bildirgec.org

sevda hakkında tüm yazılar

Sırlı Kentler Tanrıçası

astral | 10 November 2010 09:59

Sırlı kentler tanrıçası. Çalıların altından sular akıyor şimdi. Beklenilen umulanın derinliğinde olmadığında, sisler değişiyor karanlık aydınlanmadan.

Sırlı kentler tanrıçası bir melodi duyuyorum, atmosferi değiştiren ve hatta yeniden yaratan/ tanımlayan. Bazen ilişkiler de böyledir, yeniden tanımlar, resimler çizer…

Sırlar vardır, içten öte… Tenden derine, ‘üç kapı vuruşu bir okyanusta’ takılıp kalmışken, zamansız bir aralıkta; o aralık ki, aralık mı yoksa anın kendisi mianlayamadığın zamanlardandır.

ölüm nedeni: ‘heyecandan kalp sıkışması’

astral | 03 November 2010 10:50

Sorunu mu, çözümü mü bilemedikleri bir mevzuda; konuşmak üzere buluşan iki dostun diyoloğudur…

-‘İlişkinin motonlaşması ve heyecansızlık reçetesi’ oluyor muymuş? dedi kırlangıç, kırbacını sallayarak…

-Olurmuş, olur. Gerekli ne yaparsın, dr dedi.

-Nasıl yani?

-Ne, nasıl yani?

-Monotonlaşma reçetesi mi verdi sana?

-Sen de gebermek üzere olsan, sana da verebilir.

-Hiçbir şey anlamadım.

-Anlasan şaşardım, dinle:

Betina La Plante
Betina La Plante

Kalbimin hızlı hızlı çarpması bir yana, kalp kapakçılığında açıklık nedeniyle kalp kasılmaları yaşıyorum aniden. Aniden.

tastamam

astral | 03 November 2010 09:08

İşte bir şarkı başlıyor. Rengarenk. Tek kelimeyle tanımla dense, bunu derim.

Arabadayız, saçlarımı savuruyorum. O zamanlar onun benim birtanem olacağını bilmiyorum, fotoğraf çekmek için uzak diyarlara gidiyoruz. Cd’deki şarkı bizim şarkımız olacakmış, bilmiyorduk.

Şu anda uyuyor güzelim, ben onu düşünüyorum. Oysa ‘otokontrol sahibi üstad ben’, aradığında ne denli kısa kestim konuşmayı, sadece iyi geceler dedim.

Oysa benimle uyusun, benimle uyansın istiyorum ve sabah sabah gördüğüm mahmur bakışı güneşim olacak biliyorum.

İlişkiye Saygı, Sevgiden de Önemli

astral | 24 October 2010 14:20

Tony Duran’ın objektifinden yansıyan Rene Russo
Tony Duran’ın objektifinden yansıyan Rene Russo

Dünyanın senin çevrende dönmediğini görmen ne kadar önemli! Ne sözler, ne de o masum gülüş masumluğumuzu betimlemiyor, bu ahenkli çağ bozumlarını yaşadığımız son devrede…

Herşeyi geçtiğimiz, olgunlaştığımız bu evrede sözde kendimizi bilmemiz lazım. Nasıl? Güven sözlerle, vaatlerle olmuyor, çoktan çoktan anladım. Hikâyeler mi anlatılmalı kendini önemli hissetmen için? 20 dk’da bir aranılıp ama gayet güzel aldatılabildiğini gören biri olarak bunlara inanmıyorum. Hesap, sorgu, sual; hikaye. Geç, inanmıyorum.

‘I feel you’

astral | 18 October 2010 15:39

Ta ki, aşk onu buluncaya kadar. Aşk onu buldu ve yok etti. Kendi girdabına alıp yok ettiği ruhların yanına birini daha kattı böylece, aşk…

Eskilerden kalma bir zaman. Fakat o an ki, eski olduğu hissedilmiyor. Bir melodi. Derinden ve her şeyi etkileyen. ‘I fell you.’

Bu şarkı ne zaman çalsa kadının gözüne o geliyordu ve daha da ötesi şarkıyı o söylüyor gibi geliyordu.

An değişti ama bir yandan da hiç değişmedi. Gecenin karanlığında anılar geldi kadının önüne.

bilirsin değil mi?

astral | 15 October 2010 14:31

Ruhumun sığınaksızlığında boş bir gezegen burası. Yer yüzü cezveye düşmüş, beyazlara bulanmış çabalarının sonucunda.

Her rıhtım, kendisine çıkarmış, derin bir rüzgâr ruhuna güneyden esermiş. Her var oluş, geri beslenim olup dönermiş, düş bahçelerine. Ta ki, yok oluşlar sadece yazıda kalıncaya dek…

Saçlarının arasında uyumak istiyorum ve kokunun içinde beni sararken istencin ile o zaman, zaman duruyor, dinginlik.

Söz bu ya, akıp gidiyor diyorlar. Gitmesin. Duralım kapı önlerinde, sözlerin de önünde. Geçit verecek de vermeyecek de yalnız biziz, bilir misin?
Bilir misin, okyanuslar vardır; dalgalarında kırlangıç esintisini getirir rengiyle, oluşuyla…

Kızıl Dinginliğim

astral | 04 September 2010 11:34

Arabada gittiğimiz anları hatırlıyorum. Yüzüne bakamadığım anları…

Duyduğum melodiyi hiç unutmayacağım. Ne çok yerde duymaya başladım o an sonrasında.

