bildirgec.org

absynthe

11 yıl önce üye olmuş, 54 yazı yazmış. 214 yorum yazmış.

Biraz Sakin Olsak?

absynthe | 28 October 2007 14:28

Bursa’da sahipleri Mardinli diye mağaza yağmalanıyor, sahipleri Diyarbakırlı diye kahve talan ediliyor, iki gün sonra açılıp Türk bayrağı asılıyor, hepimiz Türküz yazısı yazılıyor*.
Genelkurmay başkanımız ise barışsal söylemler yerine ‘Yaşatacağımız acıları hayal bile edemeyecekler’ diyor.

Terörün iyi bir şey olduğunu söyleyemem tabii ki, ama öyle karşılıklar veriliyor ki onların da terörden bir farkı yok. Memleketi sadece Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu bir bölge diye dükkanlarını talan etmek, ya da teröre hayır eylemlerine katılmadıkları için sol partilerin binalarını yakmak, ve hatta Afrikalı Türklerin kullandığı Afrikalılar derneğini talan etmek hangi insanlığa(ve hangi mantığa) sığıyor anlayamıyorum. Ne olursa olsun bir insanın ölmesini aklım almıyor benim. Terörü lanetleyenler neden şiddetle karşılık veriyorlar?

Koçari

absynthe | 21 October 2007 00:37

Koçari!
Koçari!

Kazım Koyuncu’nun Koçari şarkısını bilirsiniz. Bugüne kadar koçari kelimesi hakkında bildiğim tek şey buydu. Göçebe toplulukları araştırırken ‘Kochari‘ kelimesini buldum, merak ettim nedir diye. Koçari, Türkçe bir kelime olup göçebe demekmiş(Köçari, Gochar, Goçede). Kars ve Ardahan yöresine ait bir halk dansıymış(yani horon), Gürcistan, Ermenistan ve Yunanistan’da da oldukça yaygınmış.

Burada da oyunun adını Koççari adlı bir gençten aldığı, kızların da ‘oy ninni koçari, sallan da gel içeri” şeklinde söyleyip erkeği içeri aldıkları yazıyor. İlginç. Öğrenecek şeyler bitmek bilmiyor.

Gülümsedin

absynthe | 16 October 2007 11:23

Kız gülümsedi.

Erkek de.

Kız sadece o gülümsedi diye gülümsediğini sandı erkeğin.

Erkek kızla ikisinin aynı şeye gülümsediğini sanıp sevindi. ‘Demek aynı fikirdeyiz.’ dedi.

‘Sen aynı fikirde misin bilmiyorum ama ben değilim galiba.’ diye düşündü kız. Hiçbir şey söylemedi ama. ‘Bir gülümseme çok şeyin simgesi olabilirdi, onun aklına neden aynı fikirde olduğumuz geldi? Bir gülümseme ‘hiçbir şey’in bile simgesi olabilirken…’

Hiçbir şey söylemedi kız. Gülümsedi sadece.

‘Bencillik’ üzerine ütopik bir deneme

absynthe | 05 October 2007 09:58

Bencillik kötü(biraz da aşağılık) bir duygu… Aynı zamanda da doğal ve kaçınılmaz. İnsanları gözlemledikçe hepsinin az ya da çok(çoğunun çok) bencil olduklarını görüyorum. Bundan vazgeçemiyorlar. Ben de bundan vazgeçmeyi ne kadar istesem de en az her insan kadar ben de öyleyim. Bencilim. İnsan olmak kadar doğal bu; belki de vazgeçilemez olduğu için hayvanlardan bize kadar gelebilmiş (Darvin’in evrim teorisine göre ihtiyaç olan özellikler korunuyor ve bir üst türe taşınıyorsa tıpkı uyumak gibi bencillik de böyle taşınmış olabilir.) Ben de bencilim; fakat bu bencilliği bir yere oturtmaya uğraşıyorum.

