bildirgec.org

toplumbilim hakkında tüm yazılar

“Yabancı”dan “yerli”ye yerini yadırgayan bir bakış

admin | 11 March 2011 10:46

“Televizyonda hangi dizileri takip ediyorsun” diye sorunca “Ben sadece Cnbc-e izliyorum” diyen hatırı sayılır sayıda insan var. “Mesela hangi diziyi” deyip ikinci soruya geçince duraksadı mesela bu sabit yanıtı verenlerden biri. Muhtemelen ikinci sorunun hiç gelmeyeceğini düşünerek. “Lost” dedi. “Başka” dedim. Kalakaldı. Oysa ki Lost, hiçbir zaman Cnbc-e’de yayınlanmadı…
Kimseyi eleştirmek ya da küçümsemek bana düşmez, sadece onları anlamaya çalışıyorum. Bu tavrın altında yatan nehri görmek, bu davranışı biraz kurcalamak istiyorum. Aynı mevzunun edebiyat, sinema, müzik versiyonu da var elbet. Türk yazarları beğenmeyip, melodramın melodramı, çok satan, sığ yabancı yazarları okuyanlar hatta muhtemelen okumayıp sadece ellerinde gezdirenler (bir de böyle bir sosyal grup var, onlar kendi başlarına, başka bir yazıyı hak ediyor), Zeki Demirkubuz’u, Nuri Bilge Ceylan’ı tanımayıp içi boş Hollywood sinemasını göklere çıkaranlar. Türk müzisyenlere burun kıvırıp, sırf yabancı diye cascavlak, klişe dolu melodilere meyledenler.

Mahallenin çözülüşü

kahramancayirli | 11 November 2010 13:49

“Şimdi artık kimse kimseye güvenmiyor, herkes birbirinden çekiniyor” dedim. “Evet, kaç katlı, kaç daireli apartmanda oturuyoruz, hiçbirimiz birbirimizi tanımıyoruz” dedi. “Ne yalan söyleyeyim kapıyı açmadan iki – üç kere kimsiniz diye soruyorum, yüreğim ağzımda açıyorum kapımı” dedim. “Organ mafyaları varmış” dedi. “Karıma parfüm alacağım, şu koku sizce nasıl deyip elini koklatıyormuş adamın teki, kokladığın an bayılıyormuşsun, arkadaşım bayıldı diye etraftan yardım isteyip, taksiye taşıyorlarmış, sonra birkaç gün sonra bütün iç organları alınmış halde bir çöp tenekesinde bulunmuş” dedi orta yaşlı, halinden, konuşmasından orta – üst sosyoekonomik sınıftan olduğunu hissettiğim kadın. “Bir yaşlı kadın varmış, caddeden karşıya geçebilmek için yardımınızı istiyormuş, yardım edip, kadının elini tuttuğunuz an, fark ettirmeden şırıngayla bayıltıyormuş, yardım edin, torunum bayıldı diye bir taksiye atlayıp götürüyormuş, onun da sonu aynı” dedi Arnavut göçmeni olduğunu söyleyen genç kız. “Tatile gittiğimiz yerde otele gitmeye korkuyoruz” dedi orta yaşlı kadın bu sefer de. Manken-sunucu Asuman Krause geçti sonra, sıramızı beklediğimiz salon gibi yerin önündeki koridordan. “Gerçekten de boyu uzunmuş” dedim, “güzelmiş hakikaten”, kadınların tümü bir perde yukarıdan baktılar ona, bir çeşit kıskanma, imrenme, beğenme arasında gelip giden bakışlarla. Bir süre konuşmadık. Üçümüz de farklı yönlere baktık bir otuz saniye kadar.Sonra bir dizi oyuncusu geldi, sıra için sayı aldı, pasaportunun süresini uzatmak için. İsmini bir türlü hatırlayamadım, onlar da hatırlayamadı. Asuman Krause’ye gösterilen ilgi, bu genç adama gösterilmedi pek, pasaport bekleyen kitlece. Saat on iki olacak da öğle arasını da beklemek zorunda kalacağız diye ödümüz kopuyordu. Sonra görevli memur, sistemlerinin gittiğini, bütün ülkede bilgisayar sistemlerinin çöktüğünü söyledi. Sırada bekleyen kadınlardan biri, neredeyse bağırdı, tersledi adamcağızı. O kadının işi muhakkak bugün mesai bitmeden yapılmalıymış, yurtdışı biletlerini ona göre almış, ne yapıp edip bilgisayar sistemini düzeltmelilermiş, sabahın köründen beri sıra bekliyormuş. Yapabileceğimiz bir şey yok hanımefendi, Ankara merkezli dese de görevli, kadın en son zorla parmak izi vermeye çalışıyordu üst katta.

