bildirgec.org

Cevval Portakal

11 yıl önce üye olmuş, 57 yazı yazmış. 484 yorum yazmış.

Dünya Tarihi X

Cevval Portakal | 19 August 2007 03:29

…insan denen hayvanın ilk ikisi dünyaya düştüler. Adem ile Havva.
İlk günlerinde elma olayı yüzünden birbirlerini biraz suçladılar, küs kaldılar. Konuşmadılar birbirleriyle. Başladılar gezinmeye. Dolandıkça anladılar ki mekan şahane, çiçek, böcek, kuş, et, süt, yumurta, ortalık yemyeşil. Bu vesileyle neşeleri yerine geldi. Çevrede, ortamın güzelliğini paylaşacak bir insanevladı bulamayınca barışmaya karar verdiler. Havva parmaklarını birleştirip küs yaptı, Adem bozdu. Başladılar sevişmeye.
Çocuk yaptılar. Çocukları da çocuk yaptı. Ortalık çocuktan geçilmez oldu, safi sübyan doldu.
Bu çocuklar geliştikçe düşündüler, düşüncelerini paylaştılar. Etrafı daha bir yakından incelediler, bir tanesi dediki; biz bu etrafımızdaki mahlukatların alayından daha zekiyiz, farkettiğiniz üzere bunlar konuşamıyor bile, demekki biz buraların efendisiyiz, çiçek böcek hayvanat ne varsa hepsi bizimdir. Diğerleri onayladılar ve böylelikle bu nesilden itibaren insanoğlunun götü bir nebze daha arşa yaklaşmış oldu.
İleride pisboğazlar doğdu, dediler ki, madem çiçek böcek binbirtürlü mahlukat bizimdir, yeriz lan biz bunları.
Mucit nesil geldi, hacı ateş versene diyene ateşi buldu. Ayağımızı yerden kessin yeter diyene tekerlek icat etti. Amcaoğlunun düğününde havaya atmak için, taşı oduna bağladı silah yaptı. Böyle böyle yaşarlarken sevişmeyide ihmal etmediler. Canı sıkılan etraftaki güzelliğe bakıp galyana gelen tuttuğunu zitti, yeni yeni nesiller doğdu. Her nesil bir öncekinden daha sivri zekalı oldu.
Gün geldi, mekana sığamaz oldular, sıkış tıkış yaşar oldular, yine bir sivri zekalı fikir ve düşünce hareketlerinde bulunmayı uygun gördü (pisboğazlar akımını başlatan düşünürün sekizinci göbekten torunu). Bir gün sıkış tıkış otururlarken çıkıp dedi ki; biz böyle göt göte yaşıyoruz ama gözünü sevdimin dünyası dev gibi be kardeşim! ağaç desen bol, yemek desen bol. Ben şimdi şu arka taraftaki ağaçları kırpsam onların yerine bizim ortanca oğlana bir ev diksem ne de şahane olur, yaşar giderler refah içinde, ve yaptıda.
Bunu gören diğerleri de başladılar ağacı çalıyı budamaya. El birliğiyle ormanın, yeşilin anasını zittiler. Şehir kurdular kendilerine.
Şehirli olmalarıyla birlikte makadları iyice havalara uzandı, yer ile doksan derece açı yaptı. İsimlerini modern koydular, hayvanı ormanı beğenmez oldular. Kıçı açıkta kalmış orman hayvanları mecburen şehir içinde dolanmaya başlayınca, onları da, sittirin gidin lan burdan gerizekalı orman hayvanları biz burda modern modern yaşıyıcaz diyerek, tekmelediler (günümüzdeki kedi tekmeleme vakalarının ilkleri bu tarihte görülmüştür).
Bir süre sonra, üzerinde pürüzler bulunan dünyayı düzleştirip, yerine birşeyler inşa etme fikrinin de boku çıkartıldı. Ev yapalım diyenler, otopark yapalım, golf sahası yapalım… demeye başladılar. Yusyuvarlak yaptılar gezegeni, çentik bırakmadılar üzerinde.
Ne yaptıklarını sonlara doğru farkeder oldular, bu seferde modern-duyarlılar peydah oldu, kesmeyin lan ağaçları şerefsizler, rahat bırakın hayvanatı onlarında canı var, tavrını benimseyerek günah çıkartma yoluna gittiler. Bir öncekilere bok attılar. Kar etmedi.
Hepsini yaparken sevişmekten kimse kopamadı, dünya üzerinde bir insanevladı olsun sevişmeden/çoğalmadan duramadı. Yavaş yavaş başlara döndüler, yine göt göte yaşar oldular. Ardından yaşayamaz oldular. Su kalmadı, ağaç kalmadı, hayvanat kalmadı, dünya kalmadı ne varsa tükendi. İnsanlar da tükendi, ölüp gittiler.
Milyonlarca yıl geçti, hava temizlendi, etraf ağaç doldu, binbir türlü börtü böcük hayvanat türedi, ortam yine şahane oldu.

