bildirgec.org

türk hakkında tüm yazılar

Evlere değil zillere şenlik

yigitkula | 08 September 2008 15:47

Turkish Cymbals yeni sitesi
Turkish Cymbals yeni sitesi

Müzikle uğraşan yenimecra takipçilerinin bildiği gibi “Türk Zili” dünyaca üne sahiptir.
Türk zilleri arasında önemli bir yere sahip olan Turkish Cymbals da bu üne yakışır bir siteyle karşımıza çıkıyor. Artık sıkılmaya başladığım standart müzik firmalarının web sitelerinin aksine ferah bir görüntüsü var. Özellikle ürün sayfası görmeye değer. Siteyi görmek için sizi buraya, yapımcısı Orjinart ne yapmış görmek için şuraya alalım…

siber savaş mı başladı!!!

ex choice | 07 September 2008 20:59

amerikan gemileri boğazdan geçti ama ruslar durmadı hala.rus hackerlar sanal alemde resmen savaş açtı.türk ticari sitelerini çökertmeye başladılar ve bu durumun maddi kaybıda mevcut.işte kanl1’in haberi ve video

Googlechrome.com alan adı bir türk’te mi?

AntiHumanIST | 04 September 2008 15:35

Google Chrome haberleri aldı başını gidiyor. peki google chrome‘un resmi web sayfası ne olacak? google in bir browser çıkaracağını düşünen biri 2004 senesinde gmail.com misali gbrowser.comalan adını tescill etmişti. peki googlechrome.com alan adı nerede?

bu alan adının ise temmuz ayının 30’unda tescillendiğini biliniyor. alan adı Godaddy üzerinden alınmış.

30 Agustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

self respect | 30 August 2008 09:45

30 Agustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

GÜNÜN ANLAMI VE ÖNEMİ

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böy-lece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.
TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, or-dularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.
1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld”. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.
Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık
Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.

TÜRKÇE ÜZERİNE

viarectaa | 26 August 2008 20:25

Türkçe güzel bir gerçekten ama türkçeyi hor görenlerde var ne tarafa çekersen o yöne gidiyor gibi.Bir firma tül markası adı türkçe olduğu için biz türkler satın almamışız pek ama aynı marka ismini brillant olarak değiştirince patlama yapıyor.Bu da demek oluyor ki özenti bir milletiz galiba.Türkçe konusunda son derece hassas davranan bir isim var. O da oktay sinanoğlu 24 yaşında yale üniversitesinden profesörlük almıştır kendisi.Türkçe isimlere sahip çıkmak gerek yoğurt kelimesi batıya bizden geçmiştir.Bazı tv programlarında sunucunun günaydın ve hemen arkasından good morning demesini de eleştiriyorum. GÜNAYDIN DEDİN SÖYLEDİĞİN ŞEYDE GÜNAYDIN DI NE KADAR CAHİL olduğun belli oluyor başka söze gerek yok.

milliyetçilik üzerine

viarectaa | 25 August 2008 16:45

Miliyetçilik diye herşey Türk malı olacak diye birşey yok.Adam milliyetçiyim diyor yabancı mal almam vs şeyler. kullanandığı cep telefonu yabancı, bilgisayar programı yabancı,bindiği araba, kullandığı araç bile.Amerikayı güya sevmezler alasalar iş için filan ilk o adamlar gider. Türk malları gerçekten kalitesiz bizim kendi Türk firmalarımız bile iç piyasayı sallmıyor, yabancıya 1, kalite mal satıyor. Sende sat satabilirsen malını türk malı bu seferde içerdeki bizim insanlar yok dinci yok bilmem ne bırakın ayrımcılığı filan.Ticarette kazılamaya bakıyorlar insanları turistleri kazıkladılar şimdi turist alış veriş bile yapmıyor oh olsun size bindiğiniz dalı keserseniz böyle olur işte.

çağın önemli genç türk grafik tasarımcıları

ghtalas | 16 August 2008 22:04

grafik tasarımda dünya çapında ün yapmış isimleri gördükten sonra çalışmalarıyla takdir toplayan türk tasarımcılara da değinmek gerektiğini düşünüyorum. üstelik bu tasarımcıların bazıları sadece türkiye’de değil yurt dışında da bilinen ve takip edilen kişiler. özellikle feyz aldığım ve takip ettiğim tasarımcılardan bazıları;

emrah yücel
Emrah Yücel, Türk grafik tasarımcı. Özellikle Hollywood sinemasının film posterlerini tasarlamasıyla tanınır.

