bildirgec.org

sevgili hakkında tüm yazılar

Nedir Bu Aşk Böyle

liquidlightening | 02 June 2009 09:47

Beraber geçirilen zamanın verdiği doluluk, diye başlamak istiyorum yazıma. Başı olan ama sonunu kestiremediğin bir derinlik gibi… Baş döndürücü, kimi zamanda tüyler ürpertici. Nefesini zor alırsın, kapıldığın anlarda. Hiç bir kelime ile anlatamayacağın kadar bir yoğunluk varken, yetersizliğinin sarmasına izin verirsin tüketmek istemiyor gibi. Bir fırtınanın ortasında, rüzgarın dokunuşlarına odaklanmak gibi hayal edebilirsin. Beraber geçirilen süre zarfında kırgınlıklar olur elbet, bir inerken iki çıkar bazı şeyler. Kızarsın, kabul edemezsin, umudunu ve beklentilerini kaybettiğini sanırsın… İlginçtir ki geçer… Aşkta normal olan bir şey var mı zaten? Tabi geçmekle kalmaz ve nedendir de bilinmez ama ona daha çok bağlar bu durum.

Gün gelir, düşmanın da o olur, arkadaşın da, sevgilin de, hatta rakibin de… Her olguyu tek bir insanda yaşamaya endekslenirsin birden. Zıtlıkları ile var olan her duygu, onu ve sevgini daha da vazgeçilmez, boşluğu doldurulamaz hale getirir.
Güneşin de odur, dünyan da; gecesi ve gündüzü ile…
Kimi zaman seni anlamasına izin vermezsin, hayıflanırsın bu duruma. Biraz daha ilgi, biraz daha sevgi istemenin yolu buradan geçer zannedersin…
Aslında kendi kendini anlayıp, sınırlarını görebildiğin önemli bir süreçtir, birliktelik yaşamak. Ancak zamanın çoğu saçma sapan düşünceleri ve davranışları anlamaya çalışmakla geçer. Hem kendinin hem onun… Eğlencelidir, acıttığı zamanları da vardır.
Bazen reddetmesini istediğin itiraflarına, hapseder seni. Cezanı çektiğinde özgür bırakan da odur. Bazen de beklediğin coşkuyu göremezsin onda, acaba o da benim hissettiklerimi hissediyor mu acaba o da benim düşündüklerimi düşünüp, yapıyor mu? gibi buhranlara düşersin… Ama bazen öyle bir şey görürsün ki beklemediğin, sevgisi karşısında yetersiz hissedersin kendini. Hep bir zıtlık hali mevcuttur
Yaşanılası kılan da budur…

Olana da olmayana da bu sözüm;
Zamanla daha çok içine girdikçe, bir masaldan çıkıyorsun. Eksilerini gördükçe artılarını yaşıyorsun…

Salak sevgili

bige | 27 May 2009 14:55

Sevgiliniz ne düşünüyor? diye bir yazı okudum bugün.

Kızım biz ne akıllıyız,sevgililerimiz salak,ne düşündüklerini anlatamıyorlarda şu şu mimiklerden anlayacağızmış. Dedim poğaça-kahve keyfi yaparken az önce çok anaçlığıyla övünen mesai arkadaşıma.

Erkekleri anlamak,kadınları anlamak gibi evödevi çalışmaları beni çok eğlendiriyor.Kimse bu işi bilmiyorda,marstan biri gelmiş olayı çözmüş havalarda yazılar yazıyorlar:)

evli adamla aşk

taha3045 | 27 May 2009 10:16

Evli bir adamla aşk yaşamak ne kötü birşeydir, yanlış anlaşılmasın burada kötülükten kastım ahlaki bir yargılama değil, gönül bu olmasa belki daha iyi ama olmuşla ölmüşe çare yok. Kötüden kastım birlikteligin çaresizligidir. Hele evli adamın sevgilisi gerçekten adamı seviyorsa degmeyin eziyete hem karısına hem sevgilisine.

