bildirgec.org

yalnızlık hakkında tüm yazılar

YOKSUN…

sonbahar kizili | 06 March 2010 16:58

sevdaseli.net
sevdaseli.net

Şimdi neredesin bilmiyorum
Orada saat kaç bilmiyorum
Ben yine sensiz,
Benim yine uykusuz gözlerim
Sen uyuyor musun bilmiyorum.
Alışamadım sensizliğe
Alışamadım yokluğuna
Yalnız kaldım yalnızlığımla
Sen alıştın mı bensizliğe bilmiyorum.
Cevap vermiyor telefonun
Israrla çaldırıyorum
“Alo” diyen sesin geliyor kulaklarıma
Yokluğuna dayanamıyorum
Alışamıyorum hasretine
Sensiz kaldım bu şehirde
Sen bensiz ne haldesin bilmiyorum.
Hep gitmek istiyordun gittin işte
Mutlu musun acaba şimdi
Yalnızım yine, sensizim bu gece de
Yoksun, yoksun, yoksun işte…

Evlen, benimle..

pillibebekkuyuda | 20 February 2010 18:57

Bahçesine ilk adımını attığında, ormanın kuytuluklarındaki bu güzel okul, onu bir hayli ürkütmüştü..

Yatılı kısmına eşyalarını babası getirmişti..Onu başlarından mı atmışlardı, yoksa iyi eğitim almasını istedikleri için mi, terketmişlerdi..Yıllar geçse de cevabını bulmakta zorlandığı sorulardan sadece bir tanesiysi..

-Zeynep, benim akıllı kızım, böylesi daha iyi olacak..Annenle aramızdaki sorunların senin okul hayatını etkilemesini istemiyorum..Sadece çalışmalısın, seni hep izleyeceğim..

Gitmeyi ezberleyenleri durduramaz kapı kollarının tanıdık dokunuşları

kahvekokusu | 11 January 2010 09:33

www.fotolog.com
www.fotolog.com

O gitti bir avuç tuz bırakıp kirpiklerime… Sırtımı yasladığım kayaydı şimdi devriliyorum yokluğunun üstüne. Zindan karası bir dehlizin yalnızlığını reva gördü, koynunda ısıttığı şiirlerimi ayaz bir geceye savurdu kül gibi… Yanık ve yarım bir sigara gibi kalakaldım, ne sönebiliyorum ne yanmamın anlamı var şimdi… O gitti aldırmadan alınmış hallerime, Süngüsü düşmüş bir savaşçı gibi kalakaldım ateşin orta yerinde… Kana susamış bir kurşun saplanıyor bu kez göğsüme… Kaç kez ölünür ki öldükten sonra?
Kefenime kan damlıyor vedalarından. Tırnaklarımla kazıyorum mezarımı, tırnaklayarak büyüttüğüm sevdayı gömüyorum içime… Layık mı bu sevda bu cinayete?

Bir İstanbul Yağmuru

phileosophia | 07 January 2010 09:39

Göz yaşlarım durdugunda kendimi camdaki yağmur tanelerini sayarken buldum. İçerisi hala buram buram anı kokuyordu
ama ben üzgün değildim sadece ağlıyordum. Kalbime saplanan bu irili ufaklı sancılar beni artık rahatsız etmiyor, aksine telkin ediyordu. Çünkü sancılar bu şehrin doğasında vardı. İstanbulda yaşıyorduk ya, kalabalık ve yalnızdık.
Ağlamayı kesmeliydim artık İstanbul bunu benim yerime yapıyordu zaten.

Bazen beni gördüğünü düşünüyorum bu yalnız şehrin. fakat yardım edemiyordu işte sadece ağlıyordu ve kulağıma birşeyler fısıldamaya çalışıyordu.
Pencereyi açıp onu daha iyi duymak istedim. Ellerim pencereye giderken içimi paramparça eden bu ses dahada artıyordu.
Bir an tereddüt ettim fakat yinede açtım. İşte şimdi istanbuldaydım gözlerimi kapamış kendimi onun fısıltılarına ve göz yaşlarına bırakmıştım.
beni rüzgarıyla öyle güzel sardı ki kalbimdeki herşeyi alıp götürdü. İçim hınca hınç doldu ve gözlerimden bir anda tüm acım boşaldı.
Birlikte ağlıyorduk artık. Saklanmıyorduk kaçmıyorduk birbirimizden eskisi gibi. O beni kabul etmişti bende onu.
Artık ikimizinde göz yaşları yavaş yavaş azalıyordu. Yeni güneşler yeni baharlar açıyordu içimizde.
Gözlerimi açtığımda ince bir güneş yüzümü okşuyordu. İçim onun sokakları gibi yavaş yavaş hayat buluyordu.
Şu an İkimizde birer son bahar güneşiydik. Ilık bir sıcaklıkla yaşam bulduk tekrardan.Ortalık cıvıl cıvıldı.

