bildirgec.org

yazmak hakkında tüm yazılar

leyla erbilin cücesiyle didem madakın pulbiber mahallesi

kahramancayirli | 18 May 2008 13:36

bugün size çok iyi iki kitaptan söz edeceğim. ilki leyla erbil’in cüce’si. gerçekten çok farklı. kalın kitaplardan ürkenler için belirtelim, ikibuçuksaati bile almadı kitabı bitirmesi, üstelik de birçok yerde cümleleri bir kez okumak yetmeyecek. şiir gibi, ters düz, nefis cümleler kuruyor yazar. ayrıca kitabın konusu da apayrı: kendisine söyleşiye gelecek gazeteciyi bekleyen bir yazarın hikayesi, bu. ben kitabın konusunu öğrenince karar vermiştim okumaya kitabı. kitap üzerine daha fazla konuşup büyüsünü dağıtmak istemem, okuyun mutlaka.

Duşta ofis

argunn | 01 April 2008 20:15

curtain
curtain

Duşta sadece şarkı söylemek yetmeyebiliyor bazen iş de yapılabilir. Ya da meşgulseniz günlerinizi ayarlamak için bu zamanı kullanabilirsiniz. Bunun için üretilmiş bir gadgetımız var artık. Burdan ulaşabilirsiniz.. Aslında basit bir duş perdesi ve bir tane su geçirmez kalemden oluşuyor. Perde ajanda gibi olup üzerinde tarihler de bulunuyor.

ve….nin devamı.

dasein | 18 January 2008 19:09

Aşık olmuş gözlüklere ve diyarlıca dillerini kapatmış
Hüzün ekmiş ve dolaşmış durmuş aynı yönde.
Aynı okların aynası da kendine dönecektir. Nasılsa. Hayat kendine dönecektir yeşilleşmiş gözlere. Ve tutunmuş demeçlere.
“Sarı boyalar ile kendini çizen bir resmin aynasından kedisine dolanan bir çift gözün ışığı altında geceliyor yaş bekçiler.”
aşk haykırınca dedi.Ve ardından çöpçüler dağılıyor. R.ler kendini kaybediyor. Daktilonun dili düşüyor ve yapayalnız şairler çoğalıyor. Kelimelenmelerini sağlamlaştırıyor. Yağmur yağıyor ,içleşmiş.
r.ye aşık olmuş kadınların okluğu ezikliğinde bir saklambaç sobesi gerekiyor kendi duvar içlerimizde. Bir yenilik daha lütfen. Kendi içimizden olacak. Lütfen.

harf işçiliği…masallar yalan savurmaz.

dasein | 18 January 2008 18:39

Aşık birer adımdık dünyada
Karlarımız bizimle düşerken
Ağlarken
Ve geçmişte dururken
Biz yalnızca kendimiz için bir iyiliktik.
Ve sadece bir iyilik olarak kalınmanın ağır işçiliğinde kendi dünyamızdaki yerelliktik.
Biz birer harf işçiyiz diyorsa da şairler ben bir yerüstü yalanıydım.
Cümlelerimiz üstleniyor ve geberme anına kadar bekletiliyoruz.
Yarın, yarından sonra gelecek ve tüm işçiliğiyle kendince duracağız.Masallara sığmayan sabahları olmalı insanın sonra.
ve sonra……

hiç.çilik !!!!!

dasein | 14 January 2008 13:11

Beyazlaşmış sayfalarını aldı, elinde tutmaya çalıştı. Lacivert mürekkep damlalarıyla ne kadar da bir öykü başlangıcına benziyorlardı.
Durdu. Durduğunca kaldı. Satırlara daha ne ekleyebilirdi, hiç.cilik.
Allah kahretsin. Müziğim bitti. Sesim kısıldı. Öykülerin sesi kısalacaksa geri adım atılamayacak kadar ağrılaşır zaman. Çıtçıt kırıldı hiçlik. Soluksuz ve duvarsız kazındı dünyaya.

elbette sana…

brokenlady | 08 December 2007 13:33

en kıymetlim, en sevdiğim, acısından büyük keder, sevincinden heyecan duyduğum… varlığı ile hayatımda renk, yokluğunda keder hissettiğim… en sancılı günlerimde de, en mutlu sevinçli anlarımda da yanımda olan, dürüstlüğünü, mertliğini, cesaretini, sırdaşlığını, sevgisini dostluğunu, yüreğini benden esirgemeyen… vazgeçilmezim, kıymetlim, kolum kanadım, sol yanım, biriciğim, gam götürenim…

bir şiir yazmak lazım sana;
seni, sana benzeyenlerden ayırmak için…hayatımızda hep var olan, ama hayatımızın parçası olmaktan uzak, varlığıyla, yokluğu arasında bir gıdım fark eden, artısıyla, eksisini topladığımızda geriye kalan “alışkanlık” olanlarla, arandaki farkı koymak lazım ortaya; anlatmak için senin değerini.
bir şiir yazmak lazım sana;
seni, sana benzemeyenlerden ayırmak için…hayatımızda yer vermediğimiz, ama hayatımızda eksikliğini de hissetmediğimiz, varlığıyla çok şey kazanacağımızı düşünmediğimiz, önyargılı olmadığımız ama sempati de duymadıklarımızla arandaki farkı koymak lazım ortaya; anlatmak için senin değerini.
sen ki; yokluğu göze alınması en zor olansın…sen ki; varlığı sanki hayatın anlamısın…sana yönelen her cümlemde bir ruh, sana uzanan elimde bir şifa umudu var gibi bunalmış ruhuma…hani ilaçtır ya bazen bir dokunuş, bir sıcak bakış, nefes almanın bile anlamsız geldiği anlarda; işte öylesin bu günlerde bana…

