bildirgec.org

tarık akan hakkında tüm yazılar

Ah nerede (1975)

queennothing | 14 April 2011 17:28

80’li ve 90’lı yıllarda televizyon kanallarında sıkça rastladığımız bir film vardır; Ah Nerede. Tarık Akan ile Gülşen Bubikoğlu‘nun başrollerini paylaştıkları yapımda birçok Yeşilçam hayranının aklında kalan iki sahne var; ilki, Ferit’in ormanda uyuyakalmış Zehra’yı öperek uyandırması, diğeri ise Ferit’in Zehra için intihar etmeye kalkışması. Hulusi Kentmen, Adile Naşit, Nilgün Atılgan, Halit Akçatepe, Cengiz Nezir, Hayati Hamzaoğlu, Şükriye Atav, Serpil Nur ve Aydan Adan gibi isimlerin de rol aldıkları film, 1975 senesinde Orhan Aksoy tarafından çekildi.

Babalarının boyunduruğu altından ancak İstanbul’da okumak bahanesiyle kurtulan üç genç adamın kendi seçimlerini yapmalarıyla şekillenen film, sinemamızın en güzel romantik komedi örneklerinden biri olsa da içerisinde siyasi mesaj ve eleştiriler de içermekte.

Yılmaz Güney’den “Yol” (1982)

queennothing | 11 April 2011 10:10

Yılmaz Güney, büyük bir aktör ve büyük bir yönetmen idi. 1937 senesinde dünyaya gelen Güney, 1984 senesinde mide kanseri sebebiyle hayatını kaybetti. Yönetmenin Şerif Gören ile birlikte çektikleri sinema filmi “Yol“, 1982 senesinde vizyona girdi. Sinemamızın usta aktörlerinden Tarık Akan ile Şerif Sezer‘in başrollerini paylaştıkları yapımda Halil Ergün, Meral Orhonsay, Necmettin Çobanoğlu, Semra Uçar, Tuncay Akça ve Hale Akınlı gibi isimler rol alıyor. Fransa’da düzenlenen Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü, Palme d’Or Ödülü ve Jüri Özel Ödülü kazanan “Yol“, En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre’ye aday gösterildi.

Yarı açık ceza evinde kalan beş hükümlünün izin günlerinde yaptıkları yolculukları anlatan film, ‘içerisi’ ve ‘dışarısı’ kavramlarını baza alarak dönemin Türkiye’sini inceliyor. Kanunlar tarafından suçlu bulunan bu beş insanın iç ve dış zindanlarını Yılmaz Güney gözünden seyredeceğimiz film, muhakkak izlenmesi gereken klasiklerden.

sinemanın devlerinin bilinmeyenleri

nazokiraze | 06 May 2010 09:55

Türk sinemasının en aksiyon ustası kült oyuncu Cüneyt Arkın 1970’li yıllarda şarkıcılık yapar, o dönem moda olan sinemadan sahneye geçiş (şimdi tam tersi yapılıyor) onu da etkiler ve İzmir Fuarı’nda sahne alır, hemde yanında şov için dans eden kızlarla birlikte, Arkın’ın bu şarkıcılık macerası çok kısa sürer.

Hale Soygazi Saint Benoit Fransız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransız Filolojisi ikinci sınıftan ayrılır ve İsviçre’ye giderek orada mankenlik eğitimi alır daha sonra bir güzellik yaışmasında taç giyerek sinemeya adım atar. Hale Soygazi oyuncu hayallerinin peşinden koşmasa ve ünlü olmasaydı ya Fransızca öğretmeni ya da tercüman olacaktı.

Yeşilçamın yıldızlarını biraraya getiren filmler

gorcun | 30 March 2010 09:55

Mavi Boncuk
Mavi Boncuk

Türk sinemasının altın çağı geçmişte kaldı. Özellikle 60’larla yükselen ve 70’lerde zirveye ulaşan böyle bir dönem bir daha yaşanır mı bilinmez ya da yaşanırsa geçmiş dönemdeki kadar samimi olur mu? Öyle ya, o dönemde çekilen yüzlerce hatta binlerce filmin teknik, kurgu, senaryo, oyunculuk gibi sinemasal özelliklerinin yanı sıra en önemli unsurlarından biri de izleyeni ilk bakışta içine çeken ve bir daha asla bırakmayan sıcaklığı ve samimi duruşlarıdır. Özellikle günümüzdeki film ve dizilere genel olarak baktığımızda asla yakalanamayan bu samimiyet, o dönemdeki filmlerin hala neden defalarca izlendiğini gösterir niteliktedir. İşte bu, okullarda okuyarak öğrenilemeyecek, teknolojiyle yansıtılamayacak insani duyguların en önemli sebebi de oyunculardır. Dönemin özel etkisinin bir nedeni de kuşkusuz işini severek ve ciddiyetle yapan birbirinden değerli oyunculardır. Yazıda bahsedeceğim bir çoğu tiyatro geçmişli oyuncular herkesin tanıdığı isimler olmakla beraber, kariyerlerinin başındaki filmlerle sinemada eşi benzeri bulunmayan bir uyum yakalamış ve daha sonra her biri kendi yolunda da ayrı ayrı ilerlemiş ustalar. Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Tarık Akan, Metin Akpınar ve Zeki Alasya gibi bugün baktığımızda her biri ayrı değerli olan isimlerin birlikte oynadığı filmlerden bahsetmek istiyorum. Ertem Eğilmez’in biraraya getirdiği ekibin ilk birlikte göründükleri film ”Tatlı Dillim” (1972), ardından gelen ”Yalancı Yarim” (1973), ”Oh Olsun” (1973), ağır dramatik yapısıyla farkı bir yerde duran ”Canım Kardeşim” (1973), birlikteliklerinin zirveye çıktığı ”Köyden İndim Şehire” (1974), ”Salak Milyoner” (1974) ve nihayetinde sona eren ”Mavi Boncuk” (1974) filmleridir.

