar. sıcaklamak…

büyüyen şeyleri gördün mü ayaklarının altında orda kalmak asla bilmemek hangi adreste bedenin?

einstein

futur | 15 March 2003 00:22

bu gün internette turlarken. EINSTEIN’in doğum günü olduğunu öğrendim. Güzel bir enstantane olmasının yanı sıra. Bu gün aynı zamanda pi günü, tüm dünyada üniversitelerin matematik bölümlerinde kutlandı.

3.14 3. ayın 14’ü

Güzel raslantı. Bir de tıp bayramı, ama ilgisi yok.

facit

futur | 11 March 2003 10:28

geçen gün bit pazarında gezerken;

bir Facit (C1-13) hesap makinesine denk geldim. aldım onu eve getirdim. (5,000,000TL.). Konu hakkında çok az bilgim olmasına rağmen, aleti elime aldım ve kurcalamaya başladım. Bu makinenin ağırlığı tahminimce 5 kg dolaylarında, taşımak baya bir yordu beni. Sonra şöyle bir baktım, dört işlem yapabiliyordu ve tamamen mekanikti. Mekanik bir hesap makinası ? şaşırtıcı bir şey. Daha sonra kurcaladım, ve hemen toplama yapmayı öğrendim, hemen ardından çıkarma ve çarpmayı kaptım; fakat hala bölme yapamıyorum. Alet çok kolay çalıştırılıyor, anlaması çok kolay, fakat bölmenin bir esprisi var, yakalayamadım. tabi içini açmadan olur mu? Açtım baktım, düşündüğümden çok daha az karmaşıktı, ilginç bir alet. Konuyla ilgilenenler hemen bir tane edinsinler. insanın makine ile neler yapabileceğini hayal bile edemezdim, şu transistör bulunmasa. Şimdi bilgisayarımın yanında duruyor, ezik değil çok gururlu görünüyor. hem anlaşılabilir hem de karmaşık olmanın gururu bu.

neden

futur | 11 March 2003 09:39

bu siteye ara sıra yazılarımı yolluyorum. Dün gece, yazılarımı neden bu siteye yolladığımı düşündüm. Yani neden, yazılarımı yolluyordum. Açıkçası siteye girebilmek için yeterli zamana sahip değilim. başkalarının yazılarını da çoğu zaman okuyamıyorum. Fakat sürekli siteye yazdığım yazıları yolluyorum, duruyorum. Şimdi kafama takılan bazı problemler oldu. Bu durumla ilgili olarak. -siteyle fazla ilgilenemiyorum, yani okuyamıyorum fazla, o zaman neden yazıyorum? -ara sıra girip bi yazı yollayıp kaçarak ilişki kuruyorum bu siteyle, yani kaçamak bir ilişki, fakat buradaki insanlara birşeyler söylemek istiyorum. -acaba fikirlerimin ciddiye alınmasını istediğim için mi burada yazıyorum, fikirlerim bilgisayarımda da durabilir fakat, dursun istemiyorum. -burası büyük oranda bir tartışma ve paylaşma platformu, ben çoğu zaman tartışmanın bir şey çözmeyeceğine inanan birisiyim, ben tartışma sürecine bağımlı birisiyim, sonuçlara değil, o zaman neden tartışmıyorum. yani pek açık olmamakla birlikte (sürekli aynı şeyi söylediğimi hissettim de) siteye yazı yollayıp, hiç bir etkileşime girmemek beni biraz düşündürdü. Neden etkileşime girmediğimi düşündüm. Ahkam kesmiyorum, çoğu zaman moderasyona iştirak etmiyorum, -neden? dedim kendi kendime. Bu sitenin temel süreçlerinin hiç birinde bir etkim yokken, sadece yazı yollayarak ne yapıyorum ben? Kendimi biraz, burayı istismar ediyormuşum gibi hissettim. Üzüldüm, ne yaptığımı düşündüm.

