bildirgec.org

tarih hakkında tüm yazılar

Bizlerden Saklanan 70 yıl

batuhansahin | 31 December 2002 00:53

Türklerin Müslümanlaştırılmaları

——————————————————————————–

Giderek daha çok siyasete bulaştırılmak istenen İslam, ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda gelmiştir pek bilinmez, sanki bilinmesi de pek istenmez. Ancak, bir çoğumuzun bilmediği, yada bilmek istemediği bu tarih, en çok bilmemiz gereken konuların başında gelmektedir.. Aşağıdaki döküman tamamen İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan düzenlenerek hazırlanmıştır.

Türkiye’de İnternetin Gayriresmi Tarihi

| 25 December 2002 23:57

HERŞEY ATARİ’YLE BAŞLADI

20. yüzyılın tek kanallı, Samantha Fox’lu dönemlerinde (80’ler mevz-u bahis), Voltran ve Kara Şimşekten başka bir eğlencemiz yoktu. Puslu bir kış akşamı ıssız bir mezarlıkta bir araya gelen üç gencin dualarına dayanamayan Zeus, insanoğluna Prometheus’un çaldığı ateşten bile önemli keşfi bahşetti: ATARİ…

Önceleri birkaç mahalli milyonerin Avrupa’dan şımarık oğluna getirdiği şeytan işi alet konumunda olan Atari’nin krallığı, Atari salonu adı verilen sektörün doğmasıyla bozuldu. Evlerdeki Atari’nin favori oyunu yukarıdan geçen gök cisimlerini vuran uçaksavarlar iken, salonlarda ‘PACMAN’ fırtınası esiyordu…

nedir ki?

kokakola | 11 December 2002 13:44

nedir bu iyi polis kötü polis. ben feci işkillendim .Köt altına çekiliyormuşuz gibi bir his var.

Başbakan ve şair

kaptanhayal | 19 November 2002 11:05

Abdullah Gül’ün internet sitesinde yeni başbakanın hayat hikayesini okumak mümkün. Abdullgul.gen.tr’de yeralan ve gazetelerin araklayıp, Gül’ün hayatını derinlemesine araştırmış hesabı ‘İşte başbakanın çocuğukluğu-gençliği-ilkokul önlüğü-ilk aşkı” şeklinde başlıklarla verdiği “hayat hikayesi”nden benim anladığım, Gül’ün bir gün Kayseri’de bir seminere girdiği ve hayatının değiştiği şeklindedir: “Büyük Doğu Fikir Kulübünün davetlisi olarak Üstad, Kayseri’ye geldiğinde sıra arkadaşı Mehmet Tekelioğlu ile birlikte gittiği konferans, Abdullah Gül’ün düşünce hayatında bir dönüm noktası olur.”Flashback. 1970’ler. Kayseri. Bir masa. Masanın arkasında, kimine göre Türk şiirinin en büyük ustalarından biri, kimine göre bir deli. Masanın az ilerisinde de geleceğin başbakanı oturmaktadır. İyi mi. Gül’ün, kendisi üzerinde çok büyük etkisi olduğunu söylediği şair Necip Fazıl Kısakürek’tir. Bir deli olabilir, orası beni ilgilendirmiyor, ama O, Türk şiirinin en büyük ustalarından biridir. Bin tane şey söylemek mümkün onun hakkında; başbakanın ilham kaynağı olan bu şairin, aynı zamanda radikal İslami akımlara ilham verdiği; ama bunun, Marx’ın hem Baader Meinhof’a hem Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne ilham vermesi kadar doğal bir şey olduğu, falan.. Ben sadece şairliği hakkında bi şey söylemek istiyorum.

Necip Fazıl’ın şiirlerini bi de şöyle okumak mümkündür: Onun şiirleri insanı tırsıtır, çünkü ölüm kokarlar:

10 Kasim

| 10 November 2002 01:58

Bu siralar millet ve sahis olarak en ihtiyac duydugumuz sey ne? Bence gecmis vizyonu. Bi yerlere ‘since 1923’ yazmakla olmuyor. Ama demokrat budalalarin yaptigi gibi, bu topraklari Batili formatlarla parselleyerek de olmuyor. En olmayani ise biraz ondan, biraz bundan koyarak yapilan sentez corbalari. ‘Avrupa’yla Asya arasinda bir kopruyuz… Kulturlerin kavsak noktasi’ falan gibi konusup yazanlari bertaraf etmekte gec bile kalinmistir. Bu insan artiklari, bu topraklari boyle pazarlamakta, gecis parasi ve avanta alarak yasamaktadir. Her turlu camiada bu bezirganlardan bulunur. Ozellikle ulkemizde kendine ‘aydin’ denilen ekip, yillardir bu avantalarin yarattigi sermaye birikimiyle, diger katmanlar da bunun faiziyle gecinmektedir.

