bildirgec.org

şiir hakkında tüm yazılar

gece…

firatocal | 17 August 2010 11:08

üşüyen düşlerimi şefkat dolu elleriyle örten sırdaş dostumdur gece… gözlerimi kapatıp tüm savunmasızlığımla kendimi bıraksam bile , bilirim bana ihanet etmeyeceğini…

bazen özlem dolu aşk kokan bir sevgili olur , bazense koruyup gözeten , başını güvenle yasladığın bir anne … dalıp gidersin düşler diyarına mehtap kokan , yakamozun ışıl ışıl aydınlattığı elleriyle…

yaşam yorgunu bedenimi , ayrılık bitkini ruhumu dinlendiren kendinden emin , yalnızlar rıhtımıdır kadim dostum gece… dobradır , dostların en harbisi… kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği gerçekleri düşlerime fısıldayan acı gün dostumdur…

sırtını hiç dönmez bana… gün boyu aklıma gelmese bile adı , güneşle veda
laşma anımda tüm affedi
ciliğini giyinip , güler yüzüyle karşılar onca karanlığın arasın dan … ayrılığın şiirini yazdırır kalp kırıklıkları üstüne… elimi kesse de kırıntıları , acıtmaz gün boyu canımı acıttığı kadar herşey onunla…

“Bir “okurum” olduğunu düşünmüyorum”

kahramancayirli | 15 August 2010 10:53

Bir dergide şiirinin yayımlandığını öğrenince dergiyi koşup aldığım ikinci genç şair de Onur Akyıl’dır. Ne mutlu bana ki kısa bir röportaj yapma şansını yakaladım. Lafı yine kısa kesiyorum, iyi bir genç şairle sizi tanıştırmanın mutluluğu…

-Yeni vietnam mektupların var mı, onlar ne zaman okur karşısına çıkacak?
– “Okurla buluşmak” yönümü tarifleyen bir ifade biçimi değil. Çünkü; her şeyden önce bir “okurum” olduğunu düşünmüyorum; öyle olsaydı da onla buluşmayı değil rastlaşmayı yeğlerdim. “Buluşmak” karşılıklı olarak pazarlamaya tabi olmanın / kalmanın neticesi edebiyatta. Kaldı ki buluşmak için bir de buluşma noktasına, zamanına ihtiyaç var ya, iş bu karşılıklı sözleşme kimse için iyi değil. Bir bakarsın uyumadan önce elindeyim; bir bakarsın başkası benim elimde. Okur olarak da kimseyle buluşmak istemem. Rast.

yazar olamamak ve kötü yazı yazabilmek üzerine…

firatocal | 13 August 2010 12:47

bugüne özel canım inanılmaz bir iştahla kötü yazar olmak istedi… öylesine kışkırtıcı döktürmüş ki arkadaşlarım.. dayanamadım ben de yazamamayı ve yazar olamamayı yazmak istedim… ama şimdiden söyleyeyim yazım gerçekten kötü olacak.. lütfen ” sen zaten öylesin eleştirileri ” düzülmesin…

birkaç gündür yaşadığım güçlükler sebebiyle günlük yazma alışkanlığımı kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldım… hem hayatın hay huyu hem de yaşadığım teknik problemler beni neredeyse yazı yazma alışkanlığımdan uzaklaştıracaktı…

Mor külhani, kural tanımaz şair; Ece Ayhan

queennothing | 13 August 2010 10:07

Bir şiir; yazım kuralı olmayan; özel isimlerin baş harflerinin küçük yazıldığı, kelimelerin tersten okunuşlarıyla anlamlandırıldığı, yeni anlamların kazandırıldığı; bir üzerinden yüzlerce doğrunun geçebildiği ve tabii ki bir satırın başka başka manalara da çekilebileceği, ‘somutun somutu’, bazen vuran, bazen çarpan; Cemal Süreya‘lı, İlhan Berk‘li, Edip Cansever‘li, Turgut Uyar‘lı bir şiir. Gariplere, Garipçiler‘e tepki niyetine doğmuş; Pazar Postası ile filizlenmiş yepyeni bir hareket; İkinci Yeni Akım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinin üzerinden 8 sene geçmişti ki, Anarşizm’e kayan tavırları yüzünden ne sol, ‘muhafazakar’ diye adlandırılan Osmanlı savunucularına yaptığı eleştirlerden ötürü ne sağ tarafından sevilen, 1931 senesinin 10 Eylül günü Datça Yarımadası‘nda İkinci Yeni Akım’ın önemli isimlerinden olan Ece Ayhan Çağlar dünyaya geldi. Aslen Çanakkale, Eceabat, Yalova Köylü olan Çağlar Ailesi, Çanakkale’de yaşamaya başladı. 1940 senesinde İstanbul’a taşınan aile, Ayhan‘ı Fatih’te bulunan Hırka-i Şerif İlköğretim Okulu’na yazdırdı. Liseyi, Taksim’de bulunan Atatürk Erkek Lisesi’nde tamamlayan Ayhan, şiir de yazıyordu. Yazdığı şiir, ilk olarak 1954 senesinde Türk Dili Dergisi’nde yayımlandı. ’54 ve ’55 senesinde Türk Dili, Varlık Dergisi ve Yenilik Dergisi’nde yayımlanan şiirler, sonradan Türk Şiiri’nde çok önemli bir yere sahip olacak Pazar Postası’nda ve Yeditepe Dergisi’nde çıktı.

