bildirgec.org

yalnızlık hakkında tüm yazılar

Sevgiliye… ( Sahibini Arayan Şiir … )

firatocal | 29 July 2010 09:57

hatıralar istiyorum unutulmayacak
bir dokunuş istiyorum sonsuza dek hep kalacak
eellerini gözlerini istiyorum yanlızlığımı unutturacak
sevmeni istiyorum beni dünyalar benim olacak

sevgilim demek tek dileğim sana
saçlarını okşamak dağıtmak isteğim esen deli rüzgarda
dokunmak tenine bir mesaj kalbine dudklarımdan
işte bu seni sevmek bitmek bilmeyen sonsuz bir arzuyla

esmer sevdim yalnız kalbimde
sevilmeyi hakkeden bir tek sevgiliyi
istedim ona ulaşmayı düşlerimde
aaahh ahh nasıl isterdim bir yolunu bilmeyi

kolay değil sevgisizlik
anılarım yapayalnız çekilmiyor sensizlik
eriyorum karanlık odadaki anlamsız bir mum gibi
gözlerim arıyor değerli gerçek bir sevgili

SİNEK İLACI ARABALARI VE AKŞAM ÜZERİLERİMİZ

il mare | 19 July 2010 11:10

Akşam üzerilerimiz.Bulutlarla randevulaştığımız vakitlerimiz.

Kulaklarımızın tek bir sese odaklandığı,sanki koca bir mahalleyi süpürebilecek koca bir elektrik süpürgesinin çıkardığı uğultulu sesi beklediğimiz vakitlerdi. Vuuuvvvvv,vuuuuvvvvvv.

Bu sesin birkaç çift kulağa çalınmasıyla, ‘geliyorrrr,geliyorrr’ çığlıklarımızın, mahallenin yaşlı amca ve teyzelerini,ders çalışan ablalarını,ağabeylerini, ama en çok da zehirleneceğimizden korkan ebeveynlerimizi sövdürdüğümüz zamanlardı.

SON SİGARAM

metezade | 03 July 2010 16:46

Üşüyorum… Parmaklarımın soğuğa boyun eyip sızlamaları çileden çıkartıyor beni. Etrafta sokak köpeklerinden başka kimseyi göremiyorum. Otobüs bir buçuk saat önce gelmiş olmalıydı oysaki. Beklemek işkenceye dönüşüyor yavaş yavaş. Sigara paketime bakıyorum içinden benim gibi yalnız ve yorgun son sigaramı çıkartıyorum. Önce hafifce koklayıp tütün kokusunu içime çekiyorum, sonra sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip yakıyorum. Derin bir nefes…

Ayaklarımın sızlamasına aldırmadan yürüyorum son sigaramı da ömür misali yakıp bitirdikten sonra… Yola koyulma vakti geldi artık hayatımın son otobüsünü de kaçırdım farkında olmadan. Hatıralar geliyor gözümün önüne annemim yabancılığı, akrabalarımın sahte ama bir o kadar da inandırıcı yakınlıkları, insanların bana bakarken suratlarındaki acımsı ifade…Kar yağmaya başladı. bembeyaz pamuk pamuk… Rüzgarla dans edermişcesine dönerek yer yüzüne inen kar taneleri… İşte bu son yolculuğum…Hayatım bir gemi seyahati ve artık son limandayım yanımda sadece kaptan. Kaptanı bırakmak zor gelse de gitmem gerek, bu son vedam. Hoşçakal büyük adam. Dilimin ucuna gelen milyonlarca kelimeyi yutup devam etme vakti şimdi söylemek istediklerim çok ama vakit yok. Öyleyse bütün kelimelerin boynunu vursun cellatlar hoşçakal vefalı adam…Birkaç saat sonra bembeyaz karlar üzerinde siyah paltolu bir adam. Elinde son sigarasının izmariti… Veda edercesine kapamış gözlerini hayata yüzünde ufak bir tebessüm…

“Kırmızı Işık” ve Ötesi

jurnal | 28 June 2010 10:09

“O ses” de neydi öyle?
Gözlerimi açtığımda karşımda
harap olmuş yıkık dökük bir bina…
Etraf toz duman içinde,
Kasvetli bir hava ve dayanılmaz bir koku…
Ötede bir araba var, hafiften yanıyor,
Dumanlar yükseliyor dört bir yandan.
Önümde sırtı bana dönük bir cansız beden.
Bense yerde iki büklüm, yatıyorum,
Vücudum kan bere içinde…
Kendimi bile hissetmiyorum.
Her şey o kadar güzel planlanmış ki!
Adeta bir korku filminin karesindeyim.