Türk fantastik edebiyatı

orenor | 15 August 2008 16:53

Fantastik edebiyat Türkiye’de hâlâ arzu edilen seviyeye gelemedi. Bunda yayınevlerinin olduğu kadar, okurların ilgisizliğinin de payı var. Batı’nın hayal gücünü tüketmeye devam ediyor insanımız. Ama Türkler de yazıyor ve kendi hayal gücünün sesini duyurmaya çalışıyor. İşte örnekleri:

Hayalet Aşk – Kadim Gültekin:

hayalet aşk
hayalet aşk

Bir gencin ölümü ve ölümdeki sonraki hayatını anlatıyor kitap. Ama klişe bir ölümden sonrası değil bu. Kitap boyunca ölümün anlamı sorgulanıyor. Ve karakterin yaşayan bir kıza olan aşkı, ona ulaşma çabası anlatılıyor fantastik maceralar eşliğinde. Farklı ve etkileyici bir roman…

Savaşlardaki Kötü Adamlar…

kisiseldusunce | 13 August 2008 20:26

12.08.08 – 16.07Bugün msn den bir arkadaşımın yolladığı haberin yorumlanma tarzı inanılmaz rahatsız etti beni. Gelen ileti şöyleydi.Bu sabah Erzincan’da vatanımızı korumak için devriye gezen askerlerimize hain bir saldırı düzenlendi. Saldırı sonucu 9 askerimiz Allah huzurunda görev yaptıkları vatan topraklarında şehit düştü. Eğer içinde bir parça bile PKK’ya nefretin varsa bu mesajı herkese yolla. Unutma Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez!!! Unutmayın, biz Türkler her zaman üstünüz, üstteyiz…Anlamsız bir savaşta insanların birbirlerini öldürmesi, hayatlarını anlamsız yere kaybetmeleri, din ve milliyetçilik denen olgularla kahramanlık ve onur verici olarak gösteriliyor.Vatan sadece adı önemli olmayan bir devlet tarafından yönetilen bir alandır. Adının Türkiye, Amerika, İngiltere, Fransa olması ne derece önemlidir? Çok önemli olsa bu etiketleriniz olmadan yaşayamamanız gerekiyor ama çok basit, ya Türk olarak değil de Amerikan olarak doğsaydınız? Ya da Kürt bir ailenin çocuğu olsaydınız?Ne olurdu açıklayayım… Türkiye’de doğdun ve küçüklüğünden beri aklına “Sen Türksün, Yücesin, Üstünsün” düşünceleri yerleştirildi. Sana hep başka ırklardan üstün olduğun söylendi. Düşünmene izin verilmedi ve sen de düşünemeden kabul ettin bu etiketi. Büyüdün ve daha farklı düşünceler çıktı karşına. Kürtler üzerine yoğunlaştırıldın. Onlar kötü adamlardı. Başlarda sadece kötü adam olduklarını biliyordun. Kötü adam oldukları fikri değişmez bir olgu olarak aklında yer ettikten sonra konuşmaya devam ettiler. Onların neden kötü adam olduklarını anlattılar. Aslında hepsi saçma sapan anlamsız bir savaştı ama sen bu fikri geri çeviremeyecek kadar kabul etmiştin onların kötü adam olduklarını. O an da karşına bir Kürt çıksa öldürmekten tereddüt etmezdin.Ailen seni seviyordu, sen iyi bir insandın bir karıncayı bile incitmezdin. Herkes seni seviyordu, sevilen bir insandın. Ama Kürtler, ah o Kürtler hepsi iğrenç aşağılık insanlardı ve nefret ediyordun onlardan.Sıra Kürt bir çocukta… Doğdu ve Türklerin kötü adam oldukları söylendi ona da. Hiçbir şey düşünmedi, sadece Türkler Kötüdür diyebildi. Aynı şekilde saçma sebepler, Türklerin kötü adam olduğu tamamen kabul ettirildikten sonra söylendi ve o da bu sebepleri mantıklı gördü.İyi bir çocuktu o da. Doğduğunda hiçbir şey bilmeyen zamanla etrafındakiler tarafından Türk düşmanlığıyla yetiştirilen iyi bir çocuktu. Normalde bir karıncayı bile incitmez etrafındakiler tarafından sevilirdi.Ve çocukların ikisi de zamanla büyüdü. Türk olan askere, Kürt olansa dağlara yollandı kendilerine seçme hakkı verilmeden. Aslında gözlerinden gitmek istedikleri okunuyordu ama istemelerinin nedeni kendi hür iradeleri değildi. İnandırılmışlardı, yaptıkları şeyin iyi olduğuna, onur verici olduğuna.Oralara gidenlerin hepsi böyle büyümüş, annelerinin birer yavrusuydu ve aslında kötü bir düşünceleri yoktu, akıllarına sokulan Türk-Kürt düşmanlığından başka.Aradan biraz zaman geçti ve iki çocuğun da annesinin yüreği yandı. Sadece annelerinin değil etrafında o çocukları tanıyan bir çok insan üzüldü. İki çocuğun da yakınları diğer çocuğa ve ailelerine lanet ettiler. Ama lanet edilmesi gereken çocuklar değil, o çocuklara bu düşmanlığı empoze edenlerdi. Liderlerdi, başkanlardı hatta aileler yani kendileriydi…Tanımadıkları insanlardan nefret ettiler ve kendilerine hiçbir faydası dokunmayacağı halde büyük bir mutlulukla çocuklarını o insanları öldürtmeye gönderdiler. Öldürülmesini istedikleri insanları tanımıyorlar. Ne kadar iyi insanlar olduklarını bilmiyorlar. Tek bildikleri Türk/Kürt oldukları ve kötü oldukları ama neden kötü olduklarını bile bilmiyorlardı.