Film Gösterimi ve Söyleşi

cansualtas | 14 February 2010 11:51

Atilla İlhan Kültür Merkezi, 14 Şubat Pazar günü Deli Deli Olma isimli yapımı tekrardan izleyicilere sunuyor.Filmin başrolünde Tarık Akan‘ı Mişka karakterini canlandırırken izliyoruz. Mişka’nın bir türlü kavuşamadığı gençlik aşkını ise Popuş Nine karakteriyle Şerif Sezer oynuyor. Kars’ta geçen film yoksulluk, yaşam mücadelesi, köy insanları, müziğin insanların yüreğinde bıraktığı aşkı ve en önemlisi sevgiyi gerçekçi şekilde yansıtıyor bizlere. Sevgi dolu bu başarılı yapım Pazar Günü için planlanabilecek en güzel aktiviteler arasında.

Günün devamında filmin yönetmeni Murat Saraçoğlu ile söyleşi devam edecek. 120, O… Çocukları gibi yapımların yönetmeni olan Murat Saraçoğlu ve Levent Tüzel ile sinema ve yaşamın üzerine keyifli bir söyleşiye katılmakta sinemaseverlerin ilgisini çekeceğe benziyor.

17:00 Film Gösterimi (Deli Deli Olma)
19:00Söyleşi (Murat Saraçoğlu/ Levet Tüzel)

Deli Deli Olma

exorientelux | 19 June 2009 15:09

Bembeyaz karlarla kaplı Kars manzaraları eşliğinde sıcak yüreklerin hüzünlü hikayelerini anlatan bir film Deli Deli Olma. Yıllar sonra Tarık Akan ve Şerif Sezer’in biraraya geldikleri, çok da iyi ettikleri filmin yönetmeni 120 ve O… Çocukları filmlerini de yöneten Murat Saraçoğlu. Kars’da kalan son Molokan Mişka (Tarık Akan), köyün cadaloz ninesi Popuç (Şerif Sezer), tek derdi lebdeğmez(dudakdeğmez) söyleyebilmek olan Şemistan (Levent Tülek), müziğe yeteneği olduğu ortaya çıkan Şemistan’ın kızı Alma (Cemile Nihan Turhan), borç karşılığında elden ele dolaşan bir piyano, bunlar da hikayemizin kahramanları.
İyice yaşlanıp artık muhtaç hale gelen, köyde hem sevilen ama biraz da gizemli görülen Mişka, borçları yüzünden birgün,babasından kalma piyonosunu, borcu karşılığı Şemistan’a verir. Piyano Şemistan’ın evinde Popuç Nine tarafından şeytan icadı olarak karşılansa da evin küçük kızı Alma, ilk defa gördüğü bu müzik aletini çok sevecektir.

Molokanlar- Komünist Dinciler *

nevdalist | 18 February 2009 11:14

Molokan Ailesi
Molokan Ailesi

Rusya’da doğmuş benim dedemin dedesi. Bense Kars’ta doğdum. Kars dedemin göç ettiği zamanlar Ruslar’ın himayesindeymiş. Ben doğduğumda ise Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeydi. Memleket aynı, yönetim ve insanlar farklıydı sadece. Benim doğduğum yıl çok kar vardı. Kar, bu bağlamda Rusya’ya benziyordu. Ama anavatan dedikleri Rusya’da kar yağınca hayat durmaz. Kars’ta ise durur. Yıllardır Karstayım. Tek bir kimse sormadı, kimsiniz diye. Sonra Tarık Akan geldi, yeni filmi için. Bir Molokan’ı canlandıracakmış. Bir anda bakışlar bize çevrildi. Kimdik, Russak burada ne arıyorduk? Sorular artıkça yeniden ulaşımın kesildiği, hayatın durduğu ana dönmek istedim. Orhan Pamuk ile başladı, Kars furyası. Kars artık sineması olmadan film festivali yapılan şehir değil; Kars tarihin beşiği. Konumuz Kars değil, konumuz benim ve ailemin hikayesi. Anarşistik, deli doluyduk, Rusya’dan sürülünce en yakın ve en benzer olan şehre Kars’a geldik. Kimileri ise bizi çok sevdi. Lev Tolstoy onlardan biridir. Bize olan sempatisini her yerde haykırdı. Bizimle dayanışmak için kitabının teliflerinden verdi ve kampanyalar düzenledi. Ama yine de olmadı. Dünyanın dört bir yanında yaşayan, komünist özellikler taşımasına rağmen dindar olan, sürgünlerle geçen bir ömür süren, vatansız bir ulusuz.

