bildirgec.org

vivaldi hakkında tüm yazılar

Müzik Aşkıyla Kör Olan Deha : Johann Sebastian Bach

nacak | 09 June 2009 10:29

21 Mart 1685‘ te Almanya’ nın Eisenach kasabasında doğar. Alman klasik müzik bestecisi ve orgcusudur. Barok tarzında eserler icra edip, bu tarzı zirveye taşır .Bach’ ın aile fertlerinin büyük çoğunluğu müzikle ilgilenir. Kimisi org çalar, kimisi koro şefliği, kimisi saray müzikçiliği yapar. Vitus Bach, oğlu Hans Bach (çalgıcı lakabıyla bilinirdi , ailenin asıl ceddi) ve Christoph Bach (Mozartın uslubunu hazırlayanlardandır) Bach ailesinin ünlü müzisyenlerinden. Bu ailenin tarihi Orta Almanya’ nın Thüringen eyaletine kadar uzanır. Halk Bach ailesinin müzisyenlerinden BACH’ LAR diye söz ederdi. Bach adeta müzik aşkıyla dünyaya gelip müzik aşkıyla dünyadan göç etmiştir.

doğduğu ev
J.S. Bach ile müzik tarihi en şatafatlı dönemlerini yaşar. Bach geçmiş zamanlardaki müzik anlayışı ile gelecek nesil müzik anlayışını birleştiren bir köprü gibidir. Kendisinden önce geçen müzisyenleri inceler , onların fromlarını daha da geliştirir ve kendisinden 3 nesil sonra başlayacak yeni bir oluşumun da fikir babası olur.

Başlarda kendi çabasıyla müzik çalışmasını sürdürür. 25 yaşından itibaren Lueneburg Michaelis Schule für Musik okulunda çalışmalarına devam eder. Bir müddet sonra buradan ayrılarak Hamburg’ a gider. Çeşitli orkestralarda çalışır. Org çalar. Anstadt kilisesinde org çaldığı dönemlerde kilise idarecileri ile bir takım sorunlar yaşar. Bach’ ın kilisede org çalmaya başlamasıyla koronun uslubu bir anda değişir. Kendine has değişik bir uslubu vardır Bach’ın. Kilise idarecileri bu durumdan hoşnut olmaz. Onlara göre Bach’ ın müziği, koro müziğinin arasına garip sesler sokan, ilahinin havasını değiştiren bir müziktir. Bu adamın kutsal müziğin havasını değiştirmesine tahammülleri yoktur kilisedekilerin.

Vivaldi’ nin bilmediği…

makaleci | 02 September 2008 15:14

Bir mevsim diğer bir mevsime dönerken hiç mi haberi olmaz insanın?

İlkbaharın o eşsiz kıpırtısı; renklerin her tonunun cömertçe dört bir tarafa serilişi ve kuşların bu görüntüye alkış tutan enerjik şakımaları…Hiç biri görülmez, duyulmaz mı olmuştur?

Ya da hiç mi güneşin giderek yaktığını, kavurduğunu bilemez…O kavuran ama bir taraftan da gülümseyen güneşin doğadaki her canlının nasıl içine işlediğini, o canlılara nasıl hayat verdiğini fark edememiştir?

Sonbaharın eşsiz sarı tonları kucak açtığında, istemsiz bastığı yaprağın hışırtısını da işitmemiştir? O havalarda içilmeyi daha çok hak eden mis gibi bir kahve de mi eşlik etmemiştir üzerinde ince bir battaniye ile cama bakarken? Ya da o camdan zaten hiç mi bakılmamış mıydı…?