bildirgec.org

uzakdoğu sineması hakkında tüm yazılar

More Than Blue (2009)

majurani | 03 January 2011 15:40

Kore dramlarının vazgeçilmez öğelerinden biri olan ölümü çıkış noktası olarak alan bir Tae-yeon Won filmi More Than Blue, Türkçe adıyla Hüzünden Öte. Güney Kore’nin tanınmış aktörlerinden Sang-Woo Kwone ile güzel oyuncu Gyu-Ri Nam’ın baş rollerini paylaştığı filmde Beom-su Lee, Lee bo Young, Ae-Yeon Jeong, Han-wi Lee, Jun-ho Jeong, Bo-young Lee, Dae-han Ji, Do-yun Kim ve Hyeong-tak Shin oynuyor. 2009 yapımı filmin senaryosu da Tae-Yeon Won’a ait.

Turn Left Turn Right (2003)

hulya sr | 11 November 2010 16:06

Gerçek ve sahici bir aşk masalı izlemek isteyenler için sıcacık bir hikaye.

Uzakdoğu sinemasının romantik film türünde en güzel örneği 2003 yılı Hong Kong-Singapur ortak yapımı olan filmin orijinal adı “Heung Joh Chow, Heung Yau Chow”.
John Liu ve Eve Choi birbirlerinin çocukluk aşkıdır ve yıllar sonra ilk kez bir parkta karşılaşırlar. Bu kez ayrılmamak için birbirlerine telefon numaralarını vermiş olsalar da aşkları bu kez de şiddetli bir şekilde yağan yağmurun kurbanı olur. Yağmur nedeniyle yazdıkları telefon numaraları ıslanarak silinir.
Yağmurun neredeyse tamamını sildiği kağıtta ki numaraları tahmin etmeye çalışsalar da bu hiçbir işe yaramaz, aradıkları bütün numaralar yanlış çıkar.Ve film asıl bundan sonra başlar, her ikisi aynı sokakta oldukları halde faklı yönlere baktıkları için karşılaşmazlar, aynı mekanda oturdukları halde sırt sırta oturdukları için birbirini görmezler.Filmin ismi de burada anlam kazanıyor zaten “Sağa Dön Sola Dön”.

Hakuchi (The Idiot) – (1951)

mrmurat | 18 January 2010 14:45

hakuchi
hakuchi

Dostoyevski‘nin o güzelim romanı Budala‘yı okuyanlar bilirler, Lev Nikolayevic Mışkin‘i, Dostoyevski’nin tamamen iyi bir insanı yazmak isteğiyle başladığı romanının hepimize tekme tokat saldırarak bizleri nasıl sersemlettiğini. Mışkin‘in nasıl çevresindekilerce alaya alındığını, nasıl aşka düştüğünü ve cayır cayır yandığını. İşte Dostoyevski’nin Budala’sını beyazperdeye yansıtan Akira Kurosawa, Mışkin’i gözlerimizin önüne koyuvermiş 1951yılında. Filmin, kitaba göre göre birkaç farklılığı olduğunu görüyoruz; örneğin film Rusya‘da geçmiyor, o Petersburgatmosferi yok, onun haricinde kitapta öyle olmadığı halde filme genel olarak soğuk hava, kar kış hakim, ki bu da Kurosawa‘nın sevdiği şeylerden.
Favori yazarı olan Dostoyevski’nin kitabını filme çekerken biraz abartıvermiş ve filmi kırpmadan önce elinde yaklaşık olarak 270 dakikalık bir uyarlama varmış.