Çok geçmeden telaş ve koşuşturmaca…
“Neyin var?“ diye bile sormadan
alıp apar topar götürdüler beni.
Hem de hiç bilmediğim, görmediğim,
gitmediğim, kapkaranlık ve soğuk bir yere…
Üşüdüm, hem de iliklerime kadar,
Üstümü örtecek bir battaniye bile vermediler

BOŞ MASA

mavilikler | 25 June 2010 11:12

Arkadaşım olur musun? Bak ikimiz de bir başına oturuyoruz bu masalarda. Diğerleri nasıl gülüyorlar, duymuyor musun?.. Nasıl da içlerinden taşan o coşkuyu çağıldatıp duruyorlar o kahkahalarında?..

Biz ikimiz o çağlayanın yanıbaşında sessiz, telaşsız seyrediyoruz onları.

Hadi ne dersin, biz de onlar gibi yaklaşalım mı birbirimize? Mesela kalkıp geleyim mi masana? Hiç değilse kendi sesimizi duyarız yeniden. Sonra diğerimizinkini… O zaman bu kadar sessiz kalmaz masamız. Onların kahkahaları şimdiki kadar canımızı acıtmaz.

hayat çok güzel

marconi | 14 June 2010 18:14

Zamanın ne kadar hızla akıp gittiğine bakıyorum. Çocukken ya da gençlik yıllarımda kurduğum hayallerin bir kısmı ve nerdeyse çoğu gerçekleşmiş çok şükür. Hala hayallerim var herkes gibi. Aslında akranlarımda en zor gördüğüm şey hayal kurmak. Ununu eleyip eleğini bir türlü asmaya razı gelmeyen gönlüm elenecek bir şeyler çıkar umudunda.

Çoluğu çocuğu evlendirmiş torun torba sahibi olmuş yalnızlığı da bir yere kadar sindirmiş bir kadın olarak beni en çok zorlayan şey romatizma. Bacak ağrılarımda olmasa daha mutlu olurdum sanki. Yalnızlık hem iyi hem kötü. Aman sende başında koca derdi yok hiç olmazsa diyenler akşamları herkes bir köşeye çekildiğinde duvarlarla konuşmanın nasıl bir şey olduğunu henüz pek bilmeyenler.

SESLENMİYOR HİÇ KİMSE

mavilikler | 07 June 2010 16:36

“Gelsene… Evde çayla üzümlü kek var.” Pencereye kaldırdığı yüzünde, boyundan büyük bir bezginlik… Sanki bu çağrıyı yapmamışım gibi…

Çoktan vazgeçmiş gibi çağrılmayı beklemekten… Tekrar sesleniyorum: “Gelecek misin? Hadi, çayın altını yakıyorum. Hem yeğenime aldığım çok güzel bilgisayar oyunları var.”

Hiçbir şey demeden, küskün küskün yaklaşıyor apartmana. Daire numaramı sesleniyorum. İlk gelişi olacak bu çünkü. Kapıya koşuyorum… Otomatı açar açmaz çayı ateşe koymak üzere yöneliyorum mutfağa.

The Time Traveler’s Wife

alploganer | 07 June 2010 14:30

Henry zamanda yolculuk yapma yeteneğine sahip biridir. Sık sık geçmişe yaptığı yolculuklarla ileride evleneceği kız olan Clare ile çok erken tanışır. Çünkü Clare 8 yaşındadır henüz. Clare ile daha sonra karşılaştığında ise ikisi de genç ve serpilmiştir artık. Köklü bir sevgiye sahip çift bir süre sonra evlenir. Fakat Henry’nin zaman yolculukları durmak bilmez. Henry’nin her yolcuğunda Clare biraz daha yalnızlaşır. Yalnızlığı katlanılmaz seviyeye gelen Clare, bu hastalığın (bunu hastalık olarak değerlendirmektedir) çarelerini aramaya başlar ve Dr. Kendrick’i bulur. Ne yazık ki o da Henry’nin derdine derman olamaz. Umutları tamamen tükenen Clare bu arada hamile olduğunu öğrenir ve doğuracağı çocuğun geleceğinden endişe etmeye başlar. Yalnızlığıyla Clare’i de yalnızlaştıran Henry de çocuğunun böyle bir hayat sürmesini istemez. Bütün bu olanlar Henry ve Clare’ı biraz daha birbirinden uzaklaştırmış ve biraz daha kendi yalnızlıklarına gömülmelerine neden olmuştur.

KENDİMİZİ SEYRETMEK

mavilikler | 01 June 2010 15:35

Hayatımızda hiç değilse tek bir kişi çok sevmeli bizi. Ama herkesten çok, en çok bizi sevmeli… Ve biz de bunu bilmeliyiz. “En azından biri olsun gerçekten seviyor bizi.” demeliyiz. “Demek ki sevilecek biriyim ben. Varlığım hiç değilse birinin yaşamında önemli bir anlam ifade ediyor. Yani öylesine yaşamıyorum ben. Var olup olmamam arasında koca bir fark var. Demek ki varım gerçekten!”

Bu tek kişinin ille de bir sevgili olması gerekmez. Yeter ki gerçekten sevsin, bizi düşündüğünde başkalarını düşündüğünden çok daha farklı bir duygu uyansın içinde. “İyi ki var!” desin. “İyi ki O hayatımda…”