Duvarlarım
Haykırışlarım olduğunda
Al beni götür buralardan
Damarlarında ben olduğumda
Kaçalım kuytu derin
Bir karanlıkta
Karanlıklarımda
SenOlacaksan eğer
Eğerleri yakayım
Yakayım bu geceyi
Ve seni olduğu gibi
(derya’ya)
Duvarlarım
Haykırışlarım olduğunda
Al beni götür buralardan
Damarlarında ben olduğumda
Kaçalım kuytu derin
Bir karanlıkta
Karanlıklarımda
SenOlacaksan eğer
Eğerleri yakayım
Yakayım bu geceyi
Ve seni olduğu gibi
(derya’ya)
Yalnızsın buralarda
Yalnızsın
İnan her diyarda
Her diyarda umutsuzluk seni kovalarken
Sen aslında hiç yaşamamış
Ve
Yaşam sana küs
Bir gece yarısı ürkütücülüğü var
Ve sen
Altı yaşında küçük bir çocuk
Aşkıkapı aralarında aramamak gerek
Düşler
Gecelerde saklanıyor
Kaçtıkça
kendimi buluyorum
bir yolun sonunda
deniz batmış gözlerinde
ağlamak bu gece
dışarıda
kimsesiz soğuklar
meçhul istemlerin mateminde
sarılmadan güneşe
ve
o kadar
umarsız
o kadar
aralığında kapının
geliveren bir sitem
şimdi
aşk
Yasaklar
Düş görmüyor
Yüreğimse
Yasak
bilmiyor
Akustik ses boyutu
Güneşin beyninde ıslanırken
Bilimsel emeğin hakkı
Kötek olamaz
Aşk açtır
Tecavüz eden yüzler
Adaçayı içmek gibi bir şey
Değil ki bu
Sansasyonel hayatlar
Et
Ettiğin
Öldür
Ruhunu
harschena’nın dilimiz üzerine yazısına atfen!!
Thedor Adorno Frankfurt Okulu’nda bu duruma kültür endüstrisi diyor. Öyle ki mesajı aktarandan, ideoloji sistemli ve düzenli olarak kitle iletişim araçlarından hedef kitleye ulaşmaya devam ettiği taktirde ileti bir süre sonra pekiştirilir, farkında olmadan içselleştirilir.
Devletin İdeolojik Aygıtları’nda Althuser bizim de doğal olarak değişim göstermememize neden olan ideolojinin eğitim kurumları, devlet ve aile aracılığıyla nasıl yayıldığını anlatır.
Bu anlamda değişim normal fakat hangi konularda değişmeli buna dikkat etmeli. Küreselleşmeye tamamen kaptırıp yerel bir değer olan dilimizi tamamen boşlamalı mıyız??
İsmail Cem Fransa kararı hakkında Can Dündar’a yorum yapıyor.
“Türkiye, Ermeni soykırımı yapmamıştır” demek Fransa’da yasal bir suç oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yasa, Fransa’nın kendini adeta zorla soktuğu bir sınava dönüştü. Fransa kendi geçmişini, özgürlükçülüğün Avrupa’daki öncüsü konumunu, “1789 İhtilal-i Kebir”ini, Fransa’yı Fransa yapmış değerleri, bir bakıma kendini inkâr etti. Farklı düşünmeyi ve bunu ifade etmeyi yasaklayan, cezalandıran bir Fransa’nın, dünya önüne çıkıp da özgürlükten söz etmesi sahtecilikten başka şey olamaz. Bunu gün ışığına çıkardığı ölçüde, Fransız parlamentosunun girişimi “hayırlı” bir gelişme olarak nitelenebilir. Türkiye, insan haklarını ihlal eden Fransız girişimi karşısında, savunma konumunda değil, tam aksine, iddia makamında olmalıdır. Fransa’nın özgürlükçü görünümü altındaki bu sahtecilik boyutunu bütün gücümüzle dünyaya duyurmalıyız. Edilgen değil, etken olmalıyız. 3-5 oy uğruna, Fransa’yı bu duruma düşürenler utansın…
Merhaba tatlım. Dün gece seni rüyamda gördüm. Bunu niye yazdığımı ya da bir anlamı olur mu, olmaz.. Yalnız belki de görüşmeyelim demem, seni aklımdan, ruhumdan çıkarmamı sağlamıyor. Belki sadece bunu bil diye.
Üzgünüm, çünkü hiçbir zaman sevgimi anlamadın. Aslında en başından beri anlamayacağını da biliyordum. Sen de zaten ‘hiçbir zaman hiç.bir umut vaat etmedin’.
Buraya kadar her şey normal. O zaman sorun olmamalı değil mi? Değil. Sana çok defa söylemiştim ya, birlikte uyuyabildiğim tek yaratık sensin diye…
Aslında hiç uğraşmamalıyım. -Bu yazıyı yazmak uğraşmak sayılırsa.- yani ‘e beni anlamıyorsa, bunu sana söylediğimde değiştirmek için hiçbir çaba sarf etmiyorsan, en azından ya hayır de, bir çiçek al gel, semboliktir ama bir şey anlatır en azından senin edimsizliğinden daha fazladır…
içimi kıyan tüm yağmurlar
aynı hasatın tohumuymuş…
bilmez dediler
dinlemedi gözlerim
sevmez dediler
-her zaman ki gibi-
gündoğumunda çıkar acısı
din le me dim
ağladım
geceler boyu
kime
kendi salaklığıma
31.ağustos’05