Sıradanlaşan Sıradışılık ve Normalin Anakronizmi: Visitor Q

Kuduz maymun | 03 August 2009 14:27

Visitor-Q (Bijitâ Q)
Visitor-Q (Bijitâ Q)

Japon toplum ve aile yapısında oluşan çöküntülerin konu edinildiği filmde ünlü Japon yönetmen Takashi Miike, kurgu esnasında sıradanlaşan ahlaki sıradışılığı etkili bir biçimde aktarmıştır.
Filmde konu edinilen aileye bir gün bir misafir gelir. (visitor Q). Bu misafiri evde kimse tanımaz ama varlığı da yadsınmaz. Adam evde kalmaya başlar. Konu edinilen ailenin annesi, oğlundan sürekli dayak yemekte, gündüzleri de sıradan bir iş yapar gibi evde ev işlerini, yemeği yapıp fahişelik yapmak için dışarı çıkmaktadır.
Evin lise çağlarındaki kızı zaten evden ayrılmış, fahişelik yapmaktadır. Baba, bir basın- yayın işinde çalışmaktadır. İşi gereği bir gün Japon gençleri ile röportaja çıktığında kızının fahişelik yapmakta olduğu civarda bir otelde kızın da teşviki ile öz kızı ile yatmıştır. Fakat parası yetişmemiş, ücretin kalan kısmını evde annesine vereceğini vaadetmiştir. Yine sokakta oğlunun diğer öğrenci gençler tarafından sürekli bir şiddete maruz kaldığını görmüş, işi gereği kullandığı kamera ile bunu kaydetmiştir.

REAL FICTION / LA VİDA ES SUENO*

sahaf1976 | 07 July 2009 12:16

  • “Hayat bir düştür.”
Real Fiction
Real Fiction

2000 yapımı Real Fiction’da yönetmen Kim Ki Duk’un deneysellikte bir zirve yaptığını söylemek hiçte abartılı olmaz. Teolojinin ve felsefenin yüzyıllardır tartıştığı bir mesele olan gerçek ve düş, sahici olanla kurgu olan bu filmde kendini fazlasıyla hissettiriyor.
Genellikle olduğu üzere yine bir ressam var hikayede, (Jin-mo Ju) üstelik o da yönetmenimizin Fransa‘da yaptığı gibi sokak ressamlığı yapıyor. Ancak Wild Animals’teki ressam adayımız gibi resim yerine karanlık suç dünyasını tercih eden bir karakter değil genç adamımız. Bu kez toplumun tüm aşağılamalarını sineye çeken pasif bir adamımız var. Ta ki bu filmin metaforu olan kamerasıyla bir genç kız gelip (Jin-ah Kim)ressamımızdan hayatı boyunca onu üzenlerden intikam almasını teklif edip eline bir silah verene kadar. Tüm bu trajediyi kaydetmek koşuluyla elbette ki…

Real Fiction
Real Fiction

Birdcage inn

sahaf1976 | 06 July 2009 11:23

KUŞU KAFESE KAPATIRKEN KENDİMİZİ DE DIŞARI KİLİTLİYOR OLMAYALIM?

birdcage inn
birdcage inn

1998 yılı yapımı olan bu film Kim Ki Duk ve Jeong-min Seo tarafından yazılmış senaryosuyla dikkat çekiyor.
Evlilik ve ilişki kavramlarıyla ilgili tutucu ve romantik düşünceleri olan Hye-mi (Hae-eun Lee) üzerinden bu kez yönetmenimiz ahlak kurallarını, aşkı ve dostluğu masaya yatırıyor. Tabii ki yine hepsini kendine özgü karşıtlıklarıyla… Üniversite öğrencisi Hye-mi erkek arkadaşıyla sorunlu yürüyen beraberliğindeki tüm sorunlardan ailesinin kiraya verdiği iki odayı tutan fahişeleri sorumlu görür.
Hatta fahişeler evden taşındıktan ve odalardan biri genç, güzel, kibar bir ressam adayı olan Jin-a’ya (Ji-eun Lee) verildiğinde bile, Hye-mi takıntısında ısrar eder. Keşfedilmeyi bekleyen cinselliğinin baskısıyla daha da hırçınlaşmıştır. Ona göre Jin-a’ da aşağılık bir fahişedir..Bu iki karakterin ise birbirini tanıyıp anlaması için önlerinde oldukça dikenli bir yol vardır.
Bu kez müzikte Moon-hui Lee isimi bulunmakta.

