bildirgec.org

sessizlik hakkında tüm yazılar

saçmalık

cheyenne | 09 October 2007 11:29

Geçiyorum kendimden sessizliğimde, yalnızlığımda.Yolculuk üstüne yolculuk… Bazen çok yorgun bazen çok mutlu bazen kızgın bazen hüzün dolu dönüyorum. Etraf gürültü doluyken ben neden sessizim diye düşünmedim diyemem. Ama cevap hep geldi geçti düşünülmeden. Duvar. Yıllardır huzurlu duvarlar ama yetmiyor artık. Sessizlik bir tercih mi benim için yoksa öylesine alıştığım bir durum mu. Hadi bozun sessizliği kelimelerle …ağzıma. Sıkıcı oluyor anlarsınız ya sessiz oyun. Yapabilceğim son şey (yani şimdilik aklıma gelen) haykırmak. İstemiyorum sadece sessizlik olmasını. Huzurum kaçsın hadi. Canı sıkkın olan küfretsin bana, mutlu olan iki dakika ayırsın bana, ağlayan omuz istesin benden… İsteğimin sebebi her cümlem gibi basit. Ben de aynılarını istiyorum. Şansım nedir? Bilmiyorum.

Biten Aşklara..

EfgaN | 23 September 2007 00:59

Yalnızlık mı? Bunu da yaşamak zorunda mı insan.. silemez mi bu duyguyu damarlardan.. unutamaz mı bu hissi.. mecburiyet midir bu yaşanması gereken. Ayrılığın acısı aşılanırken iliklere, elden bir şey gelemez mi.. Bu acının tedavisi, aspirini yok mudur.. pahalı mıdır? Bu illetin dertlisi çok iken, devası yok mudur.. uzakta mıdır? Sevmek nedendir yetmez bu acıyı hafifletmeye.. bitirmeye . Tek kelime kadar kısa mıdır sevmek..
ya aşk? Görmek için bakmak, hissetmek için dokunmak mı gerekir..

Dilin kemiği olmadığından mıdır bu kadar kolay bi”tir”mek.
Ölüm de var ama.. ölünce sevememek te var ama.. hâlâ bir şans var iken, nefreti püskürtmek bu şansın üzerine.. Niye ?..
Yoksa bize de mi ayrılık şarkıları.. Bize de mi yitiklik.. biz de mi yitirdik yürektekini.. hayallerimizde mi yakılan gemilerin içinde idi.. Dökülen gözyaşları söndüremez mi gemileri.. ya da boğamaz mıyız gözyaşları ile ayrılık denen illeti..
Bilmiyorum ?.
Unutmak istemiyorum..

Susun Artık…

plakton | 27 August 2007 16:52

Bir türlü susturamayanlara

—Ah! Benim zavallı kalbim… Vazgeçemiyorsun değil mi bu sevdalardan. Kaç kere bu büyük kapılardan geri döndün, her seferinde boynunu bükerek sessizce? Unuttun mu yoksa? Uslanmayacaksın değil mi? Hiçbir zaman durmayacaksın? Sen ne zaman hayaller kurmaya başlasan gerçekleri bağırmaktan bıktım sana. Umutsuz yaşamak nedir hala öğrenemedin! Ne kaldı ki, hala hayal ediyorsun? Dokunabileceğin bir diğer yürek yok artık, yok. Uyan. Çok değişti her şey kabul et bunu.

Camdan bir kelebek kanadındaki gecenin, pencerene dolmasına izin verseydim görecektin, seni nasıl kavurduğunu. Güçlüyüm deme! Gücün bitti artık.
Mevsimlerin tüm solgun çiçekleri bizim bahçemizde görmüyor musun? Anla artık! Gitmeliyiz. Her çalan telefonda büyüyüp, küçülmene dayanamıyorum! Yok, etmeyi, yok olmayı bilmek gerek kendine gel. Öleceğim. Uyurken bile hızla çarpan hallerinden usandım. Kopup gidecekmişsin gibi geliyor benden.

Biraz Sessizlik

spinodal | 23 August 2007 15:36

Hafif camiasında bir yeniliğe imza atmanın mutluluğunu yaşıyorum. Siz şu anda bu yazıyı okurken, yazının konusu oluşturan müzik parçasını da size dinletebiliyorum. Bu hizmeti size ulaştırabilmemdeki en büyük kolaylığı bana, parçanın bestecisi olan John Cage sağlamaktadır.
Amerikalı besteci John Milton Cage Jr. (1912–1992) enstrumanların alışılmışın dışında kullanımları, elektronik müzik ve rastlantısal müzik (chance music-en uygun Türkçe karşılık bu gibi geldi) konularında bir öncüymüş. Aynı zamanda filozof ve yazar olan John Cage 1952 yılında dört dakika otuzüç saniyelik bir beste yapmış. Bestenin adı da 4’33”. (Daha önce hafif’te adı geçmiş ve -şu anda bağlantı çalışmasa da- bağlantı verilmiş ama kendine ait bir yazıyı hakettiğini düşündüm bu bestenin.)

