bildirgec.org

sen hakkında tüm yazılar

İÇİMİN EN ”SEN” KÖŞESİ

pillihafif | 24 June 2010 12:20

Acı azalmıyormuş… Acıta acıta canını kabuğu öyle bağlayıveriyormuş. Seni özledikçe, yetim kalan yanımla kabuğuma dokunuyorum. Dokundukça, nemleniyor kirpik uçlarım. Dokundukça, içimin en ”sen” köşesi yanıyor. Dokundukça, gözlerin geliyor aklıma kapkara… Katran karası bir sevdanın ortasında öylece duruyorum,gelip almayacağını, asla bana kalmayacağını artık geç de olsa çok iyi anlıyorum…Tenimi acı tarıyor yokluğunda… Ah bu akşamlar,seni en çok onlar hatırlatıyor.
Rüzgarım dinse,bitse gitmişliğin,yitip bitse sensizliğim.
Ah bu akşamlar…
(…)Şimdi, uzun soluklu bir sen varsın sessizliğimde,sigaram daha çabuk bitiyor nedense,en küfürbaz acılar işleniyor bir bir sicilime…Saçmasapanlığın hüküm sürdüğü bir Ege gecesinde,şerefine içiyorum bilgine..!Sen,uzun ve siyah saçlı kadın! Saçlarının siyahı gözlerine eş! Söylesene ne sebeple bu haldesin? Halimde halinden kalıntılar var bilesin.
Kalp ağrısı oldun,şu umursamaz halin gelip Ney sesli bir ”sen” gecesinde nabzımı bir hissediversin..!

BENİ SEN GİBİ,UZAK GİBİ ANIMSA

pillihafif | 17 June 2010 12:33

Gecenin yarısının yarısı. Yarım bir haldeyim sanki.
Tutmuyor dizlerim. Bırakıp gitmiyor,gidemiyorum. Tamda o vakit İstanbul kokuyor zihniyetim. Aziz bir hasretin yarısında, yaramaz bir çocuk varken içimde, ne zaman yaram az olacak kestiremiyorum…Sen soluklu bir türkü mırıldanıyorum,ihanet kokan bir sokaktan koşarcasına uzaklaşır gibi. Söylesene bayan uzak,kaybetmek hep bu denli sinsimidir yapayalnız kaldığında? Acıya güler gibi,sana hem hissettirip,hem terkederken güneş vakti…
nilüfer dinliyorum hüzünlenerek.Sahi neydi amacına ulaşamayan sevgi? Neydi korkutulmuş mısralar düşmeyen dilimden,sen o istasyonda benliğimden ayrılırken?
O bakış,son el sallayış…Peki sonu varmıydı sensizliğin? Peki sen tekrar tekrar gidip bırakacakmıydın beni,ilk kreşe yazılan bir çocuğun annesi gibi..?Huzur bulacağım bir çift göz,bir çift kol,bir çift kulak ve bir tek sen istiyorum senden, bu yağmurlu gecede.
Bilmiyorsun astımım azdı tüm bunları isterken.Ama sen üstüne alınma. Alınma bu tavrıma,alınma can sıkıntılarıma,hasret kokan bu bağrımı dağlamalarıma. Bak çık gel demiyorum sana. Dön benim ol tekrar,beni sar,bana sarıl,bana sar, bana var! Hayır demiyorum.Sen nasıl istersen öyle yaşa,nasıl mutlu olacaksan…Arada beni hatırlamanıda istemiyorum yosun renkli gözlerini kapadığında…Hatırına varmasın bunlar sen boşver, sallama. Unuttu beni zaten diye anımsa.Yarası sağıldı,belliki başka sevdalar aldı koynuna,kimbilir kaç kadın yattı yatağında,kaç kadın aşk nağmeleri fısıldadı kulağına…

Beni sen gibi,uzak gibi anımsa…

SENİNLE KADIN SENİNLE ÇOCUK AMA HEP SENİNLEYİM

il mare | 08 June 2010 10:38

Şimdi nefesimi sıkıca tuttum.Dayanabildiğim kadar hapsedeceğim içime kokunu.Olabildiğince sandıklarına saklayacaklar seni hücrelerim.Ben nefesimi bıraksam da onlar zamanı geldiğinde kokunu çıkaracaklar benim için.

Beni küçük bir kız çocuğuyken aldın yanına,kendimi en kadın sandığım bir anda…Tüm yalancı kadınsı tavırlarımla seni kazandım sanırken sen rollerimi unutturdun bana…Kadın olmama gerek yoktu,kadınımsı olmaya ya da şuh bir bakışa…Sen beni büyütmek için almıştın yanına…

— |SEN|

il mare | 06 May 2010 10:35

Her anıyı aşk mı sanarım, her anıyı sevda mı?
Değil,işte öyle değil.

