bildirgec.org

şehir hayatı hakkında tüm yazılar

Uyumadan Önce Kendini Sorgulamak

Koraben | 02 January 2010 19:02

resim: kska.org
resim: kska.org

Yorucu günün sonunda o soğuk yatağa girmek için, saatin biraz daha geç olmasını beklersin. Nedeni kafanı yastığa koyduktan sonra aklına geleceklerin seni rahatsız etme olasılığıdır.

Zaman biraz daha ilerler ve uyku kıvamı gelmiştir. Yavaş yavaş buzdan yatağına uzanıp başını yastığa koyduktan sonra gözünü kapatır ve düşünmeye başlarsın.
Aklına ilk başta çevren ve sahip oldukların gelir. Ruhunda hissettiğin gerçekler gün içinde ki koşturmalardan dolayı kafanı fazla yormuyorken, o anda herşeyin daha net gözükebildiğini anlarsın.
Hayallerini düşünürsün, hepsinin zamanla nasıl silinip gittiğini…
Geçmişte planladıklarının birer birer yok olması ruhuna acı çektirirken, bu ızdırap vucuduna gözlerini daha sıkı kapayarak yansır. Ve bir anda yattığın pozisyonu değiştirerek düşündüklerini değiştirmeye çalışırsın.
Ama fayda etmez, bu sefer sevdiğin kişi aklına gelir. Olumlu olanlar bir bir gözüne çarpar. Onu ne kadar saf hissettiğini düşünür öpüp kokladığını hayal edersin, sonra o konuda da olması gerektiği için olan problemler aklına gelmeye başlar… Yine huzurun kaçar yine bir “of” çekip diğer tarafa dönersin.
Manasız şekilde aklın çarşı pazar dolanırken ruhun sıkılmaya devam eder ve uyku yavaştan bastırır, sızar kalırsın…

İKİLEMLERİ YAŞATIR BİZE ŞEHR-İ İSTANBUL

darjeeling | 14 September 2007 11:22

Kiminin vazgeçemeyip ömür tükettiği, kiminin 2-3 aydan fazla dayanamayıp kaçtığı şehirdir İstanbul. O da her şehir gibidir aslında. Kolayı ve zoru barındırır içinde.
Bir iyi bir kötü düşündürtür insana. Bir sevdirir bir nefret ettirir bu şehir kendinden. .
Her kozmopolit şehir gibi trafiğinden bıktırır. ‘Yarın bu arabayı satacağım’ dedirtir adama, sattırmaz.. Adaletsiz gelir dağılımlarını düşündürtür insana, korkutur insanı. Çoğu kez ‘bu şehir yutacak beni’ diye düşünür, dalar insan uzaklara..
Ama bazen de denizin dibinde olmanın verdiği tatlı huzuru yaşatır sıkıntılı bir iş gününden sonra. Hatta deniz barındıran şehirlerden göç edenlerin ilk tercihidir İstanbul. Kıyıya vurur Beşiktaş’ta, Kadıköy’de dalgalar. Ve siz sıkılsıklam olmuş çayınızın bir yenisini istetirsiniz yüzünüzde bir tebessüm. Dalgalar bu kez sizi seçmiştir oyun oynamak için..
Elektrik, su faturalarını ödemek için ek işler yapmak ister, orta direkliğin dayanılmaz hafifiğinde kendinizi bu işlerin ortasında bulursunuz. Kimi insan mısır , su satar, kimi lokantada garsonluk yapar.. Ama işgücü bu şehirde hiç durmaz. Birileri uyurken birileri mutlaka çalışıyordur.
Sonra yine sıkıntıları bir kenara koymak istersiniz, bir bakmışsınız İstanbul’daki derin tarihe dalıp gitmişsiniz.. Sahafları, camileri, sarayları gezerken bulursunuz kendinizi.. ‘Bu boğaz hiç bir yerde yok’ dersiniz, yanınıza yanaşan ve peşinizi bir türlü rahat bırakmayan çiçekçi çocuklara rağmen. Buranın farklı kültürlerin buluştuğu bir nokta olması sizi içten içe mutlu eder. ‘Farklı bir şehirde yaşıyorum’ dersiniz, farklılığın sizi mutlu etmesine izin verirsiniz.
Hava kararır, yanınızdan tinerci çocuklar geçer. Korkup uzaklaşmanız mı gerek, cesaretle yanlarından mı yürümeniz gerek bilemezsiniz. Tam o anda size de uzatır tinerini, ‘abla alsana’ der, başkası anlatsa inanmazsınız, bilirim.. Hızlıca yürür geçersiniz..
Şükredersiniz çoğu kez halinize çünkü aslında hayatınızı geçindirebilecek kadar bir geliriniz, etrafınızda az ya da çok sevdikleriniz, ve sağlığınız vardır. Yaşanabilecek şehirlerden biridir İstanbul. Sizin seçiminizdir nihayetinde. Batsanız da çıksanızda şuan buradasınızdır ve gidene kadar sabretmeye söz verirsiniz kendinize. Neye mi? İkilemlere….