bildirgec.org

Site arşivi: hafif

Şişede durduğu gibi durmuyor

nihansage | 20 December 2011 14:31

Yıl başı geliyor. İnsanlar alışveriş merkezlerine akın etmeye başladı bile. Pek çok insan için yeni yıl demek, mutluluk ve huzurun başlangıcı demek. Bazı insanlar için ise dini bir bayram ve uyulması gereken dini kurallar demek. Bazıları için, ellerini ovuşturarak, satmış oldukları malların paralarını saymak, kimisi için ise yeni yıla daha fakir olarak girmek demek. Sabaha kadar içip, yapmış oldukları taşkınlıkların farkında olmayarak, polis karakollarında sabahlayanları saymıyorum bile.

O gece işi en zor olan kesim, acil servis elemanları ve polislerdir. Halkın asayişini sağlamak ve insanların yeni yıla sağlıklı bir şekilde girmelerini sağlamak ne de olsa onların işi. Üstelik bu insanlar içkinin dozunu kaçırıpta, yaptıkları işlerden haberleri olmayınca işleri daha da zor olmakta.

SENİN ADIN KEDİ OLSUN

super hero | 14 December 2011 09:36

Bütün suçu kediye yüklemek istemiyorum ben de; ana yaptığım tüm tetkikler sonucunda bütün işaretler hep kedinin olduğu yönü işaret ediyor.

Bizim evin duvarlarını boyayan Remzi Usta, amatör matematik dehasıydı aynı zamanda. Çekmecedeki çatal bıçağın nasıl olup da zamanla eksildiğine kafayı takmıştı – ki haksız değildi zannımca. Sonunda, eksilen çatal bıçaktan yola çıkarak, içinde yaşadığımızı algıladığınız üç boyutun dışında da başka boyutlar olduğunu ispat etmişti. Bu boyutlar, öyle filmlerde romanlarda falan anlatıldığı gibi hepsinde birden var olduğumuz ama hepsinde de farklı şeyler yaşadığımız yerler değildi. Sadece, bizim içinde var olmadığımız başka boyutlardı onlar. Biz buradaydık, o boyutlar orada.

Spleen Fanzin II çıktı!

kahramancayirli | 13 December 2011 11:35

Spleen Fanzin II
Spleen Fanzin II

İlk sayısı yayımlanınca büyük bir mutlulukla buradan duyurduğum Spleen Fanzin’in ikinci sayısı yayımlandı. İçsel bir ağrıyı yürümeye devam eden fanzin, yazının bozguna bağlı yazgısını kırmayı deniyor ve sıkıntının avuçiçlerine yerleşiyor. Elbette, büyük bir güçle tam da oradan sesleniyor: Sesine karşılık bulmak için. İnatla.

Amerikalı Blues müzisyeni John Mooney (söyleşen: murat melih f.) ve yönetmen Tan Tolga Demirci’yle söyleşiler Spleen Fanzin’in ikinci sayısının en güzel taraflarından.

FİLATELİ

ekseberya | 08 December 2011 11:24

1926
1926

Veya pulculuk da diyebiliriz. Bununla uğraşan insanlara da filatelist denir. İlk kez İngiltere’de kullanılan posta pulu, hemen ardından diğer devletler tarafından da kullanılmaya başlanmıştır: İsviçre (1843, Zürih Kanton Pulu), Brezilya (1843, Öküz Gözü), Amerika Birleşik Devletleri (1845, Başkanlar), Fransa (1849, Ceres Serisi), Belçika (1849, Kral I.Leopold) gibi. Filatelislik (içinde pul koleksiyonculuğunuda barındır) başta kendi ülkesi olmak üzere değişik ülkeler hakkında tarihi, coğrafyası, kültürü, doğası, önemli insanlarını v.b konular hakkında merakının verdiği ölçüde geniş bir bilgi birikimine sahip olunabilinir. Pulların, pul tüccarları tarafından alınıp satılmaları neticesinde oluşan fiyatları vardır. Bu fiyatlar, bir pulun nadir bulunmasına, kondüsyonunun iyi olmasına (yıpranmamış, kirlenmemiş, çizilmemiş, arkasında parmak izi bulunmuyor olmasına), az sayıda üretilmiş olmasına, erörlü olmasına (basım esnasında oluşan ve posta idaresi tarafından satışa sunulurken fark edilmeyen renk, şekil hataları) vb. bağlı olarak değişir. Bir pulun ne kadar eski olursa o kadar değerleneceği kanaati ilkesel olarak doğru değildir.

