bildirgec.org

Site arşivi: hafif

sevmek mi ?

tgctmz | 17 January 2012 17:26

yaprağın titremesiyle uyandım ağır uykumdan
bir baktım ki gözlerin değmiş pencereme
yanımdaki mendilden medet umup sildim izlerini
umarsız tavırların parmağımdaki bir ip
unutmak istemeyişimden seni

bir gece yarısı
ilk defa dökülmüştü dudaklarından sevgin
ilk defa böyle bakıyordu gözlerin
ve son defa tuttu ellerimi ellerin

kan ter için de uyanırken anladım
ben sildim gözlerini aynamdan
ben yok ettim seni varlığımdan
‘ can ‘ mışsında haberi yok canımın canından

Cehaletle Mücadele Derneği

crnk | 16 January 2012 12:15

Şu hayatta cahillikten kötü şey yok. Ve maalesef eğitim görenler de bu kategorinin içinde. İnsan düşünebilen bir varlıktır. Ve insan cehaleti yenebilecek kadar çok imkana sahip bir varlıktır. Elinde bu kadar imkan varken insanların hala bilime, akla, rasyonelliğe bu kadar direnmelerinin nedeni nedir acaba?

Hepimizin bir hayat koşuşturması bi’şeyleri var, tamam. Kimse her konuda müthiş bilgi sahibi olmak zorunda da değil, buna da tamam. Ama her insan biraz düşünebilir. Ve düşünmesi için ne dine, ne eğitime ne de başka bir şeye ihtiyacı vardır. Yani düşünmek dediğimiz olay insanın mantık kurabilmesi, en doğrusu hangisiyse onu yapabilmesi, rasyonel olabilmesidir. Ve düşünen insanın hiç bir zaman tabuları yoktur. Çünkü her geçen gün, gördükleriyle, duyduklarıyla yeni bir doğrunun olabileceğini bilir. Tek bir doğru yoktur. O yüzden saplantılar saçmadır, mantık dışıdır.

İnsan düşündükçe merak eder, bilmedikleri hakkında okur, araştırır. Ama okudukları üzerine de düşünür. Yani öyle olmalıdır. Böylelikle cehaleti aşar, her gün kendini yeniler.

Çünkü insan kıyafetleriyle, saçıyla, makyajıyla değil, kafasının içindekileri yenileyerek, düşünerek kendisini yeniler.

ŞAMPİYON

superman61 | 16 January 2012 09:55

Çok kısa bi şekilde şimdiye kadar izlediğim en iyi geri dönüş filmlerinden birinden bahsedeceğim. Sinema tarihine damga vurabilecek filmler listesine rahatça ekleyebilirsiniz, Tabii izledikten sonra. Arşivlerde de yer alması gerektiğini düşünenlerdenim açıkçası. Kurguda herhangi bir problem görmemekle beraber, oyuncu seçimi, diyaloglarda aşırıya kaçılmaması ve sahnelerin akışının sizi sıkmayacağına garanti verebilirim.

Bunun dışında benim keyfimi kaçıran sadece bir sahne var. Yönetmen Darren Aronofsky’nin mi, yoksa senarist Robert D. Siegel’in siyasi görüşü onu bilemem ama bir İran bayrağının kırılıp yere atılması bazılarını rahatsız edebilir. Art niyetle izleyen biri bu film hakkında olay çıkartabilir.

Engelleri Kaldıralım

ahmetarda | 15 January 2012 14:14

3 Aralık , Dünyada Engelliler Günü olarak anılmaktadır.Dünya artık insana ve insanlığa daha fazla değer vermektedir fakat durum gerçekte de böyle mi tartışmak gerekir.

