bildirgec.org

yaşamak hakkında tüm yazılar

“kaygı”nın gürültüsü

aydindil | 20 August 2009 11:50

-yaşamayı bilmeden yaşıyormuş gibi yapılan ziyan hayatların,
-taklit ve taktikle geçen ızdıraplı zamanların,
-mış gibi bakışların,
-yarım kalmış benliklerin,
-boşluklu oluklu az yoğun hayatların,
-çok yoğun ağırlaştırılmış müebbet ruhların
“anlamsızlığa anlam katma kaygılı” çırpınışlarının gürültüsü başımı deldi!!!

idamlık kadınlar ikinci yazı

nazokiraze | 21 July 2009 17:00

İdam cezası ile öldürülen kadınlar tarihine baktıgımızda Tudor Hanedanı’nın bu konuda çok zengin oldugunu görebiliriz. Özellikle 8. Henry zamanı ve sonrası birbirine yakın kadınlar birbirinden bağımsız suçlarla idam edilmiştir.

Catherine Howarden çok evlenen krallarından biri olan 8. Henry’nin eşidir ve eşinin diğer eşlerinden biri olan Anne Boleyn gibi genç yaşında idam edilmiştir.

İnsan ve Dünya

furkan iren | 17 July 2009 09:44

Beni ondan ayıran bunu çizebilmem midir?
Beni ondan ayıran bunu çizebilmem midir?

kişiselleştirilememiş bir yaşamaktı
özgürlüğümüze gem vuran,
en dirençli zamanlarında bizleri yorgun kılan,
mantıklı düşünceleri savurup atan,
hep “birlik” olmak isteğiydi “ayrılığı” doğuran.

oysa ki zenginliğin ve tabiatın esasıydı;
bir bütün üzerindeki farklılıklarımız…
yaşamın, doğanın döngüsüydü eşitsizlik.
herkes ve herşey aynı güçte olsaydı
bütün kurtlar aç, bütün kuzularda otsuz kalırdı!
yağmur yağmaz ve kış hiç gelmezdi!
güneş doğmaz ve ay batmazdı!
eğer masallarda ki kadar güzel bir gezegenimiz
varsa şayet biri bana anlatsın:
neden var bunca savaş?
neden mutsuz gördüğüm tüm tebessümlü maskeler?
neden yaşamak için binlerce kurallarla sınırladık kendi kendimizi,
(oysa ki çok basitti yaşamak ve nefes almak!)
neden daha da fazlası için hep bir kavga?
ve sorularla dolu bir beyin ve cevapsız dudaklar..
biri narkozla uyuşturmuş gibi her birimizi
her duyulana “iman”ı, her söylenene “itimat”ı
kabulenilemezliğe “tahammül” ve sessizlik haksızlığa..
dünyanın yaradılış fıtratındaydı acımasızlık
birileri yaşamak için diğerini öldürmek zorunda kalırken
diğeri yaşamak için kaçmak zorundaydı

