bildirgec.org

şehir efsaneleri hakkında tüm yazılar

fareler-kaptanlar

tamilgerillası | 25 May 2003 19:15

buhaberi okuduğumda “aklıma yatmayan bir şeyler var” dedim kendi kendime. neyin beni rahatsız ettiğini bir türlü bulamadım. daha önce köprünün üstünde gördüklerimiz zaten tükenmiş insanlardı. şimdi neydi beni rahatsız eden? zaten hepimizin en kötüleriydi. ibretimizdi bu çocuklar. sorun neydi? aslında bulmak zor değilmiş. biraz düşününce, biraz aralayınca kalbimle beynimi çıktı kendiliğinden. restoranların camına yapışırken, ayağımıza sarılırken, atm klübelerinde uyurken, bu çocukların hayata ne kadar çok asıldıklarını görüyorduk. bu umutsuz durumları, aslında ne kadar umutlu olduklarını gösteriyormuş bize. ve nasıl da sönmüş umutları. terkediyorlar gemiyi artık. şimdi kim kaptan kim fare bu durumda?

işte yine böyle..

lothlorien | 25 May 2003 10:55

Ne zaman günlüğüme bir yazı ekleyecek olursam, aklımdakilerin hepsi uçup gidiyor.. Sanki hiç yaşamamışım, anlatabilecek hiçbirşeyim yokmuş gibi. Bununla da kalsa iyi. Yüzüm gözüm kulaklarım yanmaya ve kızarmaya başlıyor. Ter basıyor. Çişim geliyor. Ama az önce, yaklaşık 2-3 dakika önce ne de güzel sıralamıştım aklımda yazacaklarımı.. Ama şu an yazdığım bu kutucuk benim karabasanım gibi birşey oldu. Nedir bu anlayamıyorum? Heyecanlanacak ne var bilemiyorum. Kurtulmam lazım bu durumdan. Bak işte yine unutmuşum, ne anlatıcaktım ki ben?

Hey gidi hey, ne günlerdi be

Ho_Amca | 13 May 2003 16:35

İlginç, ilginçten de ziyade bir başarı öyküsü anlatacağım size, başıma gelmiş bir olaydan bizzat yaşadığım bir gerçekten bahsedeceğim, şehir efsanesi değil tabi ama efsaneleştirilmeye musait. Ben x şehri, x semtinde x okuluna giderken herkes gibi benim de biyoloji dersim vardı. Girerdim derslere, kaçmazdım herkes gibi, sınav zamanı gelince çok ders çalışır, sınava girer, 100 çekerdim. Ama bu sefer böyle olmadı. Leman veya lemanyak dergisinde ayın şabalağında yer alan çok sevgili şahsına munasır hocamızın yaptığına bakın.Bir gün yine oturmuşuz sınıfta, hoca sınavları okuyor, herkesi okudu, sıra bitanesine geldi, kükredi: “Bu kağıt kimin, üstelik tükenmezle yazmış, adını da yazmamış, 60 almış her kiminse” Kimsede ses yok tabi. Olay sonradan anlaşılıyor: O kağıt, o masum endüstri ürünü, hocanın sınav için hazırladığı kontrol sınav kağıdıymış. Ve hocamız kendi kağıdını okuyup, kendi kağıdına 60 vermiş, üstelik tükenmezle yazmış diye söylenmesi beni göbeğimi kaşıya kaşıya gülmeye itti. Olay büyüdü tabi dergilere kadar gitti. Saf hoca, saf hocadan zarar gelmez:))

bahar bayramı

sillypoet | 04 May 2003 17:11

bu yazıda anlatılanların gerçek özel ya da tüzel kişilerle ilgisi yoktur; her yanı saklıdır; gö.ü h(a)la üç buçuk atmaktadır. bu yazıda anlatılanların gerçek özel ya da tüzel kişilerle ilgisi yoktur; her yanı saklıdır; götü h(a)la üç buçuk atmaktadır.

23 Nisan 1989 Pazar: akşamdı. kapı sakince çalındı, sakin çalınan çoğu kapı gibi açıldı; evde bir oğul ve muhtelif arkadaşları oturmuş sohbet ediyorlardı. içeri dördü ızbandut, biri ciks beş adam daldı. ev halkı donmuştu, -adettendi o zamanlar, ev halkları bu gününkilerden daha donuk olurdu-. beşinci adam oğlanın ismiyle başlayarak “hanginiz?” diye sordu. kısa bir sessizlikten sonra muhteliflerden biri söze girdi: – kimsiniz?

