bildirgec.org

rüzgar hakkında tüm yazılar

GÜZEL OLURDU…

il mare | 26 March 2010 12:45

göz alıcı;çünkü çok renkli
göz alıcı;çünkü çok renkli

Bir trenddir gidiyor,şimdi tüm dizilerde millet illa birbirini aldatıyor,bacısına bilmem nesine yan gözle bakıyor.

Aşkı Memnu ile başladı,Behlül amcasının karısına baktı,

Ondan önce Kavak Yelleri vardı, orda kim kiminle ne yaptı,zaten belli değil..

Yaprak Dökümü’nde Leyla ile Necla ortalarına tek bir adam aldı, yeri geldi Leyla sardı yeri geldi Necla bağrına bastı, ama Oğuz’a bir şey olmadı.

Méxicon, Rüzgar ve Cansu…

astral | 15 March 2010 15:26

Unutulmaz deli bir akşam…

KARŞILAŞMA, SÜRPRİZ VE KARAR

Eve gitmek üzereydi. Metrodaydı, elinde defterler vardı ve yorgundu da. Tam o sırada Cansu diye seslendi biri, tanıdık bir sesti. Hem nasıl tanıdık, kankisi ve sırlarını paylaştığı yegane insan; Özgür.
Boynuna sarıldı Cansu Özgür’ün. ‘Hey nasılsın bebeğim?’

‘Bize gidiyoruz, gelsene.’
Özgür’ün yanında Sezgin adında bir arkadaşı daha vardı. Zaten çocukluktan tanıştıkları için Cansu onu da iyi tanıyordu.

‘Rezilsiniz üstadım. Kendime kalamayacağım sizin yüzünüzden. Dost musunuz düşman mı?’ o sırada işgüzar Özgür, arkadaşının neye tav olacağını gayet iyi bildiğinden, Cansu’nun kulağına eğildi ve ‘O da gelecek…’ dedi.

‘Anladığım kişiden mi bahsediyorsun?’ diye bakarak Cansu, ‘O?’ diye sordu.
‘Rüzgar işte, bu akşam bizde, Méxicon oynayacakmışız hem de. Artık ben gerisini sana bırakayım.’

‘Adisiniz dostum, karar verilmiştir, geliyorum!’

Etrafı sıcak basmıştı. Cansu’nun aniden eli ayağına dolaştı.
– Özgür saçım nasıl? Ay, bilsem üzerime daha hoş bir şey giyerdim. Özgür böyle birşeyi sen bana nasıl daha önceden söylemezsin!’
– Şekerim daha yeni belli oldu. Plan yapmamıştık.

Yutkundu. Su yoktu. Rüzgar vardı, gelecekti; gözlerini tekrar görecekti. O eşsiz ses tonuyla konuşacak ve o bilmese de günlerce onu düşünecek ve belki düşleyecekti…

-‘Cansu daldın tatlım…’ lafıyla kendine geldi Cansu
-Normal değil mi, Özgür’üm. Var ya, kanında itlik var senin, o bebenin sana haber verdiği an bana haber vermen gerekmiyor muydu?

diyerek karnına yumruk atmaya başladı Cansu etrafta, metroda milyon insan olduğuna aldırmadan.

CANSU VE ÖZGÜR; YILLARIN HUZURU…

İkisi bir araya geldiklerinde alem olurlardı. Cansu’nun belki yarısıydı Özgür. Kardeşi ona bu kadar yakın mıydı acaba? Cansu’nun babası bir tek Özgür’le dışarıda kalmasına izin verirdi, o da her zaman değil elbette. Özgür’le aynı yatakta dahi yatmışlardı ama yok öyle bir şey. Sarılıp uyumuşlardı, kardeş gibi, hiç birbirlerinden çekinmezlerdi. Çünkü bilirlerdi ikisi de birbirini o gözle görmüyordu.

Dedim ya, kardeş olsalar bu kadar olmazdı. Özgür kız arkadaşlarınla dertlerini anlatırdı Cansu’ya, Cansu’da yıllarca beynini patlatmıştı Muzaffer şunu dedi, sence ne demek istedi diye. Özgür sıkılsa da yorum yapardı, sıkıldım demezdi.

Özgür balık familyalarını saatlerce anlatabilme kapasitesine sahip şahsına münhasır kişilik olarak, bunu saatlerce değil günlerce de anlatabilirdi. Zaten balık familyası muhabbetinin tam ortasında konuya şahit olanlar, Cansu’nun sabrına ve Özgür’ün bunca ayrıntıyı ailesinden çok çok daha önemli bir mevzu gibi anlatmasını görür görmez; bu duruma katlanamayacaklarını hissedip, ortadan tüğüyorlardı. Sorun yok, Cansu da Özgür de mutluydu.