materyal

futur | 09 March 2003 02:37

Materyal: İnsan zihninin kendini gerçek anlamda ifade edebilmesi için gerekli olanların başında bedeni gelse de, insan bedeniyle sadece belli bir takım insani eylemleri yürütebilir. Zihin kendini ifade edebilmek için tabi ki dile, harekete ihtiyaç duyar; fakat hareketin anlam bulabileceği bir tuval olarak materyale olan ihtiyacı kaçınılmazdır. Materyal zihni özgürleştiren, ona uygun ifade olanakları sağlayan, dünyanın kendisidir. Materyale olan ihtiyacım çok eskilerde başladı, makası pense olarak, kitapları işkence olarak, çay kaşıklarını tornavida olarak kullanmamla başladı materyal açlığım, tabi bu saydıklarımın sadece işleme araçları oldukları göz önünde bulundurulursa, bir de işleyeceğim materyalin sıkıntısını da çekmişliğim var. Uygun materyallere sahip olmadığım için yaptığım işlemlerin ne kadar uzadığını size anlatamam. Birkaç örnek vereyim: bir ranzam vardı, ranzayı ikiye bölüp, iki tek yatak yapmıştı babamlar bir gün. Tabi ranzanın gürgen ağacından 4 kolonu artmıştı. Ben bu kolonların birinden sadece bıçak ve zımpara kullanarak, masif (tek parça) bir tekne oymuştum. Ağaçtan biraz anlıyorsanız bunun ne kadar zor olduğunu da anlayabilirsiniz. Öncelikle gürgen ağacı bu iş için kullanılabilecek son ağaçtır. Çok serttir, adamın iflahını keser. Bir de bıçak şekli itibarıyla kullanışlı değildir. Bir sürü yaralanma kaçınılmazdır. Tabi bir süre sonra bir araç edindim, daha doğrusu bu işi yapabilmek için daha kolay yollar aramaya başladım. İlk fikir bir walkman ya da teypten sökülmüş bir motoru kullanmak olmuştu. Bu motorun üzerinde bulunan çoğunlukla plastik olan dişliler oyma için uygun değildi. Metal birkaç dişli buldum bunlar da ya çok ince ya da döküm oldukları için çabuk aşınan parçalardı. Daha sonra birkaç çakmak parçalama girişimim olduğu için aklıma çakmak taşını ateşleyen, yuvarlak parça geldi. Bu parça oldukça sert olan çakmak taşını dahi aşındırıyor, çok uzun süreler dokusunu yitirmiyordu. Bu parçadan en kısa sürede bir tane edindim ve bunu bir motorun miline monte etmek istedim. Fakat motorun mili çok ince olduğu için oturmuyordu. Motorun miline kağıt sardım ve japonla taşı sabitledim. Bir süre çalışınca mil kaydırmaya başladı; çünkü mil yeteri kadar pürüzlü değildi. Taşı milden çıkarıp, mili demir törpüsü ile törpüledim. Taşı tekrar oturttum, bu sefer mil kaydırma yapmıyordu fakat, balansı bozuk olduğu için hem eli sarsıyordu hem de istenilen performans alınamıyordu. En sonunda bir başka plastik dişliyi motora monte edip, falçata ile torna yaptım ve taşın tam olarak oturabileceği biçimde mil üzerinde bir çıkıntı yaratmış oldum. Yani plastik dişliyi taşın oturabileceği kadar daralttım. Bu şekilde istediğime yakın bir araç edinmiş oldum. Fakat araç, motorun mili kısa olduğu için, çok derin çalışmalara olanak vermiyordu, ağaç oyduğum için sürekli taşın dişlerinin araları talaşla doluyor, kısa süre aralıkları ile temizlenmesi gerekiyordu ve ergonomik olmadığı için elimde saçma sapan yerlerde nasırlar oluşuyordu. Bu örnekte yaşanan problemler, en temel alanlarda yaşananlardır, daha küçük problemlerden bahsetmedim. Tabi ki daha sonra derin çalışmalara uygun bir araç geliştirmek için giriştiğim mil uzatma çalışmalarına hiç değinmedim. Bu ve bunun gibi yüzlercesini yapmak zorunda kaldığımı söyleyebilirim. Peki bunları yapmamış olabilir miydim? Evet. Bit pazarına gidip bu iş için yapılmış bir aleti bu günün parasıyla 20 milyon liraya alıp, değişik değişik uçları ucuna monte edip, her şeyi yapabilirdim. Bu , olayın bir başka düzeyine geçmeme neden olabilirdi. Bir çok çalışma yapılmayabilirdi. En iyisinin üzerine bindirilebilecek, bazı bilgilere ulaşabilirdim belki de. Yani varolanı tekrar keşfetmeyi bırakıp, yeni bir şeylere yolculuk edebilirdim. Bu bir ağacı oymak için gerekli aparatta pek mümkün değildir, daha iyi oyan kesen bir araç yapmak çok zordur. Çünkü bu, insanlık tarihindeki en eski üretim alanlarından biridir, dolayısıyla üzerinde oldukça çok çalışılan bir alandır. Fakat bu benim başka bir alana yönelmeyeceğim anlamına da gelmezdi. Benim zihnimin ısrarcı olması, bu olayları tetikleyen en önemli etmendir. Diğer bir çok insan yaratma girişimlerinde hemen vazgeçip, ihtiyaç duyabileceği araçları ve materyalleri dahi tespit etmeden işi yarım bırakıyor. Çünkü madde ile etkileşimleri sadece işlevsellik düzeyinde kalıyor. Madde bir araç olmaktan çok ehlileştirilebilecek bir canlı gibi olamıyor. Onun sınırlılıkları ve uygulama alanları konusunda çok zayıf bilgileri var. Tabi ki bu onların hatası olmaktan çok uzak. Hakim kültürün insana yönelimi bu kadar işlevsel bir haldeyken, materyale yönelimi çok daha küçümseyici ve hiçe sayıcıdır. İnsan zihninin, sınırsızcasına yüceltilmesi, dünyaya hakim oluşunun tek kaynağı olduğunun düşünülmesi. Aslında zihin sadece dünyanın farklı potansiyellere sahip materyalleri ile oynayabilen bir yapıdır. İnsanlık bu konuda nalıncı keseri gibi kendine yontmaktadır. Bütünsel bir yaklaşımdan ziyade sadece biçimleri değiştirenin değerli olduğunu düşünmektedir. Biçime girebilecek potansiyeller ile sadece kendini daha iyi hissettirdikleri için ilgilenmektedir. Potansiyellerin farkında olarak, sadece daha az yorulmayı ve üretim süresini kısaltmayı planlamaktadır. Bir çok insan bir heykeltıraşın yaptığı heykelde sadece formlara ve temaya bakarlar, yani kendi dünyalarından bildikleri güzellik kriterleriyle ilgilenirler. Fakat forma sokulan nesnenin, forma girmek için ne kadar direndiği onlar için önemsizdir. Ihlamur ağacıyla yapılan bir heykel ile gürgen ya da abanozdan yapılan bir heykel onlar için farksızdır. Bir çokları için, fotoğraf makinelerinin plastik ya da krom olması, mekanik ya da elektronik olması, manuel ya da otomatik olması, çekilen fotoğraftan daha önemli değildir. Fakat burada bir etkileşimin olduğu, sürekli unutulmaktadır. İnsan materyal ile etkileşmekte ve ürünler yaratmaktadır. Bu süreç, sihirli bir süreç gibidir.