Jim ile Kızılderili

Cevval Portakal | 02 August 2007 14:57

Günlerden bir gün, ben, Jim ve kızılderili yürüyoruz. Hava güzel cıvıl cıvıl ortamlar. Gidelim köprüde iki bira içelim seyre dalalım dedim Haliç’i, tepeden sarkan oltalara bakalım, aha çok pis vurdu, ya çok büyük geliyo ya da iki üç tane birden var, diyelim.
Jim ile kızılderili ses çıkartmadı, neden bahsettiğimi bile anlamadı zaten öküzler, ne bilsinler Haliç’i, köprüyü allasen. Kızılderili, ora nere olaki, der gibi oldu ama Jim’in bir bakışıyla sustu boyun eğdi. Böyle olduğuna bakmayın sosyal ortamlarda pek lider konumda olamasada, kızılderili panik anında pek bir cevvaldir, götümüzü kurtardığı çok görülmüştür.
Neyse gittik köprüye indik alt kata. Oturduk bir mekana. Garson yanaştı, üç bira söyledim, anlamadı salak. Arkadaşım 3 bira getirirmisin, diyerekten kavgaya tutuşmak üzere olan insan izlenimi kattım kendime. Tek başıma olsam böyle agresif tavırlar sergileyemezdim ama nasılsa kızılderili vardı yanımda, garsonlarıda yerdi, camı çerçeveyide indirirdi yeri geldimi.
Garson gitti, diğer bir garsonla muhabbete dalar gibi oldu, gülüştüler. Kızılderili, abi bırak dalıyım şunlara, dedi. Bende, bi sakin ol oğlum şuraya iki muhabbet edelim seyre dalalım manzarayı dedik, geldik. Vukuatın lüzumu yok, şeklinde cevapladım bu önermeyi.
Bir sigara yaktım. Jim’e de uzattım, almadı. Kızılderili zaten kullanmazdı.
Dayak kokusunu almış olacakki, daha fazla oyalanmadan getirdi garson biraları.Bu esnada kızılderili sordu.
-Abi sen seyredelim filan dedin getirdin bizi buraya ama biz ne seyrediyoruz allasen.
Jim kızılderiliye yine bir bakış attı, kızılderili görmemezlikten geldi, merakla cevabımı bekliyordu.
-eee… oğlum işte böyle deniz var, martı var, bıngıl bıngıl hatunlar geçiyo ayriyetten, bak böyle tepeler yükseliyo galata kulesi desen ahanda orda, vapur desen, tekne desen onlarda geçiyo işte güzel bi ambians yani.
-Geçenleri izliyoruz yani?
-Resmin bütününe bakıyoruz yavrucum.
Kızılderili bir soru daha yöneltecek gibi oldu ama Jim sabrının taştığını belirtir şekilde döndü ondan tarafa. Sustu resme baktı. Bütününü göremediğini anlamıştım.
Jim, dedim. Hayrola pek sessizsin bugün. Ses gelmedi.
Bir süre sessiz sessiz oturduk, kızılderili arada bir konuşacak gibi oluyordu ama Jim’den tırstığı için susuyordu. Onun için hayatındaki tek otorite Jim’di. Sözünden çıkmazdı. İkisi tek bir mükemmel insandı aslında. Jim dahiydi, kızılderili güçlü. Raistlin ile Caramıon gibiydiler.
Birden Jim konuştu.
-Val Kilmer’dan ölesiye tiksiniyorum. dedi. O büzüşük dudaklarına attırayım onun, öyle tiksiniyorum ben bu adamdan.
-Jim’cim bu kadar içerleme hem kötü birşey yapmadı,oda emir kulu neticede, bu kadar rahatsız olman anlamsız.
-Sus lan!!!
Jim’den böyle ani bir çıkış beklemiyordum normalde ürkmem ama sonuçta 3 kişiydik ikiye tek kalmayı açıkçası götüm yemezdi. Kızılderilinin saygısından şüphem yoktu esasında fakat Jim’in bir lafıyla saygı filan dinlemezdi, sille tokat manyağı yapardı beni.Yine de altta kalmamak için aynı sertlikte atıldım.
-Ne biçim konuşuyosun lan biz ne yaptık sana!.
Biz diyerek kafası karışık kızılderiliyide biraz olsun yanıma çekmeyi amaçlamıştım.
-Daha ne yapıcaksınız lan hadi zamanında bu mendebur geldi buldu beni, tamam o zaman geçinip gidiyoduk az çok karizmasıda vardı, ilginçti yani kızılderili filan trajıma traj ekliyodu. Peki burda ne işim var lan benim. Yok manzaraya bak, yok karılara bak, hadi bi hava alalım… niye sürüklüyosun lan beni peşinden!!!
-Canınız sıkılmasın dedik. Bi bakıma turist sayılırsınız gezin görün tanıyın dedik! kötü mü ettik, bira bile ısmarladık bi yudum içmediniz mınakoyyim.
Tepem atmıştı silleyi tokadı umursamaz olmuştum bir anda.
Yeter lan ben gidiyorum, dedim. Kalktım masadan garsona doğru yürüdüm, ilk andaki aptallığıyla bakıyordu bana. Ne kadar? diye sordum. 12 yetele abi, dedi. parayı uzattım, aptal aptal bakmaya devam ediyordu.
Alsana lan parayı sinirimi senden çıkartırım hee!, dedim. Tırsmış göründü, aldı parayı. Garsonun tırsmasından kuvvet bularak, arkamı dönüp giderken, hay skicem yaa! diyerek ekledim. Jim ile kızılderili de duysun diye bilerek sesli söylemiştim.
Çekip gittim. Hesabıda bana kitlemişti şerefsizler.

