bildirgec.org

cebrailiye

11 yıl önce üye olmuş, 101 yazı yazmış. 6 yorum yazmış.

seretonin seviyesinin düşmesiyle başgösteren okb

cebrailiye | 15 June 2005 18:01

okb:obsesif kompulsif bozukluk (saplantı-zorlantı bozukluğu)
okb’nin bilinen tek nedeni yoktur.çeşitli etkenlerden söz etmek mümkün.beyinde kimyasal haberci görevi üstlenen serotonin seviyesinde düşmenin bu hastalığa neden olduğu söylenmektedir.günlük hayatta batıl inancı olan,en ufak şeylerden kaygı duyan veya şüphelenen insanlar çoktur.
hastaların hastalıkları konusunda kendilerini eğitmeleri çok önemlidir.haftada en az 1 kere doktor kontrolü gerekmektedir.seçici serotonin geri alım inhibitörleri kullanmak,bilişsel davranışçı tedavi uygulamak şarttır.
fobi ise gerçekte korku yaratmayacak bir objeye,aktivite veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya denir.fobik kişiler belli bir durum,nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar.kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler.Watson’un öğrenme teorisinde fobilerin şartlandırılmış refleks davranışlar sonucu oluştuğu ileri sürülür.Freud’a göre fobiler bilinç dışı çatışmalarla ilgilidir ve ödipal kompleks ile ilişkisi vardır.bastırılmış,bilinç dışına itilmiş bazı korkular yer değiştirerek normalde kaygı yaratmayacak bir nesne veya duruma yöneltilir ve bu şekilde fobiler gelişir.sosyal fobinin panik bozukluktan tek farkı,belirtilerin belli durumlarda ortaya çıkmasıdır.sosyal anksiyete duyan kişiler başka insanların kendilerini yargıladığı ve negatif değerlendirdiği düşüncesi ile yetersizlik ,aşağılanmışlık hisseder ve hayal kırıklığına uğrarlar.

bahçeşehir’de oturmak..

cebrailiye | 14 June 2005 16:16

allah’ım sen aklıma mukayyet ol! işyerinde bir pozisyon için (öyle karmaşık bir pozisyon da değil üstelik),ilân vermemiz gerekiyor.neyse efendim satışa da yardımcı olacak şekilde,birini alacağız.satışta 2000$ maaşla çalışan(primler hariç) ablalara! sorduk,nezâketen;”nedir efendim kriterleriniz” diye? bu çok zeki hatunlar düşündüler,taşındılar ve bana cevap olarak ”bahçeşehir’de oturan biri olsun” dediler. bu durumda yolacağım saçlarımı olmayacak (elin işi için değmez),yahu insan der ki, ne bileyim ”ofis araçlarını kullanabilsin,organizasyon yeteneği olsun,diksiyonu-dış görünüşü düzgün olsun,ingilizceyi’de telefonda iletişim sağlayabilecek kadar bilsin,falan ,filan” yok anacığım,artık ”bahçeşehir’de oturuyor olmak” tüm bu kriterleri otomatikman içeriyor anlaşılan.bu zevatın kendileri de ”etiler,ulus” gibi istanbulumuz’un müstesna semtlerinde oturuyor olmakla,anlaşılan pek çok üstün kabiliyetleri kendilerinde taşıdıklarını zannediyorlar!çok sinirlendim yine hırrrr…”yeni anket önerisi”nde bahsi geçen 2000$’ı işte bu üstün zekalı mahlûklar çatır-çatır yiyor,siz derdine yanın..”primler hariç” demiştim değil mi?

rumuz karmaşası…

cebrailiye | 13 June 2005 18:20

bilgisayardan hiç anlamam.86 yılında liseyi bitirdiğimde, yaygın değildi bu işler.ama ayıptır itiraf etmesi;nişantaşı’nda bil-merk bilgisayar kursu vardı.pek popüler bir yerdi.buna rağmen sınava tabi tutularak,üstüne de bi ton para vererek,o kursa gidenlerden biriyim.cumhuriyet gazetesi’nde görmüştüm ilanlarını.koşarak babama gittiğimi ona gösterdiğimi hatırlıyorum.babama” bir şey öğreneceğim” de yeter.onun mantığına göre okuyacak çocuğu okutacaksın.sınav olduğunu duyunca daha bir sevindi ”gir bakalım,kaçıncı olabileceksin” babında bir şeyler söyledi.gittim,girdim sınava,kazandım.zaten sabah giriyorsun sınava,öğleden sonra açıklıyorlar.hemen aradım babamı,adam uçuyor sevincinden,diyeceğim ki ”baba yapma allahaşkına,parayı bastıran herkesi alacaklar neticede”,diyemiyorum,nedense benimle ilgili her güzel şeye çok sevinirdi.uzatmayalım,8 aylık bir kurs,bitirince bilgisayar programcısı oluyorsun.yaaa..alem okusun bilmem kaç sene.pascal,fortran,basic,cobal dillerini öğretiyorlar falan.işin içine girince, bu işten hiç hoşlanmadığımı anladım.ne çare babama söyleyemiyorum,üzülmesin diye.çok sürmedi zaten,kursun bitimine birkaç ay kala babam ilk kalp krizine yenildi.babamın ölümüyle ilgili bir tek buna sevinmişimdir herhalde,kursu o dakika bıraktım.o yıllardan beridir,gerekmedikçe kullanmadım,gerekmesi de yazı yazmak dışında hemen hiç bir şey için .6-7 yıldır da interneti dönem dönem kullanıyorum.kah bilgi almak,eksik tamamlamak,kah gezinti amaçlı.ancak gördüğüm o ki,sohbet ve forumlarda türkçe bir rumuza rastlamak neredeyse imkansız gibi,kim ne derse desin bana özentiden öte gelmiyor.nedir bu insanın kendine bu kadar yabancılaşması,bilemiyorum,anlam veriyorum ama vermek istemiyorum falan.denebilir ki senin rumuzun ne’ce evet doğrudur, arapça kökenli bir kelime.ama bildirgeç’e ilk girdiğimde hadi üye olayım,pek de içten bir yere benziyor dedim.kullanıcı adı sorunca nedense bildirgeç ve vahiy getiren melek anlamına gelen cebrail ismi çakıştı kafamda.ama şimdi cebrail deyince ne dediğim anlaşılıyor herhalde,içselleştirebiliyorum,zor olmuyor,ben islamiyeti de içselleştirebilmiş biri olarak bundan gocunmuyorum.meleklerin cinsiyeti olmadığına göre buna bir de cinsiyet atfetmem gerekirdi ki,doğal olarak nuri-nuriye örneğindeki gibi cebrailiye oldu.tamamen o anda olan bir seçimdi.bundan önceki rumuzlarımda,bundan farklı değildi.benim anlayamadığım neden özellikle yabancı isimler alındığı.mesela bir fransız ismi edinince,paris’te yaşadığını falan mı hisseder kişi,ya da ne bileyim ”hah,bunu hayatta telaffuz edemezler” gibi bir yaklaşımla mı alınıyor bu isimler,hangi duygularla olduğunu gerçekten çok merak ediyorum.bu konuya devam etmeyi düşünüyorum,yarın itibarıyle…