Belki kaçıyorum senden doğru. Düşünmemeye çalışıyorum. Belki de çok da düşünmüyorum. Hal bu ya, düşünsem dertlendirmezdim seni bu denli. Git istememiştim, güzellik. Bazen boyunduruğumuz altına almaya çalışıyoruz, belki fark ederek belki de fark etmeyerek.

Şu saatlerde sıcak bir şehre giderken, yüzün gülmüyorken ve sebebi benken; bilmiyorsun bizim şarkılarımızdan birini dinlediğimi.

HADİ GİT… YAMALI BU SEVDADAN SOYUN…

pillihafif | 31 August 2010 13:31

Dişlerim gıcırdıyor. Hatıralar o kadar soğuk değil halbuki… Kısık bir keman sesi. Anılar. Hayatın kompozisyonunun giriş bölümündeyim hala. Sessizlik gelişme’ye gebe…
En kafir mısraları dizeceğim boynuna şimdi bekle. En ıssız ,en patika yollardan bulup hüsranını,satır başlarına medet kılacağım. Hayta çocukluğunu bela kılma başıma,zira çoktan sayıldın sevdanın ergen koğuşunda…Şimdi fildişi kolyemi takıp uğur getirsin diye boynuma,yanıma alıyorum kederden arta kalan liğme güzelliğini…Eğer diye başlayan cümleler kurma bu yoksula.Eğer diye birşey kalmadı huzurumda…
Oysa melul bir edebin aralığından sızıyorsun,korun. Korunki ateşe kor, arıya rızk, acıya keder, ölüme yalan sunumlar hazırlayabilesin… Korunki aşka gark bir bedende yeniden filizlenebilesin. Ben savurdum sana,söze,usuma dair ne varsa hiçliğe…
Kal demeyeceğim. Çünkü bir tarafım hala hüzün. Çünkü en çocuk halim sana hep küskün. En manidar cümlelerim kekeme bir koğuşta bütün. K al demeyeceğim,kalırsan halim vahim ve mühim…
Gül kurusu sevdalar yetiştir mesela benden sonra. Biraz olsun zaman geçmeli ama. Zaman ki şimdiye dek yaramadı hiçbir yaraya. Zaman ki hiç sağamadı yoksul mahallelerin köşe başı sevdalarından arta kalan ızdırapları…
Ne desem sana boş,ne desem kirli bi cereyan soğukluğu,ne desem alnına leke sürülmüş bir cehennem yorgunluğu… Ama bekleme kal demeyeceğim, hadi git yamalı bu sevdadan soyun…

Gül ile Bülbül

azturk | 31 August 2010 10:38

Gül ile bülbülün hikâyesi. Bir aşk hikâyesi. Bir değil bütün aşıkların hikayesi. Vuslata eremeyenlerin, sevip de kavuşamayanların hikâyesi. Sevdalarından yanıp kavrulanların ve sevgili yolunda heder ettiği ömrünü dudaklarında bir tebessümle taçlandıranların hikâyesi. Belki sinesinde kalp taşıyanların, belki duygu ve düşünceleri akla hayale sığmayan
yüce insanların hikâyesi. Belki, belki, bütün insanlığın hikâyesi.

Günlerden bir gün bülbül yükseklerden uçarken bulutların arsında keyfini, sefasını sürerken bir koku duyar. Bu koku başını döndürür, beynini bulandırır adeta bülbül sarhoş olur. O günden sonra gözü bir şey göremez o minicik gagasından ince ezgiler çıkmaz. Kulağı duymaz olur ve gagasından çıkan hep yanık nağmelerdir. O kokunun sahibine görmeden öyle vurulur ki bir dirhem sinesini kor yumağı haline gelir. Yandıkça yanar, yandıkça yanar daha yanmak ister.

Yan…

witamin | 04 July 2010 19:12

2 yıldır aynı sokakta , aynı evde oturuyordu Nazlı.Sokağın açıldığı 2 yol vardı.Sıklıkla durağın olduğu sokağı kullanırdı dışarıya çıktığında.Önceleri sadece o yolu sevdiğinden,sonraysa fakültesi taşındığı için araçla gitmesi gerektiğinden.Bu durağı seçmesinin diğer bir sebebi de durağın karşısındaki yanmış evdi. Hikayesini düşünürken bulurdu kendini çoğu kez.Bu isli merdivenlerden kimler çıkmıştı acaba?Aceleyle inen ayakların sahibi ocaktaki yemeği mi unutmuştu da çıkmıştı bu yangın? Peki acaba gelinlikler içinde bir kız çıkmış mıydı bu evden duvağını sürüye sürüye,belinde kırmızı kurdela…Dizini dövmüş müydü evin sahipleri ev yanarken? Yoksa Nazlı’nın is dediği onlar mıydı? Kim bilir …

Bunları düşünürken aklının ucundan bile geçmemişti karşıdaki yanmış evin hikayesini düşünürken gölgesinde dikildiği evin kendi hikayesini yazıyor olduğu…