bildirgec.org

zenci hakkında tüm yazılar

Irk ve insanlık

admin | 01 December 2009 16:03

Bugüne dek ırklar üzerine yapılan araştırmalar üç büyük sonuç verir.

Birinci sonuç: Irklar arasında yalnız deri rengi, saç yapısı, yüz ifadeleri değil, düzinelerce fark olduğudur. Bu fark kemik biçiminden kulak kirinin kıvamına ve vücut kimyasına kadar değişir.

İkinci sonuç: İnsanın evriminde başarılı oluşunun büyük genetik farklar göstermesine bağlı olduğudur. İlk atalarımız yeni bir çevreye göç ettiklerinde içlerinden hiç olmazsa bir bölümü farklı oluşları sayesinde o çevreye uyarak sağ kalabilmiştir.

Üçüncü sonuç: Bir ırkı diğer ırklardan ayıracak kesin bulguların olmadığıdır. Örneğin deri rengi ırkları ayıramaz. Büyük Sahra’nın güneyindeki Afrikalılar ve onların dünyaya dağılmış torunları koyu kahve renklidir. Fakat Hindistan’da antropolojistlerce beyaz ırktan sayılan milyonlarca insanın rengi Amerikan zencilerinden bile daha koyudur. Diğer yandan Kuzey Afrika’da yaşayan birçok insan bir İspanyol, İtalyan veya Lübnanlıdan daha esmer değildir.

Zencileyin..

pillibebekkuyuda | 29 April 2009 15:02

Kadın, martının, içini gıcıklayan çığlığıyla uyandı o sabah..Sinirlendi, doğa da bir yere kadardı..Doğal yaşamanın da, bir sonu olmalıydı..Atıştırma şeklinde kahvaltısını yaptıktan sonra, koşmak üzere, evinin arkasındaki ormana doğru yola çıktı..Hava, serin olmakla birlikte, sabah güneşi yüzünü yakıyordu, ama o önlemini alıp güneş koruyucusunu, evden çıkmadan 20 dakika kadar evvel, sürmüştü..Aslında o daha önce, cilde zarar vermeyen yıkama jeliyle yüzünü de yıkamıştı ki, bu konuda detaya girmesine gerek yoktu, girince çıkamayacağını biliyordu..Çevreyi çok iyi tanımadığı için, herzaman izlediği yolun dışına çıkmak istemedi.Aklında, bin bir düşünce ile hafif adımlarla ilerlerken, bütün sıkıntı ve hüzünlerin, yeni icat edilmiş bir kremle giderilebilir olmasını düşündü ve gülümsedi..O an ülkesi geldi aklına, orman, genelde, gazetelere haber olan, bir sürü tecavüzcülerle doluydu..Oysa, şu an rahat olmaması için bir sebebi yoktu..Derken, tam arkasın da, garip bir hışırtı duydu,

– Hadi, canım dedi, kendi kendine.. O an anneannesinin bir kaç cümlesi geldi aklına..

RAY….

| 11 March 2009 16:00

Yönetmen : Taylor Hackford
Senaryo : Taylor Hackford, James L. White
Oyuncular : Jamie Foxx, Kerry Washington, Regina King, Clifton Powell, Harry J. Lennix
Filmin Türü : Drama/Müzikal
Yapım Yılı : 2004
Vizyon yılı: 2005

Tüm sinema tarihinin en iyi biyografik filmlerinden biri, RAY; 1932 yılında doğan ve 2003’te ölen zenci sanatçı Ray Charles’ın yaşam öyküsü. Zenci oyuncuların yeni kralı Jamie Foxx, tıpatıp Ray Charles olmuştu. Filmde, Ray’in Georgia’daki yoksulluk içinde geçen çocukluğu, altı yaşında iken kör oluşu, kardeşinin gözlerinin önünde ölüşü, ailesinin onun eğitimi için gösterdikleri çabalar ve Ahmet Ertegün ile ilk karşılaşması, ardından yükselişi. Irkçılığın had safhada olan dönemin Amerika’sında, sanat için yaşanan mücadeleler. Irk ayrımının uygulandığı Georgia’nın, yıllar sonrasında, onun “Georgia on my mind” adlı şarkısının eyaletin resmi şarkısı olması. Kör bir sanatçının unutulmaz parçalara imza atması, devamlı çabalar, olaylar ve isyanlar ile yüklü dolu dolu yaşam öyküsü.