John Cage
John Cage

İlk olarak piyano ile icra edilse de beste aslında her türlü enstrumanla icra edilebilir bir yapıdadır. Çünkü tamamıyla sessizlikten oluşan üç bölümden ibarettir. Bu üç parçanın uzunluğu icra edenin kendi kararına bırakılmıştır. Aslında parçanın tamamının uzunluğu da icra edenin kendi keyfine kalmıştır. Besteleri kendi egosundan etkilenmesin diye beste yaparken tarot kartlarına baktığı yönünde söylentiler olan biri için bu yaklaşım oldukça normal.

Susma Hakkı

plakton | 13 August 2007 11:58

Öyle bir sessizlik ki, ellerinle tutabilirsin onu. Yapış yapış sarıyor etrafı her soluk alışımda. Boğuluyor içine düşen her şey. Işıksızlıkta… Hayallerim, sevinçlerim kıyılarda oynaşan güneş süzmelerine inat. Saklı kara kilitlerle sarmaş dolaş. Daha fazla yazılmamalı artık. Demin harfler intihar etti. Neden; ben mi suçluydum? Harflerin gizemi vardı; değil mi? Yaratıcılığa yakın en derin anlatım biçimiyken; hem mutluluğu hem de mutsuzluğu tarif eden yanlarında mı kaldı avuçlarımda ki heceler.

Doğru suçluyum. Suçsuz insanların çoğunu, kendi suçlarından haberi olmayanlar cezalandırır.
Sende suçlu musun?
Sende suskun musun?
Yoksa sende susma hakkını mı kullanıyorsun?

Tatlı çılgınlık…

koza 68 | 05 April 2007 11:53

Akşam’dan, Hüsnü Mahalli’nin köşesini okurken içim karardı;İran-ABD-Irak-Suriye…Topunun canı cehenneme, kimin eli kimin cebinde belli değil !…
Gözüm bir ara hafif’te yayımlanan “Ayrılalım ama arkadaş kalalım” başlıklı yazıya takıldı…
Hüsnü Mahalli biraz beklesin bakalım, ben de bu ayrılık şarkıları üzerine biraz ahkam keseyim…

Aşk-ı bir bütünlük, bir vuslat kabul edersek, ayrılığı da, o bütünün parçalarının savruluşu, kopuşu gibi algılamak gerekir…Aşk-vuslat bitiveriyor anlaşılan…
Bu ayrılık, yaşanmışlıkları ve yaşanacakları da beraberinde götürüyor…
Yani biraz ondan, biraz senden , biraz gelecekten !…
Bu manzara “aşk’ın” şartlarının bir hayli ağır ve acımasız olduğunu gösteriyor bizlere…
Aşk’ın bir terapi bir adalet durağı olmadığı kesin!…
Sen beni anlamadın!
Sen beni sevmedin !
Bağışlayıcı olamadın !
Ayrılık ; kendisine sorulmadan, alınan kararın incittiği onur…
Tasavvuf ilminde iki şeyden bahsedilir,
Hareket ve sessizlik,Hareket ve sessizlik kavramlarının deviniminden söz edilir…
Hareketi, yoğun aşk ve muhabbet günleri olarak düşünürsek, sessizlik,tam onun karşıtı ;Ayrılık, bekleyiş, umut, bağışlanma gibi öğeleri içinde barındırır…
Öyleyse,
Sessizlikle sonuçlanan bir aşk ya da sevgi masalı dostluğa, arkadaşlığa dönüşür mü?…
Artık dün için ağlamıyorsanız,
Geçmişi bağışlayabiliyorsanız,
Zamanınızı “dün” için harcamıyorsanız,
Yarınların çok güzel bir “düş” olduğuna inanıyorsanız,
Acımasız olmanın, güçsüzlük olduğunu düşünüyorsanız,
Ve de bana, senin aşkından çok “sen” lazımsın diyebiliyorsanız,
Acaba,
Rahat mı?
Huzurlu mu?
Sağlıklı mı?
Sorularını kendinize sorabiliyorsanız, elbette dost ve arkadaş kalabilirsiniz…
Terk edilmişlik duygusu bu soruları sormanıza olanak vermiyorsa , size çok iyimser sorular gibi geliyorsa,dost kalınabileceğine inanmıyorum…
Sürgünde bir aşk yaşamaya devam etmekten başka çareniz yoktur…

içimdeki adama mektup

| 15 March 2007 06:46

İçim acıyor…
kötüyüm…sonuna varamıyorum bedenimle büyüttüğüm bu
hayatın..sonuna..kimsenin kendim dahi bilmediğim bir sona varmak
istiyorum..

başka bir şey..
adını bilmiyorum..belkide terketmek herşeyi..
biri uğruna (bahane) kendim uğruna herşeyi yıkmak istiyorum…her şeyden uzak..
yaşadıklarım? hayır kaçmak değil istediğim yaşadıklarımdan..hayatım da
değil beni bu kaosa sürükleyen…içim acıyor işte..dokunmak istemiyorum
artık kendime.

Tak tak – Kim o?

winmaker | 02 August 2006 11:09

Diyelim ki mutfakta iş yapıyorsunuz. Bu sırada deli gibi kapı çalıyor ama siz kendinizi suyun akış sesine bıraktığınız için kapı sesini duymuyorsunuz. İşti bu gibi durumlarda en iyi yardımcımız Kapı-ÇalarM V2 olacaktır. Kapıyı kulağınızın dibinde hissedeceksiniz. Tabi kulağınızda 349$’ı acımadan verdiğiniz SesYutar V2 yoksa.