bildirgec.org

sarhoşluk hakkında tüm yazılar

kafam güzel

hafiften | 23 May 2010 16:39

kafam güzeldi
o kadar güzeldi ki
tüm çirkinlikler bir kadeh sonrasında gittikçe güzelleşiyordu
hani derler ya ruslar çirkin kadın yoktur, az votka vardır
o misaldi kafam
dumanlı bir barın en ortasında
yapayalnız bir adam
terkedilişinin gecesinde
ağzındaki sigarayı yakmaya çabalarken
herşeyi unutmaya çabalıyordu kendince
bir başına kalmak
onu bir zavallıya dönüştürürken
bir kadeh daha dolduruyordu dibine az kalan şişesinden
dibe biraz daha vurmak için
canın acısını dindirmek için başka bir acıdan medet umarken
usulca bırakıyordu kendini
acımasızlaşacak, canavarlaşacaktı
ağzına gelen küfürleri edecekti
iyiliğin yerini yüreğinde kötülüğe teslim edecek
intikam alacaktı, yeminler ediyordu kendi kendine
darmadağın olanı toparlayacak
güçlüyüm diye gösterecekti, herkes görecekti
sızmadan önce son bir yudum daha aldı kadehten
ve kafası masaya çarptı sızdı adamcağız

TEK SUÇUM DEHŞET SAÇMAK

admin | 10 February 2010 09:27

“Tek suçum alkol almak!..” diye bağırıyor kadın avaz avaz. Gecenin bir yarısı… Görüntüde ön kapısı açık bir araba… Arabanın hemen yanında iki polis… Ve onların az ilerisinde o kadın… Şık giyimli, bakımlı, genç bir kadın… Modern dünyanın kadını… Gazetedeki küçük bir resimden bile o dünyayı bize taşıyabilecek kadar haykırıyor herşeyiyle, ait olduğu o yeri.

Arabasının yanındaki polislerin asla ait olamayacağı o yerden tüm o kibriyle bas bas bağırıyor. “Siz kimsiniz?!” dercesine… Alkolden birbirine geçen dili damağı, neyse ki sözlerinin gerisindeki bu küçümseme ifadesinin belirginleşmesini önlüyor. Alkol, kadının kendisi gibi kelimelerini de yalpalatıyor, gülünç anlamlara sokuyor. Bu şık giyimli, modern dünya kadını her saniye daha artan küstahlığıyla; annesinin giysilerini giymiş, büyük olma provası yapan küçük kızlara benziyor.

Taksimden nameler içeren iki farklı gece…

darjeeling | 05 November 2008 09:43

İlk gece.. Bir bardan yükselen halay sesleri, belli ki birinin nişanını, düğününü falan kutluyorlar..İç geçiriyorsun, benimki de olsa da böyle kutlansa diye.. Sonra başka bir ses , ‘sen ağlama, bir damla gözyaşın yeter, sen üzülme gülüm, gamzende güllerin biter’ En sevdiğin şarkı sözlerinden birini duyarak gözlerinden birer damla yaş damladığını fark ediyorsun. Kim senin için bu kadar güzel şarkı sözleri yazdı, ya da varsın yazmasın kim gözlerinin içine bakarak böyle sözler sarfetti? Yok..
İçin gidiyor, şarkılara, sözlere, ne için yaşıyorum gibi sorular geliyor aklına normal olarak. Aşk diyorsun, aşkım nerde diyorsun.. Aranız kötü, düzelsin diye dua eder durumdasın..
2. Gece.. Taksim’de acaba onu görürmüyüm diye arandığın ertesi gün. yok, yok.. Dönüyorsun eve. 4-5 saat sonra haber geliyor. ‘Yardım et, sana getiriyoruz’ Kör kütük sarhoş, yardım etmeni istiyorlar, onun elini tutmanı, evine sağ salim varmasında yardım etmeni.. Yapıyorsun, çünkü çok seviyorsun. Sallana sallana geliyor karşıdan. Ayakta duramıyorki, yürüsün. Kolunu atıyorsun kendi omzuna. Eve kadar, aman düşmesin, aman bir yere çarpmasın. Gözünden sakınıyorsun. Daha dün kavga ettiniz. Ne saçmaydı değil mi sebebi? Ne gereksizdi.. Şimdi kolunu senin boynuna dolamış SENDEN destek beklerken ne kadar da çaresiz, ne kadar da sana bağımlı aslında.. Düne üzülürken bugüne seviniyorsun..
Kardeşi saydığı adam kenti terk ediyor. İstanbul’da değil Adana’da yaşayacak artık. Bir burukluk var içinde.. O yüzden içmiş.. Tüm gece düşünceliymiş. Arkadaşları söylüyor sana. Biliyorsunki biraz da senin payın var bunda.Hak veriyorsun o kadar içmesine..
neyse, hayat bu.
iki gün sonra düzelir aranız
Sen sıkma canını aşık kız
Bak bu gece sevdiğinin kolları 10 dakikada olsa boynuna dolanmıştı.. Halbuki o dakikaya kadar seninle konuşmuyordu bile..
İşte iki farklı gece. Taksim’den nameler içeren iki gece.. Sonuç kendini yarın gösterecek…

