bildirgec.org

tecrübe hakkında tüm yazılar

İlk servis Paketi çıkana kadar XP’ye bağlı kalıp Windows 7’ye geçmemek için 10 neden

Esed | 27 October 2009 10:17

Microsoft yeni işletim sistemi Windows 7’yi tanıttı ve bu yeni işletim sistemini en iyi Windows olarak lanse etti. Ayrıca Vista’dan çok daha iyi bir ürün olduğuna da gerçekten inanıyorlar.

Vista’dan daha iyi olabilir ama XP’den de mi daha iyi?

Bu çok kolay cevaplanacak türden bir soru değil. Özellikle 3. Servis Paketinin yayınlanmasından sonra Windows XP, Microsoft’un ürettiği en güvenilir işletim sistemi olmayı başardı. Microsoft ilk servis paketini yayınlanıncaya kadar kararlı bir sistem üretememe konusunda mimli olduğundan, insanların özellikle de şirketlerin ilk servis paketine kadar beklemeleri hiçte gülünç olmaz.

Dağcılığa Başlarken

LuchaS | 23 September 2008 01:46

Dağcılık, sadece tırmanmaktan, güzel manzaraları seyretmekten ve el değmemiş doğa tecrübesinden oluşmaz. Mücadele, risk ve zorlukta içerir.
Dağcılığın bazı özellikleri vardır ki, zaman geçirmenin dışında, sıradanlığı aşan, kesinlikle bir ihtiras ve bazen de içten gelen bir zorunluluk haline dönüşen bu uğraşıya zevk ve ilham katar.
Dağların uzaktan görünüşleri, macera tutkusunu ateşleyebilir ama sizi bekleyen zevk ve zorlulukları anlatmaları pek mümkün değildir. Dağlara tırmanmak istiyorsanız, doğanın tüm koşullarına hazırlıklı olmalısınız.
Dağlarda olmanın zevki kendimize, başkalarına ve çevreye zarar vermeden, gerekli malzeme, beceri ve gücü kullanarak hareket etmekle birleştiren bir kavramdır.
Vahşi doğada seyahat eden dağcılar olarak, bu ayrıcalık için ödememiz gereken küçük bir bedel; geçmişimizin izini bırakmadan orayı bulduğumuz gibi temiz bırakmaktır. Ziyaret ettiğimiz üzerinde düşünmeli ve daha sonraki etkimizi en aza indirgeyecek şekilde kamp yapmalı ve tırmanmalıyız. Dağlarda hoşumuza giden ayrıcalıklar, sevdiğimiz bu ortamı korumaya çalışmak sorumluluğunu da yüklemektedir. Dağcılar olarak, eğer çocuklarımızın da bizim ödünç aldığımızı teslim almasını istiyorsak, aktif doğa taraftarları olmalıyız.
Dağlara gitmek için bilgiye ihtiyaç duymaktayız. Kendimizin ve birlikte tırmandıklarımızın iyiliği için, kampçılık, yön bulma, emniyet, iple iniş, buzul üzerinde hareket, güvenlik, doğada ilk yardım, kurtarma ve kaya, kar ve buz üzerinde tırmanış konularındaki teknik ve araç-gereçleri öğrenmeliyiz. Bu eğitim süreci bunları öğrenmenize yardımcı olacaktır.
Dağcılık, ruhsal ve fiziksel beceri isteyen bir etkinliktir. Günümüzde tırmanıcılar, birkaç yıl önce bile imkansız olduğu düşünülenleri başarmaktadır. Birçok ciddi kaya tırmanıcısı, özel jimnastik salonlarının tırmanış duvarlarında saatlerini geçirirler ve bu spor uluslar arası yarışmalara da girmiştir. Alpin tırmanışçılar ise, en yüksek zirvelere genellikle oksijen desteği olmadan, rekor sürelerde ve gittikçe daha zorlu rotalardan tırmanmaktadırlar. Ancak, çoğumuz bu tür tırmanışların haberlerini gazete başlıklarından okuyoruz. Bu aktiviteden bireysel olarak zevk alabilmek için hayatımızı dağcılığa adamamıza gerek yoktur.

