bildirgec.org

astral

11 yıl önce üye olmuş, 262 yazı yazmış. 308 yorum yazmış.

venüs tepesi

astral | 13 December 2010 11:52

İçimde bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi bir his… Nerede, neyi kaçırıyorum? Belki iç sesim. Sadece bu.

‘Evet, yanıt bu olmalı.’ dedi küçük melek; mavi kanatlarını çırparak ve beyaz tüllerin arasından sıyrılarak ve ağaç dallarının arasından kayboldu. Bunun için gelmişti belli ki.

Bir filmde bir yazar, onun nereye gideceğini ben de bilmiyorum, yazarken ortaya çıkacak dedi, bana ait tonla şeyi bilmeden yanıtlarken…

Sen benim kadar, sert olsaydın kimi zamanlar, – sert derken doğru sözcüğü kullandığımdan emin değilim- ne bu ilişki kalırdı, ne de bugün bu denli unutulmaz geçerdi.

sessiz huzur

astral | 21 November 2010 14:16

Gözlerimin içine bakıyordu ama belli ki yerinde duramayan bir ruh halinin tapusunu cebinde taşıyordu şu sıralarda.

Tutamadım kendimi. Sordum, ‘Ne bu hal?’

– Ne hali?

– Hadi yapma anlat.

‘Neyi?’ dedi, yüzünde tatlı bir gülümseme. Alttan bir bakış, niye ya da neyi dediğimi benden daha iyi bilerek.

Belli oyun oynuyordu benimle. Varsın oynasındı. Nasıl olsa anlatırdı. Anlatandı. Hep böyleydi. Dinlerdim, sanki yüzyıllardır yanı başındaymışım gibi.

Oyunun kurallarına saygı duyarak tekrar sordum. ‘Hadi anlat bana. Anlatmamak senin için zor, banaysa bu haldeyken anlatmaman… Dinliyorum. Hem bana değil de kime anlatacaksın?

Sırlı Kentler Tanrıçası

astral | 10 November 2010 09:59

Sırlı kentler tanrıçası. Çalıların altından sular akıyor şimdi. Beklenilen umulanın derinliğinde olmadığında, sisler değişiyor karanlık aydınlanmadan.

Sırlı kentler tanrıçası bir melodi duyuyorum, atmosferi değiştiren ve hatta yeniden yaratan/ tanımlayan. Bazen ilişkiler de böyledir, yeniden tanımlar, resimler çizer…

Sırlar vardır, içten öte… Tenden derine, ‘üç kapı vuruşu bir okyanusta’ takılıp kalmışken, zamansız bir aralıkta; o aralık ki, aralık mı yoksa anın kendisi mianlayamadığın zamanlardandır.

ölüm nedeni: ‘heyecandan kalp sıkışması’

astral | 03 November 2010 10:50

Sorunu mu, çözümü mü bilemedikleri bir mevzuda; konuşmak üzere buluşan iki dostun diyoloğudur…

-‘İlişkinin motonlaşması ve heyecansızlık reçetesi’ oluyor muymuş? dedi kırlangıç, kırbacını sallayarak…

-Olurmuş, olur. Gerekli ne yaparsın, dr dedi.

-Nasıl yani?

-Ne, nasıl yani?

-Monotonlaşma reçetesi mi verdi sana?

-Sen de gebermek üzere olsan, sana da verebilir.

-Hiçbir şey anlamadım.

-Anlasan şaşardım, dinle:

Betina La Plante
Betina La Plante

Kalbimin hızlı hızlı çarpması bir yana, kalp kapakçılığında açıklık nedeniyle kalp kasılmaları yaşıyorum aniden. Aniden.

tastamam

astral | 03 November 2010 09:08

İşte bir şarkı başlıyor. Rengarenk. Tek kelimeyle tanımla dense, bunu derim.

Arabadayız, saçlarımı savuruyorum. O zamanlar onun benim birtanem olacağını bilmiyorum, fotoğraf çekmek için uzak diyarlara gidiyoruz. Cd’deki şarkı bizim şarkımız olacakmış, bilmiyorduk.

Şu anda uyuyor güzelim, ben onu düşünüyorum. Oysa ‘otokontrol sahibi üstad ben’, aradığında ne denli kısa kestim konuşmayı, sadece iyi geceler dedim.

Oysa benimle uyusun, benimle uyansın istiyorum ve sabah sabah gördüğüm mahmur bakışı güneşim olacak biliyorum.