Bir de çok deli dans ederlerdi mekanlarda. Sene 1996. Saklıkent. Bulutsuzluk konseri. Muhteşem bir gece. Tıktıklım ortalık. Bulutsuzluk’un konseri bitmiş ama millet o denli keyifli ki; mekandan ayrılanı bırak, deli gibi dans ediyorlardı. Özgür tuttu Cansu’nun elinden, çekti piste. O zamanların Saklıkent’i şimdininkine bin basardı. Dans etmeye başladılar. Latin çalıyordu. Onlarca onlarca insan dans ederken, teker teker bırakıverdiler dans etmeyi ve Cansu ve Özgür’ün muhteşem dansını seyre koyuluverdiler.

Onlarınki çok hoş bir arkadaşlıktı… Rahatlık, güven ve olabildiğince tabuların olmadığı yerlerde teneffüs ediyorlardı. Gelelim ünlü akşama, Rüzgar gelecek ya. Davetli listesi yapmış bizim şerefsizler kaşla göz arasında diye geçirdi içinden Cansu…

Mezeler alınmış, ev hazırlanmış; anneye haber verilmiş. Cansu o an hayatının en güzel akşamına doğru yol aldığını elbette bilmiyordu.

Méxicon BAMBAŞKA BİR OYUN, SİZİ OYUNA GETİREBİLİR…

Kış

Galanthus | 28 February 2010 18:16

Kış.

Çetin cevizdir, kara kış. Atlatmak zordur, her seferinde farklı bir haliyle yıkmak ister insanı, her seferinde farklı bir şekilde devirmek ister karşısındakini. Kimi zaman tipi olur yağar; göz gözü görmez, kimi zaman fırtına olur eser; toprağa bağlı bir kök bırakmaz, kimi zaman da buz olur dondurur, insan kendine sığınacak bir kapı arar.

Hayatımın kara kışını yaşadığımı düşünüyorum ama insanın hayatında tek bir kara kış olmaz biliyorum.

Taşınabilir Rüzgar Jeneratörü

axanc | 25 January 2010 11:11

Elektronik aletlerin hayatımızdaki yeri her geçen gün artıyor. Ve beraberinde de sürekli bir enerji gereksinimi doğuruyor. Öyle ki artık elektrik hatları her yere çekiliyor. Ancak kimi durumlarda her şey yetersiz kalıyor.

Eolic, taşınabilir bir rüzgar jeneratörü. Projenin ana fikri, elektrik bulamadığınız yerlerde, rüzgar vasıtasıyla enerji üretmek. Jeneratör ayrıca elektrik tüketimi düşük olan evlerde, elektrik faturasını azaltmakta da kullanılabiliyor.

CAMLAR TEMİZ OLMALI VE TÜM HAYATLAR UCUZ

il mare | 21 January 2010 09:21

Yedinci kat,karlı ve soğuk hava, koca bir cam boyunca, bir temizlikçinin kolları uzanmakta…

Temizlikçi…Hayattaki tek ödevi buymuş gibi…Birileri hep kirlettiği için,birşeyleri temizleyici…
Başka hayatların,başka ağızların yaşayan nefeslerinin camlardaki intiharları, ve bıraktıkları buğulu lekeler… Temizlenmeli…

Koca bir cam,o nefesler sanki hiç alınmamış gibi,pırıl pırıl olmalı,yeniden yeniden doğmalı,yaşanmışlıkların kattığı lekeler düzenli olarak arındırılmalı… Yeni doğmuş bir bebeğin gözünden bakmalı dünyaya büyük evlerin büyük camları…Hiçbirşey yaşanmamış gibi,dünyada pislik yokmuş gibi…

Bir doğuM güNü Hediyesi

TeMoR | 22 November 2009 11:18

kendin olmak gibi
kendin olmak gibi

Gerçek olan içinde bulunduğun günü yaşıyor olman.kendini, saçlarını, ellerini, nefes alıp verişini hissediyor olman.gerçek olan koşabildiğin, hareketi hissederek, içindeki coşkuya şahit olman..
bulanıklaşmadan her günün kokusunu ayrı ayrı içine çekerek, zamana dokunabiliyor olman…sen gerçeğin içindesin ; sadece kendini hayatın ritmine bırakıp,kendi dansınının tadını çıkarman dileğiyle…

Duyayı en cok gokyuzunden sewerdın, eger uçmayı bılseydın
düşünsene normal olan herseyden uzaksın
ahlak kurallarından
trafık ısıklarından
malıye bakanından
ıssızlık korkusundan
kosedekı bakkaldan
en cokda duraganlıktan uzaksın..
herkes donuyor..sen donuyorsun
herkes ucuyor
sen ucuyorsun..daha ne kadar heycanlı olabılırkı
hıcbıseye takılp suruklenme derdın yok..cunku dusme derdın yok..
ucmaktan bahsedıyorum bebek
yercekımınden uzaklasmaktan

Soluyorum Seni Yeşerdiğim Yerden

kahvekokusu | 19 November 2009 14:38

 www.blogcu.com/etiket/kartanesi
www.blogcu.com/etiket/kartanesi

Kendimi kaybettiğim anda buluyorum seni,
Seni kaybettiğim anda ben oluyorum..

