bildirgec.org

eceligelenfare

11 yıl önce üye olmuş, 74 yazı yazmış. 189 yorum yazmış.

anahtar

eceligelenfare | 25 December 2003 21:33

Elindeki anahtarı yağmur damlalarının altına tutarak uzun uzun baktı otobüs durağındaki esmer çocuk.. Gözlerini ve yumruğunu aynı anda sıktı anahtarı yumruğunun içinde, gözleri de zaten derin olan göz çukurlarının içinde kayboldu.

Yağmur hızlanmış rüzgar artmıştı. Havadaki fırtına beynindekine paraler olarak artıyordu. Bir şimşek çaktı ortalığı gün gibi aydınlatan. Bunu takiben bir şimşek daha çaktı içindeki değer yargılarını yerle bir eden.. Son zamanlarda çevresindekilerle ilişkileri nasıl birden bire bozulmuştu ? Eskisi gibi sevemiyordu ne insanları, ne de kendini. Sevmekten nefret eden, nefret etmeyi seven, kendi içinde çelişkili bu ruh haline birden bire nasıl bürünmüştü. Yıllardır patlayacağı günü bekleyen sabırlı bir volkan gibi nasıl biriktirmişti içindeki lavları ? Hoşgörü ibresi sıfırı gösteriyordu ve artık sıra diğerlerinin hoşgörü sınırlarını zorlamaya gelmişti. Kendisini telefonla arayıp karşısındaki ÖSYM sitesinde bir linki sorana kör müsün diyor, otobüsteki sıkışıklıkta ilerle ihbarı yapana sen ne dikiliyorsun yalı kazığı gibi diyor, ve artık bir çok ricaya düşünmeden hayır diyebiliyor, odasına yapılan istemediği bir müdahele sonucu kapısını kilitleyip, anahtarı alabiliyordu.

%100 süt

eceligelenfare | 11 December 2003 13:18

Bugünkü yoğurt biraz suluydu. Ayran niyetine yenildi. İçildi desek daha doğru olur. Ev yoğurdu galiba diye tahmin yürüttüm annemin yaptığı yoğurdu hatırlayarak. Pastorize sütten yaptıkları için böyle sulu olduğunu söylediler daha sonra. Normal sütten yapılanlar daha katı oluyormuş. Hayatımda bir kere katkısız süt içmiştim oda Kütahya’da nufüs sayımı sırasında sayım yaptığım bir köy evinde sıcacık kömür sobasının yanında ikram edilen bir bardak kaymaklı süttü.

Şehir çocuğuyduk sütü pakette görebiliyorduk sadece. Köyümüzde Yugoslavya’da kalmıştı, gidenler köyümüzde bir şey kalmadığı haberini getirdiklerinde neler kaybettiğimi bilmeyişimden hiçbirşey hissetmemiştim. Yaz tatillerinde köylerine giden arkadaşlarıma nasılda özenirdim. “Anne bizim köyümüz nasıldı anlatsana biraz.” Annemin, babamın, halamın köy anıları kör öküzün otarılması sırasında yaşadığı tehlikeler, amca çocuklarının kemiklerinin kırılmasına kadar dövmeler, gayri müslim komşularının domuzunun yanlışlıkla öldürülmesinden, komünizmden ve ikinci sınıf insan muamelesinden Türkiye’ye kaçıştan ibaretti. Her biri felaket dolu anılar akraba toplantılarında büyük bir ustalıkla komik bir şekilde, o zamanın yoksulluğunu şimdi İstanbul’un en güzel yerlerindeki müstakil evlerinde hedeflenen refaha kavuşmanın verdiği rahatlıkla anlatılır. Bizde hayretler içerisinde şu an torun torba sahibi büyüklerin kafamızda saygınlığını, çocukluklarında yaptıkları akıl almaz davranışları ile bağdaştırmaya çalışır, köy yaşamının özlemini çeker kirazı dalından, karpuzu bostanından yemenin nasıl bir haz vereceğini düşünür sütün üzerindeki kaymağını özlerdik.

B rh (+) Kan Aranıyor

eceligelenfare | 03 November 2003 02:37

Selamlar,

Göztepe SSK hastanesinde yatmakta olan yakın bir arkadaşım için yarına kadar ( 3 Kasım Pazartesi ) B gurubu rh (+) kan a ihtiyaç vardır.

Kan vermek isteyenlerin aşağıdaki telefonlarla irtibata geçmeleri rica olunur.