  • 1. şube… – kimliğiniz? beşincinin yüzüne çok şahane kirlilikte bir tebessüm geldi -güzel adamdı, karikatürize edilen cani tipleri hafif dayı duruşu dışında andıran hiçbir ifadesi yoktu-, arkasından sıkça oynamaya alıştıkları apaçık anlaşılacak replikler geldi; ızbandutlardan birine göz etti, o da elindeki nesnenin şarjörünü çıkarıp muhteliflerden birinin göbeğine çaldı; biri sendeledi, adam “buyrun kimlik!” dedi… oğlan “benim!” diyerek ortaya çıktı, “hazırlan gidiyoruz” dediler… gittiler… yolda neredeyse hiç konuşma olmadı; zaten bir şey göremiyordu; sadece bir ara sesinden beşinci olduğu anlaşılan zat “videolarda çok fotojenik çıkmışsın! aslında sen olduğunu biliyordum, ayak atsaydınız bir güzel ıslatacaktım; kendiliğinden ortaya çıktığın evdekiler açısından iyi oldu” dedi… bir yerde durdular, ense kökündeki koca adam eli kukla oynatıcıları misali oynatıyordu oğlanı. seslerden anlaşıldığı kadarıyla kapılardan geçiyorlardı; sonra merdivenler sonra seslerin yankılandığı bir alan, ve ardından “eğil! burası çok alçak” deyip başına bastırıyorlardı; bir yandan da gülüyorlardı; yol çok uzundu sanki, arada bir başına ve kıçına tokat atıyor, diz kapağı eklemine hızla vurup gülmeye devam ediyorlardı. yürümeye devam ettiler; tartaklanmaya başladıktan birkaç dakika sonra ne dediklerini duymaz olmuştu… zeytin-ekmek-su öğünlerinden gün saymaya çalışsa da kısa bir süre sonra ipin ucunu kaçırdı; tuvalet yoktu; zaten yapacak bir şeyi de yoktu; daha önce benzer bir şey yaşamasa da ne çekeceğini biliyordu; ne zaman çıkacağını bilmiyordu ki bu düşünmeden -belki- saatlerce oturabilmesini sağlıyordu; …anlamıştı… amcalar onu bahar bayramında haşarılık yapmasın diye “standart prosedür”‘e maruz bırakmışlardı. suç üstüsü olmadığı ve yumuşak bir gruba dahil olduğu da düşünülürse, fazla hasar almadan zamanın resmi alıkoyma süresi olan iki haftalık tecritini tamamlayınca salıvereceklerdi… öyle de oldu… çıkarken “eğil” deyip sonra dalga geçtikleri yerin tavanının basketbol salonu tavanı kadar olduğunu, üç buçuk atsın diye 24 gün altı saat duyduğu bağırtıların bir kısmının hikayeden olduğunu gördü… çok güzel oldu… takip eden bahar bayramlarından bir hafta önce evde oturmaması gerektiğini; havuz başında güneşlenmesi gerektiğini anladı. ilk tatilinden sonra haftalarca su kaybı nedeniyle ve s.çarken yaşadığı problemler olmasa hiç gam yemeyecekti; bir de, içeride kendinden daha sakıncalı ve bu yüzden anırtılan mahlukların insan değil de ayağına diken batmış eşek olduğunu düşünmeye çalışmak başlarda çok zorlamıştı onu… becerdiğinde ise… hayat neyin neresinde? rujum güzel mi?

sarı çizgi

sariçizgi | 01 May 2003 16:04

Sarı çizgiyi geçmemeliyim… Onun içinde durmalıyım…….

Sarı çizgi…..

GÜVENLİĞİNİZ İÇİN SARI ÇİZGİYİ GEÇMEYİNİZ!!!! bir kere daha yankılandı ses.. sonunu ve başını bilmediğim… kapalı mı açık mı bi alan olduğunu tahmin bile edemediğim yerde…

ışık… sürekli tepemde.. yapay bir ışık… sürekli beni gözlüyor… arkasında biri var mı acaba?

GÜVENLİĞİNİZ İÇİN SARI ÇİZGİYİ GEÇMEYİNİZ!!!!

acı dolu çığlıklar.. o ses sarı çizgiyi geçen birine mi ait?

AN

sariçizgi | 29 April 2003 15:57

Sonra döndüm kadına dedimki; -Saat kaç? Ve kadın saati söyledi. Teşekkür manasında hafifçe kafamı salladım… Göz göze geldik ve zaman durdu….. Sonra O, şehrin kuzeyine dağıldı, ben güneyine.. Sarışın ve güzeldi…

başka bir gg/aa/yyyy

Kafamı bu ter kokulu, loş otobüsün camından dışarı çevirdim ve yandaki otobüsün içinde onu gördüm. Gözgöze geldik ve zaman durdu… Sonra O, şehrin batısına dağıldı, ben doğusuna… Kızıl ve güzeldi…

bambaşka bir gg/aa/yyyy

Bira bardağını masaya bıraktım ve onu gördüm. Gözgöze geldik. Bu güzel ama aptal kızın burda ne işi var dedim. Ve onun gözlerinde ne kadar aptal bir çocuk bakışlarını gördüm… Sonra şehrin ortasında birleşti parçalarımız…

eğer…

grikedi | 29 April 2003 02:23

İnsanın evrendeki en zeki varlık olduğu kanısına, bu konuda başka hiçbir yaratığın tersini söylemediği için şüpheyle bakılmalıdır.

kuzen

knemo | 27 April 2003 20:47

siyahtan başka birşey. gözlerinde iki kıvrımlı perde vardı. uykulu renklerle baktı. hafifçe gülümseyince masanın dengesi değişti. ağırlığı odayı kapladı. Sustular. saçma hikayeler anlatmaya başladı. kelimeleri içine almadan. derinliği üstüne ördüğü ağa dokundu. kuzen.