This is the end. Beautiful friend.

Cevval City

Cevval Portakal | 27 July 2007 10:11

Sabaha karşı uyandım, aslında insanlar gibi sabah uyanmam lazimdi ancak beceremedim. Uyku saatlerimi düzene sokmak için önceki iki gün uyumayıp, akşam normal insan saatinde yatmayı planlıyordum ancak yatak çekici geldi, akşamüstü yatıp gecenin bir yarısı uyandım, bu zaman dilimini sabaha karşı olarak zikrettiğimde kendimi başarılı hissediyorum.

Karnım aç dolayısıyla, yemek ile kahvaltı arasında birşeyler yemem gerekli her seferinde olduğu gibi yine tost, hem sıcak olduğu için yemeği andırıyor, hemde kahvaltı gibi. Gözlerimi ovuşturarak girdim mutfağa, karanlığa alışmış gözleri rahatsız etmemek için açmıyorum ışıkları, dablumbaz mıdır, aspratör müdür hala ismini bilmediğim şeyin ışığını açtım hafif, loş, yumuşak, faydalı ışık. Hareketlerimi, uyuşuk ruh halime mükemmel bir şekilde orantılamışken birden Matt Damon olduğumu farkettim sırtım pencereye dönük, bir kırmızı nokta, bir lazerin izdüşümü, mutfak camını hiç umursamadan geçti, sırtımda gezinip buzdolabının beyaz kapağında en belirgin haliyle durdu. Bütün sakinliğimi geride bırakıp hışımla arkamı döndüm,. Zifiri karanlıkta kırmızı bir nokta hareket etti, üzerimden geçerken bir anlığına bana doğru uzanmış kırmızı bir çizgi halini aldı, gözümü acıttı, ardından tekrar bir nokta olarak karşımda durmaya devam etti. Kranlığa alışmış gözlerim lazerin kaynağının biraz üzerinde belli belirsiz bir beyazlık farketti daha iyi odaklandım, evet bir sıra beyaz diş. Gülüyordu o.ç!… Karşımdaki apartmanda, tam benim hizamda.

