bildirgec.org

sacmalik hakkında tüm yazılar

Zaman,Geometri, ve Sinek

snail | 19 October 2010 14:20

Geometri dersindesiniz, öğretmeniniz bir anısını anlatıyor.Çocukken ayakkabı boyacılığı yaptığından ve üç defa ayakkabısını boyadığı fakat parasını alamadığı bir adamı dördüncüsünde ayağında sarı tuvalet terlikleriyle öylece bırakıp ayakkabıları da babasına götürdüğünden, keyifli bir şekilde bahsediyor;(bu olay cereyan ederken sınıf gayet sessiz ve iri bir sinek gürültülü bir biçimde sınıfta uçuyor öğretmenin es verdiği yerlerde sineğin sesini duymak mümkün).Uyumak üzereyken bu hikayeyle tekrar ayılıyor derse katılma çabası içerisine giriyorsunuz fazla geçmeden bu kez biraz geometriyle,biraz fizikle ve birazda hayatla rahat bir şekilde bağlantı kurabileceğiniz bir konudan bahsetmeye başlıyor öğretmen.Zaman kavramına bir örnek vermek istiyorum arkadaşlar diyor ,ve onay bekliyor,sizde “lütfen hocam” şeklinde ki bakışlarınızı onun bakışlarına yönlendiriyorsunuz,gereken onayı aldıktan sonra,artık tebeşir kullanılmayan parlak beyaz yüzeyli karatahtaya lacivert kalemiyle bir nokta koyuyor,”bu” diyor “yaşadığımız an,bu nokta şimdiyi gösteriyor,geçmiş geçmiştir gelecek ise henüz gelmedi yani geçmiş ve gelecek diye bir şey yok,bu kavramlar sadece beynimizde oluşan izlerden ibaret geçmişin bıraktıkları,geleceğe dair ise tahminler,yaşamın an’lardan oluştuğunu pek çok kez duyduğunuzu biliyorum,geometride de şekilleri noktalar oluşturur…”diyor,bu esnada öğrencilerden biri gereksiz bir soruyla konuyu bölüyor,ders bitiyor ve zamana dair eksik bilgilerle öylece kalakalıyorsunuz.Ders bitiyor ve eve dönme vakti geliyor. Kadıköy’den eve giden yol ortalama bir buçuk saat sürüyor. insanların evlerine dönmeyi en uygun bulduğu saatler sizin için en uygun olan saatle çakışıyor – çok fena-,yer bulabilmek için iki durak geriye yürüyerek ilk duraktan binmeyi ve rahat bir yere oturup müzik dinleyerek bir buçuk saati değerlendirmeyi düşünüyorsunuz bir yandan da mizah dergisi okumak kulağa hoş geliyor; ama kısa süre sonra uyumak gibisi olmadığını fark ediyorsunuz. ( Bu arada şehirlerarası otobüslerde uyku tutmazken bu otobüslerde nasılda kendinden geçiyor insan.)İnsanın evi gibisi yok yahu; ama siz bir yakınınızda kalıyorsunuz işler yoluna girene kadar diye gelmişsiniz işler yoluna girmemiş gitmiş,neredeyse bir sene olacak,iki tane erkek kuzeniniz var ikisi de birbirinden yaramaz küçük olan sekiz büyük olan on beş yaşında,her ikisine de bir sille dahi atabilecek konumda değilsiniz teyzenize yahut eniştenize ayıp olur çünkü,çocuklara fazla yüz vermişsiniz utanmasalar sizden makas alacaklar,bu kısmen sizin kabahatiniz e tabi çocuklarda söz dinler takımından değil.Küçük kuzene ders çalıştırıyorsunuz onun ise tek düşüncesi oyun oynamak;kalem ve silgisi ansızın kavgaya tutuşuyorlar,gürültü,karmaşa,çığlıklar,( siz siz olun çocuğunuzun fazla televizyon izlemesine müsaade etmeyin.) Derken gözünüze bir şey takılıyor dershanede geometri dersinde gördüğünüz sinek televizyon ekranında öylece duruyor,azıcık ilerliyor ve tekrar duruyor sizi takip ettiğine neredeyse eminsiniz öfkeyle yerinizden kalkıyor ve elinizi pıtlık yapıyorsunuz ( “pıtlık” ne kadar güzel bir kelimeymiş) daha evvel bu pıtlıkla çok sinek öldürmüşlüğünüz var deneyimlisiniz yani,sakin bir kaç adımla sineğe yaklaşıyorsunuz pıtlığınızı sineğin sol kanat boşluğuna gelecek şekilde ayarlıyorsunuz,bu kısım çok önemli sineğin süratle çarpan kalbi sol kanadının hemen alt tarafındadır eğer yeteri kadar dikkatli olur ve sert bir vuruş yaparsanız bu,amacınıza ulaşmanızı o denli hızlı kılacaktır.Vuruşu gerçekleştirdiğiniz anda sineğin kalbi durur ve birde vuruşunuzu sert bir cisim yönünde yapmanız faydalıdır zira “bir vurursam birde duvar vurur “durumu,söz konusu sinek için geçerlilik kazanacaktır…

