bildirgec.org

firatocal

11 yıl önce üye olmuş, 80 yazı yazmış. 19 yorum yazmış.

Olgun ama Taze…

firatocal | 18 August 2010 11:32

38 yaşın baba olmak için hep çok geç bir yaş olduğunu düşünürdüm… Son dönemde gördüğüm 60 lık 70 lik olgun baba örneklerinden sonra fikrim tamamen değişti…

eskiden ara sıra magazin dergilerinde 35 inden sonra baba olmuş ünlülere rastlıyordum… hatta dedelik vasfına layık kişilerin de taze babalar gibi çalım sata sata gezdiklerini okuyor , ” bu işte bir bit yeniği var , tüp bebek , sunni döllenme ” , diye düşünüp pek de önemsemiyordum…

şimdilerde ise olgun baba olma fikrine tamamen alışmış durum dayım … benim de 38 yaşında babalık duygusunu tatmış olmam , sıradan , halktan kişilerin de çok rahat olgun moruklamış babalar olabile ceğini öncelikle kendime ispat etti…

gece…

firatocal | 17 August 2010 11:08

üşüyen düşlerimi şefkat dolu elleriyle örten sırdaş dostumdur gece… gözlerimi kapatıp tüm savunmasızlığımla kendimi bıraksam bile , bilirim bana ihanet etmeyeceğini…

bazen özlem dolu aşk kokan bir sevgili olur , bazense koruyup gözeten , başını güvenle yasladığın bir anne … dalıp gidersin düşler diyarına mehtap kokan , yakamozun ışıl ışıl aydınlattığı elleriyle…

yaşam yorgunu bedenimi , ayrılık bitkini ruhumu dinlendiren kendinden emin , yalnızlar rıhtımıdır kadim dostum gece… dobradır , dostların en harbisi… kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği gerçekleri düşlerime fısıldayan acı gün dostumdur…

sırtını hiç dönmez bana… gün boyu aklıma gelmese bile adı , güneşle veda
laşma anımda tüm affedi
ciliğini giyinip , güler yüzüyle karşılar onca karanlığın arasın dan … ayrılığın şiirini yazdırır kalp kırıklıkları üstüne… elimi kesse de kırıntıları , acıtmaz gün boyu canımı acıttığı kadar herşey onunla…

son gece…

firatocal | 16 August 2010 18:45

nefret yüklü sözlerle yapılan tartışmaların yaralarını taşıyan erkek köpüklü dalgaların yıkadığı sahile bakarak , kendinden geçmiş bir halde dalıyordu sonu belirsiz nereye gideceği bilinmez flu düşüncelere…

Akla gelmez hakaretlerin , bitmek tükenmek bilmez suçlamaların tek sahibi olmak asıl canını acıtıyordu erkeğin… Anlam veremiyordu kadınının bütün olup biten hengameden , sanki hiçbirşey yaşanmamış gibi sıyrılıvermesine…

Kadın , hem kıskançlık krizlerine girip Alaçatı ‘ nın en işlek caddelerinde , yüzlerce kişinin önünde , her defasında kavga çıkarıp eşine hayali sevgililerle ve aldatmalarla ilgili ithamlar yapıyor , hem de yarım saat sonra bütün bunları bir kenara atıp liseli aşıklar gibi davranmaya başlıyor ve hiç bir tartışma yaşanmamışcasına erkeğinin kollarına atlayıveriyordu…

Kadının davranışları birkaç kereyle sınırlı kalmıyor , dengesiz gel gitleri her geçen gün sayıları ve şiddetleri giderek artıyordu… Adam yaklaşık 4 yıllık beraberlikleri boyunca , kadınının tüm kaprislerine sabretmiş , yıldırıcı suçlamalarına göğüs germiş , aşık olarak evlendiği eşini yitirmek istememişti…

Meteor Yağmuru Duası…

firatocal | 16 August 2010 12:22

günlerden perşembe ile cuma arası 12 -13 ağustos 2010 civarları… gece yarısından sonra sahile konuçlanmış durumdayız ailecek… meteor yağmurunu en ön koltuklardan izleyebilmek için erkenden dökülmüşüz sahile …

gece yarısına az kalmış… söylenen o ki asıl gece yarısından sonra meteorlar yağmur gibi yağacakmış… neme lazım , biz bir sürü şemsiye getirdik… önlem önlemdir diyoruz… mazallah , kafa göz yarmak var…

