bildirgec.org

sevmek hakkında tüm yazılar

Nefes ve Sevi

pilla | 05 March 2010 13:17

Bir şeyler yazmak istiyor yüreğim. Oysa kalem kıpırdamıyor bir türlü. Bir neden aramaya belki de gerek yok buna. Çünkü nedenler bazen de gereksiz kılar olguyu. Örneğin yaşamak diyelim. Yaşamak için nedenler yaratmak, yaşama mecbur kılmak değil midir kendini. Ve mecburiyet, bir çok güzelliğini alıp götürmez mi yaşamın? Oysa yaşam, kendi güzelliğini de getirir birlikte. Güzellikler hep durur orada. Küçük, ufacık şeylerdir belki; insan fark etmez çoğu kez. Ama hiç umulmadık anlarda, umulmadık şekillerde gösterir güzelliklerini yaşam. İnsan donup kalır öylece. Zaman durur o anda.
İşte bu yüzden yaşanacak onca şey varken ne gerek var bir neden aramaya. Neyin zorundayız ki aslında, nefes almak ve sevmekten başka…

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (son)

astral | 01 March 2010 12:57

Annesini hatırladı birden. Kopmuşlardı birbirlerinden. Ama bu kopuş zamanla olmuştu, yine böyle sezdirmeden…

Gözleri doldu. Gözlerinden birkaç damla yaş akacaktı ki, izin vermedi.

Bu evde ne güzel şeyler yaşamıştı. Ne mutlu zamanlar geçirmişti. Esin hep peşinde dolanırdı. Bayılırdı onun kıkırdamasına. Hiçbir şey düşünmezdi onun bu içten hali yanında olunca.

O yine burada olsa dağılır mıydı acaba beyninde ki karıncalar?

Suzan’ı mı çağırsam acaba? Esin onu pek sevmez ama. Oysa benim dostumdur Suzan. Deli Suzan. Ancak dost olacak bir kız, sevgili değil.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (6)

astral | 01 March 2010 09:45

Ya oturmalıydı, ya televizyonu açmalıydı, ya kendine şöyle güzel bir çay demlemeliydi ya okumalıydı ya bir arkadaşını arayıp gezmeliydi… Ama bir şey yapmalıydı! Bir şey!…

Çıkıp biraz yürüse miydi? Yo, hayır bu havada yürümeyi hiç sevmezdi.

Böyle ne yapacağını bilemez bir halde düşünmemeliydi. Bu yorucu konuşmadan sonra biraz oturmak iyi gelir diye düşündü. Oturdu cama bakan, beyaz tüller sarkan kanepenin kenarına. Bir bacağını kıvırdı, dışarıya bakıyordu. O çok sevdiği tüllerinden akşamı seyreder buldu kendini. Böyle boş boş durmak düşündürüyordu onu.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (5)

astral | 28 February 2010 20:19

Adam hala kapının ardında, öyle durmaktaydı, ayakta. Kapanan kapının ardından baka kalmıştı öylesine hareketsiz…

Öylesine sımsıkı sarılıp sonra kaybettiği sıcaklıklarını düşünüyordu. Hareket edemedi. Kaldı öyle, kapı kapandı ve hala bir adam vardı kapının ardından bakan…

Giden yolculuklarını düşünüyordu belli ki… Ya da yolculuklarının nereye varacağını… İçinde ki acıları dindirmek için acil bir kadeh şarap mı almalıydı?

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (4)

astral | 24 February 2010 12:27

– “GİDİYORUM.”

Can sessiz kaldı. Konuşulacak bir şey yoktu ne de anlaşılacak…

Esin Can’ın gözlerinin içine bakıyordu.

Belki bunca olandan sonra ve yüreğinde ki sevgiyi terk etmeden önce, aşkının aşkını terk etmemesi için aşkının gözlerine bakıyordu.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Bir sözcük bekledi son kez ya da tutup elinden çekmesini kendine.O giderse yapayalnız kalacağını hissedip, sımsıkı sımsıkı sarılmasını diledi tutkuyla.

Can ne bir şey dedi ne de bir hareket belirtisi gösterdi. Gözleri donmuş gibi bakıyordu. Anlam yoktu.

Anlam aramadı artık Esin. Kaç kere açtığını bilmediği kapıyı son kez açtı kendi dünyasına açılan yolda…

II Esi dışarıya çıktığında akşam olmak üzereydi.

Günü geceye bağlayan bu saatlerde yüzüne, bedenine vuran bir rüzgarın peşi sıra düşünüyordu, içini yakarcasına “yıllar boyu ! yıllar boyu !” diye. Vurdu kendini yollara, kendini verdiği adamın yerine…

Pencerenin hangi tarafından bakıyorlar, onu bile anlatamıyorlardı birbirlerine. ‘Gölgeler açık veriyor’, diye düşündü içinden.

