bildirgec.org

sevgi hakkında tüm yazılar

AŞIK OLMAYA HAZIRMISINIZ???

prenses18 | 21 October 2005 22:08

Evinin seni içine sıgdıramayacak kadar dar oldugunu
fark edeceksin…
Sokaga firlayacaksın…
Sokaklar da dar gelecek…
Tıpkı vücudunun yüregine dar geldigi gibi…
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl
gökyüzü…
Kendini tasıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir
yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin…
Birileri sana bir seyler anlatacak durmadan…
“Önemli olan saglık.”
“Yasamak güzel.”
“Bos ver, her sey unutulur.”
Sen hiçbirini duymayacaksın…
Göz yaslarından etrafı göremez hale geleceksin…
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az
sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok
seveceksin…
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin…
“Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet
kopacakmıs” deseler basını
kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın…
Yalnız kalmak isteyeceksin…
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
Ikisi de yetmeyecek…
Geçmişi düşüneceksin…
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin…
Gittigin yerlere gitmek…
Bu sana hiç iyi gelmeyecek…
Ama bile bile yapacaksın…
Biri sana içindeki acıyı söküp atabilecegini
söylese,kaçacaksın…
Aslında kurtulmak istedigin halde, o acıyı
yasamak için direneceksin…
Hayatının geri kalanını onu düsünerek geçirmek
isteyeceksin….
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin…
Herkesi ona benzetip…
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın…
Hiçbir sey oyalamayacak seni…
Ilaçlara sıgınacaksın…
Birkaç saat kafani bulandiran ama asla onu
unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından
seyrettiren…
Bütün sarkılar sizin için yazılmıs gibi
gelecek… Bogazın dügümlenecek,
dinleyemeyeceksin…
Uyumak zor, uyanmak kolay
olacak…
Sabahı iple çekeceksin…
Bazen de “Hiç günes dogmasa” diyeceksin…
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler…
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne
çıkana sarılmak isteyeceksin
Nafile…
Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istedigin…
Her sıçrayarak uyandıgında onun adını söyledigini
fark edeceksin…
Telefonun çalmasını bekleyeceksin…
Aramayacagını bile bile…
Her çaldıgında yüregin agzina gelecek…
Aglamaklı konusacaksın arayanlarla…
Yüregin burkulacak…
Canın yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin…
Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp
tutusacaksın…
Defalarca aradıgi günlerin kıymetini bilmedigin
için nefret edeceksin…
Yasadıgın sehri terk etmek isteyeceksin…
Onunla hiçbir anının olmadigi bir yerlere gidip
yerlesmek…
Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karsılasma umudu…
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yasayacaksın…
Buna yasamak denirse…

BİR GaRİp DeNeMEsi

mrcnart | 31 May 2004 15:32

bıktık artık nereye gidiyoruz demekten ama yinede yol alıyor gemimiz nereye gittiğini bilmeden, pervasızca ve korkusuzca!…
bir nesnemidir bizi acımasızca hayatın rüzgarlarında sağa sola savuran? yoksa göremediğimiz, tadamadığımız, tanımlayamadığımız birşeymidir hayatın acımasız oyununda bizi peşinde koşturtan? neydi yaşam amacımız ? bu soruyu hergün binlerce defa duyuyoruz belki, binlerce kez kendimize soruyoruz bunu ve cevabını vermeden es geçerek devam ediyoruz amaçsız yolumuza… belkide çok karamsarım? balkide bazılarımızın bir amacı var? peki ne olabilir bu amaçlar diye düşündüğümde dersine çalışmamış ve listede en sonda olduğu halde ilk önce kaldırılan bir öğrenci sıkılganlığıyla alakasız şeyleri mırıldandığımı görüyorum… nemi olabilir? şeyy PARA, AŞK, SEVGİ, YAŞAMA ARZUSU, MUTLULUK??? başka ne olabilirki?
aklıma başka bişey gelmiyoo yerime oturunca ise birilerinin cevabı kulağıma fısıldadığını hissediyorum ama yinede cevaplar saçma!!sadece bilmem kaç yüzyıl önce takasla alışverişte kolaylık sağlasın diye icat edilen bir nesne amaç olamazdı! ne olduğunu görmediğimiz sadece hissetiğimizi sölediğimiz ve binbir türlü tarifini yapıpta tanımlayamadığımız bir şeyde olamazdı amacımız! peki neydi yaşam amacımız varoluş sebebimiz?? peki ya neydi mutluluk? en çok duyduğumuz ve tarifi olmayan resmi dahi çizilemeyen mutluluk neydi? nasıl anlatılırdı, nasıl yaşanırdı, nasıl tarif edilirdi??
açlıktan nefesi kokan bi çocuğa verilen karşılıksız(?) bir yemekmi, yoksa birtürlü istekleri bitmeyen şımarık çocuğun istek zincirine bir yeni halka eklemekmi? işçilerden kesip iş gücünü arttırıp binbir türlü ekonomik dalaverelerle kar elde etmekmi yoksa bir amelenin kazandığı üç kuruşla evine yorgun argın gelmesimi? adını sıksık duyduumuz bir gece genelevinde şey pardon eğlence yerinde normal insanların senede kazanacağı parayı savurmakmı, yoksa sittin sene çalışıp arttırdığın parayla bir ev almakmı mutluluk? bir gitarın tınımı, bir ressamın zarif fırçasımı, bir metalica’cının isyanımı, bir arabeskçinin kara haykırışımı, mozartın bilmem kaçıncı senfonisimi, ayakla vurulan bir lastik aletin doksana(?) girmesimi, dev gibi adamların bir çemberden başka bir lastik nesneyi geçirmeye çalışmasımı yoksa rüyalarımızda binebileceğimiz son model araçların birbiriyle üstünlük sağlamaya çalışmasımı mutluluk???körü körüne sevdiğin ve uğruna can vereceğin başka bir insanın(!) sana gülümsemesimi yoksa sevgililer listesine bir yenisini eklemekmi mutluluk?? nedir mutluluk kimdir necidir? kim bilir mutluluk nerdedir,kim tanır mutluluk nedir?acımasız bir zemheri gecesinde ayaza tutulmuş ve sert esen rüzgarla sarsılan koskoca yaşam ağacından kopan sarı bir yapraktı hayat, nereye savrulduğumuzu ve hangi rüzgara kapıldığımızı bilmeden bir o yana bir öteki yana pervasızca savrulup yere düşeceğimiz anı dehşetle bekliyorduk kimselere hesap soramadan…