gizli saklı

furkan iren | 22 June 2009 16:51

ve kendi cehennemimde yanarken vicdanım
beynim, düşüncelerim erirken anlamsızlıkların potasında
ben öylesine durağan ve durdurulmuş
geçmişe dair an’ları yeniden yaşamak çabasıyla bugünü, yarını elimde bir silgi
aldığım nefesleri silmeye çalışırken
herkese ibret bir delilik hali sayarken uzaktan izleyen yabancı gözlerin esaretinde
ben kendimi,
ben kendimden
olduğumdan uzak, olmak istediğimden ve senden uzak
kendime el olmuşluğumla, yüreksizliğimle
terk ediyorum bu şehri sana veda etmeye, seni son kez görmeye
cesaret edememişliğimle, sana söyleyemediğim hislerimle
gönülde özenle büyüttüğüm fakat o kadar çok kurgulamama rağmen karşına çıkıp dillendiremediğim
o kırık, o narin ve o söylenememiş tek kişilik yaşanmaya bağımlanmış ama bir türlü alışılamamış
bir sana dair; gizli gizli sevmek içimde hoyratça, asice, bildiğimce, hudutsuzca sevmek
bir sana adanmış, bir sana ait, bir tek sen diyen sevmek
ve sana bunu gizli gizli, suskunca
gözlerine her baktığımda her seferinde çekingen ve ürkekçe bir tutkuyla anlamanı dileyerek
tanrıdan, ağaçtan, ormandan, aldığın nefesten, yerdeki çiçekten, ondan bundan sebeple..
fakat kelimelere dökmeden sana söyleyemeden seni sevmek
belki bencilce, belki de çocukça, belki de.. belki de;
korkulardır bana suskunluk duvarlarını ördüren
senden adımlar beklerken gözlerim ve naif yürekteki sevdalık, tutku, hasret
belki gizli saklı seni sevmek istemek ve dahi sürekli bile bile acıların en beterini hissetmek
seni kaybetmekten korktuğumdandır belki de;
bu hodbinlik, bu anlamsız tecrit,
gözlerimdeki sevmek çoşkusunu saklambaç oynarmışcasına gözlerinden kaçırmaya çalışmam
belki de senin benden kaçıyor olmanın sebebidir benim tüm hatalarım
seni kaybetmemek uğrunda çektiğim acıya direnmem ve susmalarımdır
çünkü sen benden daha çok susuyorsun ve ben biliyorum ki
sen bana anlattıklarından daha fazlasısın, anlatacağın kısım anlattıklarından çok daha fazlası
senin suskunlukların, anlamayışların, gizemlerin, anlatmadıklarını bilmemi bekleyişin
yorgunluğumun senden değil hayattan olduğunu kabullenmeyişin
çekip gitmelerin ansızın anlamsız şeylere anlam katıp uzun uzun küsmecelerin
bunlar değil
seni benden uzaklaştıran
tamam diyorum her seferinde
anlatacaklarım bir kaç kelime, biraz daha varsa o anda cesaretim belki bir kaç cümle
ondan sonra bir ses derinden ya sonrası, ya sonrasında “ne olacak”?
işte bu his, bu düşünce senden kaçmak istememin
sana dair, sana ait sevmeyi dillendiremeyeşim, suskunluğum ve bir çok şeyin
nedeni, sebebi, anası, kaynağı

Pulsuz Mektup..

pillibebekkuyuda | 30 May 2009 15:35

annelergunun.wordpress.com/.../08/anne-sevgisi/
annelergunun.wordpress.com/…/08/anne-sevgisi/

Küçük kız, tüm merhametiyle, babasının aldığı beyaz tüylü minik ayısının, üzerini örterken, annesinin, hayata veda mektubu yazdığını nereden bilecekti.

-Canım eşim, çocuğum sana emanet, artık bu sıkıntılarla yaşamak istemiyorum. Benden sonra evlenirsen, kızıma kötü davranmasın, gözün üzerinde olsun. O benim herşeyim. Hoşçakal.

Küçük kız odasının kapısını açtığında güzel yüzlü annesi bır hışımla mektubu buruşturdu.

sen varsın..

furkan iren | 27 May 2009 09:49

üşüyorum
gecenin ayazından değil
titriyorum
karanlıktan korktuğumdan değil
susuyorum
çünkü biliyorum ki ben susarken; sen beni duyuyorsun