Yatılı

Cevval Portakal | 10 June 2007 22:34

1 haftalık ayrılıkdan sonra evime geri döndüm yatağımı, bilgisayarımı, odamı, hafifi özlemişim hasret giderme amaçlı birşeyler karalamaya karar verdim.
Bahsettiğim 1 hafta içerisinde keyfi bir seyahate çıkmıştım farklı bir şehirde kaldım gezdim dolandım yeni insanlar tanıdım, değişiklik güzel şey. Konaklama ihtiyacımı orada ailesiyle yaşayan bir arkadaşımın yanında karşılıyordum böylelikle aileyide biraz yakından tanıma şansım oldu. Tanıdıkça bir ailenin bu şekilde dağılmadan durması beni şaşırttı o aileyi çekip çeviren anneye her bakışımda içimden takdirlerimi sundum ne kadar güçlü bir kadın olduğunu anladım.
Beş çocuklu bir aile arkadaşım en ufak kardeş iki abi ikide ablası varmış ablalardan bir tanesi şu anda hayatta değil salonda büyükçe bir resmi çerçeve içinde asılı duruyor. Babanın cezaevinde yatmış olduğunu bir konuşma esnasında öğrendim, ilk başlarda nedenini sormadım aslında hiçbir zaman sormadım, böyle yaraları deşmekten pek hoşlanmam benim özelim hakkında soru sorulmasından da pek hoşlanmam, siyasi suçları yüzünden hüküm giymiş olduğunu arkadaşım kendisi söyledi, şansıma benim geldiğim gün abiside eve gelmişti 1 haftalığına, okuyormuş çok neşeli güler yüzlü biri 27-28 yaşları civarında hazırlık sınıfında okuduğunu söyledi önceden okuduğu okulu 3. sınıfta bırakmış şimdi yeniden sınavı kazanıp yeni bir okula girmiş ona da okulunu neden bırakmış olduğunu sormadım, bir iki gün sonra cezaevine girdiği için okuldan atıldığını kendisi söyledi, samimiyetimizde artmıştı bu iki gün içerisinde, hayatta olmayan abla dağda vurulmuş, pkk olabilirde olmayabilirde dediğim gibi bu tip soruları yöneltmekten kesinlikle kaçındım ancak televizyonda bir şehit haberini birlikte oturup izlerken ailenin pkk’ya hiçde sempatik bakmadığını farkettim, ablanın nasıl öldüğünü öğrendikten sonra salonda duran gülümseyen fotoğrafına gözüm sürekli takılmaya başladı.
Sevgilimde bu şehirde okuyor oraya gitmekteki asıl amacımda onu ziyaret etmekti, haliyle bir süre görüşememiştik. Evin annesiyle konuşurken kız arkadaşımın tavırlarının ölen kızınınkilere benzediğini o yüzden onu çok sevdiğini söylemişti. Evinde kaldığım arkadaşımlada sevgilim vasıtasıyla tanışmıştım dolayısıyla o, bu evin insanlarını benden daha uzun süredir tanıyordu.
Diğer abla ise Almanya’da yaşıyor Türkiye’ye dönemiyor, işkencelerden geçmiş çareyide fırsatını bulduğu gibi kaçmakta bulmuş, o esnada evde olmayan diğer abinin de bu tip bir geçmişi olduğunu farkettim ancak onun ucuz kurtulduğunu bir ara üstü kapalı dile getirmişlerdi. Bir tek arkadaşımın benzer bir geçmişi yok, oda büyük olasılıkla yaşından dolayı ilerisi için birşey söyliyemem.
Dönüşüme iki gün kala iki kardeşinde doğum günleriydi ilginç bir tesadüfdürki abi-kardeş aynı gün doğmuşlar, ikisininde doğum günlerini kutladık birbirlerine hediyelerini verdiler o günün akşamı bir yerde oturup kutlamamızı yaparken abinin nezarete alındığı haberi geldi eve erken döndük ne olduğu konusunda ailenin bir fikri yoktu sadece annenin içeri girip çok kısa bir süre görmesine izin verilmiş o güzel günün akşamı evde bir matem havası esmeye başladı anne ağlamaklıydı ancak gözünden tek bir yaş süzüldüğünü görmedim, tamda oğullarının dönem birincisi olduğuna sevinirken yeniden hayatının altüst olduğunu söyledi o kadar. O akşam abinin maceraları hakkında biraz bilgi sahibi oldum mahkemeye nasıl elinde zincirlerle zafer işareti yaparak çıktığı, kendisinin ve arkadaşlarının ayakkabıları çıkartılıp arandıktan sonra ayakkabılarını tekrar giymeyi reddedişleri ve bunun üzerine soğuk kış gününde üzerinde çıplak ayaklarıyla yürüyecekleri zemine nasıl su dökülüp buz tutması sağlandığı buzlu zemin üzerinde kayıp düşmeleri için nasıl çabalandığı, bunlar gururla karışık hüzünlü bir tavırla anlatılıyordu. Arkadaşımın tahmini önceden sürmekte olan davalarından bir tanesinin sonuçlanmış olabileceğiydi, belkide; polisler hakkında haklı olarak pek iyi düşüncelere sahip olmayan abi kimlik kontrolü esnasında tartışma başlatmıştı ve sonunda içeri alınmıştı herşey mümkündü, neyseki ertesi gün öğlen saatlerinde salıverildi yine neşesinden birşey kaybetmemişti.
Trenime binmeden hepsiyle tek tek vedalaştım, herşeye rağmen güleryüzlerini eksik etmeyen bu insanlara teşekkürlerimi sundum, hepsini içimden ayrı ayrı tebrik ettim.
Eve dönerken abla aklıma geldi düşündümde o ablayı büyük olasılıkla bir türk askeri vurmuştu, eğer ben o dönemde askere gitmiş olsaydım ve orda görev yapıyor olsaydım belkide o evin kızını ben öldürmüş olacaktım böyle düşününce biraz tuhaf hissettim kendimi, orda her ne amaçla olursa olsun ölen herkesin bir annesi bir ailesi olduğunu düşündüm umarım zamanı geldiğinde orada bir annenin evladını öldürmek zorunda bırakılmam.