GÖZYAŞLARIMIN TANIĞI

mavilikler | 04 January 2010 13:36

Benim hiç ablam olmadı. Bu yüzden ablası olanları hep kıskandım.
Odama çekilip çaresizce ağlarken, kapımı aralayıp usulca içeri süzülen, neden ağladığımı soran bir ablam olsaydı…
O zaman gözyaşlarıma tanıklık eden biri olduğunu bilir ve odamdan çıktığımda, o ağlayan ben değilmişim gibi davranmazdım. Gözyaşlarının yerini çaresizliğin verdiği öfke doldurmazdı.
Ablam yanıma oturur ve elimi tutardı. Titreyen, tüm işlevini kaybetmiş elimi… Ona yeniden hayat verir, bir el olduğunu hatırlatırdı. Sonra da bana yapardı aynı şeyi. Sorular sorar, hıçkırıklarımın arasında ağzımdan dökülen bölükpörçük cümleleri dinler ve onlardan anlamlı, eksiksiz bir bütün yaratırdı. Sonra bu bütünü gözlerimin önüne sererdi.
Bense, onun bana gösterdiği şeyle anlattıklarım arasında bir bağlantı kuramazdım önce. Ablamın sevecen yüzüne bakar, bana olan sevgisinden, gerçeği göremediğini düşünürdüm. Ama o, konuşmasını sürdürüp ayrıntılara indikçe, canımı yakan şeyler artık acıtmaz olurdu. Çünkü resmi görmeye başlardım artık… Ve onun içinde de kendimi görürdüm. Ne olduğumu, kim olduğumu hatırlardım yeniden.

GÖZLERİN

mavilikler | 30 December 2009 09:38

Sorun senin gözlerin…
Ne olduğunu çözemediğim derinliklerinde
Kendimi göremediğim.
Oysa tek isteğim…
Gözlerine bakmak yalnızca.
Ama kaybolmak değil orada…
Kaybolmuşluktan kurtulmak.

sahanda yumurta

taha3045 | 28 December 2009 13:56

Bir fincan sallama çay eşliğinde başbaşayım kendimle, dışarı çıkacak havam yok, zaten havanın da hali çıkma der cinsten. Canım sıkılıyor içim daraldı, havanın kasveti ruhuma dolandı.

Kocaman bir sahana iki yumurta kırdım, sarılarını dağıtmadım şimdi önümde gülen surat şeklindeki yumurtalar var ve bana gülümsüyorlar.

Bugünkü kararım şımarmak, telefonum kapalı, yumurtam bana gülümsedi,yemeye kıyamadım, kahve çay içmeyecegim sadece ılık süt ve meyve suyu. Az sonra bilgisayarımı da kapatıp çizgi film izleyecegim.Üzerimde ütüsüz pijamalar ,takım bile değil altı başka,üstü başka.

Bağban…

gencay seysi | 21 December 2009 16:26

İki elimde iki nefes…
Portakal kokusu,
Işığın dokusuna, bir de,
şu gürültü,
Gözeneklerine…
Gelmişsin.
Yol ediyor gelişin…
Hoş beş,
İnşallah maşallah…
Bir sırt dönüyor.
Güvercinler uçmuyor,
Güneş batmıyor…
Hayat durmuş değil
Ve uzayıp kısalmıyor gölgeler.
Aynı hızda dönüyor semazen,
Aynı hızda başım.
Hepi topu bir gitmek işte!
-Elleri ceplerinde…-
Durgun bir denize girerkenki halkalar
Gözlerinin çevresinde yine.
Bilirim ki, aşk doludur cepleri.
Biliyor ki son kez dönüp baktığında,
Yeni bir bağ kuracak,
Toprağın eskisine
Bağbozumu mevsiminde bile!
Bir bakışla bağban olacak
Yeni eskiye…
El değmemiş fidelerinde
Kara bir pençe,
Kör bir makas gibi…
Gelecek…
Öyle biliyor,
Bilsin…

Bana Bir Kitap Al!

admin | 07 December 2009 09:43

Ne zamandır bir kitap yüzü göremedim. Şu hastane beni bazen çok bunaltıyor… Sana geçen seferde yazmıştım ama unuttun heralde… Neyse önemli değil ama bu sefer bir kitap gönderirsen çok iyi olur.Burda çok yalnızım bana da bir vakit geçirme aracı olur hiç olmazsa.

Soramadım bu arada nasılsın?Hayat nası gidiyor?Geçen mektubun herhalde çok aceleye gelmişti,hal-hatır etmeden sorduklarıma cevap vermiş yollamışsın. Olsunu ben her geçen gün daha iyi oluyorum canım dostum.Ben bu illeti yenebilirim.Tabi sende bana destek olursan.

Neyse uzatmayım lafı fazla,doktorlar gelecek şimdi vereyim mektubu da sana göndersinler bir an önce.Dostum iyiki varsın,sen olmasan ben ne yapardım?Herkese selamlarımı ilet.Gözlerinden öperim canım dostum.Bu arada unutma bana bir kitap al,burda yalnızken çok sıkılıyorum…

içimden kaçmak ve kaçamamak

admin | 05 December 2009 10:33

Bir rüya gördüm. İçinde sen ve ben vardık. Üşüyen iki ruhtuk öncesinde, sonsasızlığa kavuşan olduk.

Boğulan ruhlardık kimi zaman, çoktan kaybetmiş kendince. Çoktan vazgeçmiş içinden… Hayattan vazgeçmek, içinden vazgeçmek kadar vurmazmış insanı… Tut ellerimi…

Gözlerim uzaklara bakıyor. Bir gün batıyor, diğer günler gibi. Bu şehir yine tüm karanlığıyla, kararlığıyla ağlıyor kendini geceye verirken… Düşünüyorum, günler geçiyor; içimden bir şehir geçiyor: ‘Ben yaşıyor muyum?’