şu insan kalabalıklarını görünce aah ah diyorum , bir dürbün olsa ne para kırardık şimdi… serbest girişimin gözüne gözüne vurmak vardı… neyse , bir dahaki sefere diyor başlıyoruz seyre…

Allah Allah… yahu biz mi yanlış yere oturduk… yoksa öndekiler yüzünden mi hiçbirşey görmüyoruz… lütfen arkadaşlar , oturunda biz de nasiplenelim şu meteorcuklardan… bu güne kadar öldürmeden yaşatmayı başarabildiğimiz içimizdeki çocuğu sevindirelim biraz…

hayali bir arkadaşım var uzunca bir süredir…

firatocal | 14 August 2010 21:16

hayali bir arkadaşım var uzunca bir süredir… canımın en sıkkın olduğu zamanlarda onunla konuşuyor ve dertleşiyorum… ona ne tafra edersem edeyim , nasıl çıkışırsam çıkışayım sesini hiç çıkartmıyor… tam bir kara gün dostu…

hayali bir arkadaşım var… evet , gerçeklerinden çok daha vefakar… bana sırtını dönmeyen , hayal de olsa bana hep gülümseyen… hüzünlü anlarımda yanıma gelip üzüntümü bütün içtenliği ile paylaşan… beni hiçbir zaman umutsuz , kimsesiz bırakmayan…

hayali bir arkadaş… ama dostluğu sahiciden daha sahici… çıkarına göre davranmayan kötü gün dostu… almak istediğini aldıktan sonra yüzüne bir kere bile olsa dönüp bakmayan nankörlerden değil o…

” … beni benle yalnız bırak… ”

firatocal | 13 August 2010 14:54

” Yalnız kalmak istemiyor muydun.. bak çekip gidiyorum işte , mutlu ol ” dedi kadın… ” Beni terk etmeni istemedim ki hiçbir zaman , beni benle yanlız bırakmanı istedim sadece.. ” dedi erkek…

Kadın , narin elli ve ince belli , kumral esmer karışımı güzelliğiyle meydan okuyordu iri kaslı vücudu ve omuzlarından akan dalga dalga uzun saçlarıyla grek heykellerini andıran partnerine…

erkek ise terk edilmişliğin boşluğunda asılı bekleyen birbaşına kalışın soğuk luğunu ensesinde hisseder cesine titrek ama kadınının merak duygusunu ihmal etmeyecek bir gizem içerisinde kendisinden emin cümlelerle savunuyordu yalnızlık hakkını…

çok değil , bir hafta olmuştu tanışalı… aslında ikisi de birbirine hala yabancı sayılırdı.. gürül gürül akan Alaçatı sokaklarının ışıltılı , masalımsı atmosferi bir çırpıda aşık etmişti ikisinide…

yazar olamamak ve kötü yazı yazabilmek üzerine…

firatocal | 13 August 2010 12:47

bugüne özel canım inanılmaz bir iştahla kötü yazar olmak istedi… öylesine kışkırtıcı döktürmüş ki arkadaşlarım.. dayanamadım ben de yazamamayı ve yazar olamamayı yazmak istedim… ama şimdiden söyleyeyim yazım gerçekten kötü olacak.. lütfen ” sen zaten öylesin eleştirileri ” düzülmesin…

birkaç gündür yaşadığım güçlükler sebebiyle günlük yazma alışkanlığımı kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldım… hem hayatın hay huyu hem de yaşadığım teknik problemler beni neredeyse yazı yazma alışkanlığımdan uzaklaştıracaktı…

blogger olmak yada blogger kalmak… işte bütün mesele bu…

firatocal | 12 August 2010 11:14

blogger olmaya karar vermek zor bir seçim zannederdim… meğer blogger olarak kalmaya karar vermek asıl zor olanıymış… onca koşunmaca arasında yazmaya fırsat bulmak inanılmaz derecede güç bir beceri… işi sadece yazmak olanlar çok şanslı… tüm dünya parmaklarının ucunda ve klavyesinin yada kağıdının başına oturduğunda onu oradan söküp alabilecek , yazmaktan vazgeçirebilecek tek dişi kalmış hiç bir canavarı yok…

sadece yazılarımı bloglarıma ve siteme girebilmek için hergün nasıl mücadeleler verdiğimi anlatsam bizimle dalga geçiyor diye kimsecikler beni okumaz ve dinlemez…

okullar açık olduğunda sabahın 7 sinde başlayan eğitmenlik maceramın akşam 5 buçağa kadar beni esir eden koşturmacası yetmiyormuş gibi , evdeki sevgili ailemi memnun etmeye çalışma telaşım üstüne kreması oluyor mücadelemin…

maddi kaygılar sebebiyle her ek gelir getiren vakit öldürücü işlere el atmamı geçtim , hafta sonlarında eşimi ve çocuğumu gezdirme yada yatılı bölge okulunda nöbet tutma veya evde kalıp birazcık internetimle haşır neşir olma arasında seçim yapmak alacağım kararların en zoru oluyor hep…