Behiç bey, merci exellence:(

| 03 August 2010 10:19

Elindeki bir kitap dikkatimi çekince, alıp okumak yerine özetini ondan dinledim..( aslında hep böyle yaparım o okur,özetler bana:))
Efendim mesele kitapla ilgilidir;Annem, musevi olduğu için kendimi zaman zaman musevi de hissettiğim olmuştur, bunu da dğal bulyorum…

Efendim kitap ” Büyükelçi” adıyla piyasada. Biz Bodrumdan getirttik ( köyümüzde maalesef kitapçı yok)
Özetle, nazi işgali sırasında Fransa da yaşayan binlerce yahudi esiri kurtaran bir Türk diplomatının
hikayesini anlatıyormuş…
Gerçekten de çok önemli işleri başarmış, Büyükelçi Behiç Erkin…
Güzel de dinleyin şimdi;
Sevdiğim adam ” Biz her şartta musevilere yardım ettik ama onlar nankörlük etti” diyor.
Tabi ben çok üzülüyorum neden bana bunu söylüyor?
Ben kimim?
Sanki, İsrael devletinin yaptıklarını onaylıyorum, bana ne İsrael den…
Babam Bir Türk akademisyen, yıllarca üniversitelerde dersler verdi. Ve bana bu suçlamaları yapan sevdiğim adamın bile hocalığını yaptı…Bu ülkeye hizmet etti, fahri konsolosluklar yaptı,Afrikanın adını bilmediğimiz ülkelerine ülkesi için gitti…
Bunları yazarım çünkü çok alınıyorum ve kırılıyorum…
Türkiye bu konuda sesini duyuramıyorsa suçlu benmiyim?
Neden Türkiye Schindlerin listesi gibi bir film yapmaz?
Gene suçlu İsrael oluyor üstada göre.
İsrael finanse etsin yapılsın diyor…Haklı olabilirsin ama bundan bana neeeeeeee.
Boş tartışmalar, ben taraf değilim monsieur…
Şu an kitaptan yeni bir bilgi geliyor:)
Efendim, Behiç bey Zamanın Fransa başbakanı Leon Blum’un oğlunu bile toplama kampından kurtarmış..
Ne diyim yani, merci exellence den başka:)
Of Behiç bey of kabak gene benim başıma patladı bilin…
Zodyakıma binip kendimi denize atmaya gidiyorum sen otur Behiç beye ağla… Akşam, kitabı yakabilirim, cayır cayır ohhhhh 🙂
Je t’aime, mais je veux noyer:(

17 YAŞ SANCISI

il mare | 15 July 2010 10:58

Nasıl desem,
Sabundan sevdalarımı suyla terbiye edercesine,
Ateşten umutlarımı beyaz kağıtlara serercesine,
Seni 5 e katlayıp kendimi 55 e bölercesine,
Ya da ne bileyim;
Külotlu çorabımın üstüne yırtık pantolonumu geçirircesine,
Tabanları yıpranmış beyaz çoraplarımla,ökçeleri kahverengi siyah ayakkabılarımı buluştururcasına…
Bembeyaz bir dudak kaleminin çevrelediği dudağımı,siyaha boyarcasına…