Hepimiz, Turkler, bu cografyada yasiyan herkes aslinda ayni asagilik durumun parcalariyizdir (Kurtler daha da asagilik bi noktadadir. Tabi onlar boyle diye kendini ustun gorme hali de sadece Turklere ozgu daha da sefil bi haldir). Bu topraklarin sahibi gibi diil, isgalcisi gibi yasariz. Elde etmisizdir; ama icine etmek icin. Buranin bi kopru veya gecis noktasi olmadigini, bi merkez oldugunu coktan unutmusuzdur. Hem Bati’ya hem Dogu’ya sahip cikabilen bi vaziyet artik bize uzaktir. Yuzumuzu Bati’ya veya Dogu’ya donmemize gerek olmayan, diger yonlerde bulunanlarin bize donebilecekleri bi durumu tahayyul bile edememekteyizdir. Gecmisten kopulmustur. Yakin gecmis bile unutulmustur. Benim cocukken denize girdigim yer, kara olmustur. Yasadigimi kanitlayacak seyler elimden alinmistir; ben de bunlar olurken bi b.. yapmamisimdir. Ingiltere’deki dede, torunuyla parkta otururken ‘anneanneni su bankta opmustum’ diye ayni banki gosterebilmektedir. Bu kopukluk ve devamsizliktaki en buyuk gunah, kendine muhafazakar diyen ama hic bi seyi muhafaza etmeyen alcaklarindir. Bunlar bu buyuk gunahlarini ortbas etmek ve milleti baski altinda tutmak icin sanli ve serefli gecmisten dem vururlar; iri ve cirkin heykeller yaparak nutuk atarlar; bol tukruklu Turkluk laflari salgilarlar. Sonuncusu ve en buyugu 1915’te yasanan Ermeni katliaminin aslinda Turklerin isini bitirdigini anlayamazlar. O vakte kadar iyi kotu gelenegini-gorenegini surduren, koruyan Turklerin, bunu yapabilmek icin farkli kulturlerin varligina, onlarla kendini kiyaslamasina ihtiyaci bulundugunu dusunemezler. Daha sonra Turkun Turke baka baka karardigini, kendi kimligini de kaybettigini seyedemezler. Bi seyin kendisi yoksa, onun lafini buyuterek, propagandasini yaparak, hissiyatini zorlayarak ne kadar idare edersin? Tabi Cumhuriyet doneminde palazlanan solcu munevverler de asagiliklik konusunda diger ekipten geri kalmamistir. Yurtseverlik kisvesi altinda Osmanli’ya yuklenirken aslinda ‘kapikullugu’ yapmislar ve cumhuriyetin hizla muzlasmasina yol acmislardir. Turk milleti bu iki ayni b..un soyu ekip arasinda gelgitlenerek, o travma senin bu darbe benim carpilarak, bu hepten sizoid ve tedavisi imkansiza yakin vaziyetlere gark olmustur.

Mustafa Kemal bu durumlari ongormus ve bence umitsizlik icerisinde ve kederinden olmustur.