Gölgeler açık veriyor…

Gölgeler Açık Veriyor3

astral | 23 February 2010 09:45

corbis.com
corbis.com

Can, pencereye doğru yaklaştı. Evin salonunda oturuyorlardı. Çokta büyük olmayan bir salonları vardı. Salonun en güzel yanı bembeyaz, salonu ışıl ışıl yapan tülleriydi. Güneş giren bir evleri vardı.

Tüller, mobilyalara uyum sağlıyordu. Sıcacık olumlu bir etki yaratıyordu eve girer girmez. Hem öyle yarım da değil aşağı kadar uzanan tüllerden.

Salonun üç tarafında da pencereler vardı. Can’ın sırtı dönük bir yandan dışarıya bakıyordu. Dışarı aydınlıktı, zamansa öğleden sonraydı.

Gölgeler Açık Veriyor 2

astral | 21 February 2010 18:18

Esin’i, Can tam bu an avucunda hissetti. Bir şeyleri ortaya çıkarmak istiyordu. Aslında içinde kalan ve konuşmak istediği şeyler vardı. Bunlar yılların getirdiği tortulardı. Artık çıkmak istemekteydiler.

Tam bunları düşünürken Esin’in heyecanlanması Can’ın daha da hoşuna gitti. İstediği buydu. Tam zamanı dedi, Esin’in üzerine gitti.

“ Sen sinirleniyorsuun! Demek ki seni sinirlendirecek bir şey var…”

corbis.com
corbis.com

Can bunları oldukça rahat, gevşek bir şekilde, yüzünde hafif bir gülümsemeyle söylemişti. Esin’in kapana kısıldığı ve amacına yaklaştığı düşüncesi olayı daha da zevkli hale getirmişti.

“ Hiç yorulmayacaksın değil mi ?”

Gölgeler Açık Veriyor 1

astral | 20 February 2010 12:08

Can durup dururken sordu, ‘Satılmış ruhlar kermesinde hangi yarım kürede olduğunu düşünüyorsun?

corbis.com
corbis.com

Esin pek önemsemedi Can’ın sorusunu. Alışkındı. Can zaten farklı bir insandı. Nereden çıktı bu diye düşünmedi.

Aklına geldi ve sordu diye düşündü. Pek de düşünmek istemedi işin aslı. Can felsefeye, dünyaya çok kafa yoran bir gençti.

Can’ın bu yönünü seviyordu ama şu an hiç de kendini bunlara kafa yoracak halde hissetmiyordu. Soruya kendi tarzında, gülümseyerek, rahat bir şekilde yanıt verdi.

Okyanusun Tuza Dönüştüğü

admin | 05 February 2010 14:19

max sauco
max sauco

Yorgun kelimeler yatıyor yatağımda.
Boğazımda yutamadığım bir yutkunma hissi, boğazımda bir acı. Kalkıp su içmeye ise dermanım yok.

Konuşmalar… Herkeste ne çok söz var. Sözleri duydum, artık öyle anlamsız ki… Yerimden kalksam ya da otursam; hayatımı ritmine soksam, kendimi yeniden yaratsam, onunla bununla tanışsam; avunur muyum? Bir nokta kadar umudum olsa buna dair. Öyle insanlar olurlar. Aynı bugün gibi. Birçok konuşma. Eve gelmeyi uzatma çabası gösteren ben. Sanki o yutkunma hissi geçecekmiş gibi yersiz bir arayış. Aslında arayış değil de işte, kaçış desem değil; kaçtığım bir yer ya da kişi de yok ama yine de yalnız kalacak kadar güç sergilemeye kalkışmıyorum.

Ne Saf Ne Salt

admin | 05 February 2010 13:17

max-sauco
max-sauco

Hiç de temiz değilim, seninle kıyaslanınca. Kabulsüzlüğün sınırlarında dolaşan sen için ben, çok sıradan bir ablayım. O kadar. Süt’e yakın değilim. O ben değilim. Yalan mı, olmaz ama bazen olabiliyor; işte bunu görüyorsun. İnsan çok kızılacağını, kıyamet kopmasını istemediği zaman söylüyor. Ya da geç savunmaları. Buyum. Telafisiz. Savunma yok. Hiç de temiz değilim.

Çok masum da değilim her zaman. Bunun için daha güçlü olmak gerekiyor. Ben o kadar güçlü değilim. İşin açığı seni hak eden ben değilim.

Hem buna rağmen o kadar fevriyim ki; sabırsızlığım, iki keçiyi –gereksizce- defalarca karşı karşıya getirir, bitirir; bitirdi. İstesem ne ki, o ben değilim. Ne saf ne salt. Birçok kokunun olduğu kişi işte ben. Kimi zaman dermansız, kimi zaman çokça derman veren. Yaşayan, kimi zaman korkan, kimi zaman korkularına sığınan, kimi zaman her şeye boş veren, kimi zaman takıntılı; kimi zaman annesinden bir farkı kalmadığını anlayan, kimi zaman ağlayan, kimi zaman ağlasa da hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini anlayan, kimi zaman yoran; kimi zaman ‘Yeter, yoruldum!’ diyen… Boğulan…