Sanırım bu tür saçmalıklarla sevdalandım sana.
Ne yazdığımı bilmezcesine…
Çok susayınca bir kutu çikolata götürürcesine ya da okumak isteyince sayfalarca yazarcasına;
Yaşama sevinci kulağımı sağır ederken, bir idama hazırlanırcasına,
Avuçlarımı açıp ibadet ederken şeytanla dost olurcasına,
Yol almak isterken ,aldığım yolları da iade edercesine,
Tüm kapılarımı ardına dek açıp da ,her geleni geri çevirircesine,
Başım ağırmışken müziğin sesini açarcasına,
Bir fotoğraf çekilmek isterken, hep yere bakarcasına,
Bilinçli olmak isterken,bir damla senle sarhoş olurcasına,
Dengeyi felsefe edinmişken,bir bacağımı feda edercesine,
Zamanı unutmak isterken adını zaman koyarcasına,
Ve her hatırlamak istediğimde ölümü zamana yoldaş edercesine,
Mavi bir denize kucak açarken ,dirseklerimle onu, itercesine,
Farkında olmak istiyorken bir yandan,salağı oynarcasına,
Ve çok seviyorken aslında, nefrete bürünürcesine,
İşte böyle anlamsız hallerle, vuruldum sana. Demiş ya hani şair,
Ateşten bir nehri, mumdan bir kayıkla geçercesine…

Ben de öyle sevdim seni…
Çok haykırmak isteyip de hep lal e düşercesine…

Canınızmı Sıkıldı? Yapabileceğiniz 10 saçma şey..

oby94 | 28 December 2009 13:54

Sizinde benim gibi canınızmı sıkılıyor?İşte size yapabileceğiniz birbirinden saçma 10 şey.

1.Uyumak
2.Kitap okumak
3.Gazeteye işemek
4.Bir klasörün ismini cron olarak değiştirmeye çalışmak
5.Bilgisyarı açıp kapatmak
6.Komşunun ziline basıp kaçmak 😀
7.Dirseğini yalamaya çalışmak
8.Gece 12’ye kadar tuvallete oturmak
9.Karpuz kesmek
10.Bu yazıyı okumak.

Çok saçma oldu biliyorum 😉

AZİZ NESİN

akoni | 19 August 2009 12:31

AZİZ NESİN 90′ lı yılların başında bu milletin % 60′ ı aptaldır demiş. Ben inanmıyorum.

Kendine Afaroz

Kuruvaze | 18 February 2009 16:49

“Nerede kaldın? Seni uzun zamandır soruyorum bana tek cevabın geç gelişin mi olacaktı?”

“Konuşmak için yanlış bir zaman, boşuna ayakta durma!”

“Bilmen gerekiyor, bütün eğrilerimi senden sakladım, bu yüzden duvarın gölgesi yeterince sıcak.”

Son intiharından bu yana uzun zaman olmuştu. Bütün yanıkizlerini silerken, acılarını karalamayı unutmuştu. Dirsekleriyle dizlerinin arasında eksik, başı kesik haliyle ne kadar sakindi. Kalbinin olduğu yere bakamıyordum bile. En son tadına baktığını, hiçbir şey anlamadığını söylüyordu; yalan bir üslupla. Ona dair şahit olduğum en bariz gerçeklik, mecburi yaşamıydı. Ve mecburiyet bayraklarıyla kazanılmış hiçbir zafer olmadığı gibi, onunda zaferleri yoktu. Sadece nefes alıp veriyordu, daha fazlası değil. Lakin hep onda daha fazlası olduğundan emindim! Mesafesini bilen seyirci edasıyla.

Bir sacmalik

suphi | 05 October 2008 14:29

Gun isigina dayanamayip gozlerini ovusturanlar diyeceklerimi cok daha iyi anlayacaklardir.
Kizilcihamamin kizil tasina kizilcik koymus cocuklar
Kahramanlar ulkesinde korkakca yiyorlar
Ben de isterdim olsun elimde sopasi yerine
kizilcik lekesi
Isterdim ben de saati,ayi ve seneyi hatirda tutmayi
onemli bir randevuya gec kalmayi
kimseyi takmadan islik calmayi
havuz basinda islanmayi
hakemi isliklamayi
isinmayi
isitmayi
mutenasip bir yuzum olsaydi belki
muglak bakisim anlam bulurdu
yahut murekkep yalasaydim
sozum anlam bulurdu

asma suratini hemencecik boyle
ne istiyorsan adam gibi soyle
yasamak icin bir parca ekmek mi
yoksa olmek icin bir parca toprak?