“Tünel”

ashg | 29 April 2009 10:02

Düşler” – “Tünel”

Akira Kurosawa’ın “Düşler”inde üçüncü dördüncü hikaye olan “Tünel” bana göre bu sekiz hikayenin içinde insanı en çok etkileyen film. Kısaca bir tünele giren ve orada ölümünden sorumlu olduğu başka askerlerin hayaletleriyle karşılaşan bir askerin tünelin sonuna varma çabaları anlatılıyor. Yönetmen bu filminde evrensel bir konuyu işliyor ama Japon değerlerini ve etkisini hissediliyor.

Film, ıssız bir yolda tek başına bir askerin görüntüsü ile başlıyor. Genel planlarla örülü filmde Kurosawa tablo gibi kadrajlanmış görüntüler elde etmiştir. Alacakaranlıkta karşına çıkan ve sonu görünmeyen tünele girmek üzereyken bir köpeğin ulaması ile asker gerilemeye başlıyor. Tünelden çıkan köpeğin üzerinde el bombalarının olduğunu görüyoruz. Köpekten korkan asker yavaş yavaş tünelin karanlığında yok olmaya başlıyor. Yönetmen konusunu hemen hemen aynı ölçeklerle anlatıyor: Orta ve Amerikan Plan. Kurosawa’nın ağır bir ritimle tünelin sonunu görmeden ilerleyen kamerası bizimde askerin tedirginliğini yaşamamıza neden oluyor.
Tünelin sonuna çıkan asker tünelden gelen ayak seslerini duyar ve korkuyla -ve büyük bir olasılıkla- köpeğin gelip saldırmasını bekler. Tüneldeki karanlıktan orada ölümüne tanık olduğu “Er” rütbeli Noguchi gelir. Askerin koyu ceset makyajından bir ölü olduğunu anlarız. Bu makyaj biçimi yönetmenin Japon öğelerini göz ardı etmediğini gösteriyor. Askerin ceset makyajı geleneksel Kabuki Tiyatrosu’ undaki figürleri andırıyor. Er komutanına gerçekten savaşta ölüp ölmediğini soruyor! Gerçekten öldüğüne inanamayan asker eve gittiğini ve annesinin onun için hazırladığı kekleri yediğini anlatıyor. Filmin dramatik olarak en etkileyici bölümü erin uzakta kalan ışıkları gösterip evine gidememe acısını anlattığı sahne. Ailesinin O’nu beklediğini komutanına anlatıyor. Noguchi artık savaşta öldüğünü kabul ediyor ama bunu ailesi asla kabul edemeyecek. Noguchi arkasını dönüp tünele doğru giderken komutanı O’nu uyarıyor ve son kez erin kendisini selamlamasını istiyor. Er Noguchi tünele girdikten sonra uygun adım gelen bir grup askerin ayak sesleri duyulmaya başlıyor. Komutanın önene kadar gelip O’nu selamlıyorlar. Bölüğün çavuşu, komutana üçüncü müfrezenin kayıpsız döndüğünü söylüyor. Komutanın şaşkınlığı ve üzüntüsü film içinde en yakın ölçeklerden biri ile ile bel planla anlatılmış. Komutan üçüncü müfrezenin yok edildiğini ve hepsinin savaşta öldüğünü askerlere yüksek sesle anlatıyor. Tüm müfrezenin ölümünden kendinin sorumlu olduğunu itiraf eden komutan nasıl esir düştüğünü ve ölmeyi ne kadar çok istediğini anlatıyor. Dünyaya tekrar gelmelerinin hiçbir şey kanıtlamayacağını ve dönmelerini istiyor. Filmin ana metaforu tünel iki boyutu birbirine bağlayan bir kapı gibi düşünülmüş. Komutan tünelin karanlığına girmeyen üçüncü müfrezeyi yine emirle göndermek zorunda kalıyor. Müfreze tünelde ilerledikçe derinlerden marş duyuluyor. Askerlerini son kez selamlayan komutan olduğu yere yıkılıyor. Köpek tekrar tünelden çıkarak komutana hırlıyor.

