bildirgec.org

yazmak hakkında tüm yazılar

KaK-oS

| 01 October 2007 09:58

vizörümden.....
vizörümden…..

Kaç bahar, kaç kış geçti üstünden, bilmiyorum……….. bana demiştin ki: biliyor musun yavrum, insan ölürken bir en sevdiğinin yüzünü, iki anasının yüzünü, üç en sevdigi şehrin yüzünü görürmüş, onların içinden çıkarmış sanki ruhu. Gidiyorum buradan, sizi gittiğim yerde bekleyeceğim….dermiş….. Doğru mu bilmem!! Niye böyle denmiştir, onu da bilmem!… Sevgiliden ve yaşamdan ayrılmak zor sanılıyor, belki ondan ya da insan gözüyle yaşama aynı şekilde bakamayacak olmaktan duyulan korkunun aldatıcı kandırması mı desem… Teselli işte.

Komikazeci Erdil Yaşaroğlu’nun blogu açıldı

iso1000 | 28 September 2007 12:19

Komikaze sitesinde karikatürlerini severek okuduğumuz, Erdil Yaşaroğlu’da blog yazanlar kervanına katıldı.

Eylül ayında açılan blogun ismi “diyomki

Erdil Yaşroğlu’nun bloguna ulaşmak için buraya,
Erdil Yaşaroğlu’nun mizah ve eğlence sitesi Komikaze sitesine girip gülmek için buraya,
Erdil Yaşaroğlu’nun kişisel sitesi için buraya

Erdil Yaşaroğlu
Erdil Yaşaroğlu

buyrun…

sıkıcı bir günden

absence of mind | 22 September 2007 21:31

Sıkıcı bir gün.oylanmak için yaptığım bisküvilerden kule yıkılıyor.4.kattan yukarı çıkamıyorum.yükseldikçe ayakta durmanın zorluğunu anlatıyor gibi.yinede yükseklerde gözüm var inadına.başımı göğe kaldırıyorum,inceden bir yağmur dokunuyor yüzüme.yağmur nizamlı bir biçimde yağıyor.taneciklerin birbirine değmeden düşüşleri hayranlık uyandırıyor.onlar gerçekten özgür diye düşünüyorum.bizler,yanımıza birilerini çekmekte ustayız,özellikle düşüyorsak.
sözler can sıkıcı olmaya başladı şimdiden.boşluk,ağız boşluğu da değil ki,lafla dolsun.bu cümle mi sevdim.
bir sinek hırsla kanat çırpıyor etrafımda.rüzgarı üşütüyor.bazen herşeyi abartığımı düşünüyorum.boyum kısa bundan olabilir.bu ikisinin hiç bir ilişiğide olmayabilir.
dağılıyor yazı,dağılan bisküviler gibi.dağılan çoçukluk arkadaşları gibi.dağılan iğde yaprakları gibi.
iğde yapraklarından kırbaç yapmayı keşfedince mi dağılmaya başladık biz?
televizyonun sesi kulağıma kadar geliyor.ruslar yeni bir bomba yapmış ey dünya!…rusların iğde ağacı bitmiş olmalı diye düşünüyorum çocuk aklımla..ruslar yapmasa babam yapardı bu bombayı..ölüm haberleri geliyor televizyondan.ölü bulundu,ölümden döndü,ölüme susadı,ölümle burun buruna geldi,ölümü göze aldı…haberleri..ölüme alıştırılmış tüm dünya.
amerika’da,fırtınalardan şikayetçi bir adamın Tanrı’ya dava açtığı haberi duyuluyor şimdide..tanrıyı insan adaletine teslim etmişler.mutsuz bir günde ilk kez gülümsüyorum.
televizyonun sesini kısmalı.tamamen kapamak herzaman mümkün olmuyor.
evin içinde yine senkimsinki?-savaşı hakim.insanın en sağlam sözsel siperi bu olmalı…’24 yıldır tanıyamadığın biriyim ‘demek yerine ‘ben senin kızınım baba’ cevabını seciyorum.
yağmur artarak devam ediyor.bana iyi geliyor yağmur,mutsuz bir günü bütünleyen bir harmoni.
kimseyle kavga edecek halim yok.
‘mutlluğun önündeki tek engel kendinsin’ anlasana diyor sevgili.’düşünsene sen mutlu olmak istedikten sonra’..umut verici bir cümle.
iğde ağacı güzel kokardı.
engeli kaldırmalıyım,engelli uzuvlarımı durdurmalıyım.yazmasın ellerim benim.işlemesin aklım.atmasın kalbim.sızlamasın vicdanım.yürüsün ayaklarım benim,aksın kanım.engelli uzuvlarımı durdurmalıyım,kurusun dilim,sokmasın,aksın kanım,yürüsün ayaklarım benim.
iğde kokusunun peşine düşsün.

beyaztahta, kendiniz için

bakiyyebemolu | 22 September 2007 14:50

scriblink hem eğlence, hem de yazışma amaçlı kullanabileceğiniz size özel beyaztahta. çeşitli araçları kullanarak yapacağınız çalışmaları saklayabilir, dilediğiniz kimselere gönderebilirsiniz.