Can veren bir yüklemin ağzında soluyorum yine. Kilidi mühürlü zamanları açma telaşı içinde kanamalı yaralarım. Sorgularımı sorguluyorum müebbet sevdalarda. Darağacına asılı vebalimi bir yarasa ağzı somuruyor. Zamanın dişi deliyor vicdanıma asılan hesaplarımı…Düşlerime gebe düşkünlüğümden bir kez daha düşüyorum sancıyarak…Faside hesaplarımı bir kez daha geçiriyorum pusulamdan…

RE…

il mare | 19 November 2009 09:27

Kendime yabancılaştığım yetmiyormuş gibi,her gün muntazaman yabancı kelimelerle vurguluyorum halimi..Vurguladığım her kelime henüz sahip ve ait olmadığım ama bir yerlerden aşina olduğum kelimeleri teker teker eksiltiyor,ben de eksiliyorum.Harflerinin, adını oluşturma ihtimalleri olmayışlarından ötürü yabancı bir dile yönelişim,senin olmadığın biryerlerde kendimi buldurtacak diye umarken,ağır geliyor uzun zaman sabit kalmışlıkların göçü.Tanıdığım ve adını yazmak için yarışan telaşlı ve henüz büyümemiş harflerin karşı diyara geçerkenki kanat çırpışlarının rüzgarı,zaten yerini bulamamış,adi melodilerde asılı kalmış adımı alııp götürüyor…Ardında tozlu bir tabaka bırakacak kadar kirli ve kendini kanatlara teslim etmeye dünden razıca hafif ve zayıf ve…
Siliniyorum işte gitgide…
Neden?
Sen yazılıyorsun diye…

13.01.2007

Pazar Senfonim…

| 02 November 2009 12:13

files.myopera.com
files.myopera.com

Bugün bir uğultu var, kulaklarımda. Hayır, mecâzi anlamda değil. Gerçekten rüzgârın uğultusu. Bir süre sessizliğin içinde sadece bu doğal müziği dinledim. Ara ara ritmin yükselmesi ve ardından ince ritimlerle birleşerek daha da artmasının ardından, ufacık bir ara ES; derken tekrar aynı ritim. Hayır, aslında aynı ritim de değil, önceki ritmin sanki farklı notalarla çalınması gibi.
Evet, bugün ben hafif fırtınalı bir havada, rüzgârın sanki sadece bana özel verdiği bir konserdeydim. Bana özel, çünkü ben bunun farkındaydım. Bir ara kayda almayı düşündüm ve aldım. Fakat kayıt cihazım sanırım iyi değildi, çünkü kulaklarımdaki uğultunun senfonisi çok farklı idi. Öyle bir senfoniydi ki yüreğimdeki heyecan ile birleşti. Yok yok bu senfoni bambaşka idi. Belki de içimde yeni bir ufuk çizgisinin belirmesiydi.
Bu benim Pazar senfonimdi. Rastlarsanız eğer, rüzgârın senfonisini dinleyin, eminim herkes için farklı çalacaktır.
Ve bir de bu senfoninin ardından pulp fiction film müziği geldi, aklıma.
İŞTE BÖYLE…

Melek

Colpadan | 28 October 2009 15:28

Şansın varsa bu dünyada
Bir melek girer, milyonda bir de olsa hayatına
Kusursuz güzelliği,
Sonsuz sevgi dolu yüreğinin ortasında,
Masum sesinde, ışıltılı bakışlarında,
Hayat veren aşkının gücünde,
Sımsıcak kucaklayan kollarında

Eğer şansın varsa bu dünyada
Doğanın dengeleyici gücü ile,
Elbet gelir arkasından bir talihsizlik unutma
Bir rüzgar, bir fırtına, kuvvetli bir kasırga
Alır götürür o meleği sonunda
Tekrar geri gelmeyecek günlerin
Akıp gider avuçlarının arasından,
Uğurlarsın eşsiz güzelliği, sonsuz sevgiyi,
Yüklü gözyaşlarıyla…