0542 720 70 66
0216 390 51 64
0532 705 31 87

Bir zamanlar Hakkı Öcal’ın UseNet le ilgili bir yazısı geldi aklıma. UseNet in yararlarını anlatırken verdiği örnek; begonya çiçeklerini plastik saksıda yetiştirmemesi gerektiğini öğrenerek begonyalarının hayatını kurtaran birinin hikayesi idi. Umarım bu hikayede ileride torunlarıma anlatacağım mutlu sonla biten bir hikaye olur…

Paran var mı ?

eceligelenfare | 09 October 2003 17:34

“Paran var mı ?” dedi her zamanki şefkatiyle. Var diyesim geldi, gene çıkarıp bir yeşillik vermesin diye.

Ya bu sefer O sıkışmışsa var dersem borç isterse, veremezsem ?

“Yok” dedim. “Verim mi” dedi. “Hayır” dedim, “üç beş bişeyler var onlarla idare ederim.” “istersen..” “hayır dedim ya !”

“Seni ne zaman mutlu edicem” dedim içimden “Seni ne zaman mutlu edicem ablaların ablası ?”

Bu soruyu bir kaç defa daha sordum kendime. Cevap bulmak o kadar zordu ki. Çıkınca bir sigara daha içtim. Şu an bacaklarımı uzatıp, kendi odamda, kendi televizyonumda, sigara içerek cnbce yi seyredebiliyorumsam hep senin sayende.

Kim kurtardı ulan İstanbul’u ! ?

eceligelenfare | 07 October 2003 12:13

Dün sabahın 9unun buçuğunda çıktım evden. Gideceğim yer en fazla 1,5 saatlik yol. Normal şartlarda 11 de varmam gereken yere 12,30 da vardım. İstanbul kurtulmuş diye vatan caddesini kapamışlar trafiğe her yer kilit. Arabaların 70-90 km hızla seyretmesi gereken yerde otobüsün içinde biz etrafı seyrediyorduk adım adım ilerleyerek. Sağmalcılar civarında inip metroya geçtim. Aksarayda Metrodan Tramvaya bindim raylı sistemdir hızlı ilerler diye. Dünyanın neresinde görülmüştürki tramvay trafiğe takılsın : bekle babam bekle, gecik babam gecik, sıkıl babam sıkıl.

sil baştan

eceligelenfare | 15 September 2003 16:18

Senelik iznimi kullanmak üzere 1 haftalığına şirketten ayrılmıştım. Döndüğüm de çalınan arabaların parçalanıp satıldığı gibi pc nin parçalarını şirketin muhtelif noktalarından topladım. Cd-Writer bi yanda, speaker lar bi yanda kasa bi yanda.

Tüm parçaları toplayıp voltranı yeniden oluşturdum fekat o amansız eller harddiskimin en küçük byte ına kadar uzanmış. 2 senelik bir birikimin ürünü 1,5 GB lik programlar klasörüm ve 2,5 GB lik mp3 klasörümün yerinde yeller esiyordu.

Gözlerim yaşardı, ağlamak üzereydim. ben o mp3 leri site site dolaşıp adını sanını hatırlamadığım bir sürü grubu keşfedip derin ve zorlu bir eleme sonucu toplamıştım. Ah eşek kafaaa suç bende ne diye yedeklemezsin.

Bal Kabağı

eceligelenfare | 13 September 2003 00:52

Tüm eklemlerim ağrıyor. Bugün yediğim yağmurdan mı yoksa 22 senenin sonunda insanlarla uğraşmaktan mı bilmem bir kırgınlık var içimde. Değişiyor herkes, herşey gibi bende değişiyorum ufak ufak. İstasyonun kenarında oturup motoru bozduğumuz taşlarda değişmiş. Orda beklemekte. Eskiden orada bedava beklerdik şimdi ise çay bahçesi mafyası anılarımız üzerine üç beş masa çekip bir çay içimi olan beş dakika için çay parası adı altında beşyüz binlira alıyordu. Oturdum. Bardağı yarılamadan geldi. Paçalarım ve montum ıslaktı, onun da dudakları. Türk kahvesinin dibindeki telvenin çizdiği şekillerde aradık aşkı parayı ve sıhhati. Saat dokuza yaklaşırken birazdan arabası balkabağına dönüşecek bir prenses edasıyla telaşlandı. Büyü bozulmadan Bakırköy-Bağcılar dolmuşuna yetiştirdim. Umarım yarı yolda dolmuş bal kabağına dönüşmemiştir.