Keşke aşk kapısını kapatmasalar

darjeeling | 03 September 2007 12:29

3-5 gündür kesmiştim yazmayı. Suların kesikliği gibi birşey değildi bu başkaları için. Yani kimse ölmemiş ya da yalvarmamıştı yazmam için. Kimse hevesle de beklememişti. Bu, boş bir süreçti. Toparlanma, toplama, biriktirme süreci belki de. Herkesin biriktirmeye ihtiyacı vardır acıları, hüzünleri, mutlulukları.. Kışkırtıldığımız zamanlar bile biriktiririz kinimizi sonradan kusmak üzere.. Ne oldu peki şimdi? Ne değişti? Ne buldum boş hayatımda? Ne arıyordum da buldum? Ne buldum da yazacağım? Hala anlayamamışım ne için yaşadığımı. Aşk için mi diyorlar bana. Ben de evet deyince gülüyorlar halime. Gülüp geçiyorlar, ben de heralde henüz çözemedim diyorum ne için yaşadığımı. Yaşlanıp buruş buruş olunca yanımıza kar kalacak yegane şeyler, eğer şanslıysak ve herşeyin değerini vaktinde bilebilmişsek, bizi seven bir yürek, çocuklarımız, torunlarımız olacak diyorum. Ne para pul, ne kariyer.. Gülüyorlar bu laflarıma. Ciddiye almıyorlar beni. Aşk ve aşka inançta kalmadıysa ben şimdi ne ve kim için yazacağım?….

YAŞAMIN ANAHTARLARI

beyhanay | 25 August 2007 02:20

Kimimiz öğrendiklerimizle yetiniriz, kimimiz daha fazlasını isteriz daima. Yaşamakla ilgili her konuda olduğu gibi
birçok şey öğretilir.Çok güzeldir. İyi yaşamak için iyi
kazanmak gerekir gibi.Ve hep güzelliklerin peşinden koşarak
geçırmeye başlarız, bize verilen süreyi. Sanki hepimiz aynı
fabrikadan çıkmışız, zevklerimiz renklerimiz aynı sanki,
kimilerimiz öğretilenleri gerçekleştirir.İyi kazanır, kazanır,
ama bir türlü iyi yaşayamaz. Bu ve benzeri örneklerden sonra durup, düşünürüz.Yaşamın niye bir anahtarı yok….
Oysa olmalı, hemde bir sürü olmalı…..
Doğduğumuzda bilmeyiz, zaman geçtikçe, tat almayı
öğrendikçe, yeni, yeni şeyleri tattıkça.
KİMİ vakit muhallebinin tadı, KİMİ vakit öpülmenin, KİMİ
vakit alkışlanmanın tadını alırız ve bir süre sonra yaşamanın
tadını alırız. Kimimizi babamız maça götürür, kimimizi annemiz denize, çoğumuz lunaparka götürülürüz.
Herşeyi öğretirler ve sık, sık bu yaşamak için gerekli derler.
Yaşamak için öyle çok şey gereklidir ki, be n bunları nasıl
başaracağım diye korksanızda kimseciklere söylemeden
korkunuzu yapma savaşına girersiniz.Gerçi söylesenizde çok
fark etmez. Çünkü size, daima aynı veya benzeri sözler söylecektir. Korkacak birşey yok yavrum, başarırsın, bak herkes başarıyor.
Hiç unutmam, kardeşim hamile, doğumuna az kalmış, pür neşe şakıyor.Yan gözle derler ya, aynen öyle gözlüyorum.
Canı tatlı kardeşim hiç korkmuyor, şu doğumdan. Oysa
ben hep korkarım ve hiç aklım almaz kadınların bu tavırlarını.
İşin garip yanı hiç bu konuya değinmediği için bende
soramıyordum. Doğumdan sonra çok güldük, bu konuya,
adeta fıkra oldu, bizim için. Bizim kız anneme sormuş,
Kızım çok kolay, ıh deyince olacak demiş, bu yüzde de
annesi gibi normal doğum istemiş. Bilsem hiç korkmadan
durabilirmiydim, sahi anne niye bana öyle söyledin dedi.
Annemde e yavrum korksan yaparmıydın dedi.
Eh doğurmakta yaşam için gerekli. VE belkide yaşamın
en güzel yanlarından biri insanın bir parçasını kendisinin dünyaya getirmesi.
Yaşamından kimse kolay, kolay vazgeçmez. Ne var ki, bazı
kısır döngüler vardır ki, hiç hesapta olmayan öyle şeyler
yaşarsınız ki,herşeyden vazgeçersiniz. İşte o aralar yaşamdan kurtulmak, yok olmak istersiniz. Yaşamı çok
sevmeme rağmen öyle bir dönemde birgece yarısı, radyoda
gecenin içindeni dinliyordum, yapayalnız.
GECE deyince aklıma geldi, saate baktım, gece yarısı olmuş,
gelin bu yazının devamını arkası yarın yapalım. ÇÜNKÜ,
çok güzel bir gerçek yaşam anahtarını kısaca yazamam beni
hoş görün, buluşmak üzere, tatlı uykular dileklerimle.

