bildirgec.org

astral

11 yıl önce üye olmuş, 262 yazı yazmış. 308 yorum yazmış.

HACET DEDE- KİRLİ İŞLER YATIRI

astral | 20 December 2009 09:28

Üniversite zamanları. Oldukça parasız ve bol içtiğimiz zamanlar. Borçla içen iki kere sarhoş olur demişler. İçiyoruz, en varoş yerlerde, meyhanelerde, akşamları, sohbet aralarında, kızları çekiştirirken… Bazen yapamadıklarımızı anlatırken, bazen yapamadıklarımız içimizde patlarken, en çok kampüsde demleniyoruz.

Bizim grubun tamamı kafa. En çok bizim Hüseyin’le içiyoruz. Bazen fondip yaparsan şayet bedavaya geliyor. Bana uyar. Ne olur, fondipleri yapar, gidersin dut ağacının altına, boğaza bir parmak, rahatlar; sonra içmeye devam edersin. O sıralar hayat böyle devam ediyordu. Ben sarhoş dut ağacının yanından ayrılıp, bizimkilerin yanında giderken ayağım kaydı, karanlık, derin bir çukurun içinde buldum kendimi.

bozuk zaman onarıcı

astral | 18 December 2009 15:12

Küçük saatçiler…
Düşünürüm, iki metre kare alana sıkışıp; diğer insanların bozuk zamanlarını onaymaya çalışırlar.

Bu hep enteresan gelmiştir bana. Bozuk zaman onarıcı.

Küçük ve sessizdirler. Kendi hallerinde bir halleri vardır, sanki herbiri bir diğerine benzer. Bir parça içe dönük olmak şartmış gibi gelir, ‘bozuk zaman onarıcılarda.

Bir yanıyla da aynı erkekler gibi içe dönük. Ama saatçilerle erkeklerin kesiştiği nokta, o küçük iki metre karelik alana sıkışıp kendi zamanlarını, hayatlarını orada heba ederler. Belki yapılacak birşey de yoktur, öyledirler.

arıların laneti

astral | 18 December 2009 11:54

‘Ne iğrenç bir ses bu. Allah size yardım etsin.’

Ağzımı çalkaladım ve bitsin şu işkence diye düşünmekteyken; dünyanın en güven veren doktoru konuşmaya başladı. Mırmır, ne zaman, konuşacağı belli olmayan, lakin her konuştuğunda istisnasız enteresan öyküler anlatan adamın; bana anlatma düğmesine basmışım. Tabii ki, merakla bekliyordu benliğim. Zaten o muayenehanedeki en keyifli şey de onun öyküleriydi.

Çıldırdığım şeyse, tam o anda ‘Ses kayıt cihazım şimdi yanımda olmalı. Bu adam heba ediyor bu deli öyküleri, deli anlatışıyla’ diye düşünüyordum, içimden, bir taraftan –sözde çaktırmadan- süzen bakışlarımla…

Kusulmuş sevdayım

astral | 17 December 2009 15:44

Toplamda ben neyim, artık o yok; benden ne çıkar? Bir eksilir bir çoğalır mıyım? Sabah mavi akşam sarı mıyım? Çevrim dışı içim dışım, şimdi ben neyim? Kusulmuş bir sevda mıyım? Akmış bir rimel ve sonrasında çok sonrasında ‘tüh!’ denilebilecek bir keder miyim, çift atılan düğümlerde?

Yanan mumum dileği kaç enkarne sonra gelir? Boynumun borcu dediğin yalnızlık, boyuna 1.90 geldiğinde; zaferler iç patlama olsa da, yetmiyorsa şayet ve sen, üç günde 5 saat uykuyla sürdürülebileceğini öğrenmişsen; hızlı aramada kullanılmayan bir tuş olmuşsan, tortuları oturmuşsa, fenilanin ve sibitramini birlikte almana karşın sonuçlanmamış bir intiharsan hala, hala sabahsa, serin atılmış ‘kimlikli’ imzalarda eğrelti ve kemiksi bir gülüşsen hala;

Bu, sen değilsin

astral | 17 December 2009 14:56

Ne saçma sapan biliyor musun? -Tamam, gururunu kırmış olabilirim.- her şeysin diyorsun sonra hadi eyvallah, bitti. Nasıl?
Hani harbiydin? Hani doğruydun? Hani yeni, farklı, başka; her şeyi anlayan sorgulayan, sabahlara kadar tartışan sendin?

Nasıl istediğin zaman hayatımda oluyorsun, istediğinde çıkıyorsun? Aşk böyle bir şey mi? Nerde kaldı o kadar laf? O kadar lafı derken dedim ki hep, ‘Söz değil, davranışlar önemli. Ben davranışlarını göreceğim ve bu sözleri bana hayat boyu söylemesen de neden söylemiyorsun demeyeceğim. Nerdesin şimdi? Ortalıktan tüyen adam? Gerçek miydin sen? Yalan mı, düş mü? Farkın ne? En çok ben gerçeğim demen mi, -üzerinde çok durmuştuk- o zaman en çok sen ikna ettiğine göre en simülasyon aşkta sendin, ha?