OTURAN BOĞA AYAĞA KALKIYOR

keremx | 26 November 2008 15:04

OTURAN BOĞA AYAĞA KALKIYOR

Ben Kızılderilileri seviyorum. Ta çocukluğumdan beri, sebebiz… Oturan boğa, çılgın at, dinmeyen fırtına, büyük ayı, isimleri ne olursa olsun kendileri de isimleri de bana hep hoş geldi.

İzlediğim kowboy filmlerinde ben hep onlardan taraf oldum. Her ne kadar beyaz adam onları vahşi ve barbar göstermeye çalışsa da.. Çocukluğumun kitapları Zagor, Texas ve Misterno’nun düşman karakterleri olsalar da..

Büyüdükçe onlara taraf olmamın sebeplerini de öğrendim. Mazlumdular. Hakları yenmişti. Toprakları gasp edilmişti. Nesilleri katledilmişti. Birleşik Devletlerin gerçek yüzünü ilk onlar görmüştü. Onlar o gün kaybetmeselerdi bugün dünya kazanacaktı. Bizden iz taşıyorlardı. Bizim gibiydiler. Bu yüzden onlara dair gelen şu haber beni çok sevindirmişti:

“Lakota Kızılderilileri, bağımsızlık ilan etti.”
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7901356.asp?m=1

Amerikanın Güneydoğu Stratejisi

Ertugrul1986 | 08 October 2008 15:59

Öncelikle belirtmek isterim ki istinalar kaideyi bozmaz.İş adamları ile ilgili kısmı genelleme olarak söylüyorumMilyar Dolarlar, büyük projeler vs. vs…Kim mi? Bizim iş adamlarımız…Sorsanız hepsi bu vatanın evladı. Oturduğu lüks villalar, tasarımını ve ürtetimini yaptıkları teknolojik ürünler, gıda malları, medya yayın organları, giyim sektörü yine vs. vs…Görünürde hepsi bu vatana hizmet ediyor….Belki edenleri vardır…Ama bizim konumuz etmeyenler…Askerlerimiz doğuda parasızlıktan şehid düşüyor…Daha doğrusu doğuya gereken yatırım yapılmıyor…Varsa yoksa İstanbul, İzmir, Ankara. Ya doğu? Bir Karadenizli olarak soruyorum; Biz doğuyu sahiplenmezsek kim sahiplenecek? Tabii ki teröristler. Milyar dolarlar akıyor ama bu milyar dolarlardan doğuya düşen pay neredeyse hiç. Amerikan özentisi iş adamlarımız binlerce site projesinde bulunuyor. Ama Güneydoğu’ya yok! Ey ahali kimse farkında değil ama doğu git gide bizden kopuyor. Yapılanan endüstri doğuda yapılansa şimdiye terör faktörü yarıya kadar inmişti. Yine gereken yatırım yapılsa turizmde %25 – % 30 yükselmişti. Peki bu niye yapılmıyor hemen söyleyeyim. Bizim iş adamlarımız bizim pazarımızı kullanarak Amerika’ya hizmet ediyor. Bu şekilde doğu yapılanamıyor ve Amerika K.Irak ve Tüm Ortadoğu’da cirit atıyor. İşte günümüzde Büyük Ortadoğu Projesi böyle gelişiyor. Aynı silahı hem bize hem terörist hainlere satan Emperyalist ülkesi Amerika her halukarda karlı çıkıyor. Bizi terör ile meşgul ederek oyununu rahatça oynuyor. Yine olan bu vatanı evladlarına oluyor. Bildiğiniz gibi en son Aktütün Karakolunda 16 Askerimizi şehid verdik. Bugün kardeşi kardeşe kırılıyor yarını daha beter. Kendi yaşadığı sorunların bizzat aynısını bizim üzerimize yıkıyor. Amerikada zenci – beyaz kavgası vardı şimdi aynen bizde uygulanıyor; Türk – Kürt kavgası.

Bu Ne vahşet!

