bildirgec.org

yok hakkında tüm yazılar

gecenin kırıntıları(şizofren mırıltılar)

mehmethoca | 01 May 2010 20:04

Gecenin Kırıntıları(şizofren mırıltılar)

Sabahın ilk ışıklarına doğru… İnsanoğulları sabahlara kadar neler yapıyorlardı? Film izlemek, ders çalışmak, sevişmek, sohbet etmek… Yani boşlukları doldurmaktı yaptıkları. Aşık ve kendine eziyet edenleri bir tarafa bırakırsak, bu mide bulantısı saatlerini! Düşünerek geçiren ne kadar az insan var, hiç geldi mi hatırınıza? Öyle az ki diğerleri bu insanları bakışlarıyla utandırabilirler ve öyle az ki bu insanlar el ele tutuşmazlarsa utançlarından ölebilirler. Kalabilecekler mi orda, söz verip yemin edebilecekler mi? Güvenebilecekler mi birbirlerine? Ya bir ikisi giderse! Ya diğerlerinin kahkahalarına iştirak ederlerse! dedi ve gülümsedi. Sahnede ondan başkası olmayacaktı ki! Kime güvenebilirsiniz? Söyleyin birisini ve ellerimden tutun onu alaşağı edelim. Evet, gerçekler incitir, acıtır, beyninizin hiç göremediğiniz parçacıklarına kaynar sular boşaltır, fakat inanın bana( ya da inanmayın) belirsizlikler, sizi kızgın yağlara götürür, biraz izlemenize müsaade eder, canınız yanmaz çığlıklar atarsınız; acının içinde yüzerken, ‘’sadece uzaktan izliyorum’’ sanırsınız. Birbirimizi kandırmayalım, bu söylediklerime karşı çıkamazsınız. Sağlam delillerle, güveninize veya inancınıza eşlik eden sevginiz, saygınız ve aşkınızla mı geleceksiniz? Taşıyabilirseniz şu sorunun cevabını da getirir misiniz? Kendinize en yakın hissettiğiniz kişi şu an ne yapıyor olabilir? Sadece bir soru ve istediğim bir cevap…’’Bitirelim şu işi!’’ dedi ve sahneden çekilirken arkasına döndü, ‘’bitmeyecek’’ durdu, seyirciye baktı ve gülümsedi ‘’ hiç bitmeyecek.’’ Koltuklar bomboştu.

ygs sınavı sonuçları açıklandı

witamin | 30 April 2010 21:53

11 Nisan 2010 tarihinde ilki yapılan ygs ( yüksek öğretime geçiş sınavı) sınavının sonuçları 30 Nisan 2010 tarihinde saat 10:30 dan itibaren bu adresten öğrenilebilir.Ygs sınavından 140-180 puan alanlar önlisans programlarından birini seçebilecekler.lys sınavlarına girip lisans bölümlerinden birini tercih etmek isteyenler için ise ygs puanlarının en az birinden 180 puan barajını geçmiş olma şartı var.

üçüncü şahıs(şizofren mırıltılar)

mehmethoca | 29 April 2010 14:23

Üçüncü Şahıs

Hışımla girdi odasına. Dağınıktı tabi ki etraf ve “Böyle olmadan da yaşayamam, yaşamam zaten” dedi, demişti binlerce defa. Bugün bir tuhaflık vardı, kendinde, insanlarda. Baktı kendine, konuşmaları değişmiş, yüzsüz olmuştu ve buna aldırmıyor, bu ona zerre miktarı korku vermiyordu. Tedirginlik yaratan da bu olmuştu. “Tedirginlik senin gibilerine bile çatıyor çaresiz” diye söylenip gülümsemek istedi, bu sefer olmamıştı, yüz ifadesi hiç görmediği tablolardaki suratlara inat hissiz, mağrur ve durağandı. Simsiyah olduklarına inandığı bu düşünceler beyazlar üstünde nasıl duracaktı, merak etti. Göğsünü yasladı eline ve sonra parmaklarıyla dokundu göğsüne, aktı düşünceler yolsuz, güzergahsız. Sorgulayıp durmuştu, içini kemiren bazen beynini mayınlarına istisnasız kendinin bastığı bir boşluğa çeviren bu sözcüğü. Nefret ediyordu ondan, intiharının sebebi olacaktı bir gün ve bugün karar verdiği ise ona bir fiske vurmadan gitmeyecek oluşuydu. Allah aşkına kanaat nedir anlatır mısınız bana! Kanaat etmek, olanla mutlu olmak nedir anlatır mısınız? Şimdi ben dünyanın ağızlarına kadar dolu bütün divitlerini, fazla değil bütün okyanuslardaki damlacıklar kadar mürekkebini yanında ismini bilmediğim bütün ağaçlarla istesem kanaatsiz mi oluyorum! Tersini inandıracak olan insanoğluna ömrümü bağışlayabilirim fakat çok iyi bildiğiniz sahnemde sus pus bir insan görürsem bağış kabul etmiyorum, bilirsiniz belki, ömründen ömür çalarım. -Hiddetleniyordu, söyleyecekleri haddini aşacak korkusu yoktu ki onda.- Bu ne yavan düşünce! Ne tedbirsizlik! Ucu bucağı olmayan bu çöplüğe çırılçıplak atılmamız kimin eseri? Daha güzeline dokunmak varken dokunabileceği mesafedekine el açanın halini kim açıklayabilir bana? Dünyanın en güzel varlığı yanı başındayken köşe başındaki kapkara bir çiçeğin hücrelerinde can aramak, kollarında huzur bulmak isteyen bir yaratığa kim gözleri dolmadan “suçludur” diyebilir ki! Buz gibi bir havada sıcacık yuvasına iliştirilmiş insanoğlunun kemiklerine işleyecek, amacı olmayan bıçaklar gibi sallanacak her bir tarafına, üstünden ezip geçecek ayazı deliler gibi istemesi; bilinen aylarda, aklınızı başınızdan alacak o sıcaklarda o aciz(!) yaratığın “Üşüyorum, ellerimi koltukaltlarına sokup ısıtacak birisi yok mu!” demesi ve yaşamaya hakkı olmayanların bu gerçeküstü, mükemmel insanoğullarına iğrenerek, saygı duymadan bakması değil de nedir bu kanaatkar olmama savsatası! “Her zaman daha iyisi vardır.” sözünü duymuşsam ve buna rağmen mutlu olmak kaygısını taşıyorsam nerde benim insanlığım? Kanaat etmek saçmalık, mutlu olmak aslında hiç olmayan bir şeydir. Hala canımı vermeye hazırım, siz nerdesiniz ve nelerinizi vermeye cesaret edebilirsiniz?