‘Sıradanlık’ üzerine

absynthe | 29 September 2007 16:33

Bir yazarla kitabıyla ilgili bir röportaj… Romanın aldatan kadın kahramanı, aldatılan erkek tarafından dövülüyor… Röportajı yapan soruyor: ‘Neden kahramanınıza böyle bir ceza vermek istediniz?’

‘Ceza vermek istemedim. Böyle olaylar zaten hep olan şeyler…’
‘Yani bir bakıma sıradanlık katmak istediniz olaya…’
‘Evet. Zaten her şey sıradan değil midir? Bizim yaşadığımız bir olayı en azından 3 milyon kişi yaşamıştır zaten.’

Sıradanlık nedir? Bizim yaşadığımız her olayı gerçekten de önceden birçok kişi yaşamış mıdır? Her şey tekerrür mü eder? Yoksa her olay tek ve özel midir, aslında sıradan diye bir kavram yok mudur?

siyah beyaz ve ‘Kırmızı’

absynthe | 28 September 2007 09:46

Çok keskindi o.

Bir şey onun için ya vardı, ya yoktu. Varsa da, ya siyahtı, ya beyaz. Gri yoktu hayatında. Bu yüzden hiç yaşamadı; ama gri olsa da yaşamazdı zaten. Çünkü kırmızıyı bilmiyordu. Kırmızı yaşamdı. Nerede yaşam varsa, kırmızı oradaydı; baktığı her yerde; ama o siyahla beyaza takılmıştı bir kere. İyiyle kötüye… Bilmiyordu, dünyada ne simsiyah vardı, ne de bembeyaz. Dünyadaki her şeye kırmızı karışmıştı, saf değildi hiçbir şey; safı arayan kaybolurdu; hâlbuki kırmızıyı aramasına gerek yoktu, gözünün önündeydi o, baktığı her yerde.

Psikolojik Reklam Taktikleri

absynthe | 23 September 2007 01:31

Hepimiz reklâm aralarında reklâm olduğunu biliyoruz, hatta çoğumuz kanalı bile değiştiririz reklâmlar çıktığında. Fakat bu reklâmlardan kurtulmamızı sağlıyor mu? Aslında pek farkında olmasak da, çoğu zaman ekran başında reklâmlara maruz kalıyoruz, reklâm aralarındakinden daha etkili reklâmlara.

İlk taktik ürün yerleştirme (product placement). Logonun veya ürünün medyasal bir dokümana yerleştirilmesi anlamına geliyor. Aslında her yerde karşılaşıyoruz onlarla, dizilerde, filmlerde, bilgisayar oyunlarında, hatta kitaplarda bile ve öyle yerleştirilmiş ki onu eylemin bir parçası olarak görüyoruz. Ürün yerleştirmenin tarihi 19. yüzyıla dayanıyor. Jules Verne’in “80 Günde Devr-i Âlem” kitabı muhtemelen ilk örnek. Kitapta gemi ve balıkçılık şirketi markaları geçmekte.

hayalle gerçeği ayırtedememe sorunsalı(güzelliği) üzerine

absynthe | 21 September 2007 14:12

Nasıl dayanırdım gerçeğin acılığına, onları görmezden gelmemi sağlayan düşler olmasa? Kalkan gibi kullanırım düşlerimi. Çoğu şeyi de gerçek olamayacağını bilerek düşlerim ben ve bunlar en değerli düşlerimdir belki de; çünkü bir düş gerçekleşince ancak anlık bir mutluluk verebilir. Fakat onlar asla gerçek olamayacağı için, hayal dünyamda hep gerçekleşirler ve hep mutlu ederler beni. Öyle dalarım ki bazen, hangisi hayal dünyam hangisi gerçek şaşırdığım olur. Gerçeğin gerçek oluşuna inanamam, kanıtlayamam kendime gerçeğin ‘gerçekten’ gerçek olduğunu. Böylesi zamanlarda gerçeğe olan güvencim daha da azalır, hayallere daha da bağlanırım. Onlar beni gerektiği zamanda kurtarmasını iyi bilir.