Hafif yazarları hep yazmalı..

| 12 August 2010 10:28

Hafif’in kaç üyesi olduğunu bilmiyorum ama yazanların sayısı sınırlı..
Şu günlerde edebiyat dergilerinde de tartışma var; Önüne gelen roman yazıyormuş, yazmasınalar
efendim.Bu kadar roman yazılır mıymış?
Niye yazmasınlar?
Bunda gocunacak ne var?
Aynı sıkıntıyı biz de bu blogta yaşıyoruz zaman zaman; Aşağılıyoruz, küçümsüyoruz, dalga geçiyoruz aklımız sıra..
Aslında dalga geçtiğimiz yazarlar değil yazıların içeriği oluyor..
Kimi durmaksızın aşk ve kavuş(amama)ma temalarına sarmış, kimileri nostalji peşinde, kimileri şiir yazacağım diye kafa göz yarıyor..
Hepsi de makbul ve çok insani girişimler..
Düşünsenize, bunları yapmayan bu insanlar ülkenin şu koşullarında neye tutunacaklardı?
Tutundukları şey yazıp-çizmek.
Bundan daha güzel ne olabilir?
Buradaki sert tartışmaları da vahim olarak görmemek lazım..
Bakın, arşivlere bakarken gözüme çarptı. Bir yazının içinde kullanılan “karı” sözcüğüne yazarlarımızdan biri tarafından sert bir tepki gelmiş. “karı sözcüğünün çok yakışıksız olduğunu söylemiş.
Bloğ sahibide ona aynen şu yanıtı vermiş;

Artık….

suleceizler | 06 August 2010 10:02

Artık geride kaldı yıllarım,tecrübesiz yıllarım.
Yaptığım hatalar,pişmanlıklar ,paranoyalarım acayip takıntılarım hepsi geride kaldı.
Düşünmüyorum,üzülmüyorum artık keşkelerime
Bumerang değil ki zaman geriye dönsün de düzelsin hatalar.
Yok asla mümkün değil zamanı geri çevirmek,istemesen de kayar avuçlarından kum taneleri gibi,bazen akan bir su gibi ama geri dönmez istesen de çok istesen de tutamazsın zamanı…
Artık başka bir vakit açılmıştır önünde ,başka umutlar,başka acılar ,başka sevdalar
Artık sen öğrenmişsindir zaman yaşadığın andır
Ne geçmişe dönebilirsin,ne geleceği görebilirsin
Zaman şimdiyi yaşamaktır artık,doyasıya ,her anını içine çekerek yaşamaktır.
Ders almaktır geçmiş hatalarından,kaygılanmayı kesmelisin gelecek için ,çünkü her kaygın bugününü baltalar,yaşayamazsın anını ,kaçırırsın..
Kaygılanma artık hem kaygılansan çözümemi ulaşır sanıyorsun dertlerin
Sadece anını kaçırırsın hayatın,

güneşin parlaklığını,ayın sana gülüşünü ve bir çiçeğin açmasını,derin derin nefes almasını…
Bırak artık düşünme ,anı yaşa ,artık öğrendin yaşamayı ,bırak yaşam sana aksın,seni fırtınalarıyla sarsmadan ,sen bırak kürek çekmeyi.
Akıntıya karşı kürek çekilmez ki çocuğum,büyüyünce anladım bende
Anladığımda yolun yarısındaydım,hala yarısındayım farkına varmam bu kadar yılımı alsa da
Artık biliyorum ya ,bu yeter bana…

Bazen…

suleceizler | 03 August 2010 13:33

Bazen içinde fırtınalar kopar
Nedenini anlayamazsın,öyle bir rüzgar yakarki içini
Sen o rüzgar içinde ordan oraya savrulursun
Bazen sorarsın kendine
Neden yandığını bu kadar ,nedir bu içini yakan rüzgar,nerden çıktı ki şimdi bu durup dururken
Gece karanlığında tutuşan alevler gibi
Gündüz güneşinde kavrulan başaklar gibi
Bazen olur işte bu fırtınalar
Sebebi bazen aşktır,bazense nefret
Sebebi her ne olursa olsun
Bu fırtınalara kapılır gider insanoğlu
Aynı aşk yoluna kapılır gider gibi
Bir fırtına gelir,bir fırtına gider
İnsan hayatından,biri başlar biri biter
Bazen ağır gelsede yaşadıkların
Bir umut kapısı açılır ,içindeki fırtına durulur
Yeni fırtınalara hazırlanırsın aynı savaşçılar gibi
Kuşanırsın kılıçlarını,silahlarını
Artık alışırsın gelen fırtınalara
Hazırsın ne de olsa…..