CHE… İflah olmaz bir devrimci

pegasus | 21 October 2002 14:45

“Keşfedildiği”nden bu yana, kapitalizmin ve sonra da emperyalizmin yağma ve sömürge politikalarıyla anılan kıtaların başında gelmiştir Latin Amerika. İspanyol ve Portekiz sömürgeciliğinin kıtaya girmesiyle birlikte bu kıta da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi büyük acılar yaşamıştır. Ancak 19. yüzyılın daha ilk yıllarından itibaren bu sömürgeci politikalara karşı yanıt gecikmemiş, kıta halkı çektiği acıları bir kurtuluş umuduna dönüştürerek yağmacı kolonilerle mücadeleyi mayalamıştır. Jose Marti, Zapata, Villa, Sandinobaşta olmak üzere birçok devrimci önder, kıtanın özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde adını ve eylemini bugüne kadar taşımıştır. İşte Che de, halkların devrimci kurtuluş mücadelesinde tıpkı diğerleri gibi sembolleşerek tüm dünya ezilenlerine özgürlük savaşı için esin kaynağı olmuştur. Hatta denilebilir ki bu önderlerden hiçbiri Che Guevara kadar, dünyanın pek çok yerindeki devrimci mücadele odaklarını etkileyip, onların şahsında bu denli efsaneleşememiştir. Ernesto’yu bu denli efsanevi, karizmatik bir devrimci önder kılan koşullar ve enerji nedir öyleyse? Bu güç, onun devrimci yaşamında ve kişiliğinde yatmaktadır. Deyim yerindeyse ondaki “tılsım” devrimci romantizmdedir biraz da. Enternasyonel kimliğinde; kabına sığmayan devrimci azminde; devrimi somut bir varlık gibi ele alarak yeryüzünün her yanına taşınabilir görmesinde; özgürlük umudunu tohum misali gittiği her yere serperek yeşereceğini düşlemesindedir. Yani, yerleşik, donuk bir anlayış ve yaşam biçimi olan konformizme kafa tutan savaşçı ruhundadır. Marks ve Engels ezilenlere savaşmanın yöntemini sunarken, Che bu yöntemin nasıl bir yaşamla birleştirileceğini gösterir. Kısaca, marksist-leninist ideolojiden, bilimsel sosyalizmden önemli ölçüde etkilenen Che’yi en iyi anlatan yine Che’nin kendi devrimci yaşamıdır. On yıllardır genç kalmış bu büyük devrimci önderin yaşam pratiğinden belirli kesitler aktarmak, onun enternasyonalist devrimciliğin sınır tanımazlığını görmek bakımından oldukça anlamlıdır.

Tarihi eksik yasamak …

her_kimse-hafif | 30 September 2002 11:51

Tarihi eksik yasamak gibi bir kavram oldugunu hep dusunmusumdur. Tarih nasil eksik yasanir ? Herkes, aslinda herkes degil tabi, belirli yerlerde, belirli zamanlarda belirli kisiler ve toplumlar. Aslinda buna tarihi eksik yasamak degil de yasanan surec icinde bazi evrelerden gecmemek de diyebiliriz. Neden mi boyle dusunuyorum. Bu ulkenin yasadigi tarihle entegre olmaya calistigimiz Avrupa ulkelerinin tarihinin cakismadigini görüyorum. Bizde eksik kalan bir cok sürec oldugunu düsünüyorum ayrica. Burada söyle düsünülebilir, bütün ülkeler veya toplumlar ayni sürecten mi gecmeli ? Böyle bir zorunluluk mu var ? Tabii ki yok ama bazi konularda belirleyici olabiliyor. Avrupa bu günlere gelene kadar çok sancili bazi süreçlerden geçti. Bir Engizisyon dönemi yasadi, cadi avlarina çikildi, insanlar yakildi, iskenceler altinda inletildi. Ama ayni Avrupa bir Rönesans ve Reform geçirdi. Bu tümüyle bir yenilenme, yeniden yapilanma hareketiydi. O tarihlerde biz yani Osmanli ne yapiyorduk acaba ? Hazinede para kalmadigi icin nereleri fethedecegimizi dusunuyorduk herhalde. Öyle tarakalarda bezimiz yoktu bizim. Din’in koruyucusu bir halife padisahimiz, onun herseyi bilen bir ulema takimi ve sayisiz askerimiz vardi. Bir lokma bir hirka bize yeterdi, daha ne olsun. Avrupa feodal dönemden sermaya birikimi dönemine gecerken bizde de düzgün isledigi sanilan bir timar sistemi vardi. Bircoklarina göre bizdeki bu sistem fedoal sisteme göre daha saglikli bir yapidaydi. Peki sonu öyle mi oldu ? Olamadi tabii ki. Avrupa sermaye birikimiyle burjuva sinifini yaratip feodal dönemde kapitalist döneme geçerken biz timar sistemini padisahin gelir kaynagi olarak görmeye devam ettik ve agir vergi kosullarinda fedoal dönemi bile aratacak bir yasam tarzina yönelttik insanlari. Feodal dönemde bile insanin kendini yeniden yaratmasina yetecek birikim kendisine geri dönerken bizde karni tam doymayan bir kitle yaratildi. Böylece degil sermaya birikimi kendine yetecek bir yasam tarzi bile bulamadi insanlar. Simdi oturup neden bu ülkede sermaye birikimi ve yatirim olmuyor, neden tasarruf edilmiyor diye kafa patlatiyoruz. Bunu da ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzi) gibi çerçeveye oturtarak kendimizi kandiriyoruz. Bu duruma gelmemizin, Avrupanin gecirdigi bu süreçlerden geçmedigimiz için oldugunu söylemek belki biraz fantezi gibi olacak ama gerçeklik payi yok mu acaba ? Ayni süreçlerden geçmek zorunda miydik ? Geçmelimiydik ? Veya söyle sorulabilir, ayni süreçlerden geçenler ayni durumda mi olurlar ? Ayni süreçlerden mi geçmelidirler ? Buna içtenlikle ‘hayir’ diyebilirim. Japonya benzer bir süreçten geçti ama ayni veya birebir bir süreç degildi bu. Amerika (ABD) ise bu süreçle uzaktan yakindan alakasiz bir süreç geçirdi. Peki biz neden böyle olduk ? Tarihe ayak uyduramamak, yasanan süreçleri degerlendirememek, yeniden yapilanmayi becerememek diyebiliriz. Diyebilir miyiz ? Veya bu soruyu tersten de sorabiliriz. Ayni süreçlerden geçenler simdi ayni yerde midirler ? Biraz uzun oldu galiba … Ama devami gelecek.