YAŞAM SAVAŞI

yakamoz76 | 05 December 2011 13:43

İnsan doğduğu andan itibaren bu hayata savaş vermekte.Yeni doğmuş bir çocuk düşünün, nefes alabilme savaşı içinde dünyaya gelir.Daha sonra karnını doyurma,altını temizletme derken büyümeye başlar ve hayat savaşı farklı bir yönde devam eder.İyi bir mevki sahibi olabilmek adına çalışır, olur da ama hayatla savaş biter mi hiç?Hayır bitmez daha başarılı olayım der, ardından evleneyim, evlenir çocuğum olsun,çocuğum okusun, evlensin birde bakmışız ki daha biz soluklanmadan ömrümüz gidivermiş. Mutluluğu doya doya yaşayana helal olsun.Tüm bu savaşları verirken hayatın zevklerinden mahrum olmamayı yani savaşırken yaşamayı ve etrafımızdakileri de ihmal etmemeyi başarmış isek işte o zaman hayat savaşını kazanmış oluruz.

Özgürlük Heykeli

mavilikler | 01 December 2011 09:04

Canla başla uğraştığın bir şeyin birdenbire bir sabun köpüğüne dönüşmesi gibi… Tamamen tesadüf eseri, bir şeyle burun buruna gelirsin mesela. Hayatının anlamını oluşturan o resmin büyük bir hızla renklerinden arındığını görmeye başlarsın. Karşında öyle bir gerçek vardır ki seni büyüleyen her şeyi fırlatır atar o resimden. “İyice bak bana!” der sanki. “Hiç benziyor muyum senin hayallerinin ürünü olan o zırvaya?”

Akrabası o genç aracılığıyla o gerçeklerden biri de kendi renklerini çalıyordu tuvalinden. “Fırçayı, boyayı at gitsin, çünkü resmini çizmeye çalıştığın o yerde o renklerden hiçbiri yok.” diyerek.

çarpan AŞK olsun!

deolem | 21 November 2011 14:35

Yorgun olmalısın, öfkende yorgun; bıkmış hatta kendinden, kızmayı bile unutmuşsun… Bu gece gülümseyerek dal rüyalara, inebilirsem göklerden yere, estiği kadar rüzgarların öperim alnından… Belki varlığım her şeyi silmez ama gözlerimin laciverte döndüğü kadar arş’ında lal olur yağmurlara seslenirim…
Çok ağlayan mı çok yorulan mı kendisine sarılır. Her damla yaş her damla ter olgunlaştırır mı bu yüreği, zaman nasıl geçer terli coğrafyada koşarak bilemem, belki bir bakışımız olur dünya, sana çıkarım sensizlikten uzanıp uzun yolculukta. Gizli kapaklı yerlerime saklarım yaşasam da şu anda; başını sığdırdığın şehrin havasını soluyarak yüreğini yaşatırım büyük bir tutkuyla…

Ay-na-ya bakarken…

deolem | 21 November 2011 11:51

Pembe bulutların üstüne doğmuşum. Yıllarca ağızda olmamış meyve tadı bırakmış olacağım ki beni soğuk hava depolarında tutmuşlar. Kaç mevsimi üşüyerek geçirdiğimi ben bile bilmiyorum. Derken yürüdüğüm yollarda ayaklarım bağlanmış bir süre. Her bağlanışta kendimle konuşmayı oyun bellemişim. Bu oyunu sık sık oynamaktan olacak herhalde şimdiki hallerim. Gözlerimi zeytin çekirdeği hediye etmiş, saçlarımı buğday başakları. Hamlığımı borçlu olduğum yegâne lezzetlerin şemalini değiştirip uzun süre beslendim. Ve serpildim insanların üstüne…

Hamamdaki eşsiz buhar sıcaklığını hep yüreğimde hissederek büyüdüm. Bağcıklarımı çözerken sürekli düşündüm hangi mevsimin bana daha az acı vereceğini. İnsan yığınlarının uğultusunu çok dinledim. Şundan eminim hiçbir enstürman eşlik edemez…