Gün Batımı…

gullpasha | 15 August 2008 10:52

Mahzun bir ağlamadır gün batımı,
Sarhoş eder gönülü,
İzin vermez tahayyül-ü nefise…

Ne aydınlıktır gün batımı, ne de karanlık.
Ruhiye-i meyhaneyi hissedersin göğsünün tam orta yerinde…

Girdabıdır, bütün günün yalnızlığa,
ağlayışıdır, rüzgarın uğultusu güneşe…
mağmumdur, ızdırap çeker, süregelen acısına varoluşundan gayrı…

Sakine-i hakikattir, kapatsa da gözlerini güneşe, aslında…

Bazı Tasavvufi Sözler

suphi | 31 August 2007 10:17

Rahat gece, tatlı mehtâb bul bana, Her şeyden anlatayım, o zaman sana departmanından…

Son günlerde hafif’deki bilgi kirliliğine bir de tasavvuf ve onun büyükleri hakkındaki yanlış bilgiler eklendi. Kendini bilmez bu cahiller, ayıplarını hüner sanarak sergilemektedirler.

Zavallı câhil, sanır ki, din adamıdır;
din ile ilgisi, yalnız böyle sanmasıdır.

Büyükler, cahilin ve düşmanın ağzını kapamanın kale kapısını kapamaktan daha zor olduğunu söylemişler.

Kendinden haberi olmıyan zevallıya,
yakışır mı, ince bilgileri diline ala?

KAFAM İYİ AĞABEY!

EUQON | 15 August 2007 16:08

Chinese Opium Smokers
Chinese Opium Smokers

Sümerlerin “zevk”, “tazelenme” anlamına gelen“HUL”kelimesiyle ifade ettikleri ideogramları, ilk defa afyonun kullanımından bahsetiğinde M.Ö 5000 yılı imiş. Bundan 1500 yıl sonra bir mısır papirüsü, alkolün icat edildiğini yazmış. Tahmin ediliyor ki, alkolden 500 yıl sonra çinliler çay içmeye başlamış. M.Ö. 2500 yılında Dwellers Gölü etrafında yaşayan İsviçreliler haşhaş çiçeği çiğnemeye başlamışlar. En eski mısır yasaklarından biri olarak kabul edilir; bir rahip öğrencisine “Ben, senin efendin, sana tavernalara gitmeyi yasaklıyorum. İblisler kadar aşağılık olmaya başladın!” diye yazdığında, tarih M.Ö 2000 imiş. M.Ö. 350 yılından kalma bir özdeyiş, “Ölmek üzere olanlara güçlü bir içki verin, Huzursuz olanlara da şarap; bırakın içip hallerini unutsunlar, ve acılarını bir daha asla hatırlamasınlar” diye öğütlemiş. Theophrastus, haşhaş suyu hakkında tartışmasız ilk referans olarak kabul edilen kayıtları M.Ö 300 yılında tutmuş. “Sürüler için çimenleri, ve insanlar yetiştirsinler diye bitkileri getirdin ki topraktan yiyecek sağlayabilsinler, ve kalplerini rahatlatmak için şarap yapabilsinler”diye yazmılmış Zeburda, M.Ö 250 yılında. Bu sıralarda Konstantinapol Piskoposu Aziz John Chrysostom (M.Ö. 345-407) şöyle serzeniyormuş halkına: “Ağlayanları duyuyorum; ‘ Artık şarap yok mu?! Ahmaklık bu! Delilik! Bu istismara yol açan şarap mı ki?! Sorarsanız ‘hayır’ derim. ‘Jurnalciler var diye ışık yakmayacak mıyız, ya da zina var diye kadınlar olmasın mı?!” Gene M.Ö 450 yılında, Babil Kutsal Kitabında “Şarap tüm ilaçların başındadır. Şarap olmazsa başka uyuşturuculara gerek duyulur” yazmış. 1. yy ın başında Çin ve Uzak Doğunun birçok yerinde afyonun kullanıldığı biliniyormuş. İstanbul’un fethinden 40 yıl sonra Amerika Kıtası’nı keşiften dönen Christof Kolomb, tütünü Avrupaya tanıtmış. “Bir parça domuz eti alın, bir yahudinin yatağında 9 gün bekletin. Sonra toz haline getirip bunu sarhoşa içkisiyle karıştırıp içirin. Bir yahudinin domuzdan köşe bucak kaçtığı gibi alkolden kaçacaktır.”1500 yılında bir ingiliz tıp tarihçisi olan J. D. Rolleston sarhoşluğa karşı bu tedaviyi önermiş. 1525 de Paracelsus, afyon ruhunu farmakoloji literatürüne kazandırmış, adına da Laudanum demiş.