Zil, Şal ve Gül !!!

Regulart | 19 September 2002 14:48

“İspanya farklıdır” böyle başlıyor İspanyollar ülkelerini tüm dünyaya tanıtmaya. Evet, İspanya farklıdır diğer Avrupa ülkelerinden. Bazıları bu farklılığı, İspanya’nın modern avrupanın köylüsü ve dağlısı olmasına bağlasalar da gerçekte bunun ötesinde bir farklılık gözümüze çarpıyor. Eğer modern bir şehrin merkezinde yaşayan insanlar ayda en az birkaç kez olmak üzere gelenekselleştirdikleri kutlamaları, fiestaları, kravat, fötr şapka ve smokinle değil de şallı, fırfır etekli, saçı belikli ve güllü, kırmızı ve siyah işlemeli elbiseli kızlarla ve bereli, yelekli, şalvarlı, mataralı ve çarıklı erkekleriyle yapıyorlarsa buna, geleneği modern hayatın günlüğüne serpiştirebilen ve tarihiyle bağını sıcak tutabilen bir toplum olarak bakmak sanırım daha makul olur.

En çok sevdiğim bakanlık?

bei | 16 September 2002 15:46

Daha yeni tatilden döndüm. Bilmem farkedeniniz var mı ama ben tatil boyunca hiçbir müzeye tarihi şehre giriş için tek kuruş para ödemedim. (Sadece Termessos’a girerken Orman Bakanlığına giriş ücreti ödedim)

Bu bedava girişlerin nedeni ise Kültür bakanlığı. Eğer öğrenciyseniz Kültür bakanlığına ait her türlü ören yerinde tek kuruş para ödemiyorsunuz. Düşünün bir kere Patara’ya hemde arabayla giriyorsunuz tek kuruş ödemeden, kalıntıları gezdikten sonrada sonsuz uzunluktaki sıcak kumlardan serin dalgalara kendinizi bırakıyorsunuz. Efes’de ise herkes giriş için 10 milyon öderken siz kartınız gösterip sallana sallana giriyorsunuz. Paralı girenlere nispet olsun diye de antik şehre bir girip bir çıkıyorsunuz. Bu sene bu yüzden 6 günde en azından 10 ören yeri gezdim. Termessos olayına gelince antik şehir bir milli parkın içinde bu yüzden sadece Orman bakanlığı milli parka giriş ücretini ödüyorsunuz, antik şehre giriş bedava.

tarih egitimi

| 28 August 2002 10:56

Bu asagidaki ahkamlari tarih hocalari icin kesmistim. Fakat onlardan pek hayir gelmeyecegi icin, belki konuya merakli ogrencilerin dikkatine mazhar olur diye dusundum. Bi de belki bi tartisma falan acilir. Ilgilenenler asagidaklere baska maddeler eklesin; sonra hocalara ‘hafif’ bi katki diye yollariz.

