bildirgec.org

tasavvur hakkında tüm yazılar

Bırakın Müzik Kulağınıza Aksın

zabun | 27 November 2008 23:09

Music Flow konsept dijital müzik çalar, Min-Kyung Kang, Tae-Seung Kim ve Jeong-Min Og tarafından oluşturulmuş. Müzik çaların en ilginç tarafı bir musluk şeklinde tasarlanmış olması. Bu tasarım insan için belki su kadar gerekli olmasada, müziğin önemini vurgular gibi. Müzik çalar (musluk) kısım duvara veya pencereye monte edilebiliyor. Kulaklık, hoparlörü kontrol eden birim ve menüler arasında dolaşmayı sağlayan uzaktan kumanda birimi sistemi oluşturan diğer parçalar. Kulaklık kablosu basınca duyarlı olarak tasarlandığından, parmaklarla bastırıldığında müziğin kesilmesi mümkün olabiliyor; tıpkı su hortumuna bastığınızda suyun akmaması gibi.

TASARIM GÜCÜ…

| 14 November 2008 16:19

Öncelikle tasarım kelimesini incelersek; Tasarımbütünü ile öz türkçe olup, tasarı kökünden türeyerek tasarı-m olmuştur. Günümüzde moda olan “Dizayn” kelimesi ile eşdeğer anlamda.İngilizce de “design”, dilimizde “dizayn”…
SÖZLÜK ANLAMI: “Tasavvur, tasavvur etmek eyleminden; bir nesneyi veya olguyu değiştirmek, düzeltmek, şekil ve biçim vererek zihinde canlandırmak” anlamındadır.
Üretimde kullanılan anlamı: “Hammaddeleri işlenmişhale getirmek için yapılan eylemlerin ve bunlarıuygulamak için kullanılan araçların tümü.”

Tasarım denildiğinde ilk akla gelen ‘ mimari ve entüstri ‘dir. Oysa tasarım hayatımızın her konusunda etkili bir yer alır. Yani tasarım her yerde olabilir.
Teknolojik tasarımlar, mimari tasarımlar, endüstiriyel tasarımlar derken, sinema, radyo, televizyon, kitap, dergi, moda, takı, internet, web,ev, okul, işyeri, çevre vs..Kısaca tüm kullandığımız ürnler de ve yaşadığımız mekanlar da ve hatta doğa da bile tasarımın gücü konuşuyor…

Tasrımın doğuşu insanla başlar. Yaratıcılığın gerçek anlamı ile tasarımı ayırmak gerekir. Yaratıcılık, Tanrı’ya ait olup tasarım ise tamamen insan olgusudur…Bu olgu insan yaşantısının bir nevi
olmazsa olmazıdır.
Tüm icatlar önce zihinde tasarlanır, sonrasında
çizimlerle sunulur ve hammadelerle işlenir. Sonuçta
somut bir olgu çıkartılır…
Tasarım olgusu Psikoloji de bile kullanılır….
*Çoçuk yetiştirmeyi tasarlamak gibi
*Mutluluğumuzu tasarlamak gibi… *Başarılarımızı tasarlamak gibi… Kısacasıhayatımızı tasarlamak….
Tasarımın gücüne dönersek; tasarım gücü insan beynine bağlı olarak türer ve gelişir.
Her sektör de tasarımın gücü karşımıza çıkar. Teknolojide icatların ortaya çıkmasın da tasarım gücü gerekir. Tasarımsız bir icat düşünmek mümkün değil. Mimaride, en basit yapının bile tasarıma ihtiyacı var. Moda ve sanatın her dalındatasarım ve hatta güçlü tasarımlar gerekir….
Son olarak GÜÇLÜ TASARIMLAR kazanır…….