Uykuları kaçıran bu evli adama aşıktır kadın, yanındayken eşiyle aralarında hiçbir bağın kalmadıgını anlatan, eşiyle cinsel birlikteliginin bile olmadıgını söyleyen adamın aslında karısına ne kadar değer verdiğini bilir, bilir ama birşey diyemez çünkü çaresizdir. İlişkisini sağa sola haykırsa, gidip eşine anlatsa ,adamın yuvasını yıksa bir türlü bunun vicdan azabı var ,birde bazı evli kadınların eşlerini kaybetmemek için maceralarına gözyummasına denk gelse , iyice metres oldugu ayyuka çıkacak, sen ne yaptın diye adamın bunu terketme ihtimali var. Adamın eşinin bunları duyup üzülmesi için ne suçu günahı var, evli birine aşık olmakla hayatının aptallıgını yapan kendisiyken neden başka bir kadına acı çektirsin ki?

Her şey olağan akışında

astral | 22 May 2009 10:53

Düğümlerin bittiği yerdeyim. Yolun sonunda bir resmin başlangıcındayım. Bir papaz dua okuyor kapı önünde, kuyruğuna yanlışlıkla basılan beyaz yavru kedi çığlık atarak uzaklaşıyor. Sokakta tek tük oynayan küçük çocuklar. Erkek çocuklar misket oynamaktan yorulmuyor asırlar geçse de.

Yorulan bir kadın pencere kenarında elini çenesine dayamış, ayıkladığı fasulyeleri bir yana iteklemiş -kendince mola verip- dışarıyı seyrediyor, hülyaya dalıyor, bunca gençken gençliğini yaşayabileceği başka bir hayat düşünüyor bulutlara bakıp, bakıp…

SEVGİLİYE MEKTUP 1

nacak | 21 May 2009 17:11

Benim için sonbahar yoktu artık .Sonbahar ben olmuştum çünkü sevgili.Anlamsızdı gece…Anlamsızdı gündüz…Sokaklar bomboştu sanki , terketmişti insanlar şehri….Sen gittiğin günden beri…Sonbaharın bile eski tadı yoktu artık .Yeni aşklara yelken açtıran bir mevsim değildi artık. Hayalini canlandırdığımda gözümde , bütün sokakları , bütün yolları halı gibi kaplamış , üstüne basınca hışırtısını duyduğum , parçalandığını hissettiğim , buram buram hüzün kokan , bakır kızıllığında yaprakların o eski anlamı yoktu artık beynimde , ruhumda , kalbimde ….Sonbahar mı yitirmişti anlamını , yoksa kalbim mi sonbaharını yaşıyordu bu sefer ? Neden hayalimdeki yaprakların hışırtısını duyamıyordum artık? Yoksa kalbimin suskun çığlıkları mı duyurmuyordu artık yaprakların hışırtısını ? Ruhum mu parçalanmıştı , ki hissedemiyordum yürürken ayaklarımın ezdiği yaprakların parçalanmasını ? Yanan kalbimden yükselen dumanların kokusu mu engel oluyordu buram buram hüzün kokusunu hissetmeye ? Benim için sonbahar yoktu artık .Sonbahar ben olmuştum çünkü sevgili. Bir bir dökmüştüm yapraklarımı her yere .Nereye savurursa rüzgar o yöne gidiyordum .Bir o yana bir bu yana savrulup dururken …. Medet umarak her çarptığım yerden belki kalkarım tekrar ayağa diyerek.

Dudak İzi

pilli pati | 01 May 2009 09:31

O sabah… Vaktini sevmediğim gibi, bana iyi gelmediği gibi… Hatırladıkça içimin yanması gibi, kötü, dingin, üstelik… Lanet sessiz bir sabahtı! Aşk, Antalya Havalimanı’nda kısacık öpüşlere boyun büktü. Soluğumda söz diye biriktirdiklerime çığ düştü.

Öptün! Döndün ve yürüdün!

Sanki daha o dakika bitmeden beni unuttun!

Sonra sessizce, bir suçlunun olay mahalline geri dönmesi gibi… Yaklaşıp sana, yüzüne tekrar değdirdiğim avuç içime hapsedip kokunu… Yolakoyuldum. Beni uykumdan uyandıran öpüşlerini de doldurup hafsalamın heybesine, kendi yüzümün haritasını ölçüp biçme niyetiyle o gün bugündür ortadan yokoldum.