1. Tarihin, gecmisten farkli olarak bir antite yarattigini anlatmak. 2. Tarihin sadece bugunu ve gelecegi anlamak, kestirimlerde bulunmak icin ‘kullanilan’ bir referanslar sistemi olmadigini izah etmek. 3. Tarihi olaylari mutlaka birinci elden tanikliklarla aktarmak. Insanlarin o zamanki veya eger hala yasiyorlarsa simdiki hissiyat ve bilgilerini yansitmak. 4. Tarihin ‘bugunden bakan’ bir bilim olmadigini anlatmak. Yasadigimiz zamanin da mutlak olmadigini anlamak ve bunu ogrenciye hissettirmeye calismak. 5. Ogrencileri araziye goturmek. Sakarya’da muharebelerin yapildigi ‘meydan’a veya Tokat/ Zile’de J. Sezar Bey’in bizzat savastigi cografyaya simdiye kadar kac kisi gitmistir sayin hocalar? 6. Egitim kurumunun bulundugu mevkiinin civarinda, ogrencileri aktive edecek pratik projeler gelistirmek. Bunu bir tur gonulluluk sistemiyle birlestirmek. Aci ornek: Canakkale deniz muharebelerinin gectigi bolgede, malumlariniz bir dizi tabya ve batarya var hala. Bunlarin icini ve etrafini b.. goturuyor. Neden bir haftasonu 18 Mart Universitesi’nden bazi hocalar ve ogrenciler ellerine supurge falan alip buralari temizlemeye gitmez? Bunun ogrenciye sahiplenme/ bilgilenme/ hafiza olusturma/ tarih bilinci noktalarinda katacaklari neden kucumsenir? Bu tur inisiyatifler icin neden usenilir? Uc ay once G.Kore/ Pusan’daki sehitlige gittigimizde, bir Pazar gunu sabahin korunde, bizim askerlerimizin mezarlarinin etrafindaki otlari temizleyen ogrencilerle karsilastik. Hic de zorla oraya getirilmis gibi bir halleri yoktu. Soyleyiniz Allahaskina, bizde kac hoca bir haftasonu ogrencilerini alip Edirnekapi Sehitligi’ne goturup, mesela oradaki Canakkale sehitlerinin toplu mezarlarini temizlemeyi dusunmustur. Ben soyleyeyim: hic hoca! 7. Resmi tarih/ alternatif tarih/ kitaplardaki bazi cirkin ve dusmanlik yaratici ifadeleri degistirelim/ onlari buraya, sunlari oraya yerlestirelim gibi guduk ve dostlar-dusmanlar alisveriste gorsun diye yapilan tartismalardan kurtulmak. Sanki ogrenci tarih kitabinda yazan sacmaliklari okuyarak bilgileniyor. Sanki o kitaplar yazili tarihin bir parcasi olacak ileride. Hassasiyetlerinizi daha can alici, ise yarar, insan yetistirmeye yonelik, uzmanlasmayi tesvik eden noktalara konsantre etmenizi oneririm. Bugunun siyasi algi ve pozisyonlari, tarih egitimini zaten yeterince sevimsizlestirmekte. 8. Dogrulugu belge ve tanikliklara dayali onemli detaylari gelistirmek. Olaylarin sadece sosyal, askeri, siyasi ve diplomatik taraflarini degil, olaylar gectigi sirada yasanan gundelik taraflarini da yansitmak. Mesela Kirim Savasi’ndan bahsederken, ilk defa etsuyu corbanin burada bulundugunu veya Charles Dickens’in bir camasir kurutma makinesi icat ettigini de soylemek. Tabii bu arada savasa bizzat katilan Tolstoy’dan ve onun aktardiklarindan da soz etmek. 9. Veri bir cografyada gecen olaylari ve insanlari anlatirken, ayni tarihte dunyanin baska bazi yerlerinde neler olup bittigini de aktarmak. Boylelikle o zamanki kosullarla ilgili mesafe, haberlesme, mantalite, imkanlar gibi tayin edici konulara da yakinlasma saglayarak, ogrencinin kafasinda daha kapsamli bir dunya tasviri yaratmasina katkida bulunmak.