Maharet aşk denizine tonlarca gemiler sığdırmada, maharet denizleri de aşıp okyanuslara açılmada .
Bir yalandan çıkmışken, oyalı,kırmızı bir mendil sallamışken son kullanma tarihi geçmiş bir rüyanın ardından,
Maharet yalanları suya atıp mendilleri ispirtoyla yakmada,öyle çok tenezzül de etmeden,serçe parmağının ucuyla.
Her hatırladığın aşk değil işte;
Farkında mısın,sen her hatırlayışında ruhuna dipsiz sevdalar kapaklanmakta,
Ekose hayallerinin üzerine çizgili tutkular yamalanmakta.
Her hatırladığın aşk olsaydı eğer, hatırladıklarından çok öte ,seni çağırırlardı aşk aşk diye.
Gözyaşlarının tuzu yakardı sineni ve yıkandıkça hatıraların, çekip küçülürlerdi teker teker;
Oysa ki sen,tüm yad edişlerde esnetensin bir şeyleri; ucundan tutup çekiştiren,sınırları zorlayıp ebatlarını değiştiren;
Gelmişinin önünde diz çökerken saç diplerinin bile duyduğu hörmetle; geçmişine sövensin, camdan yapılmış nefretinle.
Sen, bir ateşin üzerinden üçüncü kez atlarken, evvel bir zamanının gıptasını dördüncü sıçramana yakıştıransın,
Evvel bir dileğinin aynı karakterli harlarına bu sefer yüreğinin suyunu serpiştiren, ve tek bir damlasıyla nice korlar peyda edensin.
Kendine karşı açtığın savaşta desenli yaralar alan gururlu bir gazi,
Ve bu uğurda şehit ettiğin inanlarının taziyelerini her seferinde kapı eşiğinden defedensin.
Yani öyle sandığın gibi değilsin, dur ama gitme, açıklayabilirim.

kelimeler !!!

sptkburhan | 09 April 2010 09:29

Bazen sessizlikte nefes almak gibidir. Kimine göre anlamsızlık, kimine göre sükûnet. Her ne olursa olsun hayatımızın çok önemli bir yerinde soluk alıyor. Onsuz aslında çok da anlamlı sayılmayız.Kelimler; karmakarışık bir hayatın, tümevarım yolu olsa gerek. Aslında korkusuz olana yakışır onlar. Konuşmasını bilmeyene n hacet… Mesela ben. Hiç kullanamam onları. Hep bana kızmışlardır herhal. “Baksana bizi ne hale soktu” diye. Ne dünümde onları bir kenara bıraktım, ne de bugün onları aklımdan bir kenara fırlattım. Belki çoğu defa koskoca bir çığlıkta sessiz kaldım, onlar haykırmayı beklerken. Çoğu defa onlarda bana hak vermekten kendilerini alıkoyamadılar.Aşk, sevgi, korku, endişe, heyecan, anlam, anlamsızlık… Belki daha yüzlerce sayılabilir. Hayatımızın nefes alan kısmı…

Korkuyorum sessizliktenSonra nefes almaya başlıyorumAdım adım sen oluyorum, ürküyorumAnlatmanın ötesinde bir yerdeBir su gibiYoksula bir ekmek gibiBana aşk gibiDoymayana daha fazlası gibiDeliye tanrı gibi
Aslında sen her yerde bir ben gibisin..

seni anlatmayı isterdim… !

sptkburhan | 31 March 2010 10:28

Bırak zamanla olanı. Ardında bıraktıklarına takılma derdi. Öylece saçmalardı aslında. Kimsesizliğin ortasında bir yerde nefes almaktan nefret ediyordum. Korkuyordum. beni bırakıp gitmelerinden öte, bir daha gelmemenden korkuyordum. Sensiz sessizliğin ortasında bir yerde, karanlıkta kaybolmaktan, susuzluğu senden öte bir yerde aramaktan korkuyordum.

Gün geçmek bilmez oldu buralarda. Kimsesiz ve anlamsız oldu. Neyi nerde anlatmalıydım bilmiyordum. Seni bana soranlara seni nasıl tarif etmeliydim. Kimdin, neden aklımda yerin verdı, ve nerdeydin hiç bir fikrim yoktu. Susuzca yaşamaktan ibarettin sen ve şimdi de aynı karanlıkta boğulmaktasın sen. Benim düşünü kurduğum karanlıkta soluklanmaktasın…

iyi akşamlar aşkımmm.

duyu

astral | 18 January 2010 11:11

Mırmırım senin beni sevdiğini nereden biliyorum, biliyor musun? Seninle tartıştık diyelim, hoşnut olmadığımız bir şey var: İçime oturuyor hiçbir şey yapamıyorum, bağlanıyorum. Keyifsizlik ki, nasıl! (Çifte anlamlı: Hem sensizlik, hem keyif alamamak ve sensiz olduğum için keyifsizlik; hoş bu, üçte anlam oldu ama olsun.) Sonra düzeliyor kış, sonrası ilk baharın ilk yaprakları gibi yemyeşil ve huzur doluyor içim. Sırf dünyamda, sen huzurlu olduğunu biliyorum diye.