rubberband

şizofren mırıltılar

mehmethoca | 29 April 2010 11:51

Şizofren Mırıltılar-Taklit Küçüklüktü Gözünde

“Ne yazsam?” diye düşünürken çaresizlik içinde yine o tatlı sert arkadaşına sarıldı. Onu biraz silkeleyip kendine getirdi ve dudaklarına yapıştı sonra canlandırdı onu, fısıldadı “Bana yardım et.” Pek de onu dinlemiyordu aslında arkadaşı, kendi halindeydi. Aslında şanslı olandı kendi halinde olan. Cansız olan, düşüncesi olmayan… Kendine baktı bir de. İçi acıdı. Çaresizdi. Durmadan sorguladığı şeyler tekrar tekrar karşısına çıkmaktaydı tekrar tekrar sorgulanmak istercesine. Yok! Yalnız da gelmiyorlardı, hep eşlik eden sorunlar, cevaplar, çözümler, sıkıntılar vardı yanlarında. Ruhu dinginlik nedir tatmamıştı uzun zamandır. Hep bir şeylerden muzdarip hep öfkeli… Bu tür durumların insana zaferler yaşattığı anlar duymuş, okumuştu. Bir anda kurtuluyorlar, mutlu oluyorlar, hatta ve hatta kargaşalarından doğan o yeni ilhamla çevrelerine umut dağıtıyorlardı. Sordu yine:”Öyle olabilecek mi benim durumum da, bulabilecek miyim kendimi veya her ne arıyorsam işte!” Sustu şizofren mırıltılar ve başladı gerçek. “Bunu sen yaptın. Başkaları gibi olmak istemedin değil mi? Örnek almadın kimseyi, bu benim idolüm dediğin kişilerin hemen bir acizliklerini bulup sildin onları kafandan. Taklit küçüklüktü gözünde. Farklı olacaktın ama bu farklılık konu, biçem, bakış farklılığı olmayacaktı değil mi sadece yetinemezdin ki bunlarla. Işık olacaktın değilken, aydınlatacaktın haddin olmazken. Hadi yap bakalım ya da?” Dayanamadı, susturdu bu sesi de arkadaşının son nefeslerini içine çekerken.

rubberband.