‘GİT!’

astral | 17 December 2009 10:01

Ben çoktan vazgeçendim. Sen sırdın. Düştün. Uyandım. Sırra kadem basandım. Yaşlandım. Pas oldum. Üstüm başım is oldu. Yas oldum. Yoktun. Uyandım. Yorgana sarıldım. Sarmadı. Yüzde yüz güvenmedi. ‘GİT!’ diyendin. Kalbimi bir çırpıda ekmek arası yiyendin. Güzdüm. ‘Üzülsem ne fayda?’ diyendim. Düştüm. Kâğıda, sana…

Sarılamayandım/ mayacak olandım. Acıydım, karaydım, istim, aşktan koca bir lekeydim. Lekeyi def edendim. Küstüm. Uyandım, yanımda olmayandın. ‘Yeni yaraların başka bir versiyonu’ diyemeyendim. Bildim. Çoktum. Öldüm. Ruhtum. Koştum. Tüm gün. Koştum. Tüm gün dinsin diye. Dinsin diye, ıslanmış bir cumartesinde; üç kez değişmiş çarşaftın. Anıydın. Sırdın. Bittim. Rüya. Kapandı pencere.

PEMBE PANTER

astral | 16 December 2009 17:31

Her hiçe dedi ki, ‘Sen de kalabilir miyim?’
– Neden?
– Hiçe karışmak için.
– Peki, sen ne istiyorsun?
– Yarat, sadece sev.
– Bu kadar mı?
– Evet, bu kadar, sev.
– Tamam.

Her Hiç’in karşınında durup sakince gözlerine baktı. Gözlerinde onu gördü, yüzde yüz güven vardı, bir şey demenin gerekmediği zamandı.

Sessizce ‘Tamam’ dedi, içlerindeki ses dışa karışmadan… İçteki sesle, sakince, el ele tutuşan iki insan gördü insanlar. Ama bilmiyorlardı ki, birbirine yüzde yüz güvenen iki insan yürüyordu yeryüzünde ve onlar görmüyordu.

HİÇ

astral | 16 December 2009 10:59

Tanrı seni çoktan terk etti bu diyarda. Temelli, belki baştan. Daha hiçken, daha yeniyken, daha bilincin oluşmamışken; daha akmamışken, daha görmemişken, daha onu görmemişken…

Hep hiç’tir. Hiç her’dir. Ben hep hiç kalmak istedim. Bilirim ki, ancak o zaman her olabilirim.
Azalmak kutsallık. Arınmak ve karışmamak.

Az kalmak çok olmaya çaba sarf etmeden içteki hiç’i bırakmak, açığa çıkarmak.

Ben çocuk masalları yazarım

dedi adam giderken, birden bire. Gülümseyerek. Gözlerinde ilk defa onun da büyümemiş bir tarafı olduğunu fark ettim, ilk defa…

zaman

astral | 14 December 2009 13:22

Bir gece yarısı.

‘Çalmayan telefon ya da açılmayan telefon ne olurmuş?’

hissettiğin anlar… Zamanın durmadığı zamanlar. Zamanın seni kaile almadığı zamanlar…

Dünyanın sesinin seni kaile almamasından, yok olmaktan çok daha fazla korktuğun zamanlar… (ki, yok olmaktan korkmuyorum, içimde birçok şey yok olduğunda yok olma korkusu da kalmadı.)

Zaman akıyor, o deli zaman. Beni deli etmek için ve akıl sağlığım ne kadar bende kalırdiye beni test eden, test eden ve deli eden zaman…

Dünyanın üzerime geldiği bu zamanlarda, tüm dünyadan korkuyorum. Evet, ne olacağını bilmiyorum çünkü. ‘Ne olursa olsun banane’diyemiyorum.

sır

astral | 26 November 2009 12:55

Bir sır vereceğim: Küçük, zararsız bir sır… Dünden yayılan, bugünden önce; kendini hep vareden, hep varedecek olan ufak bir fısıltı. Yalnız bir fısıltı…

Bazen yorgun bazen bir savaşçı bazen yalnız bir anıdan ibaret olan…

Hala devam eden, hep edecek olan. ‘Herkes ölür biz kalırız…’ diyen; anılan, anılacak olan, çok çok sonraları dahi hep duyulacak olan küçük küçücük mısralar… Yılların izi olan mısralar…

Söylesem geçmez, öpsem dokunmaz detirten, içinin titrediği kış akşamlarında evine dönerken arkanda duyduğun ayak sesleri kadar yalnız bir o kadar bunaltıcı izler…