İnandıklarımın altına imzamı atacağım bir şey var ki, deli çok deli bir telepati var aramızda. (Deli çok deli olan başka şeylerde var aramızda elbet ama konu dağılır.) Ben senin huzurunu da, huzursuzluğunu da hissediyorum, cayır cayır hissediyorum hem de. Altı yüz kilometre ötedeymişsin, hah; gülerim. Rodrigo’nun gitar konçertosundan daha etkili olan bir şey varsa bu evrende varlığım, o da; senin varlığın. Ben onu hissediyorum. Diyelim biz az biraz bozuktuk, düzelttik; sen ‘bana çaktırmıyorsun halini ve bozukmuşuz gibi davranıyorsun hala.’ İstediğin kadar böyle davran diyelim, işlemez. Ruhum senin nasıl olduğunu biliyor, sanırım sıkıntım da sevincim de bundan.

SENSİZLİĞİN BİR YILI…

maltoferfol | 12 December 2009 10:24

Şehrimde...
Şehrimde…


İç Seslenişlerim
le başladı macera…
Bir düş ilişti dilimin ucuna…
Değdi değecek tenine…
Geceye ekledim sözlerimi…
Sabaha çaldı bitişleri…
Bir sen bir ben oluyorum…
Bir ben bir sen oluyorsun…
Neden biz olmuyor kelimeler…
Heceye de bölünmüyor iz düşümler…
Susuyorum…

Şafak konuşuyor…
460…1’e düşüyor gün batımları…
Sensiz kalacakken tümler…
Nedensiz bütünlersin neden…

admin | 04 December 2009 12:00

mi
mi

Güldürdüm kendimi gene yukarıya.
Güldüm de ama…
Kendime güldüm,hem de çok…
Senden sonra çok güldüm…Senleyken öldüm…
Anlamazsın ki sen…
Nizamlısın sen,olması gerektiği gibi,kaideli,
Gülerken mutlu olmalıyım sana göre,ağlarken acı çekmeli,
Birşeyler sendeki gibi gelmeli,sonra geçip gitmeli..
Giderken uzaklaşmalıyım,
Severken tapmalı..
Tapmadım mı..
Tapmadım.
Tapsaydım kanardım;ağlarken acı çeker gülerken bahtiyardım..
Oysa gülerken ağlıyordum ben,ağlarken şendim..
Tüm dengesizliklerimi önüne serdim…

Üstüne alma bu satırları okursan bir gün eğer
Sana değil hiçbiri,kendime…
Hoş,baktığında kendini bulman hayli yave..
Sen yoktun çünkü zaten,ben vardım..
Sen bir zerremdin benim,bendin,tek harflik hecemdin.
Öncesinde sonrasında hep ‘o’ oldun..
Sen yoksun…
Hiçbir zaman olmadın,benle zuhroldun…
Bendeki sen ama,hep vardı,yaşattım,sağ bıraktım,
Sağlamasını yapmaktan uzun zaman önce caydım.
Ben ölsem de ölmezsin yani sen,öyle güçlüsün.
Güçlü,savurgan,aşık,asi,ağlak,ve mutlu..
Mutlu olmasan ölürsün…
Memnun olmasam ölürsün…

Bay/Pas-Zwei

belesh | 26 November 2009 09:36

Her gün yarım saat dedi rehber. Ne olursa olsun yarım saat. Saçmala. Saçma değilse hiçbir şey değildir. Anlam barındırmasın. Kelimelere giydirdiğin kıyafetler yaz kış aynı olmasın. Sen kokuyorum şu an. Üzerime işlemiş kokun. Ve kendimi kokladığımı fark ettim. Köpekler gibi kokunu alıyorum. Köpek gibi özledim. Sigara yaktım kokunu bastırsın diye. Yangın alarmı çalıyor, susuyor, çalıyor, susuyor, çalıyor. “Neden çalıyor bu?” dedim. “Bozuk olabilir, ya da sigara içen içen biri vardır.” Diye açıklama yaparken gözü elimdeki sigaraya takıldı. “Herkes içiyor burada, düğmesi takılı kalmıştır.” Deyip dışarı çıktım. Patron gelmiş, sağlam bir azar işiteceğim sanırım.

Alk. % 15 Hacmen
Alk. % 15 Hacmen

Çay içtik, bayramdan konuştuk. Dün arkadaşım aradı. “Bayramda gelmiyor musun gavur İzmir’e?” dedi. “Yok, çalışacağım” dedim. Yalan. “ Ne bayramıydı lan bu; ramazan mı, kurban mı?” “Oha, aslan sütü yaramamış sana.” Dedim. Midem yanınca süt içerdim ben eskiden. Buzdolabında hep bulunurdu. Artık bulamıyorum.