Toplumbilim, kimin için? Giriş – Toplum?

binyatisa | 25 November 2009 12:58

Bu yazı biraz iç dökme gibi olacak. Burada genelde rastlanılabilecek, hazmedilmemiş ham bilgilerden ve alıntılardan oluşan “şu böyle demiş, bu böyle buyurmuş, o da şu şekilde cevap vermiş” şeklinde derlenmiş bir yazı okumayacaksınız. Bu yüzden belki de bu yazı size bir şey katmayacak, böyle bir iddiası yok, hoş bu da konuya nereden baktığınıza göre değişir. Burada yalnızca bu konuya ilgi duyan ve bu konu üzerine biraz kafa yormuş bir insanın kafa karışıklığını, bir düşünceler dizisi belki bilgi/düşünce yığını ya da çöplüğü ile karşılaşacaksınız.

Plan şöyle olacak; ilk bölümde toplum ne zaman oluştu, toplumbilimnasıl kendisine yer buldu ve ilgi odağı oldu ondan bahsedeceğim, ikinci bölümde de toplumbilimin kullanılış şekillerinden, üçüncü bölümün de aslında toplumbilimin nasıl ve kimin için var olması gerektiğinden bahsedeceğim. Ya da bahsetmeye çalışacağım.

Yüz haritaları karışan kadınlar

kahramancayirli | 24 October 2009 13:41

Yüz haritaları karışan kadınlar
Kahraman Çayırlı

seslendirme.org adresinden alınmıştır.
seslendirme.org adresinden alınmıştır.

40lı yaşlarına erişen kadınların yüzlerine bakamaz oldum. Zira aynı korkunç ifade var çoğunda. Kırışık yok, göz altı denen yer kaybolmuş, yüz deseniz gerginlikten kopmak üzere bir deriden müteşekkil. Orta yaşta kadınlarımızın bile yüz haritaları çoktan karıştı. Anlamlı, oynanmamış bir yüze rastlamak için epey uğraşmamız gerekecek belli ki bundan böyle.

imageshack.us adresinden alınmıştır.
imageshack.us adresinden alınmıştır.

Peki neden? Savaşa mı hazırlanıyor bu kadınlar? Yaşlılık, savaşılması gereken korkunç bir son olarak mı kodlandı zihinlerimizde? Üstelik sonu da yok. Eninde sonunda kırışıklar yerleşmeyecek mi yüzlerimizin muhtelif yerlerine?Aynı kadınlara uzaktan bakarsanız pek sorun yok aslında. “Canım acayip gençleşmişsin” “Her sabah aç karnına iki domates yiyeceksin, bütün gün elimde su şişesi ile geziyorum.” Tamam, biz de yedik zaten. Sahiden korkuyorum bir gün o yüz derileri kopacak, altından yepyeni insanlar çıkacak!Ve yüzlerdeki bu ifadesizlik çoktan bir moda vaziyetine erişmiş durumda, insanlar bu uğurda ev, araba satıyorlar (pardon, kriz mi vardı buralarda). Genç ve güzel görünmeyi öylesine soktuk ki insanların zihnine çeşitli medya araçlarıyla, insanlar yaşlanmaktan, kilolu görünmekten, çirkin görünmekten korkar oldular. Oysa sağlıklı olmak değil mi aslolan? 50 santim beli olan insan beslenme yetersizliğine gark olmaz mı eninde sonunda?İnsan kırışıklarıyla, zamanın yüzüne, vücuduna bıraktığı izlerle güzeldir. Kat edilen yolların, varılan noktaların emareleridir, yüzdeki her çizgi, germeye çalıştığımız her kırışık. İnsan bedeni, anlamlarıyla güzeldir. İstediğiniz kadar gerilsin deriniz, yüzünüzün hiç olmazsa bir yeri muhakkak haber verecek eski günleri. O zaman daha kötü görünmeyecek misiniz? O anlamlı, derin bakan gözler, 20 yaş gerginliğindeki derilerde nasıl da yabancı ve korkak görünüyorlar oysa.Bu ifadesiz, gergin yüzler bir savaş açtıysa yaşlı görünmeye; ben de aksi istikamette bir savaş başlatmak isterim. Sağlıklı, anlamlı görünmektir aslolan; kopma gerginliğinde, robot ifadesizliğinde derilerle gezmek değil. Şık caddelerde korkar oldum kadınların yüzlerine bakmaktan. İfadesizleşmiş, anlamsızlaşmış deri yığınları sardı, sarıyor her yanı…

aft, deprem ve araba kullanan kadınlar

kahramancayirli | 21 July 2009 10:01

mimdap.org adresinden alınmıştır.
mimdap.org adresinden alınmıştır.

Bu aft olayları çok fena. Şu an bir tane bademciğim yakınlarında, bir tane de sol yanağımın üst tarafında olmak üzere, kocaman iki aft var. Yemek yedirmiyor, yutkundurmuyor. İki gündür sabah akşam portakal suyu içmeye çalışıyorum, inşallah fayda eder.
Aftlar ilk kez üniversitedeyken rahatsız etmeye başladı beni. Kış aylarında özellikle, biri geçmeden yenisi çıkar, beyaz beyaz, kabus gibi, geçmek bilmezlerdi, yemek yediğime pişman ederlerdi. O zamandan beri senede 50 tane aft çıkıyor sanırım ağzımda..Aftların hastalık hastası olmamda rolü büyük. Bir ara her hafta iki doktora görünür, en az iki kan testi bir tane de büyük (endoskopi vb.) tetkik yaptırırdım..

emlak.mynet.com adresinden alınmıştır.
emlak.mynet.com adresinden alınmıştır.

