bildirgec.org

topaç hakkında tüm yazılar

sakana

| 22 December 2008 12:57

SAKANA
SAKANA

Su ile birleşen yeşil sabunun, kokusu yayılırdı etrafa. Kazanların altındaki alevleri seyrederken, yüzümüzün acıdığını hisseder, elimize bir parça kil alıp, onu ovalardık. Oturduğumuz yerden kalkar, kazanların, kaynar suyunda yüzen, bembeyaz olmaya yüz tutmuş çarşafları sopa ile şöyle bir karıştırır sonra sopaları çarşaflardan kurtarmaya çalışırdık. Kazanın içindeki su dönerken, çarşaflar engellerdi bu dönüşü.İşi, eğlenceye dönüştürmek hünerdi. Anam, kazanların içinden çarşafları çıkarıp, sakananın ortasındaki taşların üzerine koyarken, topacı getirmemiz için seslenirdi.

yolun sonu değil belki başı……….

| 04 November 2008 15:59

Yürüyorum bomboş uzun sahilde.
Dalga seslerinden uyuşmuş kulaklarım,
Duymuyorum artık hiçbirşey…
Geçmiş kaplıyor gözlerimi, kör edercesine.

Yıllar sonra bizi buluşturan,
Renkli bir topaçım vardı, sana verdiğim.
O topaçtı bizi birbirimize döndüren,
O topaçtı döndükçe, sevgimizi büyüten.

Döndü topaçımız taki haberin gelinceye kadar,
Durdu topaçımız bir kahpe kurşunla.
Yürüyorum sahilde sensiz bir başıma.
Siliyor dalgalar ayak izlerimi,
Fakat silemiyor yüreğimdeki acıyı.

İftiraaa

Canopus | 03 January 2008 09:27

Ben koynumda hiç yılan beslemedim anne!
Ağlak bir kilise korosunu,
Cuma namazındayken, gizlice kamerama da çekmedim…

Aşkımı başa sardım en fazla,
O da beş kulaç, altıysa namerdim.
Ya da sevgilimi camdan aşağı ittim en fazla!

En çok da kırmızı bayraklı koalayı sevdim.
Arabasının saati 25. saati bilebiliyor diye o da!

Ben hiç kimseden gül almadım anne,
Bahçedeki çocukların topaçlarını ellerinden de almadım.
Aşık olup yaralandım olsa olsa.
Yada bir su tabancasıyla, intihara teşebbüs ettim en fazla!

oyun

| 09 August 2006 08:20

merhaba günnük,

yazı karakterin değişmiş senin; büyümüş, değişmiş, serpilip gitmişsin. selvi boylu olmuşsun, al yazayım o zaman.

oyunlar dönüp duruyor aklımda epeydir. belki hoş bir konu olur da yazmaya gönlüm olur dedim. iyi mi ettim, bilemedim şimdi. bakıp göreceğiz.

1-) satranç
satrancın mucidine ödül olarak ne istediği sorulunca “1. kareye 1, 2. kareye 2, 3. kareye 4 adet pirinç…” istemiş. icadın hediye edildiği kral önce dalga geçildiğini sansa da biraz hesap, biraz deneme/yanılmadan sonra adamın çok pirinci olacağını farkedip gülümsemiş derler. derin düşünme ve strateji gerektirdiğinden bana çalışma ortamımı hatırlatıyor. o yüzden fazla ısınamıyorum kendisine. cep telefonumla oynuyorum bazen yol uzunsa. eski şampiyonlardan (belki hâlâ onlardan biridir, bilmiyorum) kasparov ve karpov’un maçları anlatılırdı eskilerden. oyun yerine savaş gibi geçerdi. biri titizdi sanırım. diğeri 3 ay boyunca duş almamış, traş olmamış. ve kendisine verilen 15 dk hamle süresinin her seferinde son saniyelerinde oynuyor filan. bırakıp gitmiş oyunu nitekim diğeri dayanamayıp. sonraları ibm’in deep blue makinesiyle yapılan maçlarla tekrar gündeme geldi. deep blue üzerinde çalışan satranç yazılımının bir açığını farkeden insan rakibi, ikinci oyunda da aynı açığa oynayınca ibm yetkililerinden birinin açığı düzeltmek üzere bilgisayara müdahale ettiğini iddia ederek 3. oyunu yarıda bıraktı diye hatırlıyorum. şizofrenlerden bazılarının satranç şampiyonlarını yendiğini de okumuştum. ilginç, zeka gerektiren ve dahilikle delilik arasındaki o meşhur çizgiyi inceltebilecek bir spor olarak bilirim ben kendisini. şah-mat!