şimdilerde ise tatil koşunması çıktı başıma… genelde yazılarımı internete girebilme işimi herkesin uyuduğu çok geç saatlerde , yada ne bileyim sevgili bebeciğim Rüzgar ‘ ımın dinlendiği öğle civarı yaratabildiğim huzur anlarında gerçekleştirebiliyorum…

Kredi Dersem Çık , Kredi Kartı Dersem Çıkma !!!

firatocal | 11 August 2010 17:54

yerel,özel,kamu demeden tüm bankaların yöneticilerine üstün başarı belgesi verilmesi gerektiğini düşünüyorum… bir de üstüne herbirinin alınlarına okkalı birer aaaaferin öpücüğü kondurmalı…

kredi kartı madurlarının sayılarının hızla artmasına , kart sahibi bankaların yaşanan olaylar sonucunda tüm saygınlıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olmalarına rağmen , ne yapıp edip , hala kredi kartlarına müşteri bulmayı başarabiliyorlar ya… pes yani…

öylesine usta birer pazarlamacı haline dönüşmüşlerki , inanılmaz güzellikte ve orjinallikte , rengarenk , en kart düşmenı kişileri bile cezbediverecek kartlarla , biz saf ne yaptığını bilmez ahaliyi bir güzel kandırıp parmaklarında oynatmaya devam ediyorlar…

Ekranlaradan bangır bangır yaptıkları mide bulandırıcı reklemlarından gördüğümüz kadarıyla son numaraları da kartların kimliğimizi yansıtmasının gerekli olması… bak sen şu işe… o kadar eksik ve zayıf karakterliyiz ki , allı pullu kredi kartlarımız olmazsa şu iki günlük dünyada eriyip gideceğiz… dümdüz kart sahibi olursak bir tarafımız eksik kalacak… mazallah Allah çarpıverir , yerin dibine dibine gireriz…

yok çok flexible , aman fotoğrafınız eksik olmasın , yetmedi mi , bebeğinizin , köpeğinizin , en sonunda da sıktığımız imiğinizin fotoğraflarını koyalım… daha daha ne numaralar , ne takla attırmalar… bir de üstüne şu kadar kuruş para puan , chip puan , bonus lira… oooohhhh deymeyin keyiflerine,,, işte avuçlarındasınız , başladılar bile sizi hooop o kucaktan bu kucağa oynatmaya…

Kader , Check up ve Fasulyeden Hayatlarımız… ( 2 )

firatocal | 10 August 2010 12:42

uzun lafın kısası… chek up mühim konu bence… ablama katılmıyorum… ocağın altını kısmak , yada düdük öttüğünde ocağın altını kapatmak benim yaptığım… dedim ya garanticiyim biraz… elimden gelen ancak bunlar… bu arada zeytin yağlı bol domatesli sulu sulu ekmek bana bana yenecek fasulye ne giderdi şimdi… bir de yanında kuru soğan…

yaşamlarımızda böyle birşey… yaptıklarımız onları lezzetli kılmak için çırpınışların ötesine geçmiyor… daha doğru bir ifadeyle ne kadar yırtınsak da geç(e)miyor… kader denilen şeyde sonuçta bir şekilde bir şeylere yeniden ve yeniden acıkacak olmamız…

son noktayı yaşadığımız her anı sanki son dakikalarımızmışçasına yaşarak geçirmemiz gerektiği düşüncesinde koyarak bitiriyorum egeye karşı akşam sahil sefamda… son bir kere daha denize girerek sahip olduğum tüm güzellikler adına Tanrı ‘ ma şükrederek gidiyorum kaderim olan beni mutlu mesut ve bahtiyar eden ailemin yanına…

yürüken Peygamber efendimizin ” sanki yarın ölecekmiş gibi öbür dünya ve sonsuza dek yaşayacakmış gibi bu dünya için yaşa ” sözünü hatırlayarak iç geçiriyorum… ilk kısmını pek takmadan ne de güzel beceriyoruz ikinci kısmı…