Güneş tutulmasının kan kardeşi büyük depremler. Yine güneş tutulmasından söz ediyor insanlar, umarım bu kez peşinden yıkıcı bir deprem olmaz, dünyanın herhangi bir yerinde.
Motor meselesinden sonra trafiği daha iyi gözlemleme fırsatı bulabiliyorum. Ayrımcılık türü mevzulara kesinlikle karşıyım ama trafikte bir erkeğin kullandığı aracın seyri ile bir bayanın kullandığı aracın seyri kesinlikle ayırt ediliyor. Kadınlar daha kötü araba kullanıyor demiyorum, ne kötü kullanan erkekler, ne güzel kullanan bayanlar vardır muhakkak, hak geçmesin.
Büyükşehirlerde görünmez sınırlar var. Diyelim Mavişehir gibi lüks bir semtte geziniyorsunuz, on-onbeş saniye içinde kendinizi bambaşka bir sosyo-kültürel mekanda bulabiliyorsunuz. Aynı durum Istanbul’da da var. Çok zengin-çok fakir semtler birbirine geçişmek üzere, çok yakınlar ve de çok uzaklar. İnsanların kullandığı sözcüklerden, üzerlerindeki kıyafetlerden, hatta dükkanlara verilen adlardan bile okuyabilirsiniz bu durumu.

REGL PARTİSİ

BodrumSibel | 27 November 2008 17:32

Tabulara Son!
Tabulara Son!

Türkiye’de bir tabu halinde yaşanan reglin toplum tarafından ayıp, hala utanılacak bir konu olarak görülmesi beni çok sinirlendiriyor. Hatta utandırıyor!

Hep şunu merak etmişimdir; Erkek çocukları için, “oğlumuz artık erkek adam oldu” denip de sünnet düğünleri, davullu zurnalı kutlanıyorda, neden biz kızların kadınlığa ilk adım ve doğruganlığın başlaması anlamına gelen regl kutlanmıyor acaba?

Ha birde şu var: sünnet düğünlerinde cocukları hediyelere boğulup,bir ton altın takılıyor. Biz kızlara gelince koca bir tokat yiyoruz yahu…Neymiş adettenmiş. Regl olan bir kızın suratına bir tokat atılırmış…Hani bize hediye hani bize parti, kutlama vesaire..

Yazıyorum ama Anlaşabiliyor muyuz?

Culture Orange | 26 July 2008 10:56

Malumunuz ucu bucağı olmayan bir alemin,sanal alemin kalifiye elemanlarıyız.

bakınız ve ne demek istediğini anlayınız!!!
bakınız ve ne demek istediğini anlayınız!!!

Her geçen gün katlanarak çoğalan içeriğin barındığı,doğru veya yanlış binlerce bilginin bulunduğu ve bir o kadar da doğru veya yanlış adamın günde yüzlerce kez girip çıkmasından oluşan bir alem. Kanunlar,ki onlar her şeye cevap verebilen insanlığın menfaatini düşünen yüce olgulardır,onlar bile bu garip alem karşısında “delil yetersizliği” “kanun yok” “suç teşkil etmiyor” “şikayetçi olunmamış” gibi garip gerekçelerle yırtmaya yelteniyorlar. Onlar dediğim kanunlar.Bu olayın toplumsal boyutu idi, bir de bunun bireysel boyutta karmaşa içeren yanları var. Misal duygular,bir gülen surat sizin güldüğünüzü ne kadar anlatabilir? 2 surat koyduğumuz zaman uzun süre mi gülüyorduk yoksa çok sesli mi gülüyorduk? Yazılan yazılarıda okurken sadece yazanı gördüğümüz için,yazıyı yazanı envai çeşitruh hallerinden içine sokuyoruz. Sonra kendi anlamak istediğimiz gibi anlıyoruz. Kızan surat atıyoruz!Konuşurken insanın ses tonu önemlidir söylediği şeyi hangi ses tonu ile dile getiriyorsa o derece şiddetlidir. Ama bunun sanal alemin çoğu ortamında mümkünü yok. Tabiki mühendislerimiz bilek güreşi yapabilen bir sanal kol icat ettilerse ses tonunu birebir yansıtan aygıtıda icat eder ve bireysel kullanıcıya sunarlar…
Tabiki kayıt cihazları sesleri organik olarak muhafaza etmiyorlar. Yine organik. Yani elektronik aksamlar içinde kayıt altına alınan ses,cihazın kendi bildiği yoldan ve kısıtlı çeşitlilikteki bir kombinasyondan yayınlanıyor. Nota bilgim olsaydı daha derine iner bir kaç örnek verebilirdim.