Dersu Uzala

ashg | 28 April 2009 17:22

Dersu Uzala” Rus ordusunda görevli kaşif ve botanikçi olan Vladimir Arseniev’in anılarından yola çıkılarak filme uyarlanmış. Film, Rus uzak doğusunda yer alan geniş Asya steplerinde incelemeler yapan bir araştırmacı Yüzbaşı Arseniev ile rehberi Dersu Uzala arasındaki dostluğu ele alıyor. Doğa tutkunu Dersu Uzala, gelişmiş duyulara ve önsezilere sahip bir avcıdır. Dersu, Yüzbaşı Arseniev’e doğanın sırlarını, açıkladıkça, Arseniev’de yaşamın gerçek anlamını sorgulamaya ve kavramaya başlar.
Dersu Uzala, karakteri doğaya sağladığı uyum, ormanda aldığı önlemler, avcılık yetenekleri ile kısa sürede keşif ekibindeki tüm askerlerin saygısını kazanır. Yüzbaşının hayran olduğu Uzala, birçok kez O’nun hayatını kurtaracak ve böylece iki karakter arasında gelişen ilişki güç kazanmaya başlayacaktır. Keşif ekibindeki diğer askerlerden farklı olarak Yüzbaşı Arseniev’in iyi kalpliliği, Dersu ve Arseniev’in yıllar sonra ormanda karşılaştıkları sahne de saf sevgiyi ve vefayı görebiliyoruz. Bu karşılaşma vefa, iyilik ve dostluk üzerine birçok şey söyleyen filmin en önemli sahnelerinden biri.

Filmin öne çıkan temaları doğa–insan ilişkisi, çevreye gösterilmesi gereken saygı, modern yaşam ile doğadaki yaşam arasındaki farklar olarak sıralanabilir. “Dersu Uzalan”nın temel çatışmasını modern yaşam ile doğadaki yaşam üzerine kurulmuştur. Modern yaşamdan gelen keşif ekibi bir şekilde doğaya uyum sağlamayı başarabilmiştir. Fakat doğa tarafından yetiştirilen ataları gibi yaşayan Dersu Uzala modern bir düzende yaşamayı başaramamıştır. Akira Kurosawa böylece insanlığın oluşturduğu yapay ortamın hiç de insan doğasına uygun olmadığını vurgulamıştır. Dersu kentin düzenine anlam veremez. Olayların yaşandığı tarih 1907 olmasına rağmen, daha o zaman bile “insan yaşamı neden bu kutuların içine hapsedilmiş” diye düşünür.

6. İstanbul Japon Filmleri Festivali

queennothing | 21 January 2009 17:41

İstanbul, bir kez daha Japon Sineması’na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Levent’te bulunan Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek olan “Japon Filmleri Festivali“, 22 Ocak 2009 Perşembe gününden 25 Ocak 2009 Pazar gününe kadar sürecek.

Ücretsiz olan festivalde tam 11 Japon yapımı sinema filmi gösterilecek. Filmler, orjinal dilinde Türkçe altyazılı olarak sunulacak.

Mirrors… ve yeniden çevrimler üzerine kısa bir değerlendirme

ifyess | 23 September 2008 09:50

The Mirrors posteri
The Mirrors posteri

Günler haftalar geçmiyor ki, bir Uzakdoğu korku filminin daha Hollywood versiyonunun çekileceğini duymayalım.

The Ring ve The Grudge yeniden çevrimlerinin açtığı bu yolda, karşılaştıkları her fırsatı değerlendiren Hollywood yapımcıları en son The Shutter ve The Eye’a göz koymuşlardı.

Yeniden çevrimlerde, ana hedef tabii ki her şeyin kolayını seven Amerikalı seyircisi olmakla beraber Uzakdoğu sinemasından bihaber yaşayan alternatif kitle göz ardı edilmiyor değil. Zira ülkemizde gösterime giren bu tür filmlerin gerek afişlerinde gerek konu özetlerinde gerek de fragmanlarında benzer bir filmin zaten var olduğuna dair en ufak bilginin esamesi bile okunmuyor.
Son olarak vizyona giren The Mirrors da (aka.Geoul sokeuro) bu tür pazarlama tekniğinin bir örneği… (hoş reklamcılara da fazla yüklenmemek lazım.)

****

Gelelim başlığa konu olan Aynalar’ın değerlendirilmesine…