Para için neler yapabilirsiniz?
“Fear factory” diye bir şey çıktı, hatırlarsanız. İşte onlardan birinde örümcek yiyenler bile var. üstelik “african spider” diye bir şey duydum, o neyse..
İzleyelim
Not: Linki düzelttim
Para için neler yapabilirsiniz?
“Fear factory” diye bir şey çıktı, hatırlarsanız. İşte onlardan birinde örümcek yiyenler bile var. üstelik “african spider” diye bir şey duydum, o neyse..
İzleyelim
Not: Linki düzelttim
bildiğiniz gibi Pilli yorum avcısı, pilli network‘ün en ehemmiyetli araçlarından biri. Her gün sabah sabah aldığımız e-postaların kaynağı, kim hangi yazıma ne yorum yazmış, kim kime ne lafı atmış, ve hatta kim kiminle nerede gibi sorularımızın cevaplarını onun sayesinde öğreniyoruz. Fakat bir süredir pilli yorum avcısı, aynı zamanda pek çok e-posta birden gönderiyor.
Gmail kullanıcıları bu fazla sayıdaki e-postaları görürken, aynı bu ekran görüntüsündeki gibi sadece gelen e-posta sayısını gördükleri için, belki problem olmuyor olabilir ama diğer posta sunucuları aynı güzelliği yapamayarak bu örnekte görüldüğü gibi 29 e-postayı sırayla önünüze koyuyordur muhtemelen. Özellikle pop3 kullanan üyeler için bu kadar e-postayı işaretleyip silmek ve hatta belki hepsini tek tek merak ederek yoklamak eminim gayet zahmetli oluyordur. Bunun bir sorun olduğunu düşünmem doğal sanırım, çünkü e-postaya bir de içerden bakarsak:
İşin ilginç tarafı bundan kurtulmak için sadece bir yol var, o da e-postanın sonundaki şu ibare:
Bağlantı adresi çok manidar:
http://www.pilli.com/uyelik/rahatver/bulten
açıkçası türkçe kaynak bulamadığımdan uyuz olduğum bir durumu sizlere de sormak istedim. Method of moments konusunda bir şeyler arıyorum, ama olayın elektromanyetikle ilgili olan kısmı bana lazım. biraz arayıp taradım ama türkçe kaynak bulmakta ciddi sıkıntı yaşıyorum.
“method of moments” bir kaç farklı şekilde çevrilmiş:
– momentler metodu
– momentler yöntemi
belki başka şekillerde de resmi olmayan bir biçimde çevirileri var olabilir fakat ben bulamadım. konuyu açıklayıcı türkçe kaynak arayışı içindeyim. google gibi arama motorlarından arattırdığımda pek tatmin edici sonuçlara ulaşamıyorum, çünkü momentler yöntemi ya da diğer yazdığım adlarla arama yaptığımda görüğüm şey üniversitelerimizin ders içeriklerinden daha fazlası olmuyor malesef.
National Gheographic, Grand Canyon üzerinde kurulacak camdan balkondan bahsediyor.
Bu çizime göre inşa edilmesi planlandığı söylenen balkon, hatta köprü de diyebiliriz, Colorado nehrinden 1200 metre yüksekte yapılacak.
Tabii bu haber geçen seneden kalma, ve habere göre bu yılın Ocak ayında çoktan yapılmış olması gerekiyordu.
İşbankası’nın İştegenç sitesine göre Dünyaca ünlü Satranç ustası Türkiye’ye geliyor. Haberin ayrıntılarına buradan ulaşmak mümkün.
