bildirgec.org

freefreshfish

11 yıl önce üye olmuş, 137 yazı yazmış. 418 yorum yazmış.

Unbreakable

freefreshfish | 29 May 2002 11:17

Temmuz ayına çıkabilirsem artık ölümsüzlüğümü ilan edebilirim. Acayip yoğun günler yaşamaktayım. Şimdi biraz bunları aktarmak niyetindeyim, tabi ilgilenen varsa 😉

Çalıştığım şirket A.Ş. olup bölge ofislerini tek çatı altında toplamayı planlıyor. Bu ne demek? Ben bittim demek… Bir kere tüm veritabanı altyapısı değişiyor. Merkez ofisimize online bağlanacak olan bölge ofisleri var. Bunların aktif alımları (router, modem, server vs.) var, lisansların birleştirilmesi işi var, yeni lisanslar var, yeni ticari paket program için yeni servera ihtiyaç var, yeni programın personel eğitimi var, yeni programa yama özel uygulamaları yazmam gerekiyor, web ve mail serverı üzerimize almamız gerekiyor bunun için yeni servera ve aktiflere ihtiyaç var, telekomdan alınması gereken kiralık hatlar var… Var oğlu var yani.

Bu da yetmezmiş gibi şirket “artık sığmıyoruz” deyip yeni bir binaya geçmeye karar verdi. Yeni binanın altyapısı (data, santral, ups kablolaması, rack dolaplar vs.) benim üzerimde. Falanda filan. Bu işler zaten imanımı gevretmiş durumda. Ama asıl mevzu şurada:

EVLENİYORUM!!!

Evet artık evlenmeye karar verdim. 6 yıllık mutlu bir ilişki artık bu raddeye geldi abiler. Tarih 23 Haziran 2002 Pazar, Saat : 17:15, Yer: Atakule/Ankara. Evlilik işleri (başvurular, davetiyeler, gelinlik, damatlık, şeker, şüker vs.vs.) bir yandan gırla gidiyor. Davetiyeyi yukarıda görüyorsunuz. Karikatür Esalak.com’un sahibi, yazar-çizer Resul Ertaş tarafından yapıldı. Fikir ve tasarım STB tasarımdan Osman Sezgi’ye ait. Davetiyeyi gördüğünüze göre, tüm hafif ahalini davet etmiş kabul ediyorum. İşiniz gücünüz yoksa, gözünüz kesiyorsa buyrun gelin. Düğünümde tanışalım bari. Nikahtan sonra çaldığım mekanlardan birine gidip eğlenicez. Tüm eski gruplarım ve elemanlar orada olacak ve sahnede sürekli birileri çalıyor olacak.

Sonum Hayrola…

acidjazz severlere

freefreshfish | 30 April 2002 11:45

şu blogda bahsettiğim webradyoyu (spinner) dinliyodum. Amon Tobin denen manyak çıktı karşıma. Brezilya doğumlu bu psikopat çok kalite acidjazz yapıyo. Bu arada spinner’ı tekrar tavsiye ediyom. Blogu görmeyenler veya unutanlara hatırlatayım istedim, 375bin üzeri parça çalıyo adamlar.

Olsa da Olur Olmasa da Olur

freefreshfish | 23 April 2002 01:50

Sinir Olurum” ve “Çok Severim” umarım sevilmiştir. Amacım bir üçleme yapmaktı. İşte bu da üçlemenin son ayağı:

Olsa da Olur Olmasa da Olur

. Tatlı kaşığı veya çatalı
. Kahveme süt
. Rakının yanına su
. Pijama
. Doğumgünü partisi ve pastası
. Türkçe-Japonca Sözlük
. Çaldıktan sonra ara verip indiğimizde yaptıklarımız hakkında güzel şeyler duymak (biliyom, daha önce yazdık!)
. Bornoz
. Kolonya
. Microsoft
. Sigara
. Hollywood
. Arkadaş (dikkat! “Dost” demedim)
. Öğle yemeği (dikkat! “Sabah kahvaltısı” demedim)
. Cep telefonu (dikkat! Yok, “bişii” demedim)
. İçki yanı meze ve çerez
. Eş dost ziyareti
. Misafir
. Portakallı Ördek
. Yalnızlık
. Kalabalık
. Hasan Cihat Örter, Cüneyt Gökçer, Okan Bayülgen, Cem Özer, Sinan Çetin, Bulutbey 😉
. Kar
. Mayo
. Grand Cheeroke
. 21” monitör (Aslında bin pişmanım aldığıma. 55 ekran televizyonun dibine oturmuş gibi oluyosun)
. Elma
. Bira için bardak
. Kilotlu çorap
. Makyajlı kadın
. Gece lambası
. Hesap makinesi
. Fanila
. Hatır sormak için telefon açmak
. Hipermarketler
. Yazdığım kodun hata vermesi
. Giydiğim şeylerin marka olması
. Zımpara, 9 volt 120 amper adaptör, asetat kalemi, VHS video oynatıcı, sarmış kaset, cep telefonu kullanım kitapçıkları (abi bunların çalışma masamda ne işi var allaşkına!?)
. Mousepad
. Dvd sürücü
. Falan ve filan