Amatör dağcıların ve tırmanıcıların da performans düzeyleri artmaktadır. Fiziksel durumunuzun iyi olması bunun anahtarıdır ve bir geziden zevk almak ile buna tahammül edebilmek arasındaki farkı sağlayabilir. Daha da önemlisi, bir kişinin gücü veya zayıflığı tüm ekibin güvenliğini etkileyebilir.
Bir dağcı, zinde kalmak için bir veya iki saatini antrenmana ayırmaktadır. Koşmak, bisiklete binmek, yüzmek ve merdiven çıkmak, haftada en az üç kez yapılmak şartıyla daha iyi fizik kondisyon sağlayacak çalışma şeklidir.
Fiziki kondisyonumuz kadar önemli olan ruhsal durumumuz, genelde başarı ve başarısızlıkta belirleyici bir faktördür.
Birçok tecrübeli dağcı, en büyük zorlukların ruhsal nedenlerden kaynaklandığını söyler. Belki de dağcılığın bu özelliği, insanlara en büyük ödüllerinden biridir; özgürlüğü ararken, kendimizle yüz yüze geliriz..
Eğitim süresince, malzeme ve tekniklerin esasları ve edinilen deneyimden nasıl faydalanacağınız üzerinde duracağız. Ancak dağlar öyle mücadele gerektirir ki, teknik uzmanlık dışında, karar verme ve sorun çözme kabiliyetine de sahip olmanız gerekmektedir. Tırmanıcılıktaki tüm ruhsal özelliklerin en önemlisi olan doğru kara verme becerisi, bilgi ve deneyimlerimizi nasıl bir araya getirip kullandığımıza dayanmaktadır.
Bize gereken şeyler, mücadele ve sorun çözme becerileridir ki, bu da kötü hava koşulları, uzun yürüyüşler, dikenli çalılar, boşluk hissi, dağ kazaları vb… ile uğraşma kabiliyetidir. Bu durumlarla karşılaştıkça, daha iyi karar vermemizi sağlayacak tecrübeyi kazanırız ve edindiğimiz deneyim, zorluklarla tekrar karşılaştığımızda faydalı olacaktır. Ancak dağcılık otomatik karşılıklar yerine, dikkatlice karar vermeyi gerektiren çok sayıda durum üretmeye meyillidir. Bu belirsizlik, dağcılığın çekiciliğini ve mücadeleci ruhunu yansıttığı gibi, trajik olaylar için de büyük bir potansiyel oluşturmaktadır.

Bir Tırmanış İlkesi

ZARLARIN EFENDİSİ

kalasi | 14 August 2007 15:39

http://video.superonline.com/detail.php?pageNum_content=0&totalPages_content=259&ccid=1&ssid=13&id=2391

Kreş Maceramın İlk Günü

| 04 August 2007 14:20

Senelerdir içimde varolan paylaşma isteğini daha fazla bastıramadım ve bir yazı yazmak istedim hafif’e.

Çocuklar mı? Bir kreşte staj yapmaya başlamadan önce çocukları ne kadar sevip sevmediğim konusunu hiç düşünmemiştim açıkcası. Sevimli çocukları severdim elbet. Hele manevi kız kardeşim olarak ilan ettiğim 5 yaşındaki bir cimcime vardı ki, ona bayılırdım. Ama sadece bayılırdım. Sadece severdim. Acaba bir çocukla nasıl daha iyi ilgilenilir ki? Nasıl düzgün bir şekilde konuşması, nasıl hareket etmesi, nasıl davranması konusunda ne yapılabilir ki? İşte bunlar hakkında hiç birşey bilmiyordum bir senelik stajıma başlamak için kreşe giderken.

HAYAT TECRÜBESİ

| 08 May 2007 12:57

Tecrübe denen şeye inanmıyorum!! Hayat tecrübesiymiş! Efendim nedir bu tecrübe? Yenilir, içilir mi? Kitaplardan okuyarak mı öğreniliyor? Yoksa ” Çok gezen mi, çok okuyan mı” dan yola çıkarsak, çok gezersek mi sahip olabiliyoruz tecrübe denen şeye?
Sürekli büyüklerimiz, “Benim hayat tecrübem var. Sen daha hiç birşey bilmiyorsun” derler ya. Gerizekalı yerine koyarlar hani bizi. Ülkeme tatile gelme arifesinde( gidicem gidicem dedim bir gidemedim ya:) Ama gidiyorum bu sabah.Geliyorum mu demeliydim yoksa?) valizimi hazırlarken annemin nasihatlarını dinlemeye koyuldum.
-Dikkatli ol.Akıllı uslu bir kız ol. Aman haa akşamları eve geç kalıp da beni üzme, merakta bırakma emi güzel kızım.
İçimdeki ben, ” Anne ne diyorsun. Keyfimi kaçırma” şeklinde isyan ediyor.Ama anneler böyle işte. Anneyi geçtim, onun ki belki normal ama benden büyük olduğunu bilen herkes aynı şeyi yapmak zorunda mı?
Annem de” Aman kızım kötü birşey yapma emi evladım” gibi şeyler söyleyip arkasına da ” Bak benim hayat tecrübem var.Söylediklerime burun kıvırmaktan vazgeç artık. Eve olmadık kişileri gece yatısına çağırmak filan da yok.Off dik başlılığın tuttu yine.” diye ekleme yapıyor.