Anneme Mektup

sba | 30 April 2009 23:00

Anne

Yüreğim sızladı aklım durdu bir an! Kalemin yazmaz oldu sei anınca anam..
Hani beni gözyaşları ile uğurlarken, dönüp sana daya daya tekrar bakmak istedim ama bakamadım.
Anam istemedim gözümdeki gözyaşı göresin ve içine bir hüzün daha çöksün. Durmadan anam duramadım yanında biraz daha..
Koparamazdım alamazdım kendimi senden. Bırakamazdım o sımsıcak şefkat dolu yüreğimi dayanamam anam dayanamam sensizliği yüreğime koyamam.
Seneler geçti anam..
Daha dün gibi acım içimde, dinmiyor acın dinmiyor. Yıllar geçtikçe özlemin daha da büyüyor. bir evladın en büyük “yar” ı anaymış meğer..
Sevginin yücesi, şefkatin enginliği deryalar dolusu merhamet sendeymiş anam içimde hep hüzün var, sana karşı evlatlık vazifemi yapabildin mi diye..
Helal et hakkını , biliyorum sen çoktan helal ettin hakkını; Benden hak talep etmeyecek kadar yüce bir şefkate sahipsin..

Şükürler olsun hayatımdasın sevgilim

darjeeling | 27 April 2009 12:38

Yazıyı bitireceğim cümle aslında başlığımdı ama yine de öyle bitecek, inanın…
Funda Arar ‘senden öğrendim ‘ diyor şarkısında ve ben bir çok blog ve farklı internet sitelerinde insanların eski sevgililerine sesleniş ve hiç tanımadığı okuyuculara serzenişlerini okudum demin. İnsanımızın en büyük derdi değil mi sevgi aslında?Sevgisiz yaşayamıyoruz. Ve bu sitelerde yazan insanların lanet edişlerinde bile aşk var. Sevdiklerini unutamadıkları gerçeği bir tokat gibi çarpıyor yüzüme ve haddim olmadan belkide acıyorum onlara.. Ayrılık virajlarından çok kez dönmüş biri olarak sevdiğini kaybetme İHTİMALİNİN bile ne kadar can acıttığını bilirim, öyle ki bu insanlar neler hissediyorlardır şuan?? Düşünmek istemiyorum aslında……
Sonra şunu düşündüm. Sen benimlesin. Bir şekilde hayatımdasın ve herşey şükür ki geçmişte olduğundan daha iyi. Daha olgunuz ve birbirimizi sonsuza dek kaybettirecek o hatayı yapmadan bugüne gelebilmenin mululuğunu yaşıyorum bu gece.
Şükürler olsun hayatımdasın sevgilim…. Ben ölene dek te ol isterim…

Hiroşima Sevgilim: MARGUERITE DURAS

queennothing | 26 March 2009 12:39

Birinci Dünya Savaşı, başlangıç sinyallerini verirken Çinhindi’ne (Hindiçin) atanan öğretmen çift, savaşın resmi olarak başladığı 1914 yılında üçüncü çocukları Marguerite‘ye sahip oldu. Yeni doğan Marguerite ve diğer iki oğlan çocuğu Paulo ve Pierre ile gönüllü olarak yaşadıkları Vietnam‘ın en büyük şehri Hi Şo Ming (Saygon) komşularından Gia Dinh‘te matematik öğretmeni baba ve Fransızca öğretmeni anne, çocuklarının; özellikle Marguerite‘nin uyum sorunlarıyla baş etmek zorunda kalacaktı.

Hastalıklı gibi görünen beyaz teni, siyah saçları ve mavi gözleriyle bir ‘yabancı’ olaran Marguerite, diğer çocuklar gibi davranmayı, onların dilinde şarkı söylemeyi, hatta düzenli olarak kiliseye gidip dua etmeyi öğrense de, O’nda hep çok sevdiği babasının bile ulaşamadığı ‘dokunulmaz bir yabancılık‘ olacaktı.
Yokluk, yoklukla gelen açlık, korku ve kanla bulanan savaşın en çirkin sahneleriyle yüzyüze kalan Marguerite‘nin, annesiyle kurduğu ‘normal‘ ilişkisi, babasıyla düzenlediği piyano geceleri ve sevmeye başladığı dış görünüşü; 10. yaşına geldiğinde babasını dizanteriden kaybetmesini, içinde sakladığı bir ‘trajedi‘ olarak nitelendirmesine engel olamayacaktı.
Babasız kalan üç çocukla Fransa‘ya dönen anne, ailesinin de desteğiyle, çocuklarına bakabilmek için öğretmenlik yapmaya Paris‘te devam eder. 2 yıl Fransa‘da kaldıktan sonra 1928 yılında Kamboçya‘ya tayini çıkan anne, çocuklarıyla birlikte ailesinin yanından ayrılır.