bildirgec.org

sevmek hakkında tüm yazılar

İşin bitince beni sever misin?

bildigimiz son sey | 14 September 2006 10:57

Ne zaman biri çıkıp, “kadınlar çalışmamalı evde oturmalı” türünden bir şeyler söylese, mutlaka bir kıyamet kopar.
Ben de ‘otursunlar ellerinin hamurlarıyla evlerinde’ demeyeceğim elbette. Belki de şimdi bana gelen bu hikayenin, bu konuyla hiç bir ilgisi yok… Belki de var…

Buyrun, beraber okuyup düşünelim.

“Kapidan içeri girer girmez neseyle bagirdi:
Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
-Görmüyor musun? Telefonla konusuyorum.

Hiç kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babasi arabayi seviyordu. Herşey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu oldugunda. Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmiyordu. Nerelere gitsindi? Annesi kapatti telefonu. Mutfaktan tencere kasik sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti.
Sana yardım edeyim mi? dedi en sevimli halini takinarak. Annesi manali manali bakti.
Hayirdir. Bir yaramazlik filan? Bak bir de seninle ugrasmayayim. Çok yorgunum zaten…

hayat sevince güzel , sen sevilirsen eğer

ion | 15 July 2006 08:59

Sevgili günlük ;

Sana yazmayalı nerede ise bir ay oluyor. Bu sırada çok calistimsık sık anılar ve hatıralar toparladım .Kimileri iyi kimilerikötü…

Ama sana yazmamamın asıl nedeni istememekti sanırım .Hep yazdımve vazgeçtim .Bir çok şey yaşıyordum ama ne yazacaktım ki.

Hayat akıp gidiyor ve bir anı buraya sıkıştımak bile bazensıkıcı oluyor. Sıkıldığım ve yapmaya zorunlu olduğum çok şey var.Oyüzden zorunda olmadığımı bildiğimiçin sana yazmadım.

Şuan çok ünlü bir beyaz eşya firmasında yaptığım projeleryüzünden içim dışım beyaz eşya oldu.

ne büyük adammışsın sen be

beyaz_sayfa | 08 April 2006 22:56

günlük;
şu çağan ırmak ne büyük adammış be az önce kısa filmini seyrettim enfesti. adı mı? adı : “bana old and wise’ı çal”… oyuncularda güzeldi derya alabora, erkan can, tomris ince, nedim doğan… şimdi mutluyum. çağanı seviyorum. sende sev… bu arada sen seyrettin mi?

RÜYALARIM__

poseidon2000 | 01 March 2006 04:10

Uzun zaman oldu uyumayalı. Başımın ağrısı içtiğim biradan mı uykusuzluğumdan mı bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. bazen nefret ediyorum hayattan, kendimden, onlardan, bunlardan, şunlardan… bazen düşünüyorum sonra düşünmek bile istemiyorum. Hala lise yıllarında gençliğin baharında bir delikanlı sanıyorum kendimi. Yalnızlık buhranları, büyüklük sanrıları, aşağılık kompleksleri falan filan. Kurtulmak istiyorum belki de kurtulmanın yolunu bilmiyorum yada korkuyor muyum ne. Her neyse sonuçta kader deyip geçiyorum da kader_nereye kadar_? Acaba hiç mi güzel günün olmadı sorusuna uzun uzun düşündükten sonra cevap bile veremiyorum anlayacağın. Bilmiyorum daha kaç gün geçer böyle seviyormuş gibi yapmalarla, gülüyormuş gibi aldatmalarla, mutluymuş gibi kandırmacalar la. Ölüm nerde bilinmez ki. Merak etmiyorum da değil doğrusu.

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin

gul_caner | 18 December 2005 14:57

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin! Nazım Hikmet’ten aşk üstüne… Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…

Dost kalmak dedikleri

sbaskentli | 03 November 2005 21:48

Bugün hiç yazasım yoktu aslında arkadaslar. Yarım saatlik bir zaman boşluğumu değerlendirebilmek adına maillerime bakmak için bir intenet cafe ye girdim. Tabi maillerden sonra doğal olarak kendi yazılarım geldi aklıma ve bir gezineyim dedim.

Ama klavyenin tuşlarına bir kez dokundum mu , kelimelerin ekrana biribirinin peşi sıra dökülüşünü bir kere gördüm mü kalkası gelmiyor insanın bu teknoloji kutusunun başından.

Başda dediğim gibi çoğu zaman olduğu gibi bu günde şunu yazayım diye oturmadım bilgisayar başına . Zaten bunu düşünmeye gerek kalmıyor bu makinenin başında insan otomatik pilota bağlanmışcasına uçuşa geçiyor. Ulaşacağı nokta koordinatlar yok belki ama güzel olan da bu değil mi ?????

Aşk’tan bahsedebilir miyim?

murat murathanoglu | 27 August 2005 11:20

Aşk’tan bahsedebilir miyim?

Hiç aşık oldunuz mu? Sevdiniz mi? Ölesiye ve hiç bırakmamacasına. Hiç rüyalarınız ve düşünceleriniz işgale uğradı mı? Hiç terk edilmemecesine. Hiç bütün saatleriniz bir kişiye kurulu hale geldi mi? Hiç sevildiniz mi? Doyasıya. Sevgiden ölecek, boğulacak gibi oldunuz mu? Veya sevmede yarıştınız mı? Bunu başarabildiniz mi? Ve en sonunda şehrin en yüksek yerine çıkıp : “İşte böyle sevilir! İşte böyle Aşık olunur!” diye haykırabilmeyi düşlediniz mi?

20.yy. tüketim çağı olarak adlandırılır. Ve ilk tüketilenler de “AŞK, AŞIK, İNSAN, ve İNSANLIK” oldu. “İnsanlık ölmedi! Hala bazı İNSANLAR var!” denilebilir. Ama kim ne derse desin ‘Aşk ve Aşık’ bizim diyardan gitmiştir artık.