B A Ğ L I O L M A K, B A Ğ I M L I O L M A K …

fractal | 15 January 2004 00:54

Bağlı olmak, bağımlı olmak! İkisinden birini seçmeniz gerekse hangisini seçerdiniz?
Ne saçma soru bu şimdi! İkisi de aynı değil mi?
Şebnem Ferah şarkısında şöyle diyordu:
“Sana çok bağlıydım ama bağımlı değildim”
İlk başta çelişkili bir söz gibi duruyor, insanın kulağını tırmalıyor ama inince biraz derinlere düzgün bir manzara ile karşılaşılıyor.Ne demek bu. Birine çok bağlıysan bağımlı değil misin yani ?

Birini çok sevebilirsin, öyle seversin ki onun hatalarını görmezsin ya da görmezden gelirsin ya da o hatalar çok sevimli durur senin o kocaman sevgi denizinin ortasında. Çok şey yaşarsın,
çok şey paylaşır. Beraber gülersiniz en berbat esprilere, beraber dinlersiniz şarkıları, ortak bir tane seçip her dinleyişte biraz daha gömülürsünüz o dipsiz sevginize. Akıl bir karış havada
beraber ıslanırsınız soğuk yağmurda ve sadece ellerinizi ısıtırsınız sevginizle…

Sevgi Türkiye’de En Büyük Cinayet Sebebi

asparagas | 08 November 2003 17:18

İstanbul Bayrampaşa ve Sağmalcılar cezaevlerinde 786 mahkum arasında yaptığımız bir araştırmanın ilginç sonuçlarını henüz hiçbir yerde yayınlanmadan sevgili Hafifçilerle paylaşmak istedim.

18-45 yaş arası mahkumlar, karşılıklı görüşme ve yazılı anket yoluyla değerlendirildi ve İstanbul’un kozmopolit yapısı göz önüne alınarak Türkiye’nin suç ve (tüm suçlular yakalanamadığı için) yakalanan ya da teslim olan suçlu profili çıkartıldı. Mahkumların doğum yeri istatistiklerini burada belirli yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için yazmayacağım ancak inanın tüm diğer sonuçlar kadar ilginç. Katil, hırsız ve narkotik olarak 3 gruba ayrılan mahkumlardan katil grubu 350, hırsız grubu 234, narkotik grubu 202 kişiden oluşuyordu ve hepsi çalışmaya gönüllü olarak katıldılar.

Buffet Froid

infuscoare | 06 October 2003 08:36

İnsanlar için, çoğu kavram pek ucuz. Kullanım sıklığına bağlı olarak, yalama ve aşınmış olmanın da etkisiyle, bunların en ucuzlarından biri; “övgü” hadisesi -ki buna bütün cüretimle; sevgi, saygı, sadakat, ilgi, şefkat, aşk?, hoşgörü ve daha başka kutsal olarak nitelenen hangi hissiyat varsa dahil etmek istiyorum- bir diğeri, yine aynı rahatlıkla sarfedilen ve ilkine olan zıtlığıyla dikkat çekici; “suçlama ya da günah keçisi bulma” hadisesi ve buna bağlı gelişen “projeksiyon” sendromu. Yine biribirlerine değersiz övgüler yağdırıp, karşılığında pek değersiz övgüler satın almak, bu esnada da, kalın derileri altındaki ödlek ruhlarının cılız seslerini bastırmak, insanlar için memnuniyet verici bir davranış biçimidir, sağliklıdır, olması gerekendir ve çomak sokmaya gelmez. Aksi takdirde, “zıtların birliği” müessesesinin tüm ihtişamıyla sizi sonsuza dek büyülemesine hazırlıklı olacaksınız demektir.