Bu Gün …

hypatia | 03 May 2007 16:53

 Hayatımın tek varlığı...
Hayatımın tek varlığı…

Bu gün, içimden ağlamak geldiği halde senin o muhteşem yüzünü, sıcacık, ne oldu der gibi bakan koca gözlerini gördüğümde gülümseyeceğim. Bu gün için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım, gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim. Bu gün, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim. Bu gün bulaşıkları lavaboda bırakıp 24 parçalık her gün yaptığın puzzle parçalarının nasıl birleştirildiğini bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip, bilgisayarı kapatacağım ve oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım. Bu öğleden sonra sana yaptığım dondurma teklifi karşısında senin attığın çığlıkların keyfini çıkartacağım. Bu gün senin o koca sesinle, öğrendiğin şarkı ve türküleri söylemeni dinleyeceğim ve bunların cennetin melodileri olduğunu anımsayacağım. Bu gün tüm o bilgiç tavırlarınla beni uyarmalarına karşılık sana teşekkür edeceğim. Bu gün o tavırları sergilerken sana eşlik eden o minicik ellerinin ve yüzündeki mimiklerinin tüm hatlarını ölene kadar unutmamak için zihnime kazıyacağım. Bu gün büyüdüğünde ne olacağın veya hangi okula gitmen gerektiği hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Ya da senin geleceğin hakkındaki konularda hiç bir düşünce üretmeyeceğim. Bu gün kurabiye pişirirken bana yardim etmene izin vereceğim ve çalışmayacağım. Bu gün Mc Donald’s a gideceğiz ve iki tane çocuk menüsü isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin. Bu gün seninle bebeklik resimlerine senin istediğin kadar süre bakmaktan hiç sıkılmayacağım. Bu gün senin bebekken yumurta ya mayna, makarna ya manina, karpuza babua demeni anlatırken, senin “tekrar söyle anneciğim” demene hiç kızmayacağım, istediğin kadar tekrar edeceğim. Bu gün sen hangi kitabı istersen onu okuyacağım. Bu gün kitabını okurken her kelimede araya girip okutmamana veya fikir değiştirmene büyük bir sevinçle bakacağım. Bu gün banyoda saatlerce balonuna su doldurmana ve suları bana sıçratmana hep güleceğim ve sana hadi yeter artık demeyeceğim. Bu gece geç saate kadar oturmana hiç karışmayacağım ve oturup seninle sonuna kadar çizgi film izleyeceğim. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim her şeyi bir kenara bırakıp parmaklarımı saçlarında dolaştırırken bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim. Bu gece yanağına iyi geceler öpücüğünü kondururken seni biraz daha uzun tutacağım kollarımda. Bu gece sen uyurken çizgi gibi olan o koca gözlerini seyredeceğim. Tüm gece her uyandığımda senin mis gibi kokunu içime çekip, ipek gibi tenini okşayıp, öpeceğim. Geceleri uyurken senin en sevdiğin nesquik li sütünü biberonunla nasıl içtiğini seyredip, işi biten biberonu bana uzatmana güleceğim. Bu gün sana hiç “dur, yeter artık” demeyeceğim bebeğim…

Işığını Yaymayı Bilmek…

hypatia | 02 May 2007 16:22

Hayatımızın ışığı...
Hayatımızın ışığı…

Bu sefer, kendi düşünce ve yorumlarımın yanında, sizlerle okuduğum bir yazıyı da paylaşmak istiyorum. Belki çoğumuz daha önceden okumuşuzdur ama bazen ilk anlarda her şeyin farkına varamayabiliyoruz. Arada ikinci ve üçüncü tekrarlara da ihtiyacımız olabiliyor…

Ben bu sefer çok daha farklı şeyler hissettim ve sordum kendime.
Neden ışığımızı serbest bırakmıyoruz ?
Neden ?
Hem kendimizi özgür bırakıp yüreğimizde o ferahlığı hissetmekten hem de çevremizde ki tüm insanları bu enerjiden neden mahrum bırakıyoruz.?
Nedir kendimizle alıp veremediğimiz ?