Yolcunun Seyir Defteri

Cevval Portakal | 04 May 2007 18:42

Yıl 229 Gün 51

Segili Günlük
Bugün seni bana verdiler,insanların unutmaması için eski alışkanlıklarımızı devam ettirmemiz gerekliymiş,hergün ne yapıyorsanız yazın dediler bende öyle yapıyorum.
Okul yine sıkıcıydı sadece videoları gösterdikleri zaman biraz olsun eğlenebiliyorum,hayvanları gösterdiler yeniden,o kadar ilginçki insan gibiler büyükler renkli renkli ama sadece ses çıkartıyorlar konuşan hayvan olmazmış,küçük hayvanlar sokaklarda,büyük hayvanlar da ormanda yaşarmış.İnsanlar,hayvanlarıda yermiş.Bir hayvanım olsa onu asla yemezdim günlük,uçan hayvanlarda var kendiliğinden uçabiliyorlar,orman dediğim ise küçük dünyanın kaynak salonunun çok daha büyük olanı bitkilerde farklı,renkli ufak bitkiler var,değişik yapraklı büyük bitkiler birsürü farklı besin,yerlerde hep toprakmış,birde denizler varmış onları ilk defa gördüm sadece su,bu kadar su olabileceğini düşünmek bile imkansız,suyun içindede hayvanlar varmış ve orda tavan yok yukarısı boşluk onu pek anlıyamadım açıkçası ama öyleymiş yukarısı bazen mavi bazen beyaz saatler geçincede kendiliğinden karanlık olurmuş daha sonra yine mavi ama tavan diye birşey yok tuhaf değil mi? Eski insanlarıda gösterdiler hepsi birbirinden farklı kıyafetler giymişler tekerlekli tuhaf cihazlar kullanıyorlar,kocaman üniteleri var her insan bir ünitede yaşıyor sadece kendine ait kocaman bir ünite.Göç bitince hepimiz orda yaşıyacakmışız sürekli oraya doğru ilerliyormuşuz aslında şimdilik bu kadar yeter günlük.Işıkların kapanmasına 1 saat kaldı besin sırasına girmem gerekli görüşürüz.

Tavuk

Cevval Portakal | 28 April 2007 06:36

-yoksun sen yoksun yoksun defol
-ne demek yoksun
-yoksun tabiki hayal mahsulüsün az önce orda değildin bi anda çıktın kanepemde gerçekten olmana ihtimal yok
-kanepemde mi? saçmalama nerden kanepem
-evet kanepem benim kanepem bu eve taşındığımda spottan alıp buraya kadar 3 kişi taşıdık biz o kanepeyi
-artık saçmalama demiyicem zaten saçmasın ama alıştım sana artık umursamıyorum
-hadi geldiğin gibi kaybol halisünasyondan öte olmaya başladın tamam biraz deliyim belki ama artık senden kurtulmak istiyorum zaten sen diye bişey yok
-yok mu? kendinin aslında varolduğunu gerçek olanın ben olmadığımı nerden biliyorsunki
-senin gibi bişey olamazda ordan biliyorum kanepemde tavuk köstümlü bi adam nası oturuyor olabilirki böyle bir şey yok çizgi film karakteri gibisin komik gözüküyorsun aslında insan olsan belki doğaüstü bişeyle karşılaştığımı düşünebilirdim farklı bişey olsan korkabilirdimde ama gerçek olamıyacak kadar komik ve sahte görünüyosun