Chat Noir 1 | 08 July 2008 23:23

Dün akşam yumurcak tv’de bir program izledim.Çocuklar için hayvanları tanıtan bir programdı.Yunusları balinaları anlatıyordu. Araştırmacı yazar olan bir kadın, açıldığı tekneyle balinaların yunusların resimlerini çekiyor,aynı zamanda turist gruplarını da yunusların bulunduğu bölgeye onlarla beraber yüzmek için götürüyordu. Bu sevimli hayvanlara olan sevginin artması ve korunmaları için çabalıyordu. Programda yunusların kendi iletişim dilleri olduğundan, bir anne yunusun yavrusuna nasıl avlanmayı öğrettiğinden bahsediliyordu. Bu arada teknelerle yarışan, kuyrukları vasıtasıyla suyun üstünde durup insanlara hoşça kal diyen yunuslar gösteriliyordu. Bir anne ve yavru yunusun birbirlerine olan sevgi gösterilerini görmeliydiniz. Bu sevimli ve akıllı memeli canlılar, biliyorsunuz engelli çocukların tedavisinede de yardımcı oluyorlar. Çok cana yakın olduklarını zaman zaman insanların hayatlarını kurtardıklarını bile duymuşsunuzdur. İzlediğim bu programı da oyuncak sevimli bir fare sunuyordu. Neyse her şey çok güzeldi, sevimli yunuslar,deniz manzarası,yunusların sıçrayışları ve sevgi gösterileri derken program bitti.Kanallar arasında gezinmeye başladım.Liberty tv fr‘yi izliyordum.Kanalda Fransızca konuşuluyordu.Anlamasam da manzaralar çok güzeldi.Zenci bir kabile kanolarla yüzüyorlardı.Zaman zaman yeşillikler gösteriliyordu. Su çok berrak ve cam göbeği mavisiydi. Yerli kabilenin denizde yarış yapar gibi bir halleri vardı. Her kano da ayrı renkte bir bayrak vardı.Ben de bakıp ne güzel doğayla baş başa huzur içinde yaşıyorlar dedim.Teknolojiden uzaklar,bizim sahip olduğumuz pek çok şeyden yoksunlar ama bak ne kadar eğleniyorlar mutlular dedim kendi kendime. Kanolarıyla karşı kıyıya yakın bir yere vardıklarında bir tanesinin kanonun ortasına oturarak suyun içinde ellerini birbirine vurduğunu gördüm. Sanırım iki elinde de tahtaya benzer bir şey vardı. Ve ses çıkarıyordu. Sonrasında dikkatli bakınca sadece onun değil hepsinin aynı hareketi yaptığını gördüm. Birden bir yunus sürüsü belirdi. Suya bir dalıp bir çıkıyorlardı. Sonra bu vahşi yerliler kanolarından inerek yunusları yakaladılar ve beşer onar kanolarına çıkardılar. Olamaz dedim, benim yarış sandığım şey aslında bir av partisine doğru yola çıkışmış. Karşı kıyıya vardıklarında kanolarına aldıkları yunusları bir bir kıyıya serdiler. Biraz dinlendiler ve sonrasında kocaman bıçaklarıyla gelerek zavallı yunusların kafalarını gövdelerinden ayırdılar.Her yer kan içindeydi.Sahil şeridi kandan kıpkırmızı olmuştu. Bazıları yunusları kocaman bıçaklarıyla parçalamaya devam ederken bazı çocuk ve büyükler kandan kıpkırmızı olmuş suyun içinde yüzüyorlardı. Gözlerime inanamadım. Sanki koskoca okyanusta yiyecek başka balık kalmadı, ki yunuslar memeli canlılar ve son derece zeki ve insancıllardır. Bu vahşet görüntülerine daha fazla dayanamadım ve kanalı değiştirdim.Benim için ilginç bir tesadüf oldu doğrusu.Öncesinde yunusların ne kadar sevimli, akıllı, cana yakın olduklarını anlatan bir program, arkasındansa koca bir yunus sürüsünün katledildiği böyle bir vahşet. İnsanların ne kadar acımasız olabileceklerine bir kez daha şahit oldum. Ülkemizde ise 1380 sayılı su ürünleri yasasına göre yunus avcılığı yasaklanmıştır. Ancak Akdeniz ve Karadenizde mersin, kalkan ve kılıç balığı avcılığında kullanılan ağlar fok balığı ve yunusların hayatlarını tehdit etmektedir.Buradan balıkçılara sesleniyorum:lütfen çoluğumuza çocuğumuza ekmek götüreceğiz diye bu masum,sevimli ve akıllı hayvanların canına kıymayın.Ne deniz ne toprak ne de gökyüzü sadece bize ait değil.Yaşarken diğer canlılarında yaşam hakkına saygı göstermeliyiz. Hayatta kalmaya çalışırken böyle nesli tükenmekte olan hayvanların hayatlarını ellerinden almayalım. Torunlarınızın yunus ve fok balıklarını sadece ansiklopedilerdeki resimlerden görerek tanımalarını istemiyorsanız vicdanınızın sesine kulak verin ve balık avlarken bu canlılara zarar vermemeye özen gösterin. Unutmayın ki doğanın dengesini bozmak bindiğin dalı kesmektir ve önce size zarar verecektir.