GİTMEK

il mare | 02 August 2010 21:14

Büyük sandıklarını küçülterek,kendini büyütmektir gitmek
Büyük sandıklarını küçülterek,kendini büyütmektir gitmek

melodi

Maziden kalma hazımsızlıkların, fesatlıkların, erdemsizliğe dair ne varsa rengi soluk bayatlamış hissiyatların kulaklarımın zarlarına çarptığı bir öğle vaktindeyim.Alnım, durduğum yerde salgıladığım ter damlacıklarını, kapılarını aralayıp tüm vücuduma buyur ediyor, bunalıyorum,sıkılıyorum,yazmak istiyorum,olmuyor.
Ben yazınca ılık rüzgarlar eserdi ensemden taraf;
Arka arkaya dizilmiş söğüt ağaçları şarkılar söylerdi kulaklarıma;
Nadasa bırakılmış topraklar yalnızlıklarından dert yanarlardı toprağa hasret ruhuma,
Ben dinlerdim oturup onları üstüme saldıkları kokularını içime içime çekerek,
Kokladıkça severdim yalnızlıkları,dert yanmaları dinlemeyi,
Çıplak ayakla bir yaylanın kutsal bir noktasına ayak basarak sanki, kendi bayrağımı dikerdim tepede bir yere,
Avaz avaz bağırırdım özgürlük diye kollarımı iki yana açıp etrafımda dönerek.
Yazınca ben,uçar giderdim işte, her harf kurtuluşum olurdu, tutunup üstlerine ayaklarımı sallandırırdım,şöyle bir bakardım aşağıya, minyatür bir ben görürdüm orada,gülerdim sonra,büyümeye doğru kapardım gözlerimi,dinlemeye koyulurdum söğütlerin şarkılarını, toprakların yalnızlıklarını,toprakların kokularını…

“Hayatta insanı her saniye kırabilecek kadar çok şey var”

kahramancayirli | 02 August 2010 11:58

Kapağında ismini gördüğüm şiir dergisini büyük bir heyecanla aldığım iki genç şairden biriyle röportaj yapmanın mutluluğu var üzerimde. Büyük bir gurur ve sevinçle tanışıyoruz… Karşınızda Kaan Koç

Şiirin nelerden beslenir?

Şiiri her şey besler dünyada. İstisnasız her şey. Ama temelinde coşku ve sitem vardır şiirimin. Coşku nelere mi gebedir? Öfkem ondan doğuyor benim, saldırganlığım ondan… Ya da kısacası kavgam coşkumla iç içe. Sitem deyince ise, kısa ve net, onda kırgınlıklarım var. Hayatta insanı her saniye kırabilecek kadar çok şey var. Bu açıdan zengin bir dünyada yaşıyoruz. Hele bir de sert ve bükülmeye, baş eğmeye müsait olmayanların daha çok kırıldıklarını düşünürsek… Sana değen her şeyin şiire dokunduğunu, ona dönüşmek için can attığını görebiliyorsun ister istemez. Yani benim şiirim, benim hayatımdan besleniyor. Hayat çantamda ne varsa; insanlar, sözler, dövüşler, öpüşler ya da terk edişler… Hepsi.

Her pencerede bir kadın bacağı..

| 31 July 2010 11:28

İlk yaz
Tam 0nyedi yaşındayım
şiir yazıyorum

Kalkıp gitmeli burdan
varmalı moskovaya
Bir elimde kağıt kalem
dağ yollarında dolaşmalı

sormalı köylüye
sormalı işçiye
Sormalı “Nilovna anaya”
İhtilali nasıl yaptınız diye..

kaldırıyorum gözlerimi
yukarda çok yukarlarda
ışıldıyor mavi sonsuzluk .
steplere baharı fısıldıyor..

Her pencerede bir kadın bacağı
camlar siliniyor
çamaşırlar yıkanıyor
ilk yaz temizliği..

camı, en güzel silenin kolları bembeyaz.
saçları sımsıkı topuz, etekleri belinde,
pırıl pırıl dizleri baldırları
unutuyorum ihtilali, soluğum döşümde kalıyor..