Canım Kardeşim

cabbarov | 24 May 2008 13:00

Sanırım 70’lerin Türkiye’sini tüm gerçekliğiyle ve olanca sadeliğiyle bize aktaran en önemli filmlerden biri diyebiliriz Canım Kardeşim için. Dramatik yapısı, kullanılan anlatım teknikleri, belgesel tadında kimi dış çekimleriyle beraber Türk sineması için yeni bir tarzın da habercisidir. Dönem sinemasına hâkim Klasik Yeşilçam melodramlarının yanında, Arzu Film ekolünün mühim bir parçası olan; Ertem Eğilmez’in elinden çıkmış 1973 yapımı bu film özel bir yere sahiptir. Hikâye, İzmir’in varoşlarında yaşayan son derece çaresiz ve türlü zorluklarla boğuşan yoksul insanların, tam manasıyla hayatta kalabilme mücadelesini anlatır. Murat, babası ve kardeşi Kahraman’la beraber güç bela yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Ancak babasının ölümü ve ardından kardeşinin kan kanseri olduğunu öğrenmesiyle birlikte her şey daha da zorlaşır. Bu süreçte Murat, can dostu Halit’le beraber kardeşinin tüm sorumluluğunu üstlenir. Öte yandan Kahraman’ın en büyük hayali, evlerinde bir televizyonlarının olmasıdır. Tabii ki sayılı günleri kalan kardeşini mutlu edebilmek için Murat ve dostu Halit her şeyi göze alarak zorlu bir mücadelenin içine girerler; ancak beş parasızdırlar ve tıpkı bugünkü gibi düzen acımasızdır!

Film adeta düzene yenik düşenlerin, bir türlü tutunamayanların acıklı ama gerçek anlatısıdır. Tüm karakterler ve hikâyeleri, öylesine yerli yerindedir ki ve 85 dakikada öylesine hakikatli işlenir ki; film izleyicide sarsıcı, rahatsız edici bir etki bırakır. Tabii kimilerince bu etki, fakir edebiyatına dayalı klasik bir duygu sömürüsü olarak algılansa da son derece kışkırtıcıdır ve hedefini bulur. Sokaklar, helâlar, dumanı tüten sıkış tepiş gecekondular, o puslu hava, etrafı çevreleyen çöp manzaraları, hep melodramlarda rastladığımız başarılı göz operasyonlarının icra edildiği ve Hülya Koçyiğit’in salınarak koştuğu boş koridorlara mukabil ağzına kadar dolu, leş gibi hastaneler ve daha nice görüntünün hepsi 70’lerin Türkiye’sinin bir panoramasıdır. Öyle ki, ölen babalarının cenazesini kaldırabilmek için eşeklerini satarlar hem de sucuk olacağını bile bile. Zira her şey satılıktır! Kan mesela; filmdeki çok vurucu konuların belki de en başında gelir. Ayrıca acı bir gerçek olduğu, fikrini aldığım dönemin insanları ve ebeveynlerim tarafından da teyit edilmiştir.

en iyi filmimiz hangisi-6

kahramancayirli | 28 March 2007 13:39

ŞERİF GÖREN / YOL / 1982
1982-Cannes Film Festivali Büyük (Altın Palmiye) Ödülü ( Costa Gavras’ın Kayıp/Missing filmiyle beraber)
Tıpkı Sürü’de olduğu gibi Yol’un başarısında da Yılmaz Güney çok önemli. Güney, Yol’da yarı açık bir cezaevinden bir haftalığına izne çıkmış beş mahkûmun yol hikâyesini anlatır. Dönemin Türkiyesi siyasal ve özellikle toplumsal açıdan tüm çıplaklığıyla karşımızdadır. Kadınların ataerkil toplumumuzdaki yeri de nesnel bir biçimde aktarılır. Neticede sinema bir kurgudur ancak gerçekleri tasvir edebilme gücünüz yüksek oldukça kalıcı bir esere imza atma olasılığınız artar. Ayrıca Yol filminin bir başka başarısı görüntü yönetiminin senaryo ile uyuşmasıdır. Görüntü yönetimi ve senaryo birbirlerini kusursuzca tamamlamalıdırlar.