İlişkiye Saygı, Sevgiden de Önemli

astral | 24 October 2010 14:20

Tony Duran’ın objektifinden yansıyan Rene Russo
Tony Duran’ın objektifinden yansıyan Rene Russo

Dünyanın senin çevrende dönmediğini görmen ne kadar önemli! Ne sözler, ne de o masum gülüş masumluğumuzu betimlemiyor, bu ahenkli çağ bozumlarını yaşadığımız son devrede…

Herşeyi geçtiğimiz, olgunlaştığımız bu evrede sözde kendimizi bilmemiz lazım. Nasıl? Güven sözlerle, vaatlerle olmuyor, çoktan çoktan anladım. Hikâyeler mi anlatılmalı kendini önemli hissetmen için? 20 dk’da bir aranılıp ama gayet güzel aldatılabildiğini gören biri olarak bunlara inanmıyorum. Hesap, sorgu, sual; hikaye. Geç, inanmıyorum.

‘I feel you’

astral | 18 October 2010 15:39

Ta ki, aşk onu buluncaya kadar. Aşk onu buldu ve yok etti. Kendi girdabına alıp yok ettiği ruhların yanına birini daha kattı böylece, aşk…

Eskilerden kalma bir zaman. Fakat o an ki, eski olduğu hissedilmiyor. Bir melodi. Derinden ve her şeyi etkileyen. ‘I fell you.’

Bu şarkı ne zaman çalsa kadının gözüne o geliyordu ve daha da ötesi şarkıyı o söylüyor gibi geliyordu.

An değişti ama bir yandan da hiç değişmedi. Gecenin karanlığında anılar geldi kadının önüne.

bilirsin değil mi?

astral | 15 October 2010 14:31

Ruhumun sığınaksızlığında boş bir gezegen burası. Yer yüzü cezveye düşmüş, beyazlara bulanmış çabalarının sonucunda.

Her rıhtım, kendisine çıkarmış, derin bir rüzgâr ruhuna güneyden esermiş. Her var oluş, geri beslenim olup dönermiş, düş bahçelerine. Ta ki, yok oluşlar sadece yazıda kalıncaya dek…

Saçlarının arasında uyumak istiyorum ve kokunun içinde beni sararken istencin ile o zaman, zaman duruyor, dinginlik.

Söz bu ya, akıp gidiyor diyorlar. Gitmesin. Duralım kapı önlerinde, sözlerin de önünde. Geçit verecek de vermeyecek de yalnız biziz, bilir misin?
Bilir misin, okyanuslar vardır; dalgalarında kırlangıç esintisini getirir rengiyle, oluşuyla…

Leyla

astral | 14 October 2010 12:58

-Ne okuyorsunuz bu ara?

-İskender Pala, Katre- i Matem.

– Okudunuz mu?

– Okumadım, İskender Pala’yı çok severim.
Okunmalı. Siz beğendiğinize göre hemen alır, okurum. Zaten Pala yazmışsa güzeldir.

– Orada, bir hikaye var: Leyla’ya soruyorlar. Senin mi aşkın daha büyük yoksa Mecnun’un mu? Fikrin nedir? Leyla benim diyor. ‘Neden ama Leyla? Bizce Mecnun’un aşkı daha büyük daha kudretli. Sen ne yaptın? O dağlara aşkını yazdı, kuşlarla konuştu, senin için diyar diyar gezer oldu, dillere aktı; olmaz deneni yaptı, gönüllere düştü.’ Leyla şöyle yanıt verir: ‘İyi de bir aşkı hiç söylemeden içte saklayan benim. O benim zorluğumu yaşamadı. Dağa, bayıra yazdı, kuşlarla, insanlarla konuştu; aşkını anlattı. Aşkı anlatmadan içte tutmaktır zor olan.’

devre anahtarı

astral | 14 October 2010 10:05

Gittiği bir doktor yaralarını incelemiş ve ölüme sebebiyet verecek kadar ciddi olmadığında ısrar etmiş ve tüm hikaye bundan sonra başlamış…

Bu yazı çok ıssız. Ne kadar yakın ne kadar uzağımdasın? Sığınaksızlar penceresi çoktan dolmuşken; var oluş psikozlarını yazarken, sen geri dönenlerdenken, tütsülenmiş gerçek şişeye konulmuş, bekliyor…

Söylesene sesindeki kimsesizlik, kime? Adres veriyorum: Çalınmış ruhlar pazarı yerine batık ruhlar kenti. Ayrıksı otlar birlikteliği, kendi içinde bütünlük yaratıyor; öyle mi? ‘Söz söyleme süreçleri henüz bitmedi,’ diyemeyeceğim.