Hakaret İçeren Yorum Yazanlara Para Cezası

iso1000 | 19 November 2007 00:34

yorum yazmak
yorum yazmak

İnternet etkileşimi en üst seviyeye çıkardı. Bu etkileşimde kişiler bazen sınırları aşıp, fikirleri paylaşmak adına birbirlerine hakaret içeren sözler sarfediyor. Bu hakaretleşmeyi kolaylaştıran sebeplerinbaşında, sahte isimlerle yapılan yorumlar geliyor.

Ufak bir şehirde oturan biri olsanız ve dolu bir otobüste komşunuz Ayşe Teyze arabaya binse yer verir misiniz? Tanıdık olma durumu kişiye olumlu davranış içine sokuyor. Fakat büyük şehirlerde örneğini çokca gördüğümüz, hamile, yaşlı, hasta, bayan biri zor durumda ayakta kalsa bile kişi tanışık olmama perdesinin arkasına saklanarak, büyük şehrin içinde kaybolma duygusu sebebiyle yer vermiyor.

Yazmaya Dair

siirimsi | 30 October 2007 16:58

Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?...
Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?…

Yazmaya Dair,

İlk başlarken kendim için, diyordum, yeniden yazmanın, başlamanın mutluluğu yeterli, bu huzuru, bu ince köprüyü kurmak hayatıma bir anlam katacak, başarmanın yüceltilme duygusu bana yeterli diyordum… Her zaman kanaatkar bir insan olmama rağmen yazmakta bunu başaramadım sanırım… Başladım, devam ettikçe duygular başka yönlere kaydı sanki… Yazdıkça yenileniyor, her konuda, her cümlede yazacak bir yön keşfetmeye çalışıyor buluyorsunuz kendinizi… Hele de bir konuya, düşünceye odaklandıysan bir hayalet gibi beyninde kurtlar dolana dolana sarıyor sayfalarını, günlerini, düşüncelerini, beynini kemirir oluyor yazacakların, ister istemez… Nasıl yazsam, ne yazsam, çok güzel olmalı, çok okunmalı, beğenilmeli, beğenildikçe büyümeliyim düşüncesi, yazdıkça büyümenin hırsı ve arzusu kelimelerinin arasında hapsediyor yazılarını… Kendim için_leri aşan, özgürce yazmayı sınırlayan bir şey bu… Belki de ben yazmaya başlayınca dünya sallanacak, yazılarımla bir depremi yaşatacağım duygusu ve bencilce düşünceleri kapladı mütevazi düşüncelerimi… Halbuki ne yer sallanıyor, ne de gökte bir kıpırdanma var… Bu, insana has bir duygu da olsa, herkesin başına gelebilir, her insan ister bunu, deseniz de bu konumdan memnun olmadığımı söylemeliyim… Çünkü yazmak öyle bir şey ki, olağan, sıradanlığı yaşatan bir eylem olmalı, bir akıntıya atmalısın kendini, ama kurtarılmayı beklememelisin. Yazdıkça kendini yenileyen ve akıntıdan kendi çırpınışlarınla bir dala tutanabileceğin bir sel bu… Her yağmurda yıkanan, arınan bir saflık duygusu olmalı… Yoksa sahteciliği kelimelerin arasından kurtaramazsın… Yazmak bencilliği sevmiyor çünkü, hapsi sevmiyor, dünyada en çok özgürlüğü seven olgu bu yazma eylemi… Kelimelerin hapsi müebbet bir susuşa, arada bir de görüşe çıksan da, güneşe uzaktan bakmaya itiyor gitgide. Ne yazarsan yaz, istediğini aktaramıyorsun elinde olmadan, doğallığı kaybediyorsun çünkü… Saflığını kaybettikten sonra da yazdıklarının bir anlam taşıması mümkün değil… Tıpkı yaşamdan saydığın her an gibi, gerçekten hissetmedikçe yaşamış sayılmazsın çünkü… Yazmanın tutkusu ise ne aşka benziyor, ne evliliğe, ne sadakate, ne de kendine ihanete… Nasıl etmeli, ne yapmalı da bu hapsi özgürlüğe çevirmeli bilmiyorum ama, bunu da aşabileceğimden eminim… Hangi geçilmez köprüleri geçmedim ben, hangi ferkul’ u yenmedim ki… Bunu da başarabilirim, eminim…