Elbette Dünyamızın içinde bulunduğu gelişmeler ve değişim döngüsü insanoğlunun olayları algılamasında bir farklılığa yol açmıştır. Bu farklılık da globalleşen dünyanın getirilerindendir. Evet kabullenmek gerekir ki dünya değişiyor ve gelişiyor.Teknoloji her gün bizlere bir yenilik sunuyor. Şaşırıyoruz, yetişemiyor ve bazen de bu gelişmeleri anlayamıyoruz. İşte bütün bu gelişmeler insanoğlunun geleceği ile ilgili meraklı sorular sormamızın bir nedeni.Çünkü insanlar robotlaşıyor, tek tip duygular hayatlarımızı yönetiyor. Başarmak, kazanmak ve gelişmek üzerine kurulu düzenlerimiz var. Kendimize saygı duymuyor, bu acımasız yeni dünya düzeninde, küresel bir varolma savaşı veriyoruz. Bu durumu anlamak zor değil elbette belki de Nietzsche’nin üstün insan tezine doğru koşuyoruz…Bunca hengamenin ortasında doğal olarak çevremizi ve çevremizdekileri unuttuk, dikkatlerimizi başka yerlere yönelttik. İyi mi yapıyoruz kötü mü bilmiyorum fakat bildiğim şey şu ki doğru yapmıyoruz. Her konuda çok aceleci ve sürekli bir koşturma içerisinde sosyal duyarlılığımızı yitirdik. Yardımlaşma, birlik ve beraberlik insanların sosyal bir canlı olmasının gereğidir. Böyle olmadığı durumlarda elde edilen bir başarının hazzı ne derece yüksek olur bunu bir düşünmek lazım. Son yıllarda en trend kullanımlardan biri mutluluk, başarı paylaştıkça çoğalır sözüdür. Gerçekten de çok doğru. Her şeyden evvel bu dünyanın bir işleyiş mekanizması var.Bu mekanizma paylaşmaktır. Yeri gelir başarını yeri gelir kazancını yeri gelir mutluluğunu paylaşman gerekir. İşte o zaman, zamanını iyi kullanmış olursun, başarılı olmuş olursun ve dünyaya farklı bir perspektifden daha başka bakmış olursun. Öyleyse önce çevremizdeki engellilerle engelleri kaldırmada bir mücadeleyi paylaşlım hiç değilse bu bize biraz olsun insan olma hazzını yaşatacaktır. İşte ondan sonra başarının önündeki engeller de kalkacaktır.

bölüm 3: ormanda ki ev…

uyusuk kedi | 13 January 2012 17:07

sonuda… bütün günüm neredeyse ormanda yürüyerek geçti. bu kadar uzak olduğunu bileseydim kendimi sırtında taşıtırdım.
vouvvv ev gerçekten güzelmiş. tek katlı, filmlerden forlamış gibi. kendime bir ev hayal etsem bu kadar güzel olmazdı heralde. evin kapısı evin giriş kısmının solunda. kapının yanında da kocaman 3bölmeli bir pencere var. etrafındaki ağaçlar sanki evi korumak istiyormuş gibi evin üstünü kapatmış am yinede güneş ışığını engellemiyor. tamam şimdi kapıya iyice yaklaştık. içeri girme konusunda aslında hala tereddütlerim var. kim olsa tereddüt eder aslında. ormanın ortasında tek başına bu evde yaşayan adamın arkasından bu eve girme fikri..tamam sakin olmalıyım. sonuçta bu adam benim sorunuma cevap olabilir.
kapıyı açıyor. nedense evden birşeyler fırlayacak gibi hissediyorum…kapıyı açtı açmasına da kilit yok mu bu kapıda. yani nasıl bir evin kapısında kilit olmaz ki? anahtar da kullanmadı. sadece kapıyı iktirdi. ooo içerden harika kokular geliyor. bu tam…tam da taze pişmiş etin kokusu…biraz da baharatlandırılmış… çok lezzetli kokuyor. aferin bana, etin kokusunu duyunca herşeyi unuttum. içeri girsem iyi olacak artık sanırım, adam içeri çoktan girdi bile. sakin sakin kapıdan içeri adım atıyorum.
evin içi de oldukça güzelmiş. açıkçası şaşırdım. bu kadar güzel olmasını beklemiyordum. kapıdan girdikten sonra tam karşımda yukarı çıkan bir merdiven var. merdiven mi bu ev tek katlı değil miydi?? kapının solunda, pencerenin önünde kocaman bir oturma grubu var, çok rahat görünüyor. oturma grubunun ortasında da şömine. hemde minicik. zaten bu kadar küçük bir evi de ısıtmaya yeter. sol çaprazdaki kapının arkasında banyo olmalı. merdivenin altında da açık mutfak. gerçekten harika bir ev. ama aklım merdivenlere takıldı. adam mutfak kısmına geçti bile. ben evi garip bakışlarla incelerken o elinde iki kahve fincanıyla geliyor.
ben: ” sanırım teşekkürler”
adam: ” afiyet olsun…”
kahvem sütlü ve iki şekerli… harika tam sevdiğim gibi..Evet tam sevdiğim gibi ve bu adam bunu nerden biliyor? sanırım yüzümdeki ” bu gerçekten harika ama nasıl” anlamındaki şaşkın bakışı farketmiş olacak.