abd’de beyaz nüfus azalıyor mu?

xerre | 22 February 2008 11:33

pew reserch center ın abd’de yaptığı bir araştırmaya göre şu anda abd nüfusunun üçte ikisini oluşturan beyazların sayısı 2050’li yıllarda nüfusun yarısından daha az olacak. bunun başlıca sebebi ise dışarıya/içeriye göçler ve abd’deki göçmenlerin yapacağı doğumlar olacağı düşünülüyor. bu araştırmaya göre ülkedeki mevcut zenci nüfusunda çok büyük bir oranda değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor.
kaynak.

abd’nin suç dosyası – 1 –

biSGen | 19 October 2007 07:30

ROSA PARKS OLAYI
42 yaşında siyahî bir kadın olan ve Alabama eyaletinin Montgomery kentinde yaşayan Rosa Parks, 1 Aralık 1955 günü, iş çıkışında Clevaland Caddesi otobüsüne binerek, ” renkliler ” ( zenciler) bölümüne oturdu. (Zencilere ayrılmış bu bölümün kapasitesi, kaydırılabilir bir işaretle belirlendiği için sabit değildi. Otobüs şoförü bu işareti zencilerin bölümünü daraltacak ve hatta tümüyle ortadan kaldıracak şekilde arkaya kaydırabilirdi). Bir süre sonra bir beyaza yer açmak isteyen şoför, Parks’ın da aralarında bulunduğu dört zencinin oturdukları hizaya geldi ve işareti bir sıra arkaya kaydırarak yerlerinden kalkmalarını istedi. Üçü buna uydu ama Parks yerinden kıpırdamadı. Şoförün, “Hemen kalk, yoksa polis çağırıp seni tutuklatırım” uyarısını umursamadı.
Sonuçta Parks tutuklandı, yargılandı ve toplum düzenini bozmaktan hüküm giydi. İşinden atıldı. İş bulamadı. Öldürüleceği, evinin yakılacağı tehditleriyle karşılaştı.. ve sonunda kenti terketmek zorunda kaldı. Ne var ki, aynı kentte yaşayan ve daha sonraları Medeni Haklar Hareketi liderliğini yapacak (ve tabii, 1968’de vurulup ortadan kaldırılacak olan) Martin Luther King’in önderliğinde zencilerin bir yıl sürecek otobüs boykotu başlayıp tüm ülkede yankılandı. 1956 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin otobüslerde ayırımcılığa son veren kararı ulaştığında, ırkçı beyazlar iyice azdılar. Keskin nişancılarla otobüslere, seri bombalamalarla siyahların ev ve kiliselerine saldırdılar.Parks’ı ırkçılık mücadelesinde simgeleştiren ve önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilen olay işte budur. Sonraki yıllarda siyahların kan ve gözyaşı dolu mücadeleleri yıllarca sürdü. Bazı güney eyaletlerinde siyah gençlerin beyazlarla aynı lise veya üniversiteye devam edebilmelerini sağlamak üzere, bizzat Başkan’ın emriyle ABD ordusunun müdahale etmesini gerektiren düzeyde olaylar yaşandı.
ABD IRKÇILIK DENEYİMİNDEN KESİTLE
ABD toplumunda siyahların pis ve aşağılık yaratıklar oldukları görüşü geniş bir taraftar kitlesi bulmuştur. “Buraya köpekler ve zenciler giremez” uyarılarıyla bazı yerlere sokulmamaları, otobüs/sinema/ okul gibi yerlere alınmamaları sıradan uygulamalardı. 1939 yılına ait yandaki resimde, Oklahoma’lı bir ABD yurttaşı tramvay terminalinde siyahlar için ayrılmış soğutucudan su içerken görülüyor.
Linç Şölen(!)leri
ABD’nin yakın tarihinde, aklı başında her kişiyi insanlığından utandıracak örnekleriyle yaygın bir linç geleneği vardır. Bu soysuz adamları yakından tanımak adına bazı belgelere bakmaya katlanmak gerekir.