Garry Kasparov, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmış olan “Benim Ustalarım” isimli kitabının imza gününe katılacak. İki kez gerçekleştirilecek olan imza günlerinin tarih ve saatlerini hemen meraklılarına verelim: 3 Kasım 2006 saat 17.00 – 18.30’da Kanyon Alışveriş Merkezi’ndeki Remzi Kitabevi ve 4 Kasım 2006 saat 13.00-15.00’te Tüyap Kitap Fuarı, 3. salon 408 numaralı İş Bankası Kültür Yayınları standında
Kitabınız varsa imzalatmaya değer.
kamera şakası diye işin suyunu çıkarmışlar bence…
siz ne dersiniz?
izleyelim
not: bağlantı düzeltildi
ister istemez hatırıma geliyor:
ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol
maskelerle, illüzyonlarla hayatta ne kadar karşılaşıyoruz aslında. gizli kapaklı hayatlarımızı başkalarıyla paylaşırken, neler saklıyoruz arkamızda?
Ya da gerçekten yaptığımız makyajların etkisi altında mıyız? Kandırıyor muyuz herkesi?
Kendimiz olmaktan çıkıyor muyuz yani? Sadece görüntümüze mi mahkumuz yoksa?
günlük yaz
bu “günlük yaz” ve ardındaki yazı, şimdi galaksiye giriş yapıyormuş hissi verdi bana…
Neyse efendim, geçen günlerde bilmiyorum neden, yine bildirgeç‘te deli danalar gibi bir o yana bir bu yana dolanıp dururken, bir yazı üzerine webrazzi‘ye konuk olma şerefine nail oldum. o yazı senin bu yazı benim derken bir yorumlar silsilesiyle karşılaşmam kaçınılmaz olmuştu. karşımda onlarca yorumu görüyor ve okudukça okuyasım geliyordu. aralarından bir isim (yorum değil isim, hatta rumuz, lakap mı demeliydim? “nick” işte) dikkatimi sündürdü:
Eski filmlerimizden birinde Şaban, dolmuşta ganyan tuttururdu. O filmi izledikçe dolmuşlarımızın hâlâ pek de değişmediğini görürüz. Başka hiçbir ülkede, dolmuş gibi bir toplu taşıma aracı (TTA) bulunmadığını söylemişlerdi, bilmiyorum doğru mudur… Ama madem bu dolmuş işi bize mahsus, bunda da çağ atlamak bize düşer. Bu resim de sanırım bunu simgeliyor.
Aslında bir açıdan bakarsak, dolmuşlardan çok şehirlerarasında direksiyon sallayan kamyoncularımızın tasarımına daha çok benziyor. Bir zamanların “ne diyorsak o” reklamlarındaki gibi sandığım insanlar bunlar. Belki Fulfors kullanmıyorlar, Haluk Levent’in “Kamyoncunun Türküsü” adıyla bestelediği şarkıyla biraz fikrim var sadece… Neyse konu bu değildi.
Soğuk ve karlı bir kış günüydü. Sonunda babasını ikna etmeyi başarmış, bilgisayarı aldırmıştı. Sevincinden yerinde duramıyordu. İki yıldır bu anı bekliyordu. Hızla odadan içeri girdi. Teknik servis çalışanları, bilgisayarın kurulumunu halledip gitmişlerdi.
Kapalı bilgisayarın o kocaman güç düğmesine bastı, fakat bilgisayar açılmamıştı. Hemen fişlere baktı, hepsi üçlü prize takılıydı ama üçlünün fişi bağlı değildi. Çarçabuk fişi elektriğe takıp düğmeyi tekrar yokladı. Bilgisyar açılmıştı.
Babası içeri girdi, oğluna baktı. Sevinci gözlerinden okunuyordu. Çocuk, bilgisayarın karşısına oturdu, pürdikkat ekranı izliyordu. Ekranda hızlıca gelip geçen yazıların hiç biri sabit durmuyor, sürekli değişiyordu. Sonunda beklenen yeşil ekran gelmişti. Çocuk heyecanla bilgisayarın disk düğmesine bastı, disk kapağı dışarı çıktı. Çocuk titrek elleriyle diski yerine oturttu ve tekrar aynı düğmeye bastı. Kapak tekrar içeri girdi.