bölüm 2: ve gün başlıyor…

uyusuk kedi | 13 January 2012 09:51

tamam…bütün bunları biyerlere yazdıktan sonra yazdıklarımı da biyerlere saklamam gerek. e bu eve de saklayamayacağıma göre… boşversem iyi olacak.
bugün biraz daha uzaklara gitmeye karar verdim… ne bileyim, bu mahalleden biraz daha uzaklaşıp ağaçlık bir yerlere gideyim. hatta bugün aramaktan vazgeçip biraz keyif yapayım… zaten ne aramam gerektiğinide bilmiyorum ya. geçenlerde prensin telefonda arkadaşlarına bahsettiği ormanlık bir alan vardı, buraya da yakın. oraya gitsem… ya düşünme fazla kızım, hadi çık kapıdan… üstünü değiştirmek, süslenmek gibi dertlerin yok nasılsa. yanlız anlamadığım hala nasıl karnım acıkabiliyor…???yani saçmalığın daniskası bu,seni kimse görmüyor, sen kimseye dokunmuyorsun (tamam bunu hiç denemediğim için böyle), ama uyuyorsun ve acıkıyorsun… şimdiye kadar yediğim şeyleri düşününce… kesin yediklerimin nereye gittiğini merak edenler şaşkına dönüyorlardır.
aaaaayyy… çıkmalıyım artık… sıkıldım evden…
…………………………..
evet… orman… ağaçlar, kuşlar, insanların bıraktığı çöpler (harika)… bu kadar zaman neden buraya gelmedim acaba? ahh gerçekten çok güzel. işin güzel yanı, kaybolmak gibi bir derdim de yok. yada yaralanmak gibi bir derdm.. yoksa var mı? yani şimdiye kadar yaralanmama sebep olacak birşey başıma gelmedi, benim de bunu öğrenmek için kendimi yaralamaya çalışmak gibi bir derdim yok. ozaman umuyorum ki yaralanmıyorumdur. hahah gerçekten çok kötü olmasına rağmen acaip komik bir durum bu… neredeyse 45dakikadır geziyorum.. ahh hava ne kadar harika. insanın içini rahatlatıyor. biraz oturacak bir yer bulsam…mmm… burası güzel, güneş direk olarak gelmiyor ama tamamen gölge de değil. ve en güzeli yeşil otlarla kaplı. dolaşmaktan yorulmuşum biraz. yorulmuşum… yorulmak… yorulduğuma göre hissediyorum ve hala bir vücudum var demektir. yani yaşıyor muyum? yok, yaşamıyorsam neden hissediyorum böyle şeyleri.. oofff tamam tamam şimdi bunları düşünmenin sırası değil. zaten daha önce de düşündüm de noldu, kafayı yiyordum az daha. şimdi keyif zamanı… mmm, evet hava harika. güneş dalların ve yapraklarım arasında süzülüyor. etrafta garip bir ama çok hoş bir koku var. öyle çok sıcak falan da değil. kollarımı ve bacaklarımı da uzattım. sanki bütün yorgunluk vücudumdan yavaşça emiliyor gibi. uykum da geliyor. esnemeye de başladım. haha galiba biraz uyuyacağım burda. zaten gözlerim, beni dinlemeden kapanıyor. uykulu haldeyken etraf daha farklı sanki. dalların renkleri daha açık kahve, yapraklar daha canlı yeşil ve parlak. hatta orada biri var galiba… evet, ormanda dolaşmaya çıkan tek ben değilim galiba. hava güzel olunca herkes dışarı çıkmış. yaklaşıyor bu tarafa doğru. aman boşver, zaten benim farkıma bile varmayacak… ve geliyorum uyku 8)
………….

Güne Zinde Başlamanın Altı Altın Kuralı

oguzkilic | 12 January 2012 16:44

Günümüz problemlerinden olan güne zinde başlamak; uygulayacağımız birkaç basit uygulama ile en aza indirgeyip sabah erken kalkıp zorlanmadan işe, okula vs. gitmek zorunda olan arkadaşlarımız için önemli bir yazı olacağını düşünüyorum. Lafı fazla uzatmadan yapmamız gerekenleri aşağıya sıralamak istiyorum.

  • Öncelikle yatmadan önce perdelerinizi yada panjurlarınızı yarım açık bırakmalısınız ki sabah içeri güneş ışığı girsin. Böylelikle güneş ışınları beyninize iletiler göndererek melatonin ve adrenalin hormonlarının salgısını tetikleyecektir. Bu sayede fiziksel olarak zaten kalkmaya hazır yarı dinç bir şekilde olacaksınız
  • Sabahları ayılmak için kahve yerine bir yeşil elma tüketmeniz sizin için daha sağlıklı olacaktır. Bilindiği üzere bir yeşil elma bir fincan kahveden daha fazla uyku açmaktadır.
  • Egzersiz yapın. Sabah kalktığınızda pencerenizi açıp kollarınızı yukarıya kaldırarak gerinin. Ayaklarınızı ve kollarınızı gererek kan dolaşımını arttırabilirsiniz.
  • Stresten uzak durun. Sabah ne yapacağınızı, ne giyip ne yiyeceğinizi akşamdan planlarsanız sabah stresten uzak durmuş olursunuz
  • Dişlerinizi fırçalayın. Bütün gece bakterilere ev sahipliği yapan dişlerinizi sabahları 1 dakikanızı ayırıp fırçalamak sizi güne başlarken daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.
  • Az miktarda şekerleme tüketin. Sabahları tüketeceğiniz az miktarda şekerleme sizin daha mutlu hissetmenizi sağlayacaktır.