Melekler gözle görülmez derler. İşte en büyük yalan! Şu an tam karşımda, varlığıyla bir ömür daha bağışlamış, dünyanın en büyük mucizesi, benim meleğim duruyor. Biricik oğlum.
Annelik eskiden daha romantik bir kavramdı. Annelik içgüdüleri, annelik sevgisi, şefkati… Ama hiçbir şey bize dizilerde, filmlerde anlatıldığı gibi değilmiş. Annelik birini bir neden yokken her şeyden çok sevmekmiş orası doğru. Ama asıl olan insanın hayatını nasıl değiştirdiği. İnsanı nasıl da daha çok insan yaptığı… Şimdi dualar bir başka, korkular bir başka, günün akışı bile bambaşka. Ölümden korkmazdım eskiden. Her şeyi korkusuzca ve bana bir şey olmaz diye yaşardım. Hamileyken ise ya ona bir şey olursa ya döndü bu korkum. Ama şimdi en çok korktuğum şey ya bana bir şey olursa? Onu bir an yalnız bırakmaktan, onu bir an bensiz ve savunmasız bırakmaktan öyle korkuyorum ki, geceleri uyanıp önce kendimi bir yokluyorum sonra ona dokunuyorum nefes alıyor mu diye… Anne olmak sanıldığı gibi bebeğine sevgi fışkıran gözlerle bakmak değilmiş. Daha çok korkmak ve korkulu gözlerle bakmakmış hem ona hem dünyaya. Gece dönerken yatak sallansa, deprem mi oluyor demekmiş. Sonra ya deprem olursa ben ne yaparım diye korkup uyuyabileceğin toplam iki saatin varken bir saatinde bunları düşünmekmiş…
Kısacası anne olmak koşulsuz sevmek olabilir, ama her şeyden önce artık gelecekten korkmak, ölümden korkmak, onsuzluktan korkmakmış. Bir çocuğa sahip olmak oyuncak bebeklere sahip olmaktan çok farklı. Kocanızın bıyık bırakmasıyla başlıyor değişim ve sizin kanlanmış gözbebeklerinize vuruyor anneliğiniz. Gerçek olan tek şey; hazır değilseniz çocuk sahibi olmayın. Her şeye korkuyla bakmaktan korkuyorsanız, uykusuz gecelerden, bu kadar çok sevmekten…