bildirgec.org

yalancı hakkında tüm yazılar

YARINIM UMUT DOLU

nihansage | 03 August 2011 13:48

Sabah güneşi bütün ihtişamıyla gök yüzünde belirdiği zaman, geçen günün vermiş olduğu sıkıntı halinden ancak kurtulmuştu. Yeni günün doğması gibi, insan için de yeni bir başlangıç yapma ihtimali doğmaktaydı. Büyük mutasavvıf ve düşünür olan Mevlana Celalettin Rumi’nin sözleri aklına geldi; ne demişti Mevlana “Düne ait ne var ise dünle beraber gitti can cağızım. Bu gün yeni şeyler söylemek gerek.” Bu gün yeni bir başlangıç yapacaktı. Öncelikle bunu kendisine söyledi. Şimdi sıra ailesine ve hayatına girdiğinden beri kendisini hem dıştan hem de içten yıpratan kişiye söylemesi gerekiyordu.

JIM CARREY

AsetilCoa | 20 July 2010 11:22

Jim carrey. Gerçek adıyla James Eugene Carrey. 1962’de Kanada’da doğan ünlü bir komedyen o. Sadece komedyen demek yanlış olur. O bana göre inanılmaz yetenekli bir aktör. Bu başarısının ardında zorluklarla dolu bir geçmişe sahip aslında. Ailenin bu sakin, küçük çocuğu mali kriz geçiren ailesine yardım etmek için okulunu bıraktı, fabrikada çalışmaya başladı. Yaşadığı zorluklara rağmen hiçbir zaman gülmeyi ve çevresini eğlendirmeyi bırakmadı ama. Ayna karşısında, sınıfta, heryerde ufak standup showları yapıyordu. Babası onun hayatını mahvettiğini ve yeteneğinin ziyan olduğunu düşünüyordu. Babasının uğraşlarıyla ve annesinin diktiği komik sarı kostümüyle ilk kez sahneye çıktı ve komedyenlik kariyeri başlamış oldu. Çok sevdiği ve “Man on the Moon”da hayatını oynadığı komedyen Andy Kaufman gibi zorluklarla başladı meslek hayatına. Yuhalandı, izleyiciyi güldürmeyi başaramadı. Yapmayı istediği işlerin peşinden koştukça daha çok nefret etti insanlar ondan. Şu anda bile birçok hayranı olmasına rağmen birçok kişi tarafından da yaptığı işler itici bulunuyor. Oyuncu olarak değil, iyi bir komedyen olarak değilde, insanları eğlendirmek için şaklabanlık yapan biri olarak görülüyor, yeteneği küçümseniyor. Aynı Andy Kaufman gibi.

Çizgiyi Aştığında Zaman

Colpadan | 11 November 2009 17:34

Geçmişi düşündükçe içim sızlar bazen
Ah o eski şarkılar, gençlik ve aşk
Özlemle baktığımda nostaljiden
Dindirmez hüznümü mercanköşk

Yalnızlık huzuru ..

zyprexa | 18 June 2009 14:57

Kendini kaybetmişliğin kuytusunda kendini yeni tanımış olmanın telaşı ve o şaşkınlığı biraz …
Vay be ne adammışım ben …
Vay be …
Ruhumun bir kenarına gizlenmiş bir sihirden ötesi değildi huzur …
Oysa ben daha yeni öğreniyordum 62 den tavşan yapmanın ilizyon olmadığını …
Ve yalnızca kendini kandırabilen yalancının bırak yatsıya kadar yanmayı , kibritin kıvılcımı ile bile sevişemiyen mumuydum ..
Sölenen bütün şarkılarda ben bir parça mutsuzluğu bulurdum …
Elime yüzüme bulaştırdığım bir işim bile olmadıki, dikili bir fidanım olsun bu kurak yüreğimde …
Biri bir resim çekti …
Ben ona baktım …
Resimde bir şey vardı …
Ben huzur sandım …
Yanılmışım …
Yanlızlıkmış …

Kalemimden …

YOBAZLIK

YALINSAK | 26 January 2009 09:46

Yobazlık, kendi doğru bildiğinin dışında doğru kabul etmeyen, kendi yanlışını başkasının doğrusundan üstün gören sakat bir anlayıştır. Yobaz ilme, akla önem vermez. Sert ve kırıcı olur. Yobazlık şifasız bir illettir. Örnek vermek gerekirse;

Müstehceni mübah göstermek gayretiyle demokrasiden, hukuktan, insan haklarından, estetikten, sanattan, medeniyetten dem vurup, çıplaklığı, çirkinliği, aklâksızlığı, namus katlini alışkanlık haline getirenler karşı taraftabaşına eşarp bağlayan hanımlar için “irtica” yaygarası kopartıyorlarsa, bilin ki yobazlık burada zirveye çıkmıştır. Bunlara “Devrim Yobazları” diyebilirsiniz.

Hayatın bir ruhu var mı?

bestrafe mich | 01 July 2007 12:55

Bugün kendi ruhumda hayatı aradım. Ne kadar ezilmiş, ne kadar yorgun olsa da bu keşfi yaptım. Benim ruhum hayattı ve hayatın da bir ruhu vardı.
Ne kadar kaypak, ne kadar yalancı olduğunu gördükçe hayatın, kendimden bir o kadar fazla birşeyler buluyorum. Ne kadar acımasız olduğunı gördükçe, ruhsal tatminim daha da artıyor. Bu hayatın ruhuna aitim diyorum kendi kendime, hayatta bana ait.
Sınıfı geçmek için deli gibi çalışıp didindikten sonra içten içe buna başkalarının bu denli layik olmadıklarını düşünüp kendimi bu ruha daha da yakın hissediyorum.
Apar topar bindiğim otobüslerde bir yer kapıp yaşlı bir teyzeye yüz çevirdiğimde de bu his bana yakışıyor.
Sevgilime uyuduğumu ya da ders çalıştığımı söylemekte kaypak hissin cazibesiyle iyi örtüşüyor.
Rüyalarımda 5 yldızlı hotel konforunda evler görüp, bunu yalnız kendim için isterken de bu ruhun içindeyim.
Sokak çocuklarının yanından burun kıvırarak geçip, onlardan bir an önce kurtulmak isteyerek attığım her adım beni bu ruha yaklaştırıyor.
Görmezden geldiğim her aç, çöp sepetine attığım her dilim ekmek, annemin emeği olsa da beğenmediğim her yemek, modası geçmiş diye giymediğim her tshirt,her karalayıpta buruşturduğum kitap, okumadığım her gazete parçası, selam vermediğim her komşu,görüpte görmezden geldiğim her arkadaş, oyaladığım her sevgili, azarladığım her çocuk, kirletip attığım her mendil bile beni bu hayatla ne kadar ‘ruhdaş’ olduğumun kanıtı