Sınır sınır içinde..

khun | 08 May 2007 23:55

Bir köyde yaşıyorlardı zamanla büyüyüp genişleyen.
Bir düzenleri vardı, çünkü kuralları vardı, sınırları içinde, basit.
Sınırları vardı aralarında ve etraflarında. Sınırlar iyiydi. Ve kuralları vardı, karmaşık görünen, ama basit.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, düşündükleri, hayaller kurdukları. Umut ettikleri.
Herkesin kendi sınırı vardı ve herkese ortak bir sınır, içinde yaşarlardı.
Kuralları vardı kendileri için. Ve kuralları vardı ortak. Çünkü bir düzenleri vardı. Hep vardı ve hep olacaktı.
Sınırları vardı aralarında, sınırlar gerekliydi, çünkü herkes kendi sınırları içinde yaşardı.
Sınırları vardı etraflarında ve hepsi o sınırın içinde yaşardı birlikte, ama ayrı. Çünkü herkesin ayrı sınırı vardı, sınır içinde.
Sınırlar birlikte çizilmişti özenle, etraflarına ve hepsinin etrafına.
Kuralları vardı sınırlar içinde.
Sınırların kuralları, kuralların sınırları vardı, düzen içinde.
Çünkü hayat böyleydi.
Kurallar koymuşlardı sınırlar içinde, zamanla ve gelişmişti kurallar kendi içinde.
Unutulmuştu bazı kuralların neden konduğu, zaman içinde, ama gerekliydi herhalde.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, sevdikleri, sevildikleri, paylaştıkları.
Kuralları vardı sınırlar içinde ve sınırların.
Paylaşmaktı esasında sınırlar, özgürlüğü, sevgiyi, umudu, hayalleri.
Ve ayırmaktı sınırlar, herkese ait olanı.
Sınırlar vardı sınırlar içinde, aşama aşama, derece derece.
Sahiplenmekti aslında sınırlar, belirlemekti neyin kime ait olduğunu ve ne kadarının.
Böyle olmuştu hep, sorgusuz, çünkü hayat böyleydi.
Bir sınır vardı bütün sınırları kapsayan ve herşey o sınırın içindeydi sınırlarla birlikte.
Kurallar vardı, artık kimsenin hatırlamadığı, nasıl konduğunu.
Böyle iyiydi, çünkü hayat böyleydi.
Kurallar iyiydi, kuralsız olmazdı, sınırlar içinde.
Sınırlar vardı herkesin bildiği, çünkü içinde yaşarlardı.
Pek azı merak etti sınırların ötesini, çünkü herşey zaten sınırların içindeydi, hayat buydu, bunu herkes bilirdi.
Sınırlar vardı tanımlı, tanım, tanım içinde.
Ben, vardı sınırlar içinde tanımlı, ben’le başlayan.
Ben’e göre yapıldı tüm tanımlar, ben için. Sınırlar vardı ben içinde, ben’le başlayan tanımlı.
Ben içinde sınırlar vardı, sınırlar içinde ben’ler.
Hayat böyleydi.
Sınırlar gerekliydi.
Sınırlar, paylaşmaktı, sahip olmaktı, yalnız kalabilmekti kalabalık içinde, var olmaktı.
Sınırlar ben içindi. Çünkü ben, var olmaktı, sevmek, kıskanmak, öfkeden deliye dönmek, anlamak, ağlamak, tiksinmek, alışmak, kanıksamak, acıkmak, doymak..
Sınırlar, bensiz olmazdı ve ben, sınırlar olmadan.
Sınırlar ölçüydü, ben bunu bilirdi.
Bunu herkes bilirdi.
Kurallar buna göreydi ve sınırlar.
Ben’ler vardı yan yana, aralarında ve etraflarında sınırlar.
Düzen içinde yaşarlardı, çünkü kuralları vardı.
Düzen içinde düzen vardı, çünkü kural içinde kural, sınır içinde sınır vardı.
Sınırlar tanımdı, hayatı özetleyen.
Ben bilirdi, herkes bilirdi, hayat böyleydi.
Bir köyde yaşarlardı sınırları belli, ordan ötesi önemli değildi.
Çünkü ordan öte birşey yoktu.
Hepsi buydu.
Bunu herkes bilirdi.