Çok Severim

freefreshfish | 22 April 2002 03:26

. Yağmurlu havada, akşam vakti, arabanın camını hafifçe aralayıp gezinmeyi
. Pipoyu
. Sabahları müzik dinleyerek uyanmayı
. Duş almayı
. Şarhoş kafa kokoreç veya midye yemeyi
. Rakı ve şalgamı
. Siyah, ahşap elyapımı heykelcikleri
. Alfabetik sıraya dizilmiş cd’lerimi
. Hediye almayı
. Arabamı bakımdan çıkardıktan sonra yıkatıp tertemiz binmeyi
. Bir cafede tek başına birşeyler içip, birşeyler okumayı veya yazmayı
. Kulaklıkla müzik dinlemeyi
. Düzenleme (müzik) yapmayı
. Teknoloji hakkında konuşmayı
. Kod yazarken kahve ve pipo içmeyi
. Türk kahvesini, sıcak künefeyi, karnıyarık’ı, ayranı, muzu, portakal suyunu, şarabı
. Gece vakti, bir arkadaş evinde, loş ışıkta ve sarhoş kafa gündelik şeyleri düşük sesle konuşmayı
. Yarım uyku halini ve uykuya geçmeden evvel düşüncelerin saçmalaştığını farkedip yarım uykuda olduğunu sezmeyi
. Yemek sonrası masa muhabbetini
. Kahvaltı kokusu ve sesini (çay bardaklarına konan kaşık sesi)
. Siyah ekran, klavye ve mouse’u
. Kuyruklu piyano çalmayı
. Yazdığım kodun hata mesajı vermeden, bir seferde çalışıp ekranda belirmesini
. “For” ve “next” arasında yapılabilecek herşeyi
. Zeki insanları
. Güzel kızları
. Hem güzel hem de zeki sarışınları
. Biçimli kalçaları ve bunu gösteren pantolonları ve bunu giymeyi akıl edenleri ve bu modeli yaratan firmayı
. Yazın klimayı, kışın kaloriferi
. Film sırasında müzikleri dinlemeyi
. Hans Zimmer, Elliot Goldentahl, John Williams gibi film müziği yaratıcılarını ve yeni jenerasyon elektronik, funk, alternatif film müziklerini
. Duş alıp temiz çarşaflarla yatmayı
. Yüksel caddesini (Kızılay) , 7. caddeyi (bahçeli) , Sarıkadı-n- sokağını (Hacettepe arkası, öğrenci sokağı), Kale’yi
. Fotoğraf çekmeyi
. Gece kumsalda içmeyi (ateş etrafında ve gitar eşliğinde değil. Kum üstünde karanlıkta ve sessizce)
. Çaldıktan sonra ara verip indiğimizde, yaptıklarımız için güzel şeyler söylenmesini
. Jethro Tull, Steve Vai, Orhan Gencebay, Johann Sebastian Bach, Chick Korea ve isimlerini sayamacağım bir sürü kaliteli ve “nadir bulunan” müzik adamlarını
. Cazı, türküyü, klasik müziği, rock ve türevlerini (rockn roll hariç), newage ve türevlerini (Richard Klayderman hariç)
. Kırmızıyı, laciverti, siyahı, sarıyı
. Berberden sonra o salak kokunun emrivaki şekilde sıkılmasını (ehehe şakaydı)
. Laptop bilgisayarları
. Yorgun argın yattığımda, bacaklarımdan yatağa süzülen yorgunluğu hissedip dinlemeye başlamayı
. Masaj yaptırmayı (özellikle ellerime)
. İş yazışmalarının altına “İyi günler dileği ve içtenlikle” yazmayı ve gelen cevapta bunun sevildiğini görüp buna benzer bir cümleyle yazının sonlanmasını
. Yumuşak huylu, nazik, gülümseyen, sakin, olaylara ılımlı yaklaşan ve çözümcü olan insanları
. Belki daha vardır ama aklıma gelmeyen daha bir çok şeyi