hayata yeniden tutunma sebebi aramıyorum artık
geçmişten medet umupta eski hatıraların arasında bir dem mutlulukta
eksik değil artık yaşamak
sol tarafım virane değil her defasında yenik çıktığı savaşlardan ötürü
korkmuyorum hiçbirşeyden ne ölümden, ne savaşlardan, ne de körolası yalnızlıktan
ne günahlar var defterimde yazılı artık, ne de şeytanın fısıltısı beni doğru yolumdan caydırmaya çalışan
üzülmüyorum artık ve küsmüyorum kimselere beni kırıdıklar, üzdüklerı için
dimdik ve cesurum her zaman, kötü olan herşey zamansız olsa da
kalemlerimi kırdım az önce, defterlerimi yırttım
bugüne dek hayalimin, ilhamın ürettiği herşeyi yokettim ellerimle
ansız bir delilik hali değil gayet bilerek ve isteyerek…
bundan gayrı söyleyeceğim çok şey var, dillendirilecek çok his, düşünce
ama gizli saklı değil, kuytu köşelerde kağıtlara dökülen, üstü kapatılıp unutulan değil
bağıra çağıra gerekirse avaz avaz, söyleyeceğim çok şey var
çünkü sen varsın artık
herşeyin sebebi
hayata karşı zırhımı, insanlara karşı bana maskelerimi çıkarttıran
saf ve tertemiz herşeyden beni arındıran
bir hiçliğin ortasındaki zerreyken ben, varlığımı anlamlandıran

ben de insan mıyım be

taha3045 | 23 March 2009 14:03

Anamızın rahminden çıkar çıkmaz önce aglamayı öğrendik, sonra gülmeyi, minnet duymayı, mutlu olmayı,mutlu olurken düşünmeyi,sevmeyi, koşulsuz sevmeyi.

Büyüdük ayaklarımız havalandı,kadınları tattık,bulutların üzerinde yatmaya alışırken, aniden yere çakıldık ve acıyı tattık. Böylece mutsuz olmayı, acı çekmeyi tecrübe ederek, hayatta kalmayı, kuvvetli olmayı da öğrendik. Hayatta kalmak da bize birşeyler öğretti, yaşarken acımasız olmak ve acımasız olurken mantığı. Mantık sayesinde duyguları dizginleyebildik, gerektiginde kalbimize duvarlar örebildik.

Kaçış Kabiliyeti..

pillibebekkuyuda | 02 January 2009 16:31

Sen gelmiştin, o gece..Gittiğimiz evde, ikimiz de misafirdik..Birbirimizin ruhlarına da misafir olmaya başlayacak, gibiydik..

Elim, ayağım titriyordu, gözlerine bakarken..Marihuana dan konuşmaya başladık..Bana, bir zaman, içtiğini söyledin, içim cız etti, acı hissettim, o an..Ben, kokusunu tanıdığımı, bir kez denediğimi ama içime çekmediğimi, söyledim..”Senin ki, içmek sayılmaz”, dedin..

Paylaşılacak çok şey var gibi, duruyordu..Çinliler sürekli bana bakıp gülümsüyorlardı, ben de gülüşleri havada kalmasın diye, onların yüz şekliyle geri gönderiyordum, arada..

YAŞAMAK HERŞEYE RAĞMEN YAŞAMAK

nurozoz1980 | 03 November 2008 09:17

Mesleğe ilk başladığı günlerde henüz daha uzmanların yanında ısınma turları attığı kalabalık nöbet akşamlarından birinde 17-18 yaşlarında iki koluna iki kadın girmiş genç bir delikanlı belirir kapıda öyledirki genç ayakta durmakta bile zorluk çekmektedir. ardından telaşla babası gelir. Oğlumu kurtarın doktor bey ve devam eder oğlum bu akşam ilaç içmiş ve intahar etmek istemiş uzman doktor adama döner ne zaman etmiş bilginiz varmı der babası yanılmıyosam 1 saat önce annesi görür görmez buraya getirdik ne olur oğlumu kurtarın diye yakarmaya devam eder. aldığı ilaçları sorar doktor annesi telaşla elindeki ilaçları gösterir doktor bakar ama yüzünde bi huzursuzluk gerginleşir aileye döner ve üzgünüm yapacak birşey yok der. zorlukla ayakta duran genç biran diklenir ve doktora ben ğişmanım kurtulmak istiyorum kurtarın beni diye yalvarmaya başlar.