Kayboluş…

plakton | 10 August 2007 15:03

Yazmakla yazmamak arasında gidip geliyorum yine…
Yine bir keşmekeş sarıyor etrafımı.
Sebepsiz susuşlar yaşıyor yüreğim.
Çığlık çığlığa dolaşıyorum aslında ama sessizliğin göbeğinde kayboluyor haykırışlarım.
Kaybolmuş hissediyorum kendimi, kaybolmaktan kurtulmaya çalışırken daha beter yok oluyorum sanki.
Bu kaçıncı kayboluşum diye sorarken kendime, aslında kendimi hiç bulamadığımı fark ediyorum.

Korkuyorum sonra…
Bir titreme alıyor içimi…
Onun, o düşüncenin soğukluğu sarıyor her yanımı…
Bu kaçıncı aklıma gelişi ve kaçıncı kaçışım ondan, her şeyden kaçtığım gibi…

Yazmak…

plakton | 03 August 2007 13:59

Elimdeki deftere yazmak istemiyorum artık. Yazmak zor geliyor. Her kelime kâğıdın üzerine kalemin sabırsız hareketleri ile dökülürken, nedense benim canım acıyor. Kelime gibi kalmıyor bu keratalar. İçlerinde sadece tek anlam ifade edenleri var, var ama ya o çok anlam gizleyenleri yok mu, işte onlar acıtıyorlar canımı. Hepsini tek tek inceliyorum. Olmuyor anlamıyorum. Tekrar tekrar bakıyorum onlara. Bazen iyice yoruyorlar beni sıkıyorlar. Savaşıyorum onlarla.
Yazmak istemiyorum artık. Anlamak yâda anlatmak istemiyorum. Biliyorum hep yanlış anlaşılıyorum. Zaten yeterince yoran ve zorlayan bu hayatın üzerine bir yük daha taşımak istemiyorum. Taşıdıklarım beni yeterince eziyor zaten. Üstüne birde yanlış anlaşılınca iyice sersemliyorum. Hiç üzmek istemediğim insanları kullandığım kelimelerle istemeyerek üzünce canım daha da acıyor. Kullandığım kelimelerin acısını taşıyorum yanımda. Cebimdeki kelimeleri ise hiç çıkarmıyorum. Eğer onları da çıkarırsam taşıdığım acı kavurur.
Yazmayacağım artık. Uyku sersemliği ile dolaşacağım buralarda. Gördüğüm kelimeleri toplayacağım sadece. Ceplerimi boşaltıp kelimelerle dolduracağım inadıma. Sonra onları sigaramla birlikte yakacağım. İçime çekeceğim derin derin sanki bir kokuyu çeker gibi. İliklerime kadar hissedeceğim onları. Bir parçam olmalarını sağlayamasam da, en azından nerede olduklarını bileceğim.

fontself ile el yazısı

bakiyyebemolu | 17 July 2007 18:51

fontself, orijinal yazılarda kullanılan yazım biçimlerinin sisteme yüklenmesiyle yazılarınızı farklı hallere sokmanıza yarayan bir proje, üreteç.
henüz herkesin kendi el yazısını siteye entegre etmesine izin verilmiyor anladığım kadarıyla. ancak ileride hayata geçecek sistem, bloglara yeni bir renk katabilir.
şimdilik çeşitli haber kaynaklarının haberlerini fontself görünümüyle okuyabilir, rss beslemelerinden birkaç şekilde yazı üretebilir ve isterseniz kendi yazınızı yazabilirsiniz.