yazı-fikir-teori-kuram

futur | 12 February 2003 02:49

Bu günümü yazının biçimine yönelik kaygılarım ve bilginin göreliliğine bağlı bazı problemlerimi halletmek üzere ayırdım.

Yazının çıkacağı zihin halini anlamak, bence en önemlisidir. Bilginin göreliliği her ne kadar korku verici bir tuzakmış gibi görünse de, yılmaz bir öğrenici için, bilginin niceliğine inanan birisi için, gelecekte birleşmiş bir teori olanağı verir. Asla bir kuram sahibi olamasa da (kuramlar dinamik yapılar değildir) teorisinin kalitesi sürekli yükselir. Bilginin göreliliği üzerinde, yani kaygan bir zeminde yaşadığım bu çağda, inanılmaz basit konularda dahi konsensuslar oluşamamışken, dar alanlara sıkışık, sınırları kalın çizgiler ile çizilmiş kuramlar da değerli değildir. Oluşturulan kuram sürekli saldırı altında olan sistematik bir yapıdır, bir kale gibi örülmüştür. İki ucu bağlı bir yumak gibidir. Yorumları içinde gizlidir. Farklı tecrübelerin eleştirilerini dahi düşünmüş ve bunları kendi yapısına, inşa etmiştir. Her kuram bir kabus gibidir. Yaratıcısını dahi kendisine hapseder. Fakat her ihtişamlı yapıda olduğu gibi, kuramlarda da, bir ana yüklenim noktası, bir ana yüklem vardır. Bu nokta en gizli dehlizlerde olabileceği gibi surun dışındaki bir noktaya da inşa edilmiş olabilir. Bu kuramı hazırlayanın niyetine bağlı bir değişkendir. Kuram eleştiriye açık ya da kapalı olabilir. Bu ana yüklenimin fark edilmesi – ki bu konu bir çok açıdan güçtür- ve buraya yapılacak saldırı kuramın çöküşünü beraberinde getirir. Sistematize edildiği için yok olmaya mahkum bir bilgi bütünüdür kuram. Bilgiler seçilmiştir, yapısının dekorasyonuna uygun renk ve dokularda olanlar alınmış, uygun olmayanlar bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde göz ardı edilmiştir.

Kuramdan neden bu kadar bahsettiğimi anlatayım. Kuramlar bozuk ince kenarlı merceklerle bir A4 kağıda yansıtılmış, vitray görüntüsü gibidir, bir projeksiyondur. Yansıtılan bilgiler her ne kadar net görünse de, çerçeveleri daralmış, doğal aksiliklerden nasibini almamış, ve benim yöntem ya da yaklaşımla benzeştirdiğim bozuk mercekler ile yansıtılmıştır. Tüm bunlar, yeni süreçlerin eklenmesi ile naifliğini yitirmiş, kültürel ya da çağa bağlı değişkenlerden yalıtmak için tertemiz bir kağıdın kullanıldığı, yapay bir bilgi yumağı oluşturmuştur. Geçerliliğinin tespiti kolaydır. İç geçerliliği süperdir, fakat bilgi çoğu zaman bir çok kişinin anlayamayacağı düzeyde biçim değiştirmiştir; açıkçası eğrilmiş ve aslından sapmıştır. Fakat resim net olduğu için ikna edici ve direticidir. Kuramsal düşünüşün anahtarlığı vardır, açılacak kapılar ve sorulacak sorular bellidir. Sistematik ve iç rahatlatıcıdır. Çözümlemişlik hissi verir, yani dinamizmi öldürür. Peşinden koşulacak, cevapları içinde gizli sorular ve sorunlar üretir. Bu soruların yanıtlarını üreterek kendini yüceltir