saçmalamak…

cebrailiye | 11 June 2005 15:24

bugün bu hakkımı kullanmak istiyorum..aslına bakılırsa,saçmalamayı prensip haline getirmek için, kendime defalarca söz verdim.en ilginç fikirleri keşfetmemi buna bağladığım zamanlar çok olmuştur hayatımda. ayrıca bazılarının doğuştan böyle bir hakkı olduğunu düşünüyorum.egomuza yine bi kıyak geçelim.ben söyleyenlerin yalancısıyım;çok zeki olduğumu düşünüyorlar.evet,zeki olduğumun farkındayım, ancak leb demeden leblebiyi anladım da ne oldu? hala antropoloji okuma isteğiyle yanıp tutuşuyorum.vakti zamanında kodlama hatasıyla üniversiteye girememiş olmanın hıncını kendimden çıkardım.neymiş, ”ben bu sınavları protesto ediyorum” dedim ve ne oldu ?onlar kaybetti elbette.Darwin’in hem kadın,hem türk versiyonu olsaydı fena mı olurdu?hem olmayacağını kim söyleyebilir?hala hayattayım… kızımı dört,annemi iki aydır göremiyorum. kızıma yirmi güne kadar kavuşuyorum.. annemin dönmesine iki ay kadar var.kızımı özlememden daha doğal bir şey olamaz,çünkü onu hayatında bir kere gören biri bile özleyebilir,olagelmiştir böyle durumlar..benim şaşırdığım konu;ben annemi pek değil hemen-hemen hiç özlemem (özlemezdim).bazı fırsatçı arkadaşlarımıza gün doğmuştur herhalde malum komplekslerden dem vurma şansları olacaktır. doğruyu söylemem gerekirse;hiç çekinmeden ”evet”,ben babamı hep daha çok sevdim.ama sevilesiydi..materyalist tipleri oldum olası sevmemişimdir.annem materyalist bir kadındır ama bu arada annem oluyor, e ne yapmak lazım sevmek lazım.yok işte ben öyle düşünmüyorum.babamı çok sevme nedenim,bu dünyaya ait olmamasıydı belki de.bunun o da farkındaymış ki, ben onyediydim,o kırküç, göçüp gittiğinde..çok özlüyorum,yanına gidene dek özleyeceğim… annem değişti mi,yoksa ben mi biraz törpüledim keskin hatlarımı,bilmiyorum.şimdilik nedensiz annemi özlüyorum. ivedilikle almam gereken bir karar var;canımı sıkan da bu termin meselesi..insanlar evlilik kararı alırken kendinden çok başkalarının fikri önemli oluyor gibi bir durum var.gibisi fazla bile,öyle.işyerinden alınacak izinler,nikah dairesinin boş günü,uzakta olan yakınların gelme sorunu(anne yurtdışından dönecek ki,kızı evlenebilsin,yoksa ayıp olur),”ay c.tesi olsun”,”yok pazar daha iyi,herkes gelebilir”,”şööle öğleden sonraya filan olsun memur bey,yetişemez insanlar”,bunları çoğaltmak neredeyse sonsuz .. ya herşeyden önce ben canım isteyince evlenmeliyim.bana kalsa resmileştirmek de istemiyorum.kazık kadar kadın oldum ama bu konuda ‘aman annem üzülmesin’ diye bu kararı almak durumundayım.kızımı da unutmamam gerekir tabii.son derece muhafazakar!biridir,”ceza” falan dinliyor,abuk sabuk pantalonlar giyiyor,şu düşük bel saçmalığından (allahtan konumuz saçmalamak da,bugüne has affediyoruz:)), e öyle ama hanımefendi benim her haltıma müdahale etme hakkını kendinde görüyor,ben ”kızım kıçın görünüyor,çek şu pantalonu” dediğimde ,”aman anneee..”şeklinde inliyor,pardon ünlüyor… yaaa.. bildirgeç’imin günlüğü;saçmalamak üzerine yazmak istiyordum bugün,yaşama gailesi bak nerelere çekti konuyu yine.ayıp..ayıp valla…