Amerika, Harvard ve Türk üniversiteleri tahlili

webking | 22 February 2010 14:46

Harvard üniversitesi
Harvard üniversitesi

Harvard üniversitesi, bilindiği üzere Amerika’nın en eski üniversitelerinden biri ve dünya çapında bilinen en popüler üniversitesidir. Bu üniversiteye dünya çapında Amerika’da Eğitim almak isteyen birçok kişi her yıl başvurmaktadır. Harvard, Amerikan vatandaşları dışında dünyanın diğer ülkelerinden insanların kabul olasılığı oldukça düşük bir üniversitedir. Bunun en büyük nedeni ise “önceliği Amerikan vatandaşlarına vermek” olarak kısaca açıklanabilir. Çünkü Harvard’tan mezun olmuş kişiler dünyada belirli yerlere çok daha kolay gelirler ve bu kişiler otomatik olarak her hangi bir işe bir adım önde başlarlar. Amerika’nın Obama dahil bir çok başkanı bu üniversite mezunudur. O nedenle bu gücü kullanan kişinin Amerikalı olması gerekir ve böylece de Harvard aslında gayet milliyetçi bir üniversite olarak ta değerlendirilebilir. Buraya kabul edilen %1’i bile bulmayan uluslararası öğrenciler ise, ya zaten böyle bir nüfuza ihtiyacı olmayan, ya babası bir ülkenin başkanı, veya dünya çapında bir şirketin sahibi, ya da ödül almış bilim adamlarının oğulları veya kızları vb. kişilerden seçilir. Diğer başvuru sahibi binlerce kişiden ise başvuru ücretleri ($200+$50=$250) olarak toplanarak, dünyanın en zengin üniversitesinin kasası her yıl tüm dünyadan gelen paralarla daha da doldurulur. Bu başvuru karşılığında ise bir A4 kâğıdı hediye edilir, bu kâğıtta ise kibarca “siz bizim istediğimiz kişi değilsiniz” denir. Başvuru sahibi her ne kadar kişisel olarak başarılı olursa olsun, bu pek bir şey değiştirmez. Hatta böyle bir başvuru tehlikelidir bile, Harvard’ı bitirip küçük bir ihtimalle de olsa, Amerika’da kalmayıp ülkesine dönerse Amerikan çıkarları açısından bu hiçte olumlu olmayacaktır ve onların verdiği gücü Amerika için değil de bir başka ülke için kullanacaktır ki bu kabul edilebilir değildir.

admin | 04 December 2009 12:00

mi
mi

Güldürdüm kendimi gene yukarıya.
Güldüm de ama…
Kendime güldüm,hem de çok…
Senden sonra çok güldüm…Senleyken öldüm…
Anlamazsın ki sen…
Nizamlısın sen,olması gerektiği gibi,kaideli,
Gülerken mutlu olmalıyım sana göre,ağlarken acı çekmeli,
Birşeyler sendeki gibi gelmeli,sonra geçip gitmeli..
Giderken uzaklaşmalıyım,
Severken tapmalı..
Tapmadım mı..
Tapmadım.
Tapsaydım kanardım;ağlarken acı çeker gülerken bahtiyardım..
Oysa gülerken ağlıyordum ben,ağlarken şendim..
Tüm dengesizliklerimi önüne serdim…

Üstüne alma bu satırları okursan bir gün eğer
Sana değil hiçbiri,kendime…
Hoş,baktığında kendini bulman hayli yave..
Sen yoktun çünkü zaten,ben vardım..
Sen bir zerremdin benim,bendin,tek harflik hecemdin.
Öncesinde sonrasında hep ‘o’ oldun..
Sen yoksun…
Hiçbir zaman olmadın,benle zuhroldun…
Bendeki sen ama,hep vardı,yaşattım,sağ bıraktım,
Sağlamasını yapmaktan uzun zaman önce caydım.
Ben ölsem de ölmezsin yani sen,öyle güçlüsün.
Güçlü,savurgan,aşık,asi,ağlak,ve mutlu..
Mutlu olmasan ölürsün…
Memnun olmasam ölürsün…

Uğurladın aşkımı

bige | 20 June 2009 17:05

Aşk kokmuyorsun sen artık
bakışın her zamanki gibi iri, heybetli
ne fayda?
okyanus ortasındaki talihsiz gemi gibi, batık.

Sev beni, demiyorsun bana dünden beri
halbuki
yalvarmak senin için ibadetti
benden bir fazla aşk damlası almak içindi.
Bu gün ise, yetiniyorsun benle olmaya
ve hatta ayrıldın benden belki
çabalıyorsun anlatmaya.

Foto K.

Öss İçin Geçmiş Olsun Demek İsterdim YÖK İzin Vermedi

geceyazankedi | 18 June 2009 21:22

Bir ÖSS derdinin de bittiğine şahit olduk. Kalp krizi geçiren arkadaşlarımı dahi düşündüğüm zaman anlıyorum ki büyük bir yükün altından kalkmışız. Ne kadar büyük bir komedidir bilmiyorum ama ucuz hastalıklarım da oldu bu ağır yükün altında bir ömür sürecek olan. Güvensizlik, kendine dair kayıplar ve dahası…

Diliyorum ki yeni nesil bunun yine bu coğrafyada yaşanması zorunlu olan bir olgu olduğunu anlamış ve aslında o kadar önemli bir mevzu olmadığını çözecek zihne ulaşmıştır. Keza hayat en dipte olanı tepeye taşıyabilen, en tepede sandığımızı da aslında ömrü boyu bodruma kilitleyebilen bir yapı. Hayat onların hikayelerini yazdı biz gözlerimizi kapamayı seçtik. ÖSS’den çıkan arkadaşlarıma ve geleceğinde bir yerde onu barındıranlara tavsiyem odur ki gözlerinizi açın.

insanlık yok olduktan sonra dünya.. süper bir belgesel

pirella | 22 May 2009 17:00

insanların olmadığı bir dünya düşünün.. bütün insanlar birden bire yok olmuş, acaba dünya 1 gün sonra, 10 gün sonra, 25 yıl sonra nasıl olurdu, onca zaman, para, emek harcayıp yaptığımız yapılar ne hale gelirdi? adamlar bunu düşünüp süper bir belgesel hazırlamışlar. 8 bölümünü bulabildim arkadaşlar sizin bildiğiniz başka bölümler varsa paylaşalım.