909’da,Illinois kentinde, Will James’ın linç olayı… Olay yerine bir bakar mısınız ? Geniş katılım sağlayacak bir yer seçilip özenle ışıklandırılmış. Bir insanlık suçunu adeta sirk gösterisine dönüştürmüşler.
kaynak
burada Teksas’ın merkezindeki bir mahkeme binasının bahçesinden 3 Ağustos 1920 tarihli bir görüntü yer alıyor. Cinayet sanığı olduğu iddia edilen 16 yaşındaki bir siyahi çocuk linç edilmiş. Ağaçtan sallanan cesedin altında görüntüye sığmak için birbiri üstüne yığılmış olanlara bir bakar mısınız ? Sanki bir marifet yapmışlar gibi takındıkları mağrur ve mutlu ifadeye lütfen dikkat ediniz. Mensubu oldukları toplumun soysuzluğu ve utanmazlığı aşıp ruhsal bir hastalığa varan durumu şuradan da belli ki, bu sıradan bir fotoğraf değil. Bu bir posta kartı… Bir hoşluk olsun diye, bir bayram hatırası gibi insanların birbirine gönderdiği bir posta kartı…
Bu görüntü de Teksas eyaletinin Waco kasabasından ve 1916 tarihli. Kurban, beyaz bir kadının tecavüz ve cinayet sanığı olduğu iddia edilen 17 yaşındaki zihinsel özürlü Jesse Washington. İlkönce cinsel organı ve bacakları kesilmiş, daha sonra da belediye başkanı ile şerifin de dahil olduğu bir güruhun tezahüratı arasında diri diri yakılmış. Bir görgü tanığının anlatımı şöyle ; ” Washington, kürek ve tuğlalarla dövüldü. Hadım edilip kulakları kesildi. Bir direğe geçirilmiş zincire bağlı olarak ateşin üzerine sarkıtıldı. Feryatlar içerisindeki çocuk can havliyle kızgın zincire tırmanmak isteyince de , zincire sarılan parmaklarını kestiler”… ve bu belge de sıradan bir fotoğraf değil. Bir posta kartı… Kartın arkasında da şunlar yazılı :” Bu bizim dün akşamki barbekü partimiz. Resimde solda görülen benim. Oğlunuz Joe”.
ABD’de yalnızca siyahlara karşı ve de güney eyaletlerinde ırkçılık uygulanmış değildir. Her yöre kendine özgü ırkçılık çeşitlemesi geliştirmeyi başarmıştır.
Batı (Pasifik) Kıyısı ırkçılığı
Batı eyaletlerinde ırkçılık özellikle İrlandalıları, Asyalıları ve Meksikalıları hedef almıştır. Değişik göçmen yasalarıyla Asyalıların ve özellikle Çin kökenlilerin Birleşik Devletler’e girmesi, Çinlileri de kapsamak üzere beyaz ırktan olmayanların beyazlara karşı tanıklığı yasaklanmıştı. ( Etnik olarak Çin kökenli olanların ülkeye girişi 1882’den 1943’e kadar engellenmiştir). Çinliler ancak ağır ve (demiryolu inşaatında dinamitçilik gibi) riskli işlerde istihdam ediliyordu. İrlandalılara ve Çinlilere yönelik olarak sistematik kitlesel şiddet hareketleri görülmekteydi. II. Dünya Savaşı süresince, casusluk yapabilecekleri bahanesiyle Japon kökenli ABD vatandaşları özel kamplarda enterne edilmişlerdir. Daha küçük ölçekte de olsa, benzer uygulamanın Doğu kıyısı eyaletlerinde Alman ve İtalyan kökenlilere yapıldığı görülmüştür. 1943’te Los Angeles’te yaşananlar da ibret vericidir. Buradaki bir üsten izinli çıkan denizciler, Meksikalıların yoğun olduğu yöredeki bir yerleşimde, kıyafetlerini beğenmedikleri Meksika kökenlilere